Davutoğlu'ndan Binali Yıldırım iddiasına yanıt!
Abone olBaşbakan Ahmet Davutoğlu NTV canlı yayınında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
NTV ekranlarında konuşan Başbakan Ahmet davutoğlu, Oğuz
Haksever'in yönetimindeki programda Fikret Bila, Mustafa
Karaalioğlu ve Seda Öğretir'in sorularını yanıtladı. AK Parti
kongresine dönük iddialara yanıt veren Davutoğlu kritik yorumları
ile dikkat çekti.
Davutoğlu, Bülent Arınç'ın AK Parti'ye yönelik " 'Biz'dik, 'ben'
olduk" eleştirisine değerlendirerek, "Bunlar AK Parti kadroları
içinde iç muhasebe açıklamaları olabilir. Ben toplantılarda
söylüyorum, hiç kimse zihnine sansür koymasın. Ama iş bitip de yola
çıktığımızda orada farklılıklar biter" dedi. Davutoğlu, Abdullah
Gül'ü kongreye davet etmesine ilişkin soruya ise, "İsimlerin şuna
veya buna yakın olması ise, fraksiyonel bir yaklaşım. Şu isimler
Abdullah Gül’e, şu isimler Davutoğlu’na vesaire bunlar doğru
tasnifler değil" yanıtını verdi.
İşte NTV canlı yayınına konuk olan Davutoğlu'nun açıklamalarından
satır başları:
BİNALİ YILDIRIM İDDİASI DOĞRU MU?
Tamamen cumhurbaşkanının ağırlığında MKYK listesi haberleri
vardı. Binali Yıldırım’ın imza topladığı yorumları vardı. Kongrede
ne oldu bize anlatır mısınız?
Kongreler partilerin ortak aklının vicdanının harekete geçtiği
zeminlerdir. AK Parti’nin farkını ortaya koymak bakımından iki şeye
dikkatinizi çekmek isterim. AK Parti’nin geçmişi ve geleceği…
Türkiye’nin en genç partilerinden bir tanesi. Buna rağmen çok köklü
teamülleri ortak davranış kodları oluşmuş bir parti. 5’nci
kongresine gelene kadar çok büyük bir insan harmanını toplayan bir
hareket. Baktığınız zaman AK Parti listelerine aynı anda birçok
MKYK kabine çıkaracak kadar kamuoyunun tanıdığı isim var. Diğer
partiler uzun süredir de iktidarda olmadıkları, daha önce de başarı
hikayeleri olmadığı için daha sık değişen kadrolarla çalışıyorlar.
Geriye doğru baktığımızda biz 80’li 90’lı yıllarda sistemin dışında
görülen insanların AK Parti iktidarıyla devreye girdiğini ve
devlet-millet arasında köprü oluşturduğunu görüyoruz. Çok
geniş bir insan havuzumuz var.
İleriye dönüp baktığımızda, şu anda her parti kendi siyasi kaderini
yaşar. Ama herhalde AK Parti’nin kaderiyle ülke kaderinin bu kadar
örtüşmesi bağlamında, herhangi bir partinin olmadı. Bugün AK Parti
dışında toplumun bütün katmanların içinde barındıran bir parti yok.
AK Parti’de ortaya çıkabilecek herhangi bir sorun ülke sorunu
olabiliyor. Bu önemli bir farktır. CHP kongrelerinde yaşanan bir
çok türbülans bu kadar değerlendirmeye alınmazdı.
Bizim kongremizle ilgili yapılan yorumlar ülke gündeminin ana esası
oluştu. Realist olarak herkes biliyor ki bu 1 Kasım’da da AK Parti
tek başına iktidar olma şansı olan tek parti durumda. Beşinci
olağan kongre önemliydi. Birkaç hedefim vardı. AK Parti’de birliği
sağlamak. Cumhurbaşkanımızın genel başkanlığı döneminde oturmuş
değerler var. Bunları sürdürmek, tazelemek, derinleştirmek. Diğer
taraftan ülkeyi bir seçime götürmek. Ve 2023 vizyonu çerçevesinde
de toplumu motive etmek.
GÖRÜŞ AYRILIKLAIR OLABİLİR
Seçime gittik. İstediğimiz neticeyi alamadık belki ama Türkiye
demokratik bir seçimi gerçekleştirdi. Vaktinde kongre yapılacağı
algısının topluma yerleştirilmesi. Bu anlamda başarılı bir kongre
süreci yaşanmıştır. Görüş ayrılıkları söz konusu olabilir.
