Davutoğlu'ndan İstanbul'da flaş açıklamalar!
Abone olBaşbakan Ahmet Davutoğlu, İstanbul'da Çanakkale 100. Yıl Barış Zirvesi'nde konuştu.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, İstanbul Kongre Merkezi'nde
düzenlenen "Çanakkale 100. Yıl Barış Zirvesi Yüksek Düzeyli
Oturumu"na katıldı.
Oturumda bir konuşma yapan Başbakan Davutoğlu, "Çanakkale barışı
üzerinden, değerli dostlarımla birlikte gelin I. Dünya Savaşı'ndan
sonra bir dünya barışını inşa edelim. Nefret dili üretmeyelim.
Hayatını kaybeden kim varsa, biz hepsine şimdiden ve bütün
geçmişimiz açısından da taziye dileklerinde bulunduk. Ama birileri
o dönemde yaşanan acılar üzerinden, hele hele üçüncü taraflar, yeni
bir düşmanlık tohumu ekmeye kalkışıyorlar" dedi. Davutoğlu, "Bir
daha o savaşın yaşanmaması için, gelin bugün burada hep birlikte
bir barış ahitleşmesinde bulunalım. Nefret dilini terk edelim.
Tarih üzerinden milletleri yargılamayalım. Acılardan yeni çatışma
kültürünü oluşturmayalım" diye konuştu.
Başbakan Davutoğlu, Çanakkale Savaşları'ndan söz ederken, bir asır
önce iki ayrı safta olanların psikolojilerini değerlendirdi.
Davutoğlu şunları söyledi: "Düşününüz, bir tarafta savunanlar ve
savunanlar derken sadece bugün Türkiye Cumhuriyeti topraklarında
yaşayanları kast etmiyoruz; Iraklılar, Cezayirliler, Afrikalılar,
Balkanlar'dan, Üsküp'ten gelenler, Boşnaklar, Filistin'den gelenler
bir safta... Şu anda belki en az 30 ülkeye yayılmış bir şekilde bu
ülkelerden gelmiş olanlar Çanakkale'de savunanlar safındaydı.
Diğer taraftan, Çanakkale'ye bir zafer kazanmak umuduyla
gelen, yine İngiliz İmparatorluğu bünyesindeki çok geniş
coğrafyalardan, Fransız İmparatorluğu bünyesindeki Afrika
coğrafyasından ve değişik yerlerden gelenler... Karşılıklı 2 ayrı
psikoloji hakim. Savunanlar, bulundukları ülkeyi, toprakları
savunuyorlardı ve aslında Çanakkale'de şimdi bulunduğumuz
İstanbul'u savunuyorlardı. Şimdi birçok Iraklı liderle bir araya
geldiğimizde, Iraklı dostlarımızın birçoğu bana, 'Benim büyük dedem
de Çanakkale'de savaşmıştı' demiştir. İsimleri şimdi zihnimde tek
tek. Aslında onlar hep beraber İstanbul'u savundular. Şöyle
düşündüler: İstanbul düşerse Bağdat da düşer. Bağdat'ı da
kaybederiz, Şam'ı da kaybederiz, Kudüs'ü de kaybederiz ya da
Balkanlar'da değişik milletlerden gelenler de 'İstanbul bizim
şehrimiz' diye savundular."
"ERMENİ TABURLARI, YAHUDİ TABURLARI İSTANBUL'U
SAVUNDU"
"Çarpıcı bir misal için zikredeyim: Ermeni taburları, Yahudi
taburları da vardı Osmanlı saflarında. Hıristiyanlar ve Müslümanlar
hep beraber, asırlarca bir arada, birlikte barış için yaşadıkları
İstanbul'u savunuyorlardı. Öylesine etkili bir savunmaydı ki bu,
bizim toplum psikolojimizde öylesine etki yapmıştı ki, Türkiye'de
hiçbir okul yoktur ki o zaman, var olsun, bir neslini savaşta
kaybetmemiş olsun. Bütün okulların bir nesli savaşta kaybedildi.
Benim okuduğum İstanbul Lisesi, altın nesil diye anımsadığımız bir
nesil savaşa gittiler ve hiç gelmediler. Her bir nesilde bu
hatıralar yaşandı."
"PEKİ GELENLER?"
"Peki gelenler?... Avustralya'dan, Yeni Zelanda'dan, Hindistan'dan,
her bir bölgeden gelenlerse büyük bir onurlu zafer için geldiler.
