Danıştay'dan ortak görüş
Abone olHakimler ve Savcılar Kanunu'nda değişiklik yapılması ile ilgili tasarıya Danıştay soğuk bakıyor. Toplanan Danıştay Başkanlar Kurulun'dan ortak görüş çıktı.
Danıştay Başkanlar Kurulu, Hakimler ve Savcılar Kanunu'nda değişiklik yapılmasını öngören tasarının genel gerekçesinde yapılan açıklamalar ile gerçekleştirilen düzenlemeler arasındaki uyumsuzluğun, ''yapılanın gerçekte reform olmadığı kanısınıve Cumhuriyet'in temel niteliklerine aykırı bir şekilde yargının siyasallaşması yolunun açılmasına neden olacağı endişesini yarattığını'' bildirdi. Kurul, hukuk devleti anlayışının olmazsa olmaz koşullarından yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi olmaksızın, insan hak ve özgürlüklerinin gerçek anlamda korunamayacağını ve hukuk devleti anlayışının gerçekleştirilemeyeceğini belirterek, ''objektif ölçütlere sahip olmayan mülakat yönteminin bu özelliği sebebiyle yargıç atamalarında riskleri bünyesinde barındırdığını'' kaydetti. Danıştay Başkanlar Kurulu, bugün gerçekleştirdiği toplantının ardından yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 2'nci Maddesi'nin, Türkiye Cumhuriyeti'nin niteliklerini, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olarak belirlediğini anımsattı. Hukuk devletinin, tüm organ, kurum ve kuruluşlarıyla üstün hukuk kurallarına bağlı olan ve hukukun üstünlüğü anlayışı içerisinde faaliyet gösteren bir devlet olduğu belirtilen açıklamada, şu hususlara yer verildi: ''Bugün, uluslararası kuruluşların temel hedefi, yeryüzünde insan haklarına saygılı ve hukukla bağlı devlet anlayışının uygulamaya konulması ve yaygınlaştırılması için çaba gösterilmesidir. Devlet faaliyetlerinde, hukuk devleti anlayışının etkin biçimde yaşama geçirilmiş olmasının, uluslararası kuruluşlara ve adayı olduğumuz AB'ye üyelik için ön koşul olarak aranmasının ve bu kuruluşlarda hukuka ve hukuk kurallarına birincil önem verilmesinin nedeni budur. Hukuk devleti anlayışının uygulamaya konulması ve yaşatılması,yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki güç dengesinin sağlanmasına ve bunların güvencelerinin de birlikte getirilmiş olmasına bağlıdır. Bunlar arasında en etkili güvence, yargı denetimidir ve yargı denetimi olmaksızın diğer tüm güvenceler yetersizdir. Yargının siyasi iktidardan ve onun organı olan idareden bağımsızlığı ve yargıç güvencesi sağlanmadıkça, gerçek ve etkin bir yargı denetiminden söz edilmesi ve hukuk devleti anlayışının uygulamaya konulması olanaklı değildir. Bu yüzden, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi, hukuk devleti anlayışının olmazsa olmaz koşuludur. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin kararlarına göre, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi, Anayasamızın 36'ncı maddesinde anayasal hak olarak öngörülen adil yargılanma hakkının da koşuludur. Bu koşul olmaksızın, ne insan hak ve özgürlüklerine gerçek anlamda koruma sağlanabilir, ne de hukuk devleti anlayışı gerçekleştirilebilir.'' HAKİMLER VE SAVCILAR KANUNU'NDAKİ DEĞİŞİKLİKLER Hukuk devletinin belirtilen bu amaçlara uygun olarak gerçekleştirilebilmesinin ise ancak yürürlüğe konulacak yasal metinlerin ve bu metinlerde yapılacak değişikliklerin, bu amacı gerçekleştirmeye elverişli düzenlemeler içermesine bağlı olduğu belirtilen açıklamada, şunlar kaydedildi: ''Danıştay, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nda yapılması düşünülen değişikliklerin de vatandaşların hak ve özgürlüklerinin, dolayısıyla hukuk devletinin teminatı olacak, daha bağımsız bir yargı ve daha etkin bir yargıç güvencesi sağlayacağı inancı ve bu değişiklikle ilgili olarak yapmış olduğu önerilerin, düzenlemelerde