Sonunda ortaya çıkan birlik ve beraberliğin tahkim edildiği 1353
oyun tümünü alarak genel başkan seçilmiş olmam AK Parti
delegelerinin birikimin bana gösterdiği teveccüh. MKYK listesi de
bunu yansıtan, tecrübeyle tazelenmeyi yansıtan bir liste halinde
ortaya çıktı ve birlikte sunuldu. Genel başkan adaylığı MKYK tek
bir bütün içinde sunuldu. AK Parti bundan güçlenerek çıktı.
Bakınız müzik yok. Şehitlerimiz dolayısıyla yaptırmadık. Bu anlamda
coşku ifade eden çiçekler güller kongrenin ayrılmaz unsurları yok.
Ama salondaki coşkuyu herkes gördü.
AK PARTİ FABRİKA AYARLARINDAN UZAKLAŞTI MI?
FİKRET BİLA: Ben de şöyle devam edeyim. Tekrar seçildiniz.
Bir de şu boyut vardı kongrede. En çok vurgulanan “AK Parti’nin
fabrika ayarlarına dönmesi” gibi, kuruluş değerlerini de yeniden
yapılanması gibi bir takım vurgular oldu. Bunu da daha çok 7
Haziran’da alınan sonuca bağladınız. Orada umduğunuz sonucu
alamadınız. Demek ki bazı uyarılar geldi bize, algılıyoruz,
değerlendiriyoruz bir rota 2001 ruhu gibi ifadeler kullanıldı. Bu
süreçte AK Parti hangi değerlerinden uzaklaştı da, buna ihtiyaç
duydunuz?
Ben fabrika ayarlarına dönme tabirini hiç kullanmadım. Ama şunu
kullandım, kurucu değerler. Bir tarihi süreçlere baktığımızda iki
şey öne çıkar. Kurucu liderler, kurucu değerler. Bir harekette çok
kuvvetli liderler yoksa o hareket bir müddet sonra hamasi değerler
taşır, başarı gelmez. Biz değerleri hayata geçirerek onları ikame
ederiz. AK Parti’nin kurucu değerleri çok önemliydi.
Cumhurbaşkanımızın metni üzerinden bazı konuşmalarımdan
faydalanarak ifade ettim. Türk siyasi tarihi açısından geçmişteki
zaafları da ortaya koyan hususlar. Ortak akıl diyor mesela. 80’li
90’lı yıllarda danışmayı ortak aklı kaybeden siyasi yapıların
zamanla gücünü kaybettiği ortada.
Bu anlamda AK Parti çok köklü bir geleneğe sahip. Belde
teşkilatından genel merkeze kadar. Bunu korumak ihtiyacı var. Ola
ki değişik kademelerde bu anlamda bir zaaf varsa bunlar göz önüne
alınır. Ortak vicdan niteliği taşıyan, kibirden, şatafattan,
milletten uzak durmak… Millete tepeden bakılmaz.
Ama şöyle bir algı oluşmuşsa, “AK Parti kadroları güç dolayısıyla
milletten uzaklaştılar” diye bir algı oluşmuşsa bu bizim görevimiz.
Bazı araştırmalarda bu ortaya çıkıyor. O zaman benim görevim,
arkadaşlarıma, kadrolara, arkadaşlar 2001’de yola çıktığımızda
bizim gücümüz, makamlarımız yoktu, hiçbirimiz bakan, belediye
başkanı değildik. Ama bir şeyimiz vardı, değerlerimiz. Onlardan
hareket ettiğimizde makamlar anlam kazandı. Kibirden uzaklaşıp
aşkla, karşılıksız şekilde, fedakârlıkla yol yürüdüğümüzde bu
makamlara geldik.
Ama bunları terk edersek bu makamlarda duramayız. Benim görevim
bunu hatırlatmak. Siyasi gücün meşrulaşması ve ahlakın rolü…
Gerçekten de her insan için güç eğer sağlam ahlakla tahkim
edilmemişse yanıltıcı yönlere sevk edilebilir. O bakımdan kurucu
değerler hep bu değerlerdi. Biz baskıcı 28 Şubat rejiminin
sancıları üzerinde AK Parti kadrosuyla yola çıktık. Geçmiş MKYK
üyeleriyle yemekte de hep bunları anlattım. Kolay olmadı AK
Parti’nin bu güce ulaşması.
