Daum Avrupa'da ses getirecek
Abone olFenerbahçe'de işler tıkırında. Christoph Daum, Fenerbahçe dergisine konuştu. Tarihe geçmek isteyen Daum'un hedefi ise Avrupa’da da ses getirecek bir takım oluşturmak.
Fenerbahçe Teknik Direktörü Christoph Daum, Fenerbahçe Dergisi
programı için özel açıklamalarda bulundu. Daum, ilk kez çalışma
odasını FBTV’ye açarak, çalışmaları ve hedefleri ile ilgili olarak
geniş açıklamalarda bulundu. İşte Teknik Direktörümüz’ün
açıklamaları: Fenerbahçe tarihine geçmeyi hedefliyoruz Yolumuza
devam ediyoruz. Bu seneki hedefimiz de Avrupa’da belli bir başarıyı
yakalamak. Ben başarılı olduğumuza inanıyorum, çünkü UEFA
Kupası’nda yolumuza devam edeceğiz. Bu genç ve yeni kurulmuş ekiple
tabii ki Fenerbahçe tarihinde pek fazla görülmemiş 2 sene üst üste
şampiyonluğu yakalamak yine hedeflerimizden bir tanesi. Devam
ediyoruz derken bunu kast ediyorum. Geçen sene yakalamış olduğumuz
şampiyonluk ile üçüncü yıldızımızı taktık formamıza… Bu sene de bu
şampiyonluğu tekrarlayarak Fenerbahçe tarihine geçmek amacındayız.
Bu kimlerin amacı? Sayın Başkanımız Aziz Yıldırım, Yönetim Kurulu
üyelerimiz, biz antrenörler ve tüm takım buna inanıyoruz ve bu
yolda ilerliyoruz. Fenerbahçe’yi Avrupa’da da ses getirecek bir
takım haline getireceğiz Az önce söylediğim bir şey var. Paranın
yanı sıra daha önemli olan; buradaki rekabet ortamında başarıyı
yakalayabilmek adına herkesin çalışması… Takım içerisindeki ortak
karakterin önemi çok büyük. Oyuncuların karakteri birlik beraberlik
ve biz bunu buraya oturttuk. Bu anlamda da başarıyı yakaladık.
Sadece takım içerisinde değil, takımın çevresinde de bu mantık
oturdu. Birlik, beraberlik içerisinde birbirimize destek olarak iyi
bir karakter oluşturduk, iyi bir bütünlük yarattık ve hedefimize
doğru ilerliyoruz. Şu anda da iyi bir yere geldik diye düşünüyorum.
Hedeflerimiz yine ileriye yönelik ki bunlar da sadece buradaki genç
oyuncuların gelişimini sağlamak değil. Bu takıma yine güç katacak
yeni yeteneklerin takıma katılması yine takıma büyük güç katacak
tecrübeli oyuncuların transfer edilmesi var. Bu sene yine
şampiyonluk yarışında varız. Amacımız; uzun yıllar Türkiye’deki
şampiyonluk yarışında var olmak hatta şampiyonluğu her zaman elde
etmek! Bunun yanı sıra bu sene başlamış olduğumuz Avrupa maceramız
var. Avrupa’da da takımı güçlendirip tecrübe kazandıkça, takım daha
çok oturdukça, daha iyi duruma geldikçe Fenerbahçe Spor Kulübü’nün
Avrupa’daki büyük kulüpler arasında bir yer edinmesini
hedefliyoruz. Bizim hedefimiz 2007’de takım, kulüp, buradaki
çalışanlar olarak para tabi ki bir etkendir ama parayı bir kenara
bırakıp önce hedeflerimize yönelik çalışıp istediğimiz başarıları
elde edip Fenerbahçe’yi Avrupa’da da ses getirecek bir takım haline
getirmektir. Ama bunları hedeflerken şunu da belirtmek isterim;
burada bulunan herkes bu hedeflere ulaşabilmek için canla başla
çalışıyor ve mücadele ediyor. Aramızda buna inanmayan biri yok!