dikkate alınacağı beklentisi içerisinde olmuştur. Bu nedenle, Anayasa ve İdari Yargı Düzeni ile ilgili yasalarda yapılmak istenilen diğer değişikliklerde olduğu gibi, Danıştay, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nda yapılan son değişikliği konu alan ve Adalet Bakanlığı tarafından 8 Ekim 2004 gününde kurum görüşü alınmak üzere gönderilen tasarıyı da kurmuş olduğu komisyona inceletmiş ve bu inceleme sonunda düzenlenen raporu değerlendirerek, bu konuda yasal çerçevede yapılabilecek olumlu değişiklik önerilerini ve eleştirilerini, 2 Aralık 2004 günlü ve Genel Sekreterlik 765-2004-151340 sayılı yazı ile Adalet Bakanlığı'na bildirmiştir. Daha sonra, Tasarı'nın Meclis Adalet Komisyonu'nda görüşülmesi sırasında da Danıştay, iki temsilcisini görevlendirmiş ve Tasarı'ya Komisyon'da eklenen metinlerle ilgili hukuki değerlendirme ve eleştirilerini Komisyona iletmiştir.'' ''MÜLAKAT YÖNTEMİ TERK EDİLMELİ'' Danıştay'ın, Adalet Bakanlığı'na ve Meclis Komisyonu'na iletmiş olduğu yazılı ve sözlü değişiklik öneri ve eleştirilerinin ne kadarının gerçekleştirildiğini ve yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi bakımından nelerin getirildiğini, Tasarı'nın TBMM'de kabulünden sonra, yeniden değerlendirdiği belirtilen açıklamada, Adalet Bakanlığı'na 2 Aralık 2004 tarihli yazıyla bildirilen Danıştay görüşünde, ''hakimlik mesleğine kabul edileceklerin seçiminde uygulanan ve objektif ölçütleri olmayan mülakat yönteminin terk edilmesi ve yerine ölçütleri önceden belirlenen sözlü sınav yönteminin getirilmesi'' önerilmiş olunmasına karşın, yasa metninde mülakat yönteminin muhafaza edildiği hatırlatıldı. BM'nin açıkladığı 29 Kasım 1985 tarihli, ''Yargı Bağımsızlığına Dair Temel Prensipler''in 10'uncu maddesinde, yargıçların gerekli hukuk eğitimini ve niteliklerini almış, dürüst ve ehliyetli kişiler arasından seçileceği belirtildikten sonra, yargısal göreve seçim yöntemlerinin düzenlenmesinde, uygunsuz saiklerle atama yapılmasını engelleyici önlemlerin getirilmesinin gerekli olduğu, yargıçların seçiminde, ırk, renk, cinsiyet, din, siyasal ve başka düşünce, ulusal veya toplumsal köken, mülkiyet, doğum ve statü gibi nedenlerle ayrımcılık yapılamayacağının açıklandığı dile getirilen açıklamada, şöyle denildi: ''BM'nin bu açıklamaları, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesinin, yalnızca yargıçların mesleğe kabullerinden sonraki süreç ile sınırlı olmadığı, mesleğe kabul yöntemlerinin de söz konusu bağımsızlığın ve yargıç güvencesinin ayrılmaz parçası olduğu gerçeğinden hareketle yaptığında kuşku yoktur.'' ''SİYASİ OTORİTENİN ETKİSİNE AÇIK'' Anayasa Mahkemesi'nin 14 Şubat 1995 günlü ve E:1995/13, K:1995/64 sayılı kararında da aynı görüşlerin vurgulandığı anımsatılan açıklamada, BM tarafından hazırlanan metne göre yargı bağımsızlığının gerçek anlamda uygulamaya konulabilmesinin, öncelikle, hakimlik mesleğine kabulde uygulanacak yöntemlerin, metinde sayılan riskleri önleyici nitelikte olmasına bağlı olduğu kaydedildi. Açıklamada, ''Oysa, objektif ölçütlere sahip olmayan mülakat yöntemi, bu özelliği sebebiyle, anılan metinde önlem alınması gereği önemle vurgulanan riskleri bünyesinde barındırmaktadır. Bu riskler arasında, yargıçların seçiminde, hükümet ile emrindeki idareye belirleyici yetki tanınması ve bu yolla, yargının ve yargıcın siyasi otoritenin etkisine açık halegetirilmesi de vardır'' denildi. Açıklamada, bu risklerin, AB Komisyonu tarafından hazırlattırılan, ''Türkiye Cumhuriyetinde Yargı Sisteminin İşleyişi'' başlıklı 11-19 Temmuz 2004 tarihli İstişari Ziyaret Raporu'nun 15'inci sayfasında, ''...uzmanların görüşüne göre mülakatı yürüten görevlilerinin hakim