Dün, bir kez daha Cumhuriyet Savcısı İsmail Onaran'ın
karşısındaydım. Bir başlıktan dolayı. Bilmem kim veya kimler
"isyan etti" demişiz.
Vay sen misin bu başlığı atan...
Al sana dava...
Şunu söylemek istemişiz attığımız başlıkla...
"Bilmem kim teröristlik yapıyor!"
Pes!
Bir tarama... Küçük bir tarama... Bakın bakalım içinde "isyan"
olan kaç tane başlık çıkacak karşınıza? Rahmetli Ecevit'i
örnek verdim savcıya, Cumhurbaşkanı Sezer'e "isyan" etmiş, ağzına
geleni saymıştı o meşhur Anayasa kitapçığının fırlatıldığı
gün.
Bugün...
Başbakan "isyan" etmiyor mu?
Ya Baykal?
Halkın "isyanı" na ne diyeceğiz peki?
"İsyan" eden herkes "terörist" o zaman!
Bu iş bu kadar ucuzlamış demek ki...
Dava, dava, dava...
Amaç ne?
Sindirmek!
Ben burada alenen ilan ediyorum...
Davalar beni korkutmuyor!
Hiç kimse beni dava yağmuruna tutarak sindiremez!
Boyun eğmeyeceğim dava tehditleri karşısında.
Doğru neyse onu yapacağım.
Doğru bildiğim yoldan kıytırık bir dava açılacak diye
vazgeçmeyeceğim!
Herkes bunu böyle bilsin!
Peki...
Yok mu bizim hatamız?
Hiç mi gözümüzden kaçmıyor, haberlerin veya yazıların
altına iliştirilen yorumlardaki hakaretler, küfürler, küçük
düşürücü ifadeler? Kaçmaz mı? Yazdığımız haberlerde hiç mi
hatamız olmuyor? Oluyor! Burada niyet önemli. Kötü niyet
varsa, bizler her şeyi hakkediyoruz demektir.
Ama ben biliyorum ki kötü niyetimiz yok!
Sözün özü şudur; biz bu yola baş koyduk. Geçmişte sinmedik,
"doğru adam" olduğuna inandığımız kişileri
savunduk ve bunun karşılığında ağır bedeller ödedik. Bugün
aynı noktadayız, şaşmadık, şaşmayacağız. Bedel ödeyeceksek,
ödeyelim ama doğrulardan şaşmayalım.
Kimse de bizi doğru yolumuzdan çıkarmaya çalışmasın!
Çırpınışlar beyhude olacak çünkü!
İnternet siteleri aman dikkat!
İstanbul Cumhuriyet Savcısı İsmail Onaran'ın İnternet
siteleriyle başı dertte! Hem de ne büyük dert! Dün biraz
dertleştik bu konuda; önüne gelen İnternet siteleriyle ilgili dava
açıyor.
İsmail Bey görevini yapıyor.
Daha doğrusu yapmaya çalışıyor.
Sitelerin sahiplerini bulup, ifadelerine başvurmak
istiyor.
Ama ara ki, o sitenin sahibini bulasın.
Yok!
Yer yarılmış yerin altına girmiş sanki.
İsmail Bey'in attığı e-postalar da geri dönüyor.
O halde geriye tek çare kalıyor.
O siteyi kapatmak!
Peki, İsmail Bey bunu yaparsa haksız mı?
Değil. Çünkü aradığı sitenin sahibine ulaşamıyor. Zira,
5651 sayılı yasaya göre, sitede künye olması yani iletişim
bilgilerinin olması lazım. e-posta adresi yetmiyor, kanun maddesi
yapılan yayının adresini de siteye konulmasını
emrediyor.
İletişim bilgilerini siteye koymayan site sahipleri ciddi para
cezalarına da çarptırılıyor. Hadi parayı geçtik, bir iki denemeden
sonra bu sitelere ulaşılamıyorsa, sitenin kapatılmasına karar
veriliyor.
Herkesin bu konuda çok dikkatli olması gerekiyor. Siteler
kapandıktan sonra, "Vayyy beni sansürlediler,
kapattılar" diyerek ağlaşmayalım sonra.