Danıştay sert çıktı
Abone olDanıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu sert konuştu. Çörtoğlu'nun hedefinde Arınç ve hükümet vardı
Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu, ''Dinin, bireyin manevi
alanının dışına çıkarak toplumsal yaşamı etkileyen eylem ve
davranışlara dönüşmesi durumunda, kamu düzenini ve güvenliğini
korumak amacıyla anayasanın öngördüğü sınırlamaların yapılması
laiklik ilkesinin gereğidir'' dedi.
Danıştay'ın 138. kuruluş yıldönümü dolayısıyla TODAİE'de düzenlenen
törene Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Anayasa Mahkemesi Başkanı
Tülay Tuğcu, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin,
Abdüllatif Şener, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Sağlık Bakanı Recep
Akdağ, Yargıtay Başkanı Osman Arslan, YÖK Başkanı Erdoğan Teziç,
Ankara Valisi Kemal Önal, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok,
askeri yargı organlarının temsilcileri, Danıştay daire başkanları,
üyeler, hakimler, savcılar, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay'dan bazı
üyeler ve diğer davetliler katıldı.
Törende, saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın söylenmesinin ardından
kısa bir müzik dinletisi sunuldu. Daha sonra, Danıştay Başkanı
Sumru Çörtoğlu yaptığı konuşmada, Türkiye'nin gündeminde bulunan
iki temel soruna değinmek istediğini belirtti. Bunlardan birinin
bölücülük, diğerinin ise irtica olduğunu söyleyen Çörtoğlu,
Atatürk'ün tanımlamasıyla ''Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye
halkına Türk ulusu'' denildiğini kaydetti.
''TÜRK KAVRAMI BİRLEŞTİRİCİ BİR UNSUR'''
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 66. maddesi uyarınca, Türk
devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğunu
ifade eden Çörtoğlu, Türk kavramının ırk esasına dayanan bir
tanımlama olmayıp, birleştirici unsur olduğunu vurguladı. Çörtoğlu,
''İç ve dış kaynaklar tarafından da desteklenen irticanın ve
bölücülüğün, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığına, birlik ve
bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehdit oluşturduğu tartışmasızdır.
Anayasal kurumlar bu iki tehdit üzerinde kararlılıkla durmalıdır.
Toplumsal barış ve huzuru tehdit eden bölücülüğü ve buna dayanan
terörü lanetle kınıyoruz'' diye konuştu.
Atatürk'ün önderliğinde gerçekleştirilen devrimlerin, laik bir
dünya görüşünü temel aldığını, Türk toplumunda akıl çağını açtığını
anlatan Çörtoğlu, devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel
düzenini din kurallarına dayandırmanın, devletin laik düzenini
ortadan kaldırmak amacıyla girişilen her türlü faaliyetin Anayasa
tarafından yasaklandığını vurguladı.
''DİNİN VİCDANLARDA KALMASI...''
Çörtoğlu, şunları kaydetti:
''Çağdaş demokrasilerde benimsenen, devletin evrensel hukuk
ilkeleri doğrultusunda yönetilmesi ve gücünü bu ilkelerden alması
gereği, dinin vicdanlarda kalmasını siyasal, sosyal faaliyetlerde
belirleyici olmamasını zorunlu kılmaktadır.
Buna karşın din ve vicdan özgürlüğü kapsamına girmeyen ve devletin
anayasal düzenini hedef alan bazı irticai oluşumların ortaya
çıktığını gösteren olguların bulunduğu kuşkusuzdur.''
Atatürk devrimleriyle birlikte devletin, hukukun, eğitimin sosyal
yaşamın laikleşmesi için atılımlar yapıldığını, bu bağlamda
saltanat ve hilafetin kaldırıldığını, cumhuriyetin ilan edildiğini
anlatan Çörtoğlu, laiklik ilkesine 1924 Anayasası'nda yer
verildiğini, temel yasalar ve kadın haklarına ilişkin yasal
düzenlemeler çıkarıldığını, eğitimin birileştirildiğini,
kılık-kıyafet devrimi yapıldığını, türbe, tekke ve zaviyelerin
kapatılarak, şeyh ve mürit gibi unvanların kullanımının
yasaklandığını anımsattı.
''LAİKLİK DEMOKRASİNİN TEMELİ''
Laiklik ilkesinin, Türkiye Cumhuriyetinin ve demokrasinin temeli
olduğuna işaret eden Çörtoğlu, ''Laiklik ilkesinin, geçmişten
devraldığımız tarihsel mirasımız, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve
yargı kararları doğrultusunda özümsenip, ödün verilmeden
uygulanması gerekmektedir'' dedi.
