Darbeler en çok İHL’leri vurdu
Abone olKuruluşunun 100. yılında İmam-Hatip Liseleri Uluslararası Sempozyumu’nda konuşan yazar Erol Erdoğan, askeri darbelerin imam hatip liselerine...
Kuruluşunun 100. yılında İmam-Hatip Liseleri Uluslararası
Sempozyumu’nda konuşan yazar Erol Erdoğan, askeri darbelerin imam
hatip liselerine verdiği zararın çok fazla olduğunu belirterek,
“Darbe yönetiminin ortaya koyduğu Müslümanlıkla İslam ulemasının
ortaya koyduğu Müslümanlık arasında büyük bir fark var” dedi.
“Kuruluşunun 100. yılında İmam-Hatip Liseleri Uluslararası
Sempozyumu" Yıldız Teknik Üniversitesi Davutpaşa Kampüsü Kültür ve
Kongre Merkezi’nde düzenlendi. Sempozyumun 3’üncü oturumu ‘İmam
Hatip Mezunları: Hatıralar ve Tanıklıklar’ konu başlığı altında
gerçekleşti. Sempozyuma konuşmacı olarak katılan Yazar Erol
Erdoğan, 12 Eylül İhtilalinin olduğu bir dönemde İstanbul İmam
Hatip Lisesi’nde okuduğunu söyledi.
“Askeri darbelerin imam hatip liselerine verdiği zarar çok
fazlaydı” diyen Erol Erdoğan, “Bizim dönemimiz Milli Güvenlik
derslerinin en yoğun olduğu dönemlerdi. Milli Güvenlik dersi, bir
matematikten, bir fıkıh derslerinden daha önemli idi. Öyle ki Milli
Güvenlik hocası sınıfa girmeden önce sesi güzel olan bir öğrenci
sınıfın kapısının önünde bekler ve hoca sınıfa girmeden asker
tedbiri verirdi. Hatta hocamız rahat, hazır ol bile dediği bile
olurdu. Böyle dersler yapardık. Biraz komik gelirdi ama ruhumuzun
incindiği olaylardı” diye konuştu.
“DARBELER AZALDIKÇA İMAM HATİPLER MÜSTAKİLE DÖNÜŞTÜ”
İmam hatiplerin çoğalması şubeleşme üzerinden yapıldığını sözlerine
ekleyen yazar Erdoğan, darbelerin gölgesi azaldıkça şubelerin
müstakil imam hatiplere dönüştüğünü söyledi. İlim yayma cemiyeti
hakkında bilgiler veren Erdoğan, cemiyetin en eski ilim yayma
cemiyeti olduğun söyleyerek, “1986 yılında kayyumla yönetildi.
Askeri darbe olmadan önce yaklaşık 120’ye yakın şubesi vardı. Daha
sonra 30’a kadar düşmüştü. Darbe yönetimlerini sivil toplum
kuruluşlarına verdiği zararı anlatmaları konusunda iyi bir
örnektir” dedi.
Tunceli İmam Hatipler meselesine de değinerek Alevi ve Sünni
tartışmaları hakkında düşüncelerini dile getiren Erol Erdoğan,
“Darbe olduktan sonra 1982 yılında Kemal Güven Paşa, Tunceli Valisi
olarak Tunceli’ye atanıyor. Vali Güven Paşa burada bir çalışma
yapıyor. Alevi köylerinden yaklaşık 250 ilkokul gençlerini
toparlıyorlar ve Bolu’nun bir kuran kursuna getiriyorlar. Bu alevi
gençler de bir yıl bu kurslarda ders görüyor. Tunceli’nin suni
köylerindeki kişiler haberdar oluyor ve Kemal Güven’e böyle bir şey
var bizi de götür diyorlar. Bunun üzerine Vali Güven’de ‘Bu eğitim
sizin için değil, alevi çocuklar için’ diyor. Uzun uğraşlar
sonucunda bir 50 - 60 kişilik suni öğrenci arkadaşlarımızda bu
gruba katılıyorlar. Bir yıl burada okuyorlar. Sonraki yıllarda
İstanbul’un 3 imam hatibe bu gençler naklediliyor. Alevi
gençlerimizin hiç biride mezun olamıyor. Darbe yönetiminin Türkiye
üzerinden gölgesi hafifledikçe o gençlerde imam hatiplerden yavaş
yavaş gidiyorlar. Mezun olanlardan bazı öğrenciler seneler sonra
Kemal Güven’i ziyarete gidiyor. Kemal Güven, karşısında sakallı
öğrenci görünce görüşmek istemiyor” ifadelerini kullandı. Erol
Erdoğan sözlerini şöyle tamamladı:
“12 Eylül’den sonraki süreçte darbe imam hatip liselerini tek parti
döneminde kurdukları çizgiyi geri çekmek için olağanüstü gayret
sarf ettiğini söyleyebiliriz. Yani darbe yönetimi demişti ki
Müslüman olabilirsiniz ama binim istediğim kadar. Yani dindar
olmayacaksınız, başı örtülü olmayacaksınız. Bizim istediğimiz kadar
Müslüman, Sünni, Türk olacaksınız diye bir tanım yapmıştı. Yani
darbe yönetiminin ortaya koyduğu Müslümanlıkla ya da Sünnilikle
İslam ulemasının ortaya koyduğu Müslümanlık arasında büyük bir fark
vardır. Buraya kadar devletin Alevilerle ilgili politikası işte
budur diyebiliriz.”
(İHA)