Davutoğlu'ndan Kürt devleti cevabı
Abone olDışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Suriye'nin kuzeyinde kurulacak Kürt devleti iddiasına açıklık getirdi.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, dış politikaya dair
önemli açıklamalar yaptı.
İşte Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun açıklamalarından önemli
bölümler:
El Nusra'nın Kürtleri öldürdüğüne dair iddiaları yalanlayan
Davutoğlu, bunlar hayal unsuru haberler olduğunu kaydetti.
Nusra'nın uluslararası kuruluşların kabul ettiği muhalif grupların
arasında Nusra'nın olmadığını belirten Davutoğlu, "Suriye'deki
grupların hiçbirinin birbirine üstünlüğü yoktur. Biz burada Kürt-
Arap savaşı çıkmasından korkarız. Sanki Türkiye bir grubu kendine
yakın hissedip diğerini kendine düşman ediyor. Hayır, böyle birşey
yok. Bizim için Suriye'de muhatap muhalif gruplardır. Kürtler
süratle SUK'un içinde yer almalı" dedi.
KÜRT DEVLETİ KURULACAK MI?
Davutoğlu, Suriye'de Kürt devletinin kurulacağına ilişkin iddialara
şu yanıtı verdi:
"Türkiye dışındaki Kürtlere karşı sert tutum almamızı isteyen bazı
çevreler var. Suriye sınırı en uzunudur Güney'de. Bu sınırda
homojen bir yapı yok. Kürtler, Araplar ve Türkmenler var.
Birbirinden kopuk içiçe yaşayan topluluk bunlar. Kuzey Irak'ta
göreceli bir homojite doğuruldu. Suriye'nin kuzeyinin Suriye'den
kopacağını düşünmek hayalidir. PYD'ye tavır almamızın sebebi sadece
kendi otoriterlerini tesis etmeye çalışmasıydı. Bize Arap ve
Türkmen grupları baskı altında tuttuğuna dair şikayetler geliyor.
PYD ile pazarlık söz konusu değil. Ama PYD'ye karşı tutumumuz geçen
seneye göre değiştiğimiz de bir gerçektir. Çözüm süreci yürürken
buna paralel olarak PYD'ye tutumumuzun değişmesi normaldir. Bunun
Rasulayn'deki çatışmayla ilgisi yok. Onun öncesinde başlayan bir
görüşmemiz var.Birilerinin Dağlıca Baskını sonrasında Kuzey Irak
bombalanmış olsaydı -birilerinin dediği gibi- bugün Erbil'de
Türkler böyle rahat yaşayabilir miydi? Biz Kürtleri, Türkmenleri ve
Araplar ile Acemleri de içine alan yeni bir Ortadoğu düzeni kurmak
istiyoruz."
SURİYE’NİN KUZEYİNDE YAŞANANLAR…
Öncelikle ilkesel olarak bu ziyaretlerin (Neçirvan Barzani ve PYD
lideri Salih Müslüm) nasıl bir zemine oturduğuna dikkatleri çekmek
isterim. Türkiye Irak ve Suriye gibi çok aziz iki komşusunda son
dönemde yaşanan dolayısıyla hem kaygılı hem de her türlü katkıyı
yapmak açısından hazır bir politika yürütmektedir. Irak ve Suriye
söz konusu olduğunda buradaki kardeşlerimizin etnik veya mezhebi
dini ayrımları bizim için önemini kaybeder. Türkiye komşu ülkelerin
tümünde ama özellikle de son dönemdeki gelişmeler bağlamında Irak
ve Suriye’de yaşanan türbülanslarda hiçbir etnik veya mezhebi dini
grubu bir diğerine karşı desteklemedi. Hep ilke bazında hareket
ettik. Hem Irak hem de Suriye’de bu kritik geçiş döneminde tüm
taraflara aynı yakınlıkta aynı dostluk ve kardeşlikte yaklaşıyoruz.
Bazen Sünni bazen Şii bazen Türkmen bazen Araplar bazen Kürtlerle
yakın ilişkiler içine girdiğimiz dönemler oldu.
