Davutoğlu: O tır...
Abone olDışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, NTV televizyonunda katıldığı programda yaptığı açıklamada, Suriye’ye giden ve içinde mühimmat olduğu iddia...
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, NTV televizyonunda katıldığı programda yaptığı açıklamada, Suriye’ye giden ve içinde mühimmat olduğu iddia edilen tırın aylardır yiyecek ve ihtiyaç sıkıntısı çeken Türkmenlere gönderilen yardım konvoyu olduğunu söyledi.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, hem Türkiye’nin, Suriye’ye müdahil olmasının istenmediğini hem orada bir iç savaş olduğunun söylendiğini ifade ederek, “Ama bir vatandaşımızın başına bir şey geldiğinde de ‘Hükümet bütün gücünü kullansın ve onu kurtarsın’ deniliyor. Etkinizin olmadığı bir coğrafyada sözünüz de geçmez. Böylesine büyük bir mücadele yürüyorsa içeride ki biz Türkiye’yi bu savaşın dışında tutmak için olağanüstü bir çaba sarf ettik ve sarf etmeye devam ediyoruz, en zor şartlarda. Rejimin uçağımıza dönük saldırısı, Cilvegözü’ndeki birçok olaylarda biz teenniyle davrandık ve ülkemizi böyle bir savaşın dışında tutmayı şuana kadar başardık. İnşallah bundan sonra da nihai irademiz Türkiye’nin hiçbir zaman hiçbir şekilde, bir savaşın tarafı olmamasıdır. Geçen İstanbul’da Türkiye İhracatçılar Meclisi’nde iş adamları dostlarımızla konuştuğumuzda şunu söyledim, ‘Bakınız Suriye’de net olarak bir savaş yürüyor. Irak’ta da düşük yoğunluklu çatışma var ama ülkemizde kimse böyle bir psikolojide değil.’ Sınır şehirlerimizde bile olağanüstü bir durum ilan etme ihtiyacımız dahi olmadı hiçbir zaman. Bu bizim takip ettiğimiz bir taraftan da oradaki Suriye halkının çektiği acılara duyarlı olmak lazım, onu paylaşmak lazım” dedi.
Suriye ile 911 kilometre sınırın bulunduğunu ve bu sınırın dağlık bir alanda değil çoğu yerde rahat geçişlerin olabileceği sınırlar olduğunu belirten Davutoğlu, “Şimdi böyle bir coğrafyada devlet her türlü tedbiri alır. Bu her türlü tedbirin içine kendi güvenliğini teminat altına alacak olan, karşı tarafta olsalar bile kendisine müzahir grupların istikballerini düşünme durumunda olan bir devlet sorumluluğu gerekir. Bu sorumluluğu yapmak herkesin görevi. Yani şimdi, ‘Irak’ta şu veya bu yapılar ortaya çıktığı’, hani geçmişi kastederek, ‘Niye biz orada etkili değiliz’ diye geçmişteki dönemi kastederek soranlar 10 sene sonra Suriye’de de etkimizin daraltılmaması önem taşıyor. O zaman biz kendi ulusal güvenliğimiz için sınır ötesinde başlaması gereken bir güvenlik hattının, bunu bir sınır çizmek anlamında demiyorum hani Türkiye’nin güvenliğini korumak anlamında belli tedbirler alır. Bu tedbirleri almak devletin asli görevidir. Burada da devlet tereddüt göstermez. Tabi yasal kurallar içinde, hukuk kuralları içinde devlet birimleri çalışır. Herkesin de burada üzerine düşen görevi yapması gerekir. Hukuki denetim o anlamda hepimiz buna açığız ve gizli saklı bir şey yapıldığı yok.” Şeklinde konuştu.
