Davutoğlu programlarını iptal etti!
Abone olBaşbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun sağlık durumu hakkında bilgi verdi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Fransa'daki terör
saldırılar sonrası Müslümanlar'a yönelik olası saldırıların yüksek
bir kavgaya sebebiyet verebileceğini söyledi. Medyanın da bunu
körükleyen yayınlar yapmaması gerektiğini anlatan Arınç, Başbakan
Davutoğlu'nun da sağlık durumu hakkında bilgi verdi.
Bursa'da, AS TV'de canlı yayınlanan "Platform Özel" programına katılan Arınç, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, bronşit ve yorgunluk nedeniyle solunum yollarının fevkalade olumsuz etkilediğini söyledi.
Bursa'da, AS TV'de canlı yayınlanan "Platform Özel" programına katılan Arınç, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, bronşit ve yorgunluk nedeniyle solunum yollarının fevkalade olumsuz etkilediğini söyledi.
Doktorlarının duruma el koyduğunu, "İstirahat etmeniz lazım,
arkadan yurtdışı seyahat geliyor, yolculuk ve kongrelerdeki
enfeksiyon kapma vesaire sebebiyle biz sizi göndermiyoruz" dediğini
aktaran Arınç, Davutoğlu'nun bugün Karabük'teki AK Parti Olağan İl
Kongresi'ne katılamadığını hatırlattı.
Arınç, Davutoğlu'nun yarın da Bursa ve Yalova kongrelerinde
bulunamayacağını ifade ederek, şöyle konuştu:
"Bir ihtimal, 'Doktorlar bugünkü istirahati kafi görürlerse,
yarın Bursa'yı tekrar yapabiliriz' demişti. Kendisi aradı, dedi ki
'Bana izin vermiyorlar, kusura bakmayın, Bursa'ya da çok
selamlarımı iletin, inşallah yakın bir zamanda kısmet olur.' Biz de
kendisine acil şifalar diledik. Pazar günü de aslında iki ilin
kongresi vardı; Antalya ve Isparta, herhalde oralara da
gidemeyecek. 3 günlük istirahatin arkasından pazar akşamı
kendisinin söylediği kadarıyla Merkel'in daveti üzerine Almanya
ziyareti vardı, inşallah onu gerçekleştirecek. Bir günlük bir
ziyaret, salı günü de Bakanlar Kurulumuzu yapacağız."
"KINIYORUZ, LANETLİYORUZ"
Fransa'nın başkenti Paris'teki terör saldırılarına ilişkin bir
soru üzerine Arınç, bundan duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Arınç,
şöyle devam etti:
"Tabii çok acı bir olay. Bunu fevkalade büyük bir üzüntüyle
kınıyoruz, lanetliyoruz. Terörden çok acı çekmiş bir ülkenin insanı
olarak, bizim ülkemizde de buna benzer maalesef masum insanların
hayatına kıyanlar oldu. Çocuklarımızı, kadınlarımızı, sadece asker
ve polisimizi değil, anne karnındaki bebekleri bile katleden,
acımasız, insanlığa karşı suç işleyen terör ve teröristler...
Bugüne kadar bunun acısını çok çektik. Dolayısıyla dünyanın
neresinde olursa olsun terör amacıyla insanları sorgusuz sualsiz,
hiçbir sebebe dayanmadan masumiyet içinde öldüren insanlar birer
canidir, katil sürüsüdür, bunlarla mücadele edilmelidir."
Terörle mücadelenin, bir ülkenin tek başına yapabileceği bir
iş olmadığını, dolayısıyla bütün dünyada teröre karşı ortak
mücadele yapılması gerektiğini vurgulayan Arınç, Türkiye'nin en
yakın dostları Afganistan ve Pakistan'ın terör kıskacında olduğunu,
Bangladeş ve Hindistan'da bile terör eylemleri yaşandığını
belirtti.
"ELİNDE SİLAH OLAN İNSAN TERÖRİSTTİR"
Arınç, Batılı ülkelerde, Avrupa Birliğinde, ABD'de, "Teröre
karşı ortak mücadele edelim" dediklerinde karşılarına çıkan
sorunlardan birinin, terörün tarifi olduğunu ifade etti.