İkincisi bizim bir tarihtaş konseptimiz var. Akraba topluluklar yaklaşımımız var. Yani Balkanlar’da bir kriz yaşandığında Boşnaklar Arnavutlar nasıl yüzlerini dönüp Türkiye’ye bakmışlarsa Ortadoğu’da bir kriz yaşandığında herhangi bir şekilde bu krizden etkilenen hangi taraf olursa yüzlerini Türkiye’ye dönmeleri doğaldır hem de Türkiye’nin ilgi göstermesi doğaldır.
Özellikle de bir hususun altını çizmek isterim, merkezi devlet
otoritelerinin zafiyet gösterdiği bir süreçten geçiyoruz.
Böyle bir dönemde ister istemez orada yaşayan topluluklarla doğrudan bir temas, onlar arasındaki ilişkileri mümkün olduğunca en barışçıl şekilde gelişmesine katkı sağlamak üzere telkin gücümüzü kullanmak da bizim için önemli bir vecibe.
Suriye’deki Kürt kardeşlerimize bakışımız da tamamen bu ilkeler çerçevesindedir.
Herkesi dikkatli olmaya çağırdığımız husus, Suriye devletinin toprak bütünlüğünün korunması, korunurken değişik gruplar arasındaki barışın da sürdürülmesi. Ama maalesef çok acılar yaşandı. Baskıya dayalı devlet politikası yürütüldü. Boşluklar doğdu. Bu çerçevede etnik gruplar arasında çatışmalar doğdu.
Kürt Arap çatışması çıkmasını engellemeye çalışıyoruz, bunlar birbirine akraba topluluklardır.
Türkiye'nin herhangi bir gruba destek vermesi söz konusu değil.
Bizim destek verdiğimiz iki grup var bunlar da;
Suriye Ulusal komisyonu ve Selim İdris komutasındaki Yüksek Askeri Komite...
'ŞU AN YAPILAN HATALAR İLERİDEKİ 10 YILLARI ETKİLER'
Büyük depremlerin sonunda ortaya çıkacak yapıların istikrarlı
olması çok önemli,
göreceli istikrarı korumak değil uzun vadeli düşünmek gerek.
Mısır’daki darbe şimdi istikrarı sağlıyorsa destek verelim diye
bir
perspektifimiz yok çünkü şimdi yapılacak hatalar ilerideki on
yılları etkileyecek.
1990’da Kuzey Irak yapılanmasından dolayı Türkiye’de hala
korkular var,
bunlar haklı korkular ama Suriye’de durum aynı değil.
Hafızalarda hala taze olan bu kaygıları manipüle ederek Türkiye’de Suriye’deki bazı gruplara yani Kürtlere tavır almasını istiyorlar oysa bu iç barış açısından da Ortadoğu politikamız açısından da doğru değil.
Suriye sınırı 911 km. ve homojen bir yapı yok.
Kürtler, Araplar, Türkmenler…. Mezhep olarak Suniler, Aleviler ve kısmen Şiiler var.
Birbirinden kopuk ve birbirlerinden ayrı gruplar var; yan yana içice aynı köylerde yaşıyorlar. Bu korkuyu tetiklemek için haritalar üretmek doğru değil. Bunların arasında kalıcı barışın tesis edilmesi Türkiye’nin lehinedir.
'TÜRKLERİN YÜREĞİNE KÜRT FOBİSİ EKMEYE ÇALIŞIYOR'
Türklerin yüreğine bir kürt fobisi ekmeye çalışıyor, birileri de Arapların kulağına gidip Türkler yeni Osmanlı diyor.
Bizim temel hedefimiz Türk, Kürt ve Arapları bir arada tutacak bir Ortadoğu konsepti...
'SURİYE'DE HİÇBİR GRUBU TÜRKİYE'YE TEHDİT OLARAK GÖRMÜYORUZ'
Musul, Erbil, Kerkük üçgeninde barış içinde yaşamalıyız.