Bakan Davutoğlu sözlerine, “Ama Türkiye’nin güvenliği söz konusu olduğunda ve devlet bu güvenlik sebebiyle ve dediğim gibi sınır ötesinde de Türkiye’ye müzahir unsurlar varsa o unsurların ihtiyacı insanı yardım ihtiyacını karşılamak ve sınır güvenliğini temin etmek için tedbir almak hakkına sahiptir” şeklinde devam ederek şunları söyledi:
“Burada hepimizin dikkat etmesi gereken şey, böyle bir savaş hali sürerken Türkiye’de sanki radikal örgütlere destek oluyormuş gibi bir görüntüye sebep teşkil edecek tavırlardan herkesin kaçınması lazım. Açıklama yapıldı Türkmenlere yardıma gidiyordu o tır. Evet, bende söylüyorum hiç tereddüt olmadan. Aldığımız bir karar gereği ve oradaki özellikle de aylardır ciddi yiyecek sıkıntısı ve ihtiyaç sıkıntısı çeken Türkmen dağı, Bayır-Bucak ve diğer bölgelerdeki Türkmenlere giden bir yardım konvoyuydu bu. Bunun için de gerekli hukuki prosedürlerin hepsi tamamlandı, hiçbir hukuki açık yoktur, görev verilen birim bellidir, ne yapılacağı bellidir. ‘Niye bu kapıdan değil şu kapıdan çıktığı’ sorusu var. İşte burada bu devlet işleri içindeki hukuk siyaset ilişkisini burada doğru tanımlamak gerekiyor. Siyaset politika geliştirir ve bu politikayı uygular bu politikayı uygularken de hesap verdiği makam millettir. Hesap verdiği diğer birçok hukuk dışına çıktığı zaman herhangi bir şekilde hesap vereceği yargı da olur meclis de olur her yere bu anlamda gensoru verilir, cevaplar da verilir. Ama burada gerek yazışmalar, gerek yardım mahiyeti itibariyle gerek yürütülmesi itibariyle herhangi bir hukuk dışı eylem yok.”
“DOĞRUDAN TÜRKMENLERE AÇILDIĞI SÖYLENEN KAPININ KONTROLÜ HALA REJİMİN ELİNDE”
“Yayladağı kapısından çıkıldığında Türkmenler yokmuş” gibi bir argümanın bulunduğuna dikkat çeken Bakan Davutoğlu, “Yani bunu bilenler bilirler ki doğrudan Türkmenlere açıldığı söylenen kapının kontrolü hala rejimin elinde. Yani o kapıdan çıkarak Türkmenlere yardım götürmek mümkün mü? Şu anda bizim 911 kilometrelik sınır boyunda rejimin elinde bulunan tek kapı var. Ve Bayır-Bucak Türkmenleri. Burada Türkmenleri hani Araplar da Kürtler de onlar ihtiyaç hissetti onlara da yardım gönderiyoruz. Ama burada bu yardım, bizatihi bu yardım verilen talimat açıktır, yardımın mahiyeti açıktır, yazışmalar bellidir. Burada herhangi bir tereddüt göstermemek gerekir. Bu konuda da zaten İçişleri Bakanımız gerekli açıklamayı yaptı” ifadelerini kullandı.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
“Biz ortak bir gemide seyahat ediyoruz. Ben şunu söyleyeyim, bunu sadece siyasetçi kimliğiyle değil, akademisyen kimliğiyle ve yakın tarihimizin de üzerinde kısmen mütevaziyane çalışmış birisi olarak söylüyorum, son 10 yılda Türkiye’nin biriktirdiği güç, ekonomik güç, siyasi güç, diplomatik güç hatta kültürel güç, 200 yıllık modern dönemde hatta daha öncesinde değişik restorasyon dönemlerinde, 10 yılda elde edilen güçten çok daha fazladır. Diyelim Köprülü restorasyonları veya Tanzimat restorasyonları itibarıyla baktığımızda değişik dönemlerde. Hatta 2. Dünya Savaşı’ndan sonra demokrasiyle restorasyonda, 1. Dünya Savaşı’nda Cumhuriyetimizle birlikte başladı. Bunlar hep restorasyon çabalarıdır ve toplum kendini toparlamıştır. Yani Köprülü restorasyonu, Vestfalya sistemi Avrupa’da şeyi değiştirirken bir restorasyon çabasıdır. Tanzimat, Napolyon Savaşları sonrası ve Fransız Devrimi’nin sonrası bir restorasyon, devletin kendini yenilemesidir. Tabi dokular şu anki bütün devlet kurumlarımıza, oraya kadar gider. İlk seçim tecrübesi o zaman yaşanmıştır. Dokuları tazelenir, yani gençleşir devlet restorasyonlarla. Cumhuriyet bir devletin bitip diğer bir devletin kurulmasıdır ama aynı zamanda o devletin birikimi üzerine kurulması dolayısıyla gençleşmesi, yeniden kendini bulmasıdır. Tek parti döneminin son dönemlerinde statik yapının getirdiği tıkanıklıklar demokrasiyle 1950’de aşıldı, gençleşti. 