Şimdi bir şey azalmış görünüyorsa, bir iç muhasebe yapma ihtiyacı
var. Aslında yüzde 41 çok yüksek bir oran demokrasilerde. Sadece
matematiksel bir şeye bakmıyorum ben. Milletin algısında ne olup
bittiğiyle ilgili anketler yaptık. Birçok husus benim önüme
geliyor. O kurucu değerler, cumhurbaşkanımızın ilan ettiği kurucu
değerleri tahkim etmek, onun için kongrede siyasi erdem ve etik
kurulu oluşturduk.
ABDULLAH GÜL'E YAKIN İSİMLER TASFİYE Mİ
EDİLDİ?
Kurucu kadrolar tarafından da bazı tespitler yapıldı. Üç
dönemi dolduranlar aday olamadı 7 Haziran’da. Bu kongrede bunu
esnettiniz. Bunun içerisinde kurucular arasında yer alan Abdullah
Gül’ü de davet ettiniz. Şu çıktı ortaya, Sayın Gül’e daha yakın
isimler liste dışı kaldı. acaba böyle bir süreç mi yaşanıyor? Aday
olmamaları veya yönetim kadroları yer almamaları gibi bazı
kritikler okuduk…
Bu da çok doğru değil. Sayın Abdullah Gül bizim
cumhurbaşkanımızdır, ilk başbakandır. Benim de başbakanlığının ilk
döneminde akademik hayattan siyasi hayata geçmeme vesile olmuş ve
birlikte de çok yoğun bir mesai harcadığım çok yakın bir dostumdur
makam ilişkilerinin ötesinde. Dolayısıyla AK Parti’ye katkısı
hiçbir zaman göz ardı edilemez. Kendisine de hem telefon ettim,
ayrıca ziyaret edecektim. Tam o gün 16 şehidimiz olduğu için Van’a
gitmek durumunda kaldım. Gelmiş olsalardı, kongremizde mutlaka her
zaman hak ettiği şeyi, takdiri ifade ettik.
Burada bir fark gözetmek söz konusu olamaz. Bütün bu yola katkı
sağlamış herkes en öncü kadrolardan mahalle teşkilatındaki herhangi
birine kadar hepsi değerlidir bizim için. Kimse de değer taşımak
bakımından ihmal edilemez.
İsimlerin şuna veya buna yakın olması ise, fraksiyonel bir
yaklaşım. Şu isimler Abdullah Gül’e, şu isimler Davutoğlu’na
vesaire bunlar doğru tasnifler değil. Hiçbir şey Türkiye’nin
kaderinden daha önemli değildir. O bakımdan MKYK’ya giren
arkadaşımızın hepsi hizmet etmiş arkadaşlar. MYK’ya giren
arkadaşlar da, geçen gün bu binada önce bir MKYK toplantısı yaptık.
Sonra MYK listesini açıkladım. Daha sonra herkesin kendisini tek
tek tanıtması suretiyle, kendileriyle fikir alışverişinde
bulundum.
Burada kimse herhangi bir tasfiye, ön yargılarla, şu şunlara karşı
gibi, bu binada herkes herkese aynı ölçüde yakın uzaktır.
Sayın cumhurbaşkanımız bu hareketin genel başkanı kurucu lideri
olarak, Sayın Abdullah Gül ile her düzeyde ilişkisi olmuştur.
Abdullah Bey Başbakanken, sayın Cumhurbaşkanımız genel başkandı.
Daha sonra Abdullah Bey dışişleri bakanı o başbakan oldu. Sonra
cumhurbaşkanı oldu.
Ha insan olduğu yerde sorun olmaz mı olur, hırs olmaz mı olur. Ama
bunları aşacak olan şey işte o bahsettiğimiz değerler.
ARINÇ'IN AÇIKLAMALARI: BİZ'KEN BEN OLDUK!
SEDA ÖĞRETİR: Birinci çoğul şahıstan, tekil şahıslara kayma
açıklamaları geldi. Bu da mı kurucu değerlerle
değerlendirilmeli?
Şahsen beş kez bir ibadeti tekrar etmek, bir ritüeli tekrar etmek
değil, yaptığımız eylemlerle ilgili muhasebe yapmaktır. Mesele
gidip de ibadet değil, oturup yalnız kalmak… Her dinde bu var.
Kendisiyle hesaplaşmayan birinin başkasıyla hesaplaşma gücü olmaz.
Kendisini sorgulama dürüstlüğüne sahip olmadan başkası üzerinden
doğrulama yapmak da doğru olmaz. Söylediğiniz hususlar, hepimizin
bu değerleri düşünceleri bir muhasebe imkanı olarak
görmesinden.
Şimdi biz bu muhasebeyi yapıyoruz. Nerede varsa bir kibir, bazı
hususlarda arkadaşlarımızın dikkatini çekiyoruz. Bir yerde şahsi
çıkarlar için kullanıldığını gördüğümüzde ona karşı tedbir almak da
bizim sorumluluğumuz…
Herhalde Bülent Arınç’ın açıklamasını kast ediyorsunuz… Bunlar AK
Parti kadroları içinde iç muhasebe açıklamaları olabilir. Ben
toplantılarda söylüyorum, hiç kimse zihnine sansür koymasın. Ama iş
bitip de yola çıktığımızda orada farklılıklar biter.
MKYK LİSTESİ TARTIŞMASI
MUSTAFA KARAALİOĞLU: Başta Oğuz Bey’in
çerçevelediği çapta böyle bir tansiyon olmamıştı. Siz de çok o
süreçte ne yapacağınız merak edildi. Şimdi bakınca o süreci
kongreyle ilişkin duyduğumuz dedikodular, böyle yönettiğiniz için
iyi hissediyor musunuz? Hangi gerekçeyle böyle
davrandınız?
Attığım her adımdan, üzerime aldığım görevi yerine getirirken
gerçekleştirdiğim her eylemden sonra bir muhasebe yaparım. Şu anda
bugün AK Parti kadroları eğer 1353 delege tek bir genel başkanda
mutabık kalmışsa ben bundan iftihar ediyorum. Şöyle mi oldu böyle
mi oldu, onu ben tartışmam. Ne yapıldı, ondan önce ne oldu… Benim
görevim o delegelerle gönül bağı kurmak. Farklı iki, üç aday da
çıkabilirdi. Çıkmış olsaydı da ben kazanmış olsaydım, hangi
delegenin kime oy verdiğini sormazdım. Ben o delegelere güvenmezsem
ben o yola çıkmam.
Bakın birçok şey işte… Çıktım konuşmamı yaptım, bir hafta önce de
zihnimde olan konuşmaydı. O dedikoduların benim psikolojimi
etkilemediğini söylemek istiyorum. Eğer böyle bir ulvi görev,
gerçekten son derece karizmatik bir liderden sonra sayın
cumhurbaşkanımızdan sonra, bir mutabakatla seçilen genel başkan
olma hüviyeti bana verilebilecek en büyük şeref.
Bu anlamda baktığımda başarılı olduğumuz kanaatindeyim ve hata da
yapmadığımı düşünüyorum. O delegelerden biri kalkıp benden hesap
sorsaydı, her zaman söylemek kolaydır. Her arkadaşım bana yanlış
gördüğünde seni güzel sözle şununla düzeltirim diyebilmeli. Ama
1353 delege böyle bir şey yapmadan mutabakat vermişse, onlardan
bana gönlüme verilen en güzel hediye olarak görürüm.
MKYK ile ilgili hemen bir gün sonra, herkes evlerine gitti, ben
nereye gittim? İstanbul’a gittim, NATO’nun genelkurmay başkanlarına
konuşma yaptım ve gece geç vakte kadar genelkurmay başkanımızla
birlikte… Sonra geri döndüm, yarın MYK’yı ilan edeceğim dedim.
Orada da görevim ne benim? O delegelerin ortak vicdanını bir eylem
planına dönüştürecek karargah oluşturmak. O şunu demiş bu bunu
demiş o an itibaren bitmiştir.
Türkiye’yi idare eden birisi olarak tansiyon düşmesini sağlamaya
çalışıyoruz. Sürekli havalarda bulutlar dolaşıyor. Bir de şu var
tabi. Aynı gün çok üzücü. Coşku içinde MKYK yapmak istiyoruz ama o
aralarda da bir kulağım Cizre’de, diğer kulağım mülteci
olaylarında, yabancı heyetlerle görüşerek… Bugün kongre var, hayat
dursun denmiyor. Fitne fesat terör de durmuyor. O zaman sizin benim
yüreğim kongredeyken, aklım Cizre’de, aklım bir polis konvoyuna
yapılan saldırıda. Bir başka aklım mültecilerde. Bu hayatın
dokusu.