Bazı terör örgütlerinin kendilerini özgürlük mücadelesi yapan
gruplar olarak gördüğünü, kimilerinin de hak arama mücadelesi
yaptığını iddia ettiğini dile getiren Arınç, şu değerlendirmelerde
bulundu:
"Bir başkası, 'Biz ezilen insanlarız, sesimizi ancak böyle
duyurabiliyoruz' diyor. Terörün Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik
Konseyinde de BM literatüründe de uluslararası sözleşmelerde de
belli bir tanımı var. Bizde de Terörle Mücadele Kanunu var, orada
terör tarif edilmiştir. Aynı zamanda Türk Ceza Kanununun bazı
maddelerinde de 'Bu suçlar terör amacıyla işlenirse onlar da terör
suçudur' denilmiştir fakat bu konuda tam bir netlik de maalesef
yok. Üçte ikisi diyor ki 'Bunların hepsi terördür, buna karşı
beraberlik yapalım', üçte biri de 'Hayır bunlar terör değildir'
diyerek mazur göstermeye çalışıyor. Biz o üçte ikinin içindeyiz
Türkiye olarak ve bu olayları isterse Müslüman yapsın, isterse
Budist yapsın, dini, kimliği, rengi önemli değil, elinde silahla
şiddet uygulayan bir insan teröristtir, kime karşı yaparsa yapsın
bunun hiçbir zaman da tarifi veyahut da cevaz verilmesi veya mazur
görülmesi mümkün değil."
"TÜRKİYE BU KONULARDA HASSAS"
Arınç, son zamanlarda farklı terör örgütlerinin, farklı
amaçlarla ortalığı kana buladıklarını ifade ederek, sözlerini şöyle
sürdürdü:
"Ortadoğu'da ismini çok duyduğumuz, El Kaide'den El Nusra'dan
başlayarak, sonunda IŞİD veya DAİŞ dediğimiz örgüte kadar, bunların
yurtdışıyla yani Avrupa ülkeleriyle de bağlantıları var. El Cezire
televizyonuna bir mülakat vermiştim, orada da sordular; 'Türkiye
üzerinden DAİŞ'e katılmak üzere gelip geçenlerden ne kadar
yakaladınız, ne kadarını sınır dışı ettiniz?' diye. Onlara bin
rakamını verdim. 6 bin kişiye yakın olanı, pek çok ülkeden farklı
olarak geleceğini bize haber verdikleri takdirde biz Türkiye'ye
sokmuyoruz. Girmiş olanları da hemen yakalıyoruz, sınır dışı
ediyoruz veya yargıya veriyoruz. Çok şükür ki Türkiye bu konuda çok
hassas ama milyonlarca turistin geldiği Türkiye'ye, bir insan
turistik pasaportla geliyorsa ve bize kendi ülkesinden herhangi bir
bildirim de olmamışsa, Interpol, istihbarat vesaire aracılığıyla bu
insan bizim üzerimizden Lübnan'a, Irak'a geçebilir, başka bir
ülkeye gidebilir, İsrail'e gidebilir."
"İSLAMOFOBİ, İSLAM DÜŞMANLIĞI..."
Arınç, bu vahşete bu sürünün içine katılmak için ülke dışından
bir şekilde bu tarafa bir geçiş olduğunun söylenebildiğini ve
bunların hangi milletten olduğunun da öğrenilebileceğini
belirterek, şöyle dedi:
"Şimdi bu insanlar Cezayir asıllı Müslümanlar diyelim. Cezayir
yıllarca Fransızların sömürgesi oldu. 300 sene Osmanlı bayrağı
altındaydı, bunlar da 30 sene kadar sömürgecilik yaptılar, sonunda
çekip gittiler. Öldüler, yaktılar, yıktılar ve Fransızlar burada
büyük bir sömürgecilik örneği verdiler. Esasen Afrika'nın hemen
hemen üçte biri eski Fransız sömürgesidir. Hem Batı ülkeleriyle,
Senegal ve çevresiyle hem Orta Avrupa'daki pek çok ülkeyle bütün
kaynaklarını sömürmüşlerdir, insanlarını da geçmişte bir kısmını
köle olarak Fransa'ya getirmişlerdir. En fakir kesim onlardır,
dışlanmışlardır, günübirlik işlerde çalıştırılıp, açlığını
giderinceye kadar kendilerine imkan verilmiştir. Bu bir nefreti
meydana getirebilir. Bunun karşılığında da insanlar kendilerini
temsil etme imkanı bulamazlarsa zora gidebilirler. Dolayısıyla o
ülkelerde yaşayanların Cezayir'de yaşayanlar başta olmak üzere
diğer sömürülmüş ülkelerden gelenler potansiyel olarak mevcut
otoriteye karşı bir tepki içerisinde olabilirler. Özellikle son
yıllarda İslamofobi, İslam düşmanlığı, ırkçılık veya yabancı
düşmanlığı da hemen hemen Avrupa'nın pek çoğunda giderek
yükseldi."