Erdoğan Cumhurbaşkanı olmaya karar verip koltuğu Ahmet
Davutoğlu'na bıraktığında, herkesin kafasını aynı soru meşgul
ediyordu. Darbecilere darbe yapan, dünyaya meydan okuyan, kimseye
eyvallahı olmayan Erdoğan'dan sonra Davutoğlu nasıl bir yönetim
şekli gösterecekti?
Geride bıraktığımız 3 aylık süreç gösterdi ki "Erdoğan'dan
sonra ülkenin ve AK Parti'nin hali ne olur?" diyenler
gereksiz bir kaygı yaşamış.
Bakmayın siz horlama sesinde huzur arayıp, huzurlu sessizlikten
rahatsız olanlara. Birçok kan simsarı bu tür adamları sevmez.
Menderes'ten Özal'a, Erbakan'dan Erdoğan'a varıncaya kadar bu
ülkede kim "Önce milli dava" dediyse, kim barış ve
huzur istediyse, önce ona düşman oldular. Geçmişte düşmanları
Demokrat Parti, ANAP ve Refah Partisi'ydi.
Şimdiki düşmanları ise, AK Parti...
Yeterki gelişen olaylar AK Parti'nin aleyhine olsun. Bunun için
PKK, DHKP-C gibi terör örgütleriyle iş tutmaktan çekinmezler.
Netayahu, Beşar Esad, Sisi gibi nerede katil varsa onun eteklerine
sarılabilirler. AK Partiye vurmak için şeytanın tarafına
geçmekte bile beis görmezler.
Onun için onların söylemlerine aldırış etmeyin!
Ortada bir gerçek var ki Davutoğlu şu kısacık süre içinde bile,
söyledikleri ve yaptıklarıyla başlı başına bir siyasi aktör
olduğunu fazlasıyla gösterdi.
Çözüm sürecindeki kararlı duruşu, Alevi sorununun çözümü için
attığı dev adımlar ve ülke güvenliğini tehdit eden unsurlara karşı
sergilediği güçlü irade, kendisinden şüphe edenleri ziyadesiyle
utandırıyor.
Bazen dokunduğu ve konuştuğu herkeste duygusal bir iz bırakıyor.
Bir gönül adamı olduğunu, karşısındakinin yüreğine ve kalbine
dokunmayı herşeyden çok önemsediğini her fırsatta gösteriyor.
Bizler bugüne pek çok siyaset adamından söylemesi kolay, yapması
zor olan şeyler duyduk. Davutoğlu ile beraber söylemesi kolay olan
şeyleri yapmanın zor olmadığına inanmaya başladık.
Son dönemlerde alevi meselesi konusunda yaptığı açıklamalar buna
bir örnek. "Bugün size bir başbakan gibi değil, bir
kardeşiniz gibi geldim. Bugün sizden başbakanlık yapmak için destur
almaya geldim. Her şeyi sizinle konuşmaya ve sizinle beraber
çözmeye geldim" derken yüzünde beliren samimi ve sıcak
gülümseme, bu konuda kaybolan umutların yeniden yeşermesine neden
oluyor.
Yaptığı her konuşma, icraatlarıyla örtüşüyor.
Devletin zorbalık yapamayacağını belirterek alevilerden özür
dilemenin devleti büyüteceğini söylüyor, Dersim isminin kazındığı
tabelaya tekrar yazılacağının sinyalini veriyor. Cemevlerinin
ibadethane olabileceğini ve bunun için gerekli adımların
kararlılıkla atıldığını müjdeliyor.
Bazen ise söylediği her söz kirişten fırlayan ok gibi hedefini
buluyor. Çözüm sürecini akamete uğratmak isteyenlere yönelik tokat
gibi sözleri hafızalarımızdaki tazeliğini koruyor. Önceki gün
böylesi bir konuşmaya daha şahit olduk.
Joe Biden'a Irak petrolü hakkında verdiği mesaj değil, adeta bir
meydan okumaydı.
Biden'in gözünün içine baka baka "Kimse bize bu kadar
büyüyen bir ekonomi içinde siz Ankara'da Irak'taki enerji
kaynakları da atıl kalsın, anlaşma da yapmayın, aralarındaki
anlaşmazlık 50 yıl sürse de bekleyin diyemez. Biz Irak anayasasına
sadık kalarak ve Irak'taki taraflarla diyalogu sürdürerek mutlaka
Irak'taki enerji kaynaklarının uluslararası arzı konusunda
elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz" şeklinde
söylediği sözler, tarihe geçecek nitelikteydi.
Bu sözleri iyi okumak gerek!
Bugüne dek uluslararası arenada figüranlık yapan, söz dinleyen,
gündemi belirlenen ülke eskilerde kaldı. Tarihinde ilk defa
Erdoğan'la birlikte sahaya inen, aktör olan, sözü dinlenen ve
gündem belirleyen ülke olan Türkiye, Davutoğlu ile yola kaldığı
yerden ve bir o kadar kararlı bir şekilde devam ediyor.
Düne kadar AB istemiyor diye kokoreçi yasaklamayı düşünen zihniyet
bu değişikliğin farkına varamaz. Ecdadımız, "Bizim
gücümüzün eriştiği yere sizin hayalleriniz bile ulaşamaz"
dememiş boşuna...
Onlara kalsa Davutoğlu istifa etmeli ve Kemal Kılıçdaroğlu başbakan
olmalı. Türkiye'nin ancak böyle bir formülle düzlüğe çıkabileceğini
hayal ediyorlar.
Hasbelkader Papa olarak ilan edilse, Vatikan'ı iki günde çökertecek
adamdan medet umuyorlar anlayacağınız!
Sizi bilmem ama ben bu hayalin gerçekleşeceğine zerre kadar ihtimal
vermiyorum. Adnan Oktar'ın kediciklerinden vazgeçeceği günlerin
geleceği ihtimaline inanırım! Hatta tavuğun tilki avladığı günlerin
geleceğine de inanabilirim!
Ama Kılıçdaroğlu'nun başbakan olacağı günlerin geleceğine hayatta
inanmam!
O derece yani!...