AK PARTİ'NİN 7 HAZİRAN KADROSU NEDEN
DEĞİŞTİ?
MUSTAFA KARAALİOĞLU: MYK tercihlerinizi anlatır mısınız?
Bütün seçim kadrosunu değiştirdiniz. 7 Haziran’a eleştiri mi
taşıyor?
Hayır o nedenle değil. Biz iç değerlendirme yaparız. Ama yeni bir
kongre, tazelenme ihtiyacı vurgulandı. Her MKYK’dan sonra da,
doğaldır. Ve yeni bir MYK oluştu. Burada da yine eski bakanlarımız,
Ömer Çelik’ten Bekir Bozdağ’a. Daha önce MYK’da olmayan
arkadaşlarımız girdi. Ve ilk defa da üç kadın hanım kardeşimiz
arkadaşımız bu anlamda yol arkadaşımız ilk kez üçü birden devreye
girdi. Dağılıma baktım, Türkiye’nin her tarafından temsil. Bir
taraftan kıdem var, bir taraftan Mehmet Ali Şahin gibi ben
tanıdıkça da gurur duyduğum arkadaşlarımdan bir tanesi. Bütün o
değerlerle yürümüş birisi, bir taraftan da Fatma Betül Sayan var
siyasete yeni giren.
Tek tek saymak istemiyorum ama kıdemle tecrübeyi, heyecanla
bürokratik tecrübeyle gençliği birleştiren güzel bir MYK oluştuğunu
düşünüyorum. MKYK’dan böyle bir MYK çıkmış olması, AK Parti insan
havuzunun ne kadar güçlü olduğunu gösteren bir tablo.
DEVLET PKK'NIN SİLAH YIĞINAĞINI NEDEN GÖRMEDİ?
FİKRET BİLA: Çok kötü günlerden geçiyoruz. Şehitlerimiz
var. Ve 7 Haziran’dan sonra öyle bir sürece girdik ki özenle
korumaya çalışılan çözüm süreci birden bire ortadan kalktı. Bu
çözüm sürecinin bir noktaya varması beklendiği, geliştiği bir
sırada böyle bir patlamayla karşılaştık. Ne oldu da çözüm süreci
birden bire bozuldu. Çözüm süreci denen süreci PKK, silahlanma
bombaların kentlere taşınması kendileri açısından anayasa kabul
ettikleri KCK sözleşmesinde ön görülen bazı devletimsi kurulların
oluşturulması, mahkemeler askere alma dairesi gibi, asfaltların
altına bombaları yerleştirdiklerini görüyoruz. Bunu nasıl yaptılar?
Güvenlik güçleri bunları fark etmediler mi? Yoksa müsamaha
gösterdiler gibi tartışmalar sürüyor. Neden bozuldu ve nasıl bu
süreçte bunlar görülmedi?
Her şeyden önce çözüm sürecinin temel dokusunu doğru anlamak lazım.
Türkiye’de değişik toplum kesimleri, bazen Kürtler bazen solcular
geçmişte 12 Eylül’de 28 Şubat’ta zirveye çıktığı şekilde baskılar
altında kaldılar. Hak ihlalleri oldu. Devletin halk nezdindeki
meşruiyeti tartışmaya açıldı. AK Parti çözüm süreci öncesinde,
açılımlarla vesaire yapmak istediği en önemli şey şuydu, herkesin
mezhepsel kültürel yapının özelliklerini taşımak konusunda hiçbir
ayrımcılık görmediği herkesin huzur içinde kendisini ifade
edebildiği, hiçbir dilin baskı altına alınmadığı, bir yapı
oluşturmak.
Buradan mağdur olmuş halk kesimlerini, daha özelde de Kürt
vatandaşlarımızın mağduriyetleri üzerinden istismar ederek teröre
devşirecek insan unsuru kazanmaya çalışıyordu. 12 Eylül
uygulamalarını hepimiz biliyoruz. Demokrasi geliştikçe özgürlük
genişledikçe terörün alanı daralır. Sürecin mantığı bu. İyi niyetli
olan herkes için bu geçerlidir.
Kürtlerin de Türklerin de devleti Türkiye Cumhuriyeti Devletidir.