Danıştay Başkanı Çörtoğlu, Anayasa'nın başlangıç kısmında, hiçbir
faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, devleti ve
ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi
değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve
medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik
ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, devlet işlerine ve
politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı belirtilerek, laiklikten
ne anlaşılması gerektiğinin açık ve net bir şekilde ortaya
konulduğuna işaret etti.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın din ve vicdan hürriyeti başlıklı
24'üncü maddesinde, herkesin vicdan, dini inanç ve kanaat
hürriyetine sahip olduğunun belirtildiğini anımsatan Çörtoğlu,
maddenin son fıkrasında da ''kimsenin devletin sosyal, ekonomik,
siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına
dayandırma, siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla
her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince
kutsal sayılan şeyleri istismar edemeyeceği ve kötüye
kullanamayacağı'' hükmüne yer verildiğini ifade etti.
''LAİKLİK DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN GÜVENCESİ''
Çörtoğlu, laiklik ile din ve vicdan özgürlüğünün farklı kavramlar
olmakla birlikte, laikliğin, din ve vicdan özgürlüğünün elverişli
ortamını ve güvencesini oluşturduğunu kaydetti. Çörtoğlu, şöyle
devam etti:
''Din ve vicdan özgürlüğü, kişinin iç dünyasına ilişkin olup,
sınırsızdır ve devletin etkileme alanının dışında kalmaktadır. Bu
özgürlük, dinler arasında ayrım getirilmeksizin herkese
tanınmıştır. Din ve vicdan özgürlüğü kamu düzenini bozucu eylem
haline dönüşmedikçe, devletin gözetim ve denetim işlevi de söz
konusu değildir. Ancak, dinin bireyin manevi alanının dışına
çıkarak toplumsal yaşamı etkileyen eylem ve davranışlara dönüşmesi
durumunda, kamu düzenini ve güvenliğini korumak amacıyla
Anayasa'nın öngördüğü sınırlamaların yapılması laiklik ilkesinin
gereğidir.
Din, devlet işlerinde etkili ve egemen olamaz; devletin toplumsal,
siyasal ve ekonomik yapısı dini kurallara dayandırılamaz.'' Laiklik
ilkesinin, eğitim ve öğretimde de temel alınan ilkelerden biri
olduğunu kaydeden Çörtoğlu, şunları söyledi:
''Farklı dünya görüşlerine sahip insanların yetişmesini amaçlayan
ikili eğitimin sakıncaları daha Kurtuluş Savaşı yıllarında
görülerek, eğitim ve öğretimde birlik ilkesi, cumhuriyetin
ilanından hemen sonra 3 Mart 1924'te Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun
kabulü ile uygulamaya konulmuştur. Bu yasa, ulusumuzu çağdaş
uygarlık seviyesine çıkaracak yeni nesillerin; ulusallık, çağdaşlık
ve laiklik ilkesine göre eğitimlerine bağlı olduğu gerçeğinin bir
sonucudur. Bu nedenle de devrimlerin temel ilkelerinden biri olan
eğitim ve öğretimde birlik ilkesini tartışılır hale getirebilecek
olan uygulamaları doğru bulmamaktayız.''
YARGIYA SAHİP ÇIKIN
Kimi kararlara karşı duyulan memnuniyetsizliğin, eleştiri ve yorum
sınırlarını aştığını söyleyen Çörtoğlu, karara katılan yargı
mensuplarının kişisel bilgi ve fotoğraflarına gazete sayfalarında
yer verilmek suretiyle ''yıpratma, hatta hedef gösterme''
girişimine dönüştürüldüğünü savundu.
Çörtoğlu, ''Yargıçların toplum ve devlet içindeki konumları,
işlevleri ve önemleri gözönünde bulundurularak eleştiri ve
değerlendirmelerde dikkatli olunması, belli sonuçları elde etmek
için yargıyı yönlendirmeye yönelik ve gerçekle bağdaşmayan haber,
eleştiri ve yorumlardan kaçınılması ve yargıya sahip çıkılarak onun
yüceltilmesi herkesin ortak görevi olmalıdır'' dedi.
HER İKTİDARDA YÖNETİCİLERİN DEĞİŞMESİ...
Danıştay'ın iş yüküne de değinen Çörtoğlu, sadece kamu
görevlileriyle ilgili uyuşmazlık sayısının 32 bini aştığını, İdari
Dava Daireleri Kurulu'ndaki dosya sayısının 3 bin 200'e ulaştığını
anlattı.
Çörtoğlu, dava dosyalarındaki artışın etkenlerinden birinin,
''Danıştay'ın belli konulardaki yerleşmiş içtihatlarının
bilinmesine karşın idarenin, aynı konuların yeniden yargı önüne
gelmesine sebep olacak şekildeki davranma alışkanlığını
sürdürmesi'' olduğunu söyledi.
Sumru Çörtoğlu, bu durumun, iş yükünü artırdığını ve adalet
dağıtımındaki çabukluğu olumsuz etkilediğini ifade etti.
Sumru Çörtoğlu, ''Ülkemizde her iktidar değişikliğinde yönetici
kadrolarında bulunanların değiştirilmesi uygulaması günümüzde de
sürmekte ve bu durum nitