Davutoğlu'ndan Bilim ve Sanat Vakfı'na kayyum atanmasıyla ilgili ilk açıklama
Abone olEski Başbakan ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, kurucuları arasında bulunduğu Bilim ve Sanat Vakfı'na kayyum atanmasına ilişkin bir açıklama yayımladı
Ahmet Davutoğlu'nun kurucuları arasında yer aldığı Bilim ve
Sanat Vakfı'na ait İstanbul Şehir Üniversitesi'ne kayyum
atanmasının ardından, vakfa da 3 kişilik geçici kayyum heyeti
atandığı açıklandı. Bu gelişmenin ardından Davutoğlu bir açıklama
yayımlayarak "Yaşanan, en az 9 aydır kamuoyu önünde dile
getirdiğimiz gibi toplumun her kesimini esir almaya çalışan bir
hukuksuzluğun, kural tanımazlığın, ben merkezciliğin geldiği
noktadır" ifadelerini kullandı.
"Bilim ve Sanat Vakfı'na el konulması uygulamasından bir an önce vaz geçilmeli, benzer hukuksuzluklara kapı açan kanuni yanlışların düzeltilmesi için yasama süreçleri devreye girmeli, toplumun her kesiminden ortak bir vicdani ses yükselmelidir" diyen Davutoğlu'nun açıklamasının tamamı şu şekilde:
"Bilim ve sanat vakfı bir kişiye ait
değildir"
"Bilim ve Sanat Vakfı belli hukuki şartlar yerine getirilerek
kurulmuş herhangi bir kurum değildir. Kendi doğasından neşet etmiş,
o doğayı tarihi akış ile buluşturmuş bir zihni yolculuğun eseridir.
Onun içindir ki, kırk yıl içinde hasbi ve samimi bir ilmi iklim
inşa etmiştir. Ne her yere yayılmaya ne de tek sesli bir bağlılar
topluluğu inşa etmeye yönelmiştir. Bir kişiye ait olmadığı gibi bir
gruba ya da iktidara da yaslanmamıştır.
"On binlerce öğrenciye ulaşmıştır"
Yetmişli yılların sonlarında ülke gerilim içindeyken bu ülkenin
toprağına düşen zihni bir tohumun aşkla muhabbetle ve samimiyetle
boy vermesinin ürünüdür. Bu tohum 12 Eylül'ün boğucu ortamında yeni
bir ilim geleneği ve zihniyet inşa etmek üzere var olan eğitim
paradigmasını aşmaya çalışan bir grup gencin sadece ellerindeki dar
imkanları değil hayatlarını vakfetmeleri ile ete kemiğe bürünmüş ve
bir geleneğe dönüşmeye başlamıştır. İlk dersler önce dönüşümlü
olarak evlerde başlamış sonra yavaş yavaş emekle, fedakarlıkla
büyüyerek on binlerce öğrenciye ulaşmıştır.
Davutoğlu, ahitnameyi madde madde açıkladı
Hayatlarımızı vakf ettiğimiz geleneğin hukuki kimlik kazanması ve
hak ettiği bir mekâna kavuşması ile birlikte aramızda vakfımızın
ilk temel ilkelerini de zımni bir ahitname olarak koymuştuk:
Bu vakfın kapısından girene kimlik sorulmayacaktır.
Hangi dini, mezhebi, etnik kökene ve siyasi, felsefi, ideolojik yaklaşıma sahip olursa olsun her dersin kapısı herkese açık olacaktır. Ders verilirken salonların kapısı kapanmayacaktır.
Ders ve seminerlere gelenlerden hiçbir ücret alınmayacaktır. Gönüllü çalışanlar dışında kimseden hizmet talep edilmeyecektir Vakfın kurucuları ve öncüleri güçleri nispetinde katkıda bulunacak; meşruiyetinden emin olmadığımız hiçbir kaynak kabul edilmeyecektir.
Bu vakıftan kimseye çıkar sağlanmayacak; vakıf hiçbir makama ve mevkiye geçiş için aracı kılınmayacaktır. Yaygınlaşmaya değil derinleşmeye, niceliğe değil niteliğe ağırlık verilecektir.
Ve nihayet 12 Eylül'ün sınamasından geçen bu zihni tohum gelenekleşirken 28 Şubat'ın sert soğuğu ile karşılaştığında olgunlaşma sınavına girdi. Başörtüsü sebebiyle ya da İmam hatip mezunu olmalarının getirdiği dezavantajla üniversitelere giremeyen gençler akın akın vakfa gelmeye alternatif bir eğitim paradigmasına sığınmaya başladılar. Birçok sivil toplum kuruluşunun faaliyetlerine ara verdiği ve bizim vakfın da baskına uğrayabileceği bilgisi geldiğinde hep beraber şu kararı almıştık: Bir vakıf kapısı herhangi bir baskı karşısında kurucuları tarafından kapatılamaz. Gelsinler ve bizi gerekirse dersten alıp götürsünler.
"28 şubatta geri adım atmadık"
Kimse gelmedi, 28 Şubat'ta baskılar karşısında geri adım da
atılmadı. Vakıftaki o gönüllüler de ilkelerinden taviz vermeden
çaba göstermeye, bilim ve sanat çalışmalarına devam ettiler. 40
yıllık geleneği olan Vakıf'tan, akademiye, bürokrasiye, siyasete,
iş dünyasına girenler, toplumun her alanında görev alan insanlar
oldu. Ne kimse vakfı kendi gölgesine almaya çalıştı, ne de vakıf
kimsenin gölgesine girmeye razı oldu.
Ta ki düne kadar Bilim ve Sanat Vakfı, kurulduğu ilkelere sadık kaldı ve ufkunu, kapısını, derslerini, imkanlarını herkese açtı.
"Hukuksuzluğun geldiği noktadır"
İstanbul Şehir Üniversitesi'ne uygulanan hukuksuz el koymanın
üzerine Bilim ve Sanat Vakfı'nı hukuki kılıflar uydurarak "teslim
almaya" çalışmak kesinlikle Türkiye'de bir grubun, bir kesimin, bir
mahallenin, bir camianın sorunu değildir. Yaşanan, en az 9 aydır
kamuoyu önünde dile getirdiğimiz gibi toplumun her kesimini esir
almaya çalışan bir hukuksuzluğun, kural tanımazlığın, ben
merkezciliğin geldiği noktadır. Vakıf geleneğine, örgütlenme
özgürlüğüne, düşünce ve ifade hürriyetine, sivil topluma yapılan bu
darbe kimsenin aklına bile getirmek istemediği bir pratiğin önünü
açmaktadır.
Bilim ve Sanat Vakfı'na el konulması uygulamasından bir an önce vaz geçilmeli, benzer hukuksuzluklara kapı açan kanuni yanlışların düzeltilmesi için yasama süreçleri devreye girmeli, toplumun her kesiminden ortak bir vicdani ses yükselmelidir.
Bilim ve Sanat Vakfı'na reva görülen uygulama herkesi yaralamıştır ancak ilim aşkı, özgürlükler ve demokrasi için çabamız kesintisiz bir şekilde devam edecektir."