Onlar için İstanbul belki uzakta bir diyardı. Ama şimdi
düşündüğümde, değerli Avustralya ve Yeni Zelanda başkanlarıyla
sohbet ettiğimde, hangi psikoloji onları getirmiş diye
düşündüğümde, centilmence bir savaş ve zafer psikolojisi. Belki
kulaklarına 'Türkleri Çanakkale'de durdurmazsak, gelirler
Avustralya'yı da alırlar' diyenler olmuş olabilir, savaşa teşvik
etmek için. Ama her halûkarda savunanlar da, gelenler de kahramanca
bir mücadele için gelmişlerdi. Bu işin psikolojisi tarafı..."
"SAVAŞIN AHLAK TARAFI..."
"Ama bir de savaşın ahlakı var. Savaş hiç olmamasını dilediğimiz
bir eylemdir. Keşke dünyada hiç savaş olmasaydı, keşke hep beraber
barış içinde yaşasaydık. Ama maalesef insanlığın da bir gerçeği.
Çanakkale'de savaşanlar, Gelibolu'da savaşanlar, kendilerinden
sonra gelecek nesillere bir destan bıraktılar ve savaşın ahlakını
bize öğrettiler. Öylesine hatıralar yaşandı ki, birbirine yakın
cephelerde, belki birkaç saat sonra birbirini öldürecek olan
askerler savaşa kısa bir süre ateşkes verildiğinde, birbirlerine
sigara ikram ettiler, Türk Kahvesi ikram ettiler, birbirlerinin
yaralılarını omuzlarında taşıyıp karşı cepheye götürdüler.
Böylesine centilmence, kahramanca, böylesine insani yoğunluğu
yüksek bir savaşı insanlık tarihi görmedi. Hiçkimse bir diğerine
hakaret etmedi. Hiçkimse bir diğerinin bayrağına saygısızlık
yapmadı. Kahramanca savaştılar, kahramanca öldüler, ama geride
utanılacak bir iz bırakmadılar."
"KAHRAMANCA SAVAŞTILAR"
"Onun için biz Türkler, bizim karşımızda savaşmış olanlar mertçe
savaştığında onları hayırla andık. Ve şimdi Avustralya ve Yeni
Zelanda başbakanları huzurunda bir kez daha söylüyorum ki, sizlerin
büyükdedeleriniz farklı amaçla da gelmiş olsalar da kahramanca
savaştılar. Benim büyükdedemin kardeşi de Çanakkale’de şehit
düşmüştü ve o nesil adına da Gelibolu’da kahramanca savaşan bütün
askerleri, o ülkeleri saygıyla hürmetle selamlıyorum.
Çok acılar yaşandı. Irak’tan, Bağdat’tan, Basra’dan gelen,
Gelibolu’yu savunanlar vardı.
30 Nisan 1916’da, bu kez Türkler Irak için savaştılar. Ve bir
bilinç oluştu. Cumhuriyetimize gidecek olan kilometre taşlarının
Çanakkale’de bizim dedelerimiz tarafından atılmış olmasıydı.
Anafartalar Komutanı olarak orada bulunan Gazi Mustafa Kemal, 5 yıl
sonra Meclis’in ilk başkanı olarak seçildi, 1923’te de Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurulmasına öncülük etti.
Nasıl biz milli bilincimiz açısından Çanakkale’den miras aldık, ben
Avustralya’ya gittiğimde, Anzak torunlarını gördüğümde, Avustralya
ve Yeni Zelanda kimliği de Gelibolu sırtında şekillendi. Oraya tek
tek gelen Anzak askerleri, dönerken biz Yeni Zelandalıyız diyerek
döndüler."
"ÖRNEK BİR DESTAN YAZDILAR"
Örnek bir destan yazdılar. Biz bugün o destanın hatırasına hep
beraber buradayız. Osmanlı ordusu safında savaşan bütün askerlerin
geldikleri ülkelerden temsilciler görüyorum. Karşı safta gelip de
burada hayatını kaybedenlerin torunları olan yine bu salonda
bulunan devlet yetkililerine^, değerli dostlarıma da ifade ediyorum
ki, sizlerin ve bizlerin dedelerimiz asırlarca unutulmayacak bir
destanı birlikte yazdılar.