Ben siyasi yapıda en önemli şeyin, aidiyet bilinci olduğu
kanaatindeyim. 12 Eylül ve 28 Şubat süreçleri bu hissiyatı
zayıflatmış hatta kısmen yok etmişti. Biz bunu tekrar kurduk.
Bundan sonra kime oy verir, herkesin şahsi kararıdır. Ama bunlar
olurken terörü tırmandıracak eylemler yapılıyorsa, ki yapıldı geçen
sene Diyarbakır’da nasıl katliam gerçekleştirildiğini biliyoruz.
Bunlar yaşanırken Türkiye’de, Irak ve Suriye’deki otoritenin
ortadan kalkmasıyla oradan silahları sokup, depolanıyorsa o andan
itibaren barış demek, çözüm süreci demek terörü destekleyen
çevreler açısından anlamını kaybeder.
Neden çözüm süreci önemliydi? Tam da Ortadoğu’da türbülans
yaşanırken, toplumlar parçalara ayrılırken, bizde tam onun
ortasında birleştirici bir hamle olarak bu süreci başlattık. İyi
niyet ve kararlılıkla. Sayın cumhurbaşkanımız başbakanken, baldıran
şerbeti içerim diyerek kararlılık gösterdik. Bu süreç devam
ederken, beklentimiz terör unsurlarının ülkemizden çıkması ve silah
bırakılmasıydı.
Ama önce Gezi olaylarıyla atmosferin değişmesi, AK Parti iktidarı
devam etmeyebilir diye bir düşüncenin bu kesimlerde hakim olması,
sonra 17-25 Aralık, sonra seçimler, Türkiye’de gündemin bazı terör
eylemlerine zemin oluşturacak faaliyetlere imkan sağlayacak
sandılar.
Ceylanpınar Adıyaman saldırısıyla terörü başlattılar. Sadece
saldırılar mı sözler… Cumhurbaşkanımıza bana saldırıyorlar. Bu
terör operasyonları, saldırılar nedeniyle başlatıldı. Çözüm
sürecinin nerede bittiği meselesi, olaylar seyretmiş olsaydı biz
gereğini yaptık bunu da kimseyle müzakere etmeyiz. Kürt, Alevi,
Türk vatandaşlarımızın haklarını korumayı kimseyle müzakere
etmeyiz.
Ama Terör örgütü silahları terk edeceğiz, Türkiye’yi terk edeceğiz
diye söz verdiler. Sabırla bekledik. Aksini yapmaya çalıştılar.
Cizre’de Nusaybin’de Silopi’de çatışma içine girdiler.
Haklı olarak soruyorsunuz bunlar fark edilmedi mi? Bir ülkede
demokrasiyi yaşatmakla terörle mücadeleyi yapmak o kadar zor bir
şey ki… Bir Avrupa ülkesinde terörle mücadeleyi kolayca
yürütebilirsiniz. Yanınızda Suriye yok, Irak yok. Noktasal mücadele
ederken demokrasinizi korursunuz.
Yani bir örnek vereyim. İç güvenlik yasası. Kobani bahane edilerek
tabi, valileri içişleri bakanlarını topladık, hepsini dinledim.
Demokratikleşme adımlarının nasıl istismar edildiğini biliyorsunuz.
Bir araba silah dolu, uyuşturucu dolu olarak geçse, savcıdan izin
almadan o aracı arayamazdınız. Şimdi savcıdan izin alıp gelene
kadar da o araba depoya ulaşabiliyor. Bu yanlış bir şey miydi?
Değil. Çağdaş demokrasilerde bu doğru bir ilke.
O anda o şeyi uyguladığınızda, prensibi, belli sızıntılar kaçaklar
olabiliyor. Peki çağdaş ülkelerde uygulama nedir? Doğrudan arabayı
arayabilirsiniz. ABD polis durdurduğu anda elinizi sadece
direksiyonda tutabilirsiniz.
Burada suç istismar eden terör örgütünde.
Eskiden 90’lı yıllarda yol aramaları vardı. Hatta 90’lı yıllarda
bir ilçede şu kadar un olur, onun fazlası olmaz gibi kurallar
getirilmişti. Konvoylar belli saatlerde gidilirdi. Bunlar zaten
oradaki sık boğaz eden şeylerdi. Biz bunları kaldırıp hayat alanını
açtık. Yol aramaları azaltıldı, herkes serbestçe seyahat etsin.