Performansını sergile, başarılı ol sen de kazan! Profesyonel
futbolda paranın yani işin maddi kısmının da bir değeri var, ama
bakıldığı zaman biz parayı değerlendirmesini, kullanmasını da iyi
bildik. Transfer edilen futbolcularla yapmış olduğumuz sözleşmeler
garanti para üzerine değil. Kazandıkça futbolcu da kazansın parayı
mantığıyla hareket ettik. Yani performansını sergile, başarılı ol
sen de kazan mantığı var burada. Tabii bu da takım içerisinde çok
farklı bir rekabet ortamı yaratıyor. Dolayısıyla herkes farklı bir
rekabet ortamında “Ben kazanırsam bu bana maddi anlamda gelir
getirecek” düşüncesi içerisinde. Bunları yaparken ben de aynı
mantıkla yola çıktım. Ben de sözleşmemi yaparken kalkıp da “Burada
garanti para isterim. Banka teminatı isterim. Bütün kazanacağım
parayı şartlar ne olursa olsun ben alırım.” mantığıyla hareket
etmedim. “Başarı gelsin ona göre bende kazancımı alayım”
düşüncesiyle hareket ettim. Bunu yaparken de bir risk alıyorsunuz.
Çünkü başarılı olunca para kazanacaksınız demek oluyor. Yönetim
Kurulu’yla beraber, Başkan’la beraber ben bu riski aldım. Neden?
Çünkü burada büyük bir potansiyel var. İstatistiksel değerlendirme
bize ışık tutuyor Bu sene içerisinde yapılan tüm maçlar, antrenman
değerleri ve istatistikleri geçen senenin tüm istatistikleriyle
birlikte yapılan tüm toplantılar şampiyonluk senesi üzerine
kurulu... Sene sonunda şampiyon olabiliriz. Bunun için çalışıyoruz.
Bu istatistiksel desteğin yetip yetmeyeceğini şimdiden bilemiyorum
çünkü yolumuza Avrupa’da devam ediyoruz. Lig kupası var, Türkiye
kupası var. Tabi, geçen seneye nazaran çok daha fazla analiz,
toplantı ve maç değerlendirmesi yapacağız. Bu değerlendirmelerin
hepsini yazılı tutmak bana göre çok önemli. Şöyle ki; futbolcuyla
konuşurken kendisine ne görev vermişiz, neyi yerine getirmiş tabii
toplantı notları da hepsi yazılı olarak mevcut. Maçta neler yapmış,
neleri sahaya yansıtmış, neleri yansıtamamış, antrenmanda hangi
futbolcu hangi oyun formunda nasıl bir verim sağlamış deyip durumu
oyunculara göstermek, izah etmek, onların gelişimini sağlamak
açısından çok önemli! Bunun yanı sıra bu sistem artık kendi kendini
de kontrol eder bir hal aldı. Kendi kendinin de bir aynası oluyor.
Gazetelerin yaptığı gibi her maçın tek tek puanlaması da var. Her
futbolcuya bir puan da veriyorum… Maçlarımızın da dvd’leri var.
Oyuncunun topla buluştuğu her anın, korakor mücadelenin, sahada
yaptığı her şeyin analizini tüm detayıyla eksiksiz bir şekilde
tutuyoruz. Bireysel antrenman olsun grup halindeki antrenman olsun,
maçlar, her anın oyuncu analizi, hepsi bende hem yazılı hem de
görsel olarak yazılı var. Oto kontrolümü antrenman notlarıyla
sağlıyorum Bu antrenman notlarının tutmamdaki sebep de bir maç
esnasında takım bir hatayı gereğinden fazla tekrar ediyorsa; o hata
nerden kaynaklanıyor diye yakın dönemdeki antrenmanlara bakarım.
