“Hem laik hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın ya
laik!”
Böyle buyurmuşlardı yıllar önce.
Devletin temel ilkelerinden biri olan laiklik, anayasadaki
yerini belki hala koruyor lakin fiiliyatta yerinde yeller
esiyor.
İlkesel olarak devletin dini de olmamalıydı.
Oysa aynı devlet şimdilerde en üst perdeden “dindar nesil”
yetiştireceğini ifade ediyor.
Devletin dini olur da mezhebi olmaz mı?
Hadi ona da buyurucuların gösterdiği istikamette karar verildi
diyelim - ki öyle görünüyor-
Cemaatler, tarikatlar ne olacak?
İşte bu noktada kıyametler kopuyor, daha da kopacak gibi.
Din, mezhep, laiklik neyse de; sadece gelir hanesi aktif olan
cemaatler daha fazla söz sahibi olmanın savaşını vermeyecekler mi
sanıldı?
Oysa daha yakın zamana kadar hedefler aynı değil miydi?
Yıllardır ne için cumhuriyetin temeline kar suyu
akıtılmıştı?
* * * *
Dine yeni kutsallar monte edildi, sömürü ve istismar aracına
dönüştürüldü,
Şu ana kadar monte edilen fakat pek telaffuz edilmeyen en gizli
en güçlü kutsalın adı kuşkusuz PARA oldu.
Onu adam kayırma, kişiye özel hukuk, kadrolaşma ve yolsuzluk
takip etti.
Bütün bunların eğitimden yoksun bırakılmış halka nasıl sirayet
edeceğini varın siz düşünün!
Herkes gücü yettiğince birbirinden ya da devletten çalma
telaşında.
Diğer yandan da dindarlık konusunda amansız bir yarış
süregelmekte.
Bu durum çelişki gibi görünse de aslında değil.
Şayet dindarlıkta gözle görülür bir yarış başlamışsa hiç kimse
bir diğerine göre yeterince dindar olamaz.
Aşırılık ve dinsel fanatizm ön plana çıkar.
Toplumun her kesiminde çeşitli vesilelerle linçler yaşanır.
Linç için gerekçe bazen etnik başkalık bazen mezhepsel bazen de
her hangi bir konuda fikir ayrılığı olabilir.
Birinin sadece rahatsız edici ses çıkaran şey dediği davul
diğeri için vazgeçilmez vurmalı çalgı olabilir.
Bir başkası için ise kutsaldır ve ona göre sadece davul demek
bile inancına saygısızlıkla eşdeğerdir.
Yani "davul-şerif"dir!
Günümüzde artık ihtiyaç duyulmayan bir geleneğin (Ramazan
Davulcuları) kutsal kimliğe büründürülerek inadına sürdürülmesine
ne denir bilmiyorum.
Üstelik desibel sınırlarını bir hayli aşan bu uygulama ne bebek
ne hasta dinlemekte.
Gecenin o sessizliğinde davula vurulan her tokmak insanın
beynine beynine vuruluyormuşçasına etki ediyor.
Hem de uyanmak için onca çağdaş teknoloji harikasına “çalar
saat, cep telefonu v.b” sahip olunmasına rağmen.
Bazı belediyeler cesaret edip yasaklasalar bile büyük çoğunluğu
gelebilecek tepkileri göze alamamakta.
Artık bir karar verilmeli.
Gelenek midir, kutsal mı?
Gelenek ise artık ihtiyaç duyulmadığından kaldırılmalı.
Kutsal ise halka bunun aslı astarı, kutsiyetinin dayanağı
anlatılmalı.
Aksi halde din adına linçlerin yaşanabileceği göz ardı
edilmemeli.