İşte bu güzel. Ama birileri aynı anda bu tabloyu istismar ederek
silah stoklanması… Veya bahsedildiği gibi haraç almak için adam
kaçırılıyor.
Ama şimdi bu teröre taviz verildi anlamına gelmiyor. Bizim
beklentimiz ne? Doğu’da Güneydoğu’da yaşayan vatandaşımızın gür bir
sesle, dönüp bunları destekleyenlere, faili meçhulleri siz
yapıyorsunuz, yol kesmeleri siz yapıyorsunuz, yayla ve mezraları
siz barış içinde kullanılabilecek halden çıkarıyorsunuz deyip,
Türkiye’deki demokrasiyi desteklemeleri…
Efendim özerklik ilanı benzeri gibi, sanki Türkiye’de meclis yok,
yönetimin tartışılacağı yegane yer TBMM’dir. Ama TBMM’nin yapmadığı
bir yasayı varmış gibi biri yapmaya kalkarsa biz ona bu ülkede
hukuk var deriz. Şimdi bu sebeple teröre karşı operasyonlar, sadece
bir operasyon silahlı güce operasyonunun yanında, hem huzuru
sağlayacağız hem demokrasiyi koruyacağız. Eğer biz bu operasyonları
yapmamış olsaydık, terör örgütü istediği adamı istediği yere
götürür haldeydi.
Ben güvenlik birimlerimize teşekkür ediyorum. ve çok büyük bir
darbe vurduk terör örgütüne. Bunu şehit cenazelerimiz hep bizi
üzüyor. Ama bunlar terör örgütüyle mücadeledeki başarıya gölge
düşürmemelidir. Bütün hedefler kuzey Irak’ta yerle bir edildi. Üçte
iki oranında bir tahribat neticesine ulaştıklarını kendileri de
kabul ediyorlar.
Bir çarpışma yok, çatışma yok. Ne var? Korkakça ve haince yola
mayın döşüyor. Patlayıcı koyuyor. Ki bu örgütün psikolojisini de
yansıtan bir şey. Silahlı kuvvetler alan hakimiyeti sağlayana kadar
her yerde operasyon devam edecek.
ÖCALAN DEVREYE GİRECEK Mİ?
SEDA ÖĞRETİR: Öcalan ile ilgili bir ilişki kurulmuyor.
Neden kurulmuyor?
Bakınız istihbarat birimlerimizle bazı siyasilerle arasındaki bir
süreçtir. Neden yapılır bu? Bir an önce silahları bırakılsın diye.
Yoksa İmralı’ya gidip de akrabalık ilişkisi bakımdan ziyaret, hak
yok. O sebeple gidiyor değiller. 2013 nevruzunda silahlar
bırakılsın diye açıklama yapılmış İmralı’dan. Bunun gerektirdiği
bazı kanuni düzenlemeler yapılmış. Tekrar tekrar
İmralı’nın etkisinin olmadığını mı artık
söylüyorsunuz?
O ayrı bir tartışma konusu. Ama netice önemli. O mekanizmayı da
Oslo görüşmelerinde de amaç buydu. Bahçeli suçlamayla gündeme
getiriyor ama, yine tahrik istismar var. Türkiye’de gelin hükümet
kuralım, hayır kurmayız. Anayasal hükümetin içinde yer almayız, ne
yaparsınız? Sadece eleştirir hakaret edersiniz.
Doğru yapılan işle netice elde edilememişse, merasimi devam
ettirelim, İmralı’da görüşme yapılsın, tekrar gelsin… Önce netice
alınacak netice. Kamu düzenini ihlal etmeyin dedim onlara. Sayın
Demirtaş’a o zaman dedim, adam kaçırmalar, bir takım demokrasinin
istismarı adımlarını terk edeceksiniz. Aylarca bu müzakere edildi.
Demirtaş ile istihbarat birimleri görüşmeleri yaptılar. Ama bir
taraftan bizi oyalayarak süreç işletmek, ayaklanma çağrıları
yapmak… Bir değil iki değil. Kobani’de yapan Demirtaş’tı, 7
Haziran’dan sonra da Figen Yüksekdağ’dı.
Türkiye’de meşru silahlı güçler dışında, var olan bütün siyasi
gruplar tasfiye edilene kadar bu operasyonlar kararlılıkla
sürecek.