“Ne yapmışız, bu hatalar benim takıma verdiğim antrenman eksiğinden
mi kaynaklanıyor, yoksa bireysel hata mıdır, daha fazla nelere
dikkat etmem lazım, antrenmanlarda neyi ön planda tutmam gerekiyor,
neleri unutmuşuz veya neleri geliştirebilirim” gibi hususlarda oto
kontrolümü geliştirmeme yardımcı oluyor! Futbolcularla özel olarak
da görüşüyorum Bütün bu maç, antrenman ve maça yönelik toplantılar
gibi sportif performansların dışında başka bir defterim daha var.
Burada da futbolcunun şahsıyla özel yapmış olduğumuz görüşmeleri
tutuyorum. Tüm futbol olaylarını bir kenara bırakıp onların kendi
bireysel sıkıntılarını, memnuniyetlerini veya
memnuniyetsizliklerini dinliyorum. Fikir alışverişinde bulunuyoruz.
Bu yapmış olduğumuz görüşmeler tek tek kaleme alınacak... Bunlar
daha çok futbolcunun kişiliğini gösteren tarzdaki görüşmeler
oluyor. Hep sorulur… Antrenör, futbolcunun dilinden anlıyor mu,
konuşabiliyor mu diye… Bu tip görüşmelerde ben daha çok futbolcuyu
dinliyorum ondan alıyorum ki onu daha iyi tanıyayım ona gerekli
görüldüğü hallerde ihtiyacı olduğunda yardımcı olabileyim… Mesela
aramızdan ayrılan Yusuf ile de çok uzun görüşmeler yapmıştım. Hangi
pozisyonda veya mevkide kendisini daha çok verimli gördüğünü,
şampiyonluk hakkındaki görüşlerini sorup, içini dökmesini sağladım.
Yakaladığımız başarı ortak tecrübelerimizin eseridir Bir defter
daha var. Yönetim kuruluyla yapmış olduğum görüşmelerin defteri… Bu
defterden bir örnek; geçen sene bizim de ilgilendiğimiz bir
futbolcu Luis Fabiano şu anda Portekiz’e transfer oldu, futbol
yaşamını orda sürdürüyor. Bu futbolcuyla ilgili tüm bilgiler var bu
defterde. “Menajeri kimdir, bonservisi ne isteniyor, futbolcunun o
andaki kazancı nedir” gibi bilgileri ben yönetim kuruluna
aktarıyorum. Yönetim kurulumuzdaki transfer komitesi de kendi
arasında tartışıyor. Son kararı hep Başkanımız veriyor tabii. Bu
tip kulübe yarar sağlayacağına inandığım bilgileri veriyorum
yönetime… Gökdeniz’i de planlamaya almıştık mesela! Onun
transferini gerçekleştiremedik ama onun dışında istediğimiz bir çok
oyuncunun transferi gerçekleşti. Bu yazılı bilgileri yine kendimi
kontrol etmek adına, planlamalarımızı kontrol etmek adına
kullanıyoruz. Hem planlarımıza göre nereye vardığımız görüyoruz hem
de Fenerbahçe Kulübü açısında da verimli oluyor. Hedeflerimize
yönelik yolumuzda devam ediyoruz. Bu tür bir çalışma bir Alman
mantığıdır ancak Fenerbahçe’yi bana göre yeni ama çok daha farklı
bir organizasyon içerisine soktuğuma inanıyorum. Yinede bu bir
Fenerbahçe mantalitesidir. Çünkü herkes tecrübelerini ortaya
koyuyor ve bu tecrübeler birleşerek, bütünleşerek şu anda bulunmuş
olduğumuz başarılı yolu yakalamış oluyoruz. Şimdi bakıldığında ben
tabii ki çok uluslararası deneyimi olan bir insanım, ben kendi
tecrübelerimi ortaya koyuyorum, Yönetim Kurulu’nda yurt dışında
eğitim görmüş yönetim kurulu üyelerimiz da kendi farklı
tecrübelerini ortaya koyuyorlar… Merchandising alanında olsun,
taraftar ürünleri olsun, stadyum gelirleri olsun, bu alanlarda
tecrübesi olan bir takım yöneticilerimiz var. Hepimizin
tecrübelerinin birikimi Fenerbahçe’yi nasıl başarılı yola sokar,
nasıl başarıya gideriz düşüncesiyle bütün tecrübelerimizi toplayıp
şu anda bulunduğumuz noktaya gelmiş bulunuyoruz. Bir Türk gibi açık
yürekliyim Ben insanları hiç bir zaman pasaporta göre ayırt etmem.