olması keyfiyeti, mekanizmayı korumamaktadır. Mülakat anında mülakatta görevli hakimlerin Adalet Bakanlığı tarafından istihdam edilen görevliler olması nedeniyle bunların hükümete ve idareye bağımlı olması keyfiyeti sürmektedir'' şeklinde dile getirildiği belirtildi. ''DANIŞTAY'A GÖNDERİLEN TASARIDA MEVCUT DEĞİL'' Yasanın 1'inci maddesiyle 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 8'inci maddesine eklenen ''k'' bendinde, fiilen üç yıl avukatlık yapmış olanlara, otuzbeş yaşını doldurmamış olmak koşuluyla, kendi aralarında yapılacak yazılı yarışma sınavı ve mülakatla mesleğe aday olarak kabul olanağı tanındığı ifade edilen açıklamada, şunlar kaydedildi: ''Yasanın bu düzenlenmesi, görüş alınmak üzere, Danıştay'a gönderilen tasarıda mevcut değildir. Bu yüzden; Danıştay, bu konudaki olumsuz görüşünü, Tasarının Adalet Komisyonunda görüşülmesi sırasında temsilcileri vasıtasıyla, sözlü olarak, bildirmiştir. Danıştay Başkanı'nca, 10 Mayıs 2005 tarihli konuşmada vurgulandığı üzere, Adalet Bakanı ve Müsteşarı'nın Kurul'da bulunması nedeniyle Kurul'un bağımsızlığına yönelik tartışmaların devam ettiği bir ortamda, 2802 sayılı Yasanın 39'uncu maddesinde öngörülen beş yılını doldurmuş olan avukatların Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nca seçilip atanması yolundaki hükmün değiştirilerek, üç yıllık avukatların yapılacak özel bir sınavla ve yukarıda sakıncaları belirtilen mülakat yöntemiyle Adalet Bakanlığı tarafından seçilip adaylığa kabullerine olanak sağlanması, yargının siyasi otoritenin etkisi altında kalabileceği yolundaki tartışmaları pekiştirecek ve kamuoyundaki endişeleri haklı olarak artıracaktır.'' ''YARGININ SİYASALLAŞMASI YOLUNU AÇACAK'' Açıklamada, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nda değişiklik yapılmasını öngören tasarının, AB hukuku ile bütünleşme çabalarının yoğunlaştığı bir dönemde, BM, Avrupa Konseyi ve AB metinlerine gönderme yapılarak, yargı yetkisinin yerine getirilmesinde önemli rolü üstelenen hakim ve savcıların niteliklerini, atanmalarını, hak ve ödevlerini hükme bağlayan Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun bir bütün olarak gözden geçirilmesinin ve gerekli değişikliklerin yapılmasının zorunlu hale geldiğinin genel gerekçesi ile hazırlandığı belirtilerek,şöyle devam edildi: ''Bu amaçla hazırlanmasına rağmen, yapılan düzenlemede, AB Komisyonu'nun, yukarıda sözü edilen, İstişari Ziyaret Raporu'nda, terk edilmesinin gereği açıkça vurgulanan, yargıçların seçiminde mülakat yönteminin aynen muhafaza edilmesi yanında, aynı Rapor'da, hakim adaylarının seçimine yönelik hususların Adalet Akademisi'ne veya Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na aktarılması ve hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimde Adalet Bakanlığı'nın etkisinin kaldırılması yolunda yapılan uyarı ve önerilerin de dikkate alınmadığı görülmüştür. Genel gerekçesinde yapılan açıklamalar ile gerçekleştirilen düzenlemeler arasındaki bu uyumsuzluk, yapılanın gerçekte reform olmadığı kanısını ve Cumhuriyet'in temel niteliklerine aykırı bir şekilde yargının siyasallaşması yolunun açılmasına neden olacağı endişesini yaratmaktadır. Yukarıda yapılan saptamalar, bölge adliye mahkemelerinin kurulması ile birlikte büyük oranda hakim açığının bulunduğu bu dönemde daha da önem arz etmektedir. Sonuç olarak, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nda yapılan değişikliklerin, yukarıda belirtilen, BM, Avrupa Konseyi ve AB metinleri ile Anayasamızda yer alan yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi için belirlenen normlara uygun olmadığı görüşünde olduğumuz, kamuoyunun bilgisine saygı ile duyurulur.''