İki kez Musul’la Erbil arasındaki oluşabilecek muhtemel çatışmalar bizim de çabamızla önlendi. Biz isteriz ki tüm bu topluluklar birlikte bir gelecek inşa etsinler ve bunu yaparken yüzleri Türkiye’ye dönük olsun.
Suriye’de hiçbir unsuru tehdit olarak görmüyoruz.
Eski korkuları Türklerle Kürtleri karşı karşı getirmeye çalışan
korkuları manipüle etmeye çalışanlar var. Fakat Türkiye, etnik
kıyım ya da Türkiye’nin güvenliğini tehdit edecek bir unsur
oluştuğunda elbette buna izin vermez.
'BİR GECEDE SURİYE İLE İLİŞKİMİZE NE OLDU?'
Türkiye’yi Suriye politikasını revize etmesi zaten sürekli
yapılıyor. “Bir gecede ne oldu Suriye ile
ilişkilerimize?” diye bir soru doğru değil. Bir gecede
olan bir şey yok. Bu 10 aylık bir süreçti. İlkeler değişmez ama
uygulama alanları değişir. Ben Beşar Esad’la yedi saat konuştum.
“Hala yüzde 1 bile bir umut var mı?” diye
konuştuk. Kimsenin konuşmadığı kadar konuştuk ama Esad’ın otokratik
yapısını sürdürme kararlılığını görünce politikamızda revizyon
yaptık. Ve Arap ligiyle diplomatik bir çaba içine girdik ve sımır
güvenliğimizi esas alan politikalarla ilerledik.
'İNSANLIK HAFIZASINI ÇABUK KAYBETMESEYDİ...'
İnsanlık hafızasını bu kadar çabuk kaybetmeseydi bugün Suriye’de
100 bin kişi ölmemiş olacaktı.
Bosna’da yaşanan süreç o kadar büyük dersler içeriyordu ki bu
dersler alınamadı. O dönem buradan alınan derslerden sonra benzer
bir olay yaşanmayacağına inanıyordum ama böyle olmadı.
Bir anda bitti zannettiğimiz soğuk savaş geri döndü.
Suriye’nin Bosna’dan farkı şu: hava gücü kullanılmamıştı ama
Suriye’de her gün füze atılıyor.
Buna rağmen Türkiye, Bosna’da nasıl ilkeli durduysa Suriye’de de
ne olursa olsun bu şekilde duracağız.
'SURİYELİ KARDEŞLERİMİZİN GÖNDERİLMESİ GİBİ BİR DURUM SÖZ
KONUSU DEĞİL'
Suriyeli kardeşlerimiz, güvenlik şartları oluşursa ve kendileri de
gitmek isteyince gider ama Suriye’deki güvenlik şartları
oluşmadıkça ve uluslar arası garanti sağlanmadıkça Suriyeli
misafirlerimizin gönderilmesi gibi bir durum söz konusu değil.
İNTERNETHABER'İN POLİTİKA HABERLERİ SAYFASINI GÖRDÜNÜZ
MÜ?
'GÜÇLÜ BİR MISIR İSTİYORUZ'
Biz güçlü bir mısır istiyoruz, halkın iradesini temsil eden bir demokrasiyle yönetilen bir Mısır istiyoruz.
Darbeye karşı çıkış sebebimiz demokratik süreçlere darbe vurulması...
Türkiye’nin Mısır’a verdiği destek Mursi’ye verilmiş bir katkı değil.
Kimin iktidarda olduğu önemli değil, önemli olan Mısır’ın ve böylece bölgenin kazanması. Biz güçlü bir Mısır istiyoruz, Türkiye’nin çabası budur.
Darbe gerçekleştiğinde darbeye karşı çıkışımızın nedeni bunun Mısır’da ve böylece tüm Ortadoğu’daki demokratikleşme sürecine darbe vurmasıydı. Bu antidemokratikleşme de domino gibi yayılabilir.
Mısır’da darbe olmasına en çok sevinen Beşar Esad oldu. Çünkü tekrar geri gelirim umuduyla karşı devrim ihtimali görüyor.