80’de Özal’ın ekonomide yaptığı reformlarla devlet gençleşti tabiri caizse. Ama bir taraftan da bizim kadim bir devlet geleneğimiz var. Oradan buraya yansıyan büyük birikim var. O birikime dayanacaksınız ama dokularınızı belli aralıklarla gençleştireceksiniz. Çünkü artık kadim devlet dediğimiz Selçuklu, Osmanlı yapıları, Roma vesaire… Sonra modern dönem Tanzimat, şimdiyse küreselleşmeyi yaşıyoruz. Doku değişiklikleri çok daha hızlı seyrediyor çünkü teknoloji hızla değişiyor. Dolayısıyla bizim bu doku değişimlerini yaparken süre giden unsurlarla bu doku değişikliği arasında bir uyum ritmi yakalamamız lazım. Kadim gelenekte olan cemaat yapılarıyla, modern gelenekte sivil toplum yapıları şimdiyse sosyal medya haline dönüşen yapılar… Bunlar sadece devlette değil toplumda da bir değişim, bir birikim var. Bu çerçevede baktığımızda Türkiye, ben bunu bir avantaj olarak görüyorum, dezavantaj olarak değil. Bazıları dezavantaj olarak görüyor, büyük devinimler yaşayan bir ülke. Ve tarihin hakkını veren bir ülke varsa bugün, bir toplum varsa bu bizim toplumumuzdur. Yani çok kısa sürede benim çocukluğumda toplumsal devinim kırsal kesimden şehre göçleydi. Bizim Konya’dan İstanbul’a gelmemiz gibi babalarımızın nesli. Şimdi bir nesil için de süratle bütün dünyaya hareket haline olabilen, çoğu zaman da bizim kurtarmak zorunda kaldığımız vatandaşlarımız var. Bu devinim, uluslararası toplum devinim içinde, değişim içinde. Sosyolojik yapılar, teknoloji değişiyor, Türk toplumu da değişiyor. Bizim burada yapmamız gereken şey, devlet yapısıyla bu toplumsal değişim arasındaki irtibatı kırmadan, dökmeden ama bir bütünlük halinde yeni bir çehreye kavuşturmak.”
“10 YIL İÇİNDE DİKKAT ÇEKEN BİR GÜÇ BİRİKTİRDİK”
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Türkiye’nin aslında 10 yıl içinde çok ciddi bir güç biriktirdiğini ve bunun dikkat çeken bir güç olduğunu dile getirerek, “Yani Gayri Safi Milli Hasılası’nın Türkiye’de, Osmanlı döneminden bugüne kadar, 10 yıl içinde 4 misli arttığı başka bir 10 yıl gösteremezsiniz. Dış temsilimizin 92 büyükelçilikten 129’a çıktığı, bütün Afrika kıtasına, Latin Amerika’ya yayıldığı bir başka dönem gösteremezsiniz. Yayılım hızı itibarıyla söylüyorum. Türk insanının bu kadar yayıldığı, Türk Hava Yolları’nın bu derece hareket haline geçtiği… Büyük bir güç biriktiriyoruz ve bu dışarıdan gözleniyor. Ben, bir kere bunu son dönemdeki karamsar havaya, bazen sokağa indiğimizde de gördüğümüz şey, kesinlikle kapılınmaması gerektiğini düşünüyorum. Çok ciddi bir restorasyon sürecinin içinden geçiyoruz ve her restorasyon süreci bazı direnç odaklarını harekete geçirir bazı hevesleri de hareketlendirir. Tanzimat dönemindeki, Abdülaziz dönemindeki saray içi, bürokrasi içi çatışmalar ama nihayet Tanzimat imparatorluğa bir 100 yıl kazandırdı. Cumhuriyet kurulduğunda daha hürriyet ve itilaftan gelen unsurlarla İttihat Terakki’den gelen unsurların iç rekabetleri az mı oldu bunlar? Bunlar hep oldu. Bunlar hep elit içi çatışmalar şeklinde bazen oldu. Bazen değişik formatlarda oldu. Hepimizin bir kere şunun bilincinde olmamız lazım: Bu gemi bir su alırsa, bu restorasyon bir yavaşlarsa ya da bu restorasyon kıvamını kaybederse emin olun bu devinim öylesine negatif bir şekle dönüşür ki herkes bundan olumsuz anlamda nasibini alır. Meseleyi biraz da günlük tartışmaların dışında sorumlu devlet adamları, sorumlu sivil toplum yapıları, sorumlu aydınlar olarak hep beraber şöyle bir sükûnetle değerlendirmemiz lazım” dedi.