Bir insan, bir başka ülkede doğup o ülkenin pasaportunu taşıyorsa o
insanın değeri artar veya değerinden bir eksilme olur diye bir şey
düşünmüyorum. Bana göre; her insan aynı değerdedir. Kendimi yarı
Alman yarı Türk olarak görüyorum dediğim zaman şunu kast ediyorum:
Bir Türk gibi açık yürekli oluyorum… Yüreğimden ne geliyorsa, o an
içimden ne geçiyorsa direk söylüyorum. Bazı durumlarda yara
almışsanız veya bir olay sizi üzmüşse mantığınızı öne çıkararak
sessiz kalmasını da bilmek lazım ama ben bazen bir Türk gibi
davranıp yaralandığımda veya etkilendiğimde o an kalbim ne diyorsa
direk dışarı vurmayı tercih ediyorum. Geçen seneki şampiyonluk bal
kaymak oldu! Geçen sezon hep birlikte yola çıkarken söylenen ve
geçmişte yaşanmış bazı şeyler vardı. Fenerbahçe’de geçmiş senelerde
çok fazla paralar harcanıp, istenilen hedeflere ulaşılamaması gibi…
Biz de geçen sezon başında, çok fazla para harcamadan Fenerbahçe’ye
yeni bir ruh, yeni bir takım havası, yeni bir birlik beraberlik
getirelim düşüncesiyle hareket ettik. Tabii ki yeni oyuncular aldık
ama daha çok Türk oyuncularda karar kıldık daha doğrusu onları
tercih ettik. Bana sorarsanız bu havayı yakaladığımıza inanıyorum.
Belli bir yere geldik. Kamp bambaşka bir hava oldu. Takım
içerisindeki uyum olsun, birlik beraberlik olsun bambaşka bir ruh
oluştu. Bu ruh oluşurken bizim hedefimiz aslında şuydu:
Fenerbahçe’ye gönül vermiş taraftarlar, Fenerbahçe’yi izlerken “Şu
takıma bak ya koşuyor! Her şeyi hak ediyor. Benim bu kulübe
yaptığım her türlü maddi manevi katkıyı sonuna kadar hak ediyor.
Ben de artık kendimi bu takımın bir parçası olarak görüyorum. Bu ne
kadar güzel!” düşüncesi oluşsun istedik. İşte bunu başardığımızı
düşünüyorum. Ne derler, şampiyonluğun gelmesi de üstüne bal kaymak
oldu! Şampiyonlar Ligi’ne katılmak kadar orada başarılı olabilmek
de tecrübe gerektiriyor Geçen seneki avantajımız; Avrupa’da takım
olarak mücadele vermemizdi. Takımın kendi gelişimini çok daha fazla
antrenman programlarıyla sağlamıştık. Bu sene 2006 Dünya Kupası ön
eleme maçlarının yer alması bizim hem Avrupa için hem de lig için
çok fazla antrenman imkanına sahip olamamamıza neden oldu. Maç
trafiğimiz de çok yoğun. Seyahatleri de eklersek vakit iyice
daralıyor. Geçen sene bunların olmaması birer avantajdı. Ancak, bu
sene bana göre farklı bir tecrübe edindik. O da uluslararası
anlamda Avrupa’da yapmış olduğumuz maçlar sayesinde oldu. Bu
maçlarda futbolcularımız tek tek bireysel olarak hangi seviyede
olduklarını, kendilerini Avrupa ayarındaki futbolcularla
kıyaslandıklarında ne eksikleri olduklarını, nerde kendilerini
geliştirebileceklerini gördüler. Manchester maçı, Olympique Lyon
maçı gibi acı dersler aldığımız maçlar oldu. Acıydı ama bu
tecrübelerden de ders çıkarmak lazım. Bu nedenle bana göre bunlar
normaldi. Oraya katılmak kadar orada başarılı olabilmek de tecrübe
gerektiriyor. Bir diğer yandan, bakıldığında geçen sene Şampiyonlar
Ligi’ndeki grup maçlarından çıkıp kaleci Blazek’in sakatlanmasından
sonra Milan’a elenen bir Sparta Prag’ı biz gerimizde bıraktık.