Bakınız, savaşı mertçe yapmak lazım. İnsani ve ahlaki unsurları da
gözeterek yapmak lazım. Ama savaş sonrası tutum da önemlidir. O
savaşlardan bir nefret kültürü de üretilebilir, bir dostluk da
üretilebilir. Biz Türkiye ile Avustralya, Yeni Zelanda arasında
inşa etmiş bulunuyoruz. Bir komutan Mustafa Kemal Atatürk, 1934
yılında Anzak annelerine destanımsı bir hitapta bulundu, 'Onlar bu
topraklarda can verdikten sonra bizim evlatlarımız olmuştur. Burada
bir dost vatanın topraklarındasınız. Sizler Mehmetçikle koyun
koyunasınız. Analar, evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur içinde
rahat uyuyacaklardır.'
Bir Anzak annesi ise şunları yazdı, daha az bilinir: 'Gözyaşlarımız
dindi. Bir ana olarak bana bir güzelim teselli bahşetti.
Yavrularımızın huzur içinde dinlendiklerinden eminiz. Çünkü
söylediğiniz sözler ancak bir öz babanın sözleriydi.' Johnny’ler,
Tony’ler, Ahmet'lerle, Mehmet'lerle savaşmak için gelmişlerdi. Gün
bugündür, hepimiz savaşlardan nefret kültürü ve kötü hatıralar
üzerinde inşa edecek bir öfke kültürü üretmeyelim. Savaşlardan
dersler çıkaralım."
"SAYGI DUYDUK, SAYGIYI HAK ETTİK"
"Hiçbir tarih kitabımızda, hiçbir konuşmamızda biz Çanakkale’de
bizim topraklarımızı işgal etmek için gelenlere düşmanca bir söz
sarf etmedik. Saygı duyduk, saygıyı hak ettik. Gelenler kendi
onurları içinde çalıştılar. Aynı yüzyılın içinde çok büyük acılar
yaşadık, Balkan savaşlarında. Balkan coğrafyasından gelen devlet
başkanlarımız var, hepsine hoşgeldiniz diyorum. Makedonya’ya,
Sırbistan’a, Bulgaristan’a, Kosova’ya, Yunanistan’a, hepsine... O
acılar üzerinden 100 yıl sonra biz 2012’de Balkan Barış Zirvelerini
yaptık. Balkan savaşlarının 100. yılında bütün coğrafyayı gezip,
'Gelin Balkan Barışı kuralım dedim. Acılar yaşanmıştı, ama Üsküp ve
bütün Saraybosna, bütün o güzel şehirler, hepimizin şehri. İstanbul
da bütün Balkan milletlerinin şehridir.
"NEFRET DİLİNİ TERK EDELİM"
"Şimdi 2015’teyiz, çağrımız yine aynı çağrı. Nasıl Balkan Barışı
diyoruz, Çanakkale Barışı üzerinden de değerli dostlarımla
birlikte, gelin I. Dünya Savaşı'ndan sonra bir dünya barışını inşa
edelim. Nefret dili üretmeyelim. Hayatını kaybeden kim varsa, biz
hepsine şimdiden ve bütün geçmişimiz açısından da taziye
dileklerinde bulunduk. Ama birileri o dönemde yaşanan acılar
üzerinden, hele hele üçüncü taraflar, yeni bir düşmanlık tohumu
ekmeye kalkışıyorlar. Bizim mesajımız açık, İstanbul artık
Avustralyalıların yeni Zelandalıların da şehridir. Hepiniz
hoşgeldiniz safalar getirdiniz.
Bir daha o savaşın yaşanmaması için, gelin bugün burada hep
birlikte bir barış ahitleşmesinde bulunalım. Nefret dilini terk
edelim. Tarih üzerinden milletleri yargılamayalım. Acılardan yeni
çatışma kültürünü oluşturmayalım. Bilimadamlarına katkılarından
dolayı teşekkür ediyorum. Devlet adamı olarak bütün muhataplarımla,
dostlarımla, Pakistan’dan Cezayir’e, Afganistan’dan Makedonya’ya
kadar bütün dostlarımız burada. Bir bilimadamı olarak da,
geliştirdiğimiz bilimsel yaklaşımlarla, savaştan barışın nasıl
üretilebileceğini yeni neslin zihnine kazıyalım. Ben bugün
gerçekleştirdiğimiz Barış Zirvesi'nin ilk adımlarından biri
olacağına inanıyorum. Bütün arkadaşlarıma, kardeşlerime, bu barış
kardeşliği için gösterdikleri gayret dolayısıyla teşekkür
ediyorum."