Çözüm süreci de halkımızla yürüttüğümüz bir süreçtir, o yürür. Bu
anlamda İmralı’yla yürütülen süreç anlamda demiyorum, ama felsefesi
anlamında Kürt vatandaşımızın kaygıya düşmesine gerek yok. Zaten
inşallah hepimiz alanlara ineceğiz, bunları konuşacağız
vatandaşlarımızla.
HDP'YE DÖNÜK NEFRET SUÇLARI
KARAALİOĞLU: Etnik olarak bir gerilim yer yer doğuyor.
Sizin partinizin içinden bazı demeçler, dün bir belediye başkanı,
HDP’ye oy verenlere ağır demeçler var. Ne dersiniz bunlara? İşin bu
kısmı HDP’ye oy vermiş olması veya siyasal tercihinin AK Parti
dışında tecelli etmiş olması kürt vatandaşların, ötekileştirme
konusu olmaya başladığında… Ne dersiniz?
Hangi partiye oy vermiş olursa olsun bütün vatandaşlarımızın
verdikleri oy kutsaldır. Kimse bu sebeple bir diğerini tahkir
edemez. Oyu geçersiz değersiz kılamaz. Bana verilen oyla HDP’ye
CHP’ye MHP’ye verilen oy aynıdır. Bu anlamda HDP’ye oy veren
vatandaşlarımızı tahkir eden ifadeyi doğru bulmam. Değişik
partilerden AK Parti’ye yönelik ağır hakaretler söz konusu.
Cumhurbaşkanımıza ayrıca yapıyorlar, AK Parti’ye bana ayrıca
yapıyorlar…
Bizim HDP’ye oy veren vatandaşlarımızın rencide edilmesini mazur
görmemiz mümkün değildir. Siyasi partiler düşmanımız değil,
rakiplerimiz. Yine siyaset intikam hissiyle yapılmaz. Bugün AK
Parti’den rövanş alacağız diyenleri gördük, ne kadar yanlış olduğu
ortada. Bizim hasmımız terör örgütüdür. HDP’nin hasım mı rakip mi
olacağı, HDP’nin vereceği tepkiye bağlıdır. Terör örgütünü meşru
kılar, onun arkasında duruşa bizim değil milletin hasmı anlamına
gelir. HDP’ye oy veren seçmenler ise bizim için kutsaldır.
Bu sosyal medya, bir taraftan güzel. Ama bir taraftan da insanın
aklında tutacağı bir şeyi kaleme dökmesine yol açıyor, ama olmuyor
bu. Burada aramızda konuştuğumuz konu, sosyal medyada bir anda
bütün dünyaya yayılıyor. Bir anlık söylenen, öfkeyle söylenen bir
söz genel bir kanaat halini alabiliyor. Biz böyle bir şeyi, rencide
edici tutumu mazur da görmedik, mazur görenleri de mazur
görmeyiz.
El yapımı patlayıcı diyorlar. Eskiden uzaktan kumandayla
patlatılıyordu. Şimdi kablo çekiliyormuş. Teknik bir konu ama,
kamuoyu merakla bekler. El yapımı patlayıcıların kabloyla
patlatılması konusunda…
Bu işlerin uzmanı olduk artık. Biz de soruyoruz nasıl oluyor bu iş
anlatın… Van’a gittiğimizde şehitlerimizi uğurladıktan sonra,
kuvvet komutanlarımız, valilerimiz, emniyet müdürlerimizle toplantı
yaptım. Dağlıca’nın arka planını hepsinden dinledim. Söylediğiniz
çok çarpıcı bir şey. Bu el yapımı patlayıcının maddesi gübre.
Türkiye’de çiftçiler nihayet bu güzel mesleği icra ederlerken,
gübre en temel ihtiyaç.
O gübrenin bir kısmı çiftçiye gidiyor. Ama bir kısmı da teröristler
tarafından bir şekilde ele geçiriliyor veya satın alınıyor. Siz de
satın alma işlemini kontrol edemezsiniz. Bunlar belli yerlerde çok
kolay tekniklerle, bombaya dönüştürülebiliyor. O hani 100 kilo şu
vesaire onlar bu şekilde oluşuyor. Tedbirleri de konuştuk.
Malzemenin nasıl denetlenebileceğiyle ilgili tedbirler de alıyoruz.
Ama bunun çok kolay bir süreç olmadığını da vatandaşımızın görmesi
lazım. Çiftçilere sınırlama gelmeyecek ama teröristler de
kullanmayacak.