Onları iki maçımızda da yendik ve bir altımızda bıraktık. Bu da bir
başarıdır. Olympique Lyon’da takımın sergilemiş olduğu performans
bana göre mükemmeldi. Oradan da bir puanla dönebilirdik. Biz Sayın
Başkanımız Aziz Yıldırım ve Yönetim Kurulu’yla birlikte koymuş
olduğumuz hedeflere sakin ve bilinçli bir şekilde ilerliyoruz.
Futbolcularım her maçtan birer ders çıkararak bir sonraki maça
çıkmayı öğrendiler İlk Olympique Lyon maçına baktığımızda kendi
evimizde oynadığımız maçın ilk yarısında topa sahip olma oranımız
ve girmiş olduğumuz pozisyonlar, rakibimize kurmuş olduğumuz
üstünlük neticesinde ilk yarıyı önde kapamamız gerekirdi ama bunu
başaramadık. Bundan da bir ders çıkarmak lazım. İkinci Olympique
Lyon maçında, deplasmanda oynadığımız maçta, takımımız on kişi
kalmasına rağmen hem geçmiş maçlarda almış oldukları tecrübeyle
taktiksel anlamda çok akıllı bir oyun sahaya sürdü. Herkes görevini
eksiksiz bir şekilde yerine getirdi ve oradan bana göre bir puanı
kaçırdık. 93 dakikaya kadar sahaya istediklerimiz yansıttık ama
maçın sonlarında gerekli olan konsantrasyon ve dikkat düşse de çok
iyiydik. Frikikten golü yedik ama tabii bunlardan ders çıkararak
yolumuza devam ettik. Bütün maçlarda futbolcularım birer ders
çıkararak sonraki maça çıktılar. Bu dersler neticesinde Sparta Prag
karşısında almış olduğumuz galibiyetler var. Türkiye liginde
şampiyonluk yarışında direk rakibimiz olan Trabzonspor gibi bir
kuvvetli ve güçlü rakip karşısında on kişi kalsak da akıllı bir
şekilde taktiğimizi sahaya yansıtarak maçı kazanmasını bildik. Bu
arada Ziyan Doğan’ı tebrik etmek lazım. Neler yaptığını neleri
başarabileceğini gördük. Çok güçlü bir takıma sahip. Bütün bu
maçlar bizim için birer sınav. Bugüne kadar gelinen nokta, bugüne
kadar yapılmış tüm maçlarımız Samandıra’daki çalışmalarımız, hep
birlikte yapmış olduğumuz hareketler bizi belli bir seviyeye
getirdi. Gerek ulusal anlamda olsun gerek uluslararası anlamda iyi
bir yoldayız. Üzerimizde baskı yok! Biz kendi içerimizde Başkanımız
ve Yönetim Kurulu’nun sürekli desteğini görüyoruz. Bu destek genç
oyuncular için özellikle çok önemli çünkü onlar gelişim çağındalar.