“TÜRKİYE RADİKAL ÖRGÜTLERE DESTEK SAĞLIYOR SUÇLAMASI TEMELSİZ”
Bakan Davutoğlu konuşmasına şöyle devam etti:
“Hatay meselesinde, bu savcı arkadaşımız böyle bir şey aldığında bunu devletin ilgili mercileriyle daha o sürece varmadan konuşabilirdi. Burası hassas bir bölge. Bu, Kayseri ile Konya arasında seyreden bir tır değil. Belli ki olağanüstü bir durum var. Bu daha yazıya bile dökülmeden devletin kendi iç refleksleriyle çözülebilecek bir mesele olarak görülebilirdi. Ama bu böyle görülmediği gibi bir anda Türk medyasına ve uluslararası medyaya yansıdı. Tam da Türkiye hakkında bütün bu restorasyonun üzerinde güç biriktirmeye dayanan şeyden bir suçlu çıkarmak için neredeyse aylardır, ‘Türkiye radikal örgütlere destek sağlıyor’ gibi hiçbir temeli olmayan, açıkçası tam anlamıyla bir buhtan olan bir suçlamaya muhatap kılacak bir şeyin içerden çıkması engellenebilirdi. Burada şu da denebilir, ‘Niye o savcının bundan haberi olmadı?’ Devletin, güvenlikle ilgili aldığı bazı tedbirlerden bazen devletin bir bakanlığının, diğer bakanlıktan haberi olmayabiliyor. Bünyamin kardeşimizin operasyonuyla ilgili bilen üç-beş kişidir bunu veya o işin yürütülmesinden sorumlu olan kimse o bilir. Nasıl Bünyamin’in kurtarılmasına hepimiz sevindik, nasıl Suriye’deki Türkmen, Kürt, Arap kardeşlerimizin acılarıyla hepimiz üzülüyoruz o zaman bu devlet, açık ve net bir şekilde ifade etmek istiyorum, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bugün, sadece 75 milyonun ümit bağladığı bir devlet olma niteliğinin çok ötesine geçmiştir beklentileri itibariyle. Bu zaman zarfında 2-3 hafta içinde beni arayan, mesajlarla, değişik şeylerle yurt dışından o kadar çok arayan oldu ki, Somali’den… ‘Ya Türkiye’ye bir şey olursa bizim elimizden kim tutacak’ diyenler. Yani herhangi bir şekilde 17 Aralık’la ilgili de, Sayın Başbakanımız da söyledi, biz de bu açıdan hükümetimizin ve AK Parti’nin bakışı itibariyle de söylüyorum, etik kaygılardan soyutlanmış bir siyaset mahiyetini de kaybeder, her şeyini kaybeder. Dolayısıyla yolsuzluklar karşısında ne tedbir alınması gerekiyorsa bunların hepsi alınır. Hukuki her süreç işletilir. Yasadışı bir işlem varsa bunun da gereği yapılır. Ama aylarca yıllarca neredeyse bekletilen dosyalar, bazıları da tam kemale tekmil edilmeden ani bir haberle, ‘O tır oradan hareket etti’ diye bir bilgi… Burada kim zor durumda kalacak? Nihayetinde ne olacak, ne elde edilecek? Ve açıklama yapıldığı zaman, ‘Evet, bu şu sebepledir’ diye, burada da hukukun bunu görebilmesi lazım.”
Davutoğlu, “Hukuk dışı hiçbir eylemi, herhangi bir şekilde tecvit etmek mümkün değil ama devletin bu reflekslerini de göz ardı etmek ya da devletin böyle refleksler göstermeyeceğini söylemek bu olağanüstü şartlarda çok zor. Herhangi bir vatandaşımızın hukukuna halel gelmişse veya herhangi bir yanlış işlem yapılmışsa tabi bu ayrı bir şekilde değerlendirilir. Fakat bu dönemde hepimizin elde ettiğimiz bu büyük kazanımları korumaya büyük özen göstermemiz lazım” diyerek konuşmasını sonlandırdı.
(İHA)