Çok büyük bir beklenti koyarak, baskı getirmiyoruz! Biz bu
rahatlıkla takımın gelişimini, futbolcuların bireysel olarak
gelişimini sağlıyoruz ve bunun üzerinde çalışıyoruz. Şimdi Sparta
Prag maçının ikinci yarısına bakarsanız; kalede Volkan, Kemal,
Önder, Mehmet, Selçuk, Tuncay, Marco… Bu futbolcular 23 yaş altı
veya 23 yaş seviyesindeler. Fakat bu futbolcuların önümüzdeki sene
durumları çok farklı olacak biliyorum. Ben bu seneyi düşünmek
zorundayım önce bu seneki işimizi tamamlamamız lazım ama bizim
hedeflerimiz uzun vadeli olduğu için bu konuda bana göre iyi
yoldayız. Bu destekten ötürü Sayın Başkanımız Aziz Yıldırım ve
Yönetim Kurulu üyelerimize teşekkür ederim. Ne kadar memnun
olduğumu anlatsam azdır. Futbolcuyu bitirmek adına eleştiri
yapılmamalı Bu takım çok büyük bir potansiyele sahip olan takım.
Genç oyunculardan bahsederken onlara yardımcı olmak gerekir derken;
mesela Türk futbolunda diğer antrenör arkadaşlarla da görüşüyorum
Ziya Doğan olsun Rıza Çalımbay olsun… Ellerinde çok yetenekli,
gelecek vaat eden futbolcuları var. Onlarla konuşurken onların
nasıl gelişimlerine destek olacağımızı kendi aramızda konuşuyoruz.
Bunları yaparken, biz antrenörler futbolculara nasıl destek verip
onları nasıl motive ediyorsak, gelişimlerini sağlamaya
çalışıyorsak, dışardan bu desteğin gösterilmesi lazım diye
düşünüyorum. Bu demek değildir ki eleştirilmeyecek futbolcu, tabii
ki eleştirilecek yerine göre eleştirilecek ki o da kendi bulunduğu
yeri bilecek ama onların gelişimlerini sağlarken kendilerine
yardımcı olmaya çalışırken, futbolcuyu bitirmek adına eleştiri
yapılmamalı! Bu görev ve sorumluluk basının… Futbolcuyu bitirmek
amacıyla eleştiri yapıldığı zaman, büyük bir yeteneğe sahip olan
Türk futbolcuları maalesef eriyip gidiyorlar, büyük yaralar
alıyorlar… Samandıra’da tüm imkanlar elimizin altında Geçirdiğimiz
1,5 senelik döneme bakarsak takım içerisinde geçen senelerden kalıp
da ilk on birde oynayan sadece bir iki tane futbolcu var. Genel
kadroya bakarsanız dört beş tanedir. Futbolcuların çoğunluğu yeni
geldiler ve kısa sürede ve birbirleriyle kaynaşıp dost olmasını
bildiler. Tüm bunların temeline inecek olursanız, Başkanımız Aziz
Yıldırım ve Yönetim Kurulu üyelerinin çok büyük katkısı ve faydası
var burada. Fenerbahçe’deki, Samandıra Tesisleri’ndeki imkanlara
bakılırsa, burada her şey var. Futbolcuların her türlü sorunuyla
ilgileniliyor. Dışarıdaki yaşamlarında yardıma ihtiyaçları
olduğunda Volkan Ballı 24 saat hizmetlerinde… Sağlık sorunları
olduğunda doktor 24 saat hizmetlerinde… Buradaki altyapıya ve
imkanlara baktığınızda yok yok! Burada eksik yok! Uzun vadeli
planlama devamlılığın ana unsurudur Ben burada göreve başlarken
planlamamın 2007’ye kadar olan kısmını, ilk önce önümüze hedef
olarak koyduk. Bu yolda da bana göre Fenerbahçe’nin devamlılığı,
günlük elde edilmiş başarılar veya alınmış bir maç yada kaybedilmiş
maçların ötesinde… Tabii ki günlük başarılarda önemli kader maçı
dediğimiz maçları kazanmak, mesela Trabzon’daki deplasman maçını
kazanmak, Prag deplasmanındaki maçı kazanmak önemli. Bunların da
bilincindeyiz çünkü bir futbolcuyu sadece yaptığınız toplantılarla
geliştiremezsiniz veya sadece antrenmanlarla gelişimini
sağlayamazsınız. Futbolcunun özellikle maçlarda edinmiş olduğu
tecrübelerin de bu gelişimde katkısı çok büyüktür. Bana göre uzun
vadeli planlama devamlılığın ana unsurudur. Bugün geldiğimiz
noktada takım hakikaten alanda büyük başarılar ve büyük tecrübeler
edindi. Başkanımız Türk futbolu ve Fenerbahçe için büyük bir
şanstır Sayın Başkanımız Aziz Yıldırım’ın önemini ve değerini
burada sarf edeceğim kelimelerle anlatmak tahmin ediyorum ki mümkün
değil ama ben yinede içimden geldiği şekilde ve kendisini tanıdığım
kadarıyla Başkanımızı anlatmak isterim… Ben bunu sürekli söylüyorum
ama yinede tekrarlamaya hazırım. Başkanımız Aziz Yıldırım
Fenerbahçe ve Türk futbolu için bir şanstır. Sadece buradaki A
Takıma vermiş olduğu destek değil altyapıya vermiş olduğu önem ve
eğitime verdiği destek, Fenerbahçe kolejleri… KENDİSİ Fenerbahçe’yi
Türkiye’de ve uluslararası anlamda temsil etmesiyle Türk futbolu ve
Fenerbahçe için büyük bir şanstır. Aziz, Büyük Başkan, Büyük baba!
Neden baba? Çünkü insanların şahsi sorunları olduğu zaman, hastalık
söz konusu veya aileyle ilgili sorunlarınız var, onun şahsi
desteğine ihtiyaç duyduğunuzda hiç bir zaman maddi, manevi
yardımını esirgemeyen bir kişiliğe sahip. Veya “Ben bir şey
kutlamak istiyorum; benim böyle bir düşüncem var” dediğinizde hem
fikir vermek hem de maddi, manevi destek olma anlamında her zaman
yanınızdadır. Kendisi ayrıca büyük bir arkadaş! Neden arkadaş?
Çünkü, kendisiyle özel olarak vakit geçirdiğimiz anlarda, örneğin
bir kağıt oyununda olsun, orada bile kaybetmeye tahammülü
olmadığını sürekli esprileriyle belli ediyor. Sürekli kazanmayı
amaçlayan bir kişilik. Biz kendisiyle balık yemeye gidiyoruz. Çok
normal bir restaurantta gidiyoruz, balığımızı yiyoruz. Çünkü
kendisi nerden geldiğini unutmayan ve o dönemde büyüdüğü
arkadaşlarını da unutmamış bir insan. Onlara hayatında her zaman
yer veriyor ve destek olmaya çalışıyor. Dediğim gibi o anlamda da
arkadaşlığını hiç kimseden esirgemeyen herkesin yanında olan bir
insan! Aziz Yıldırım efsane bir başkan! Aziz, Büyük Başkan! Çünkü
kendisi sadece başarı var olduğunda veya işler iyi giderken kendini
gösteren bir başkan değil. İşler kötü gittiğinde, zor günler
yaşadığımızda ve desteğe ihtiyacımız olduğu anlarda, Samandıra’ya
gelen, beni arayan, “nerde yardımcı olabilirim, nerde destek
olabilirim, bana ihtiyacınız vardır” diyerek yanımızda olan ve
destek veren ilk şahıstır. Bunun yanı sıra Fenerbahçe Kulübü’nün
Türkiye’de sosyo - kültürel anlamda yani stadıyla, buradaki
altyapısıyla, Samandıra’sıyla, her konusuyla en ince ayrıntısına
kadar ilgilenen ve sürekli, destek olmaya çalışan büyük bir
Başkan’dır! Genel anlamda; Aziz Yıldırım efsane bir başkan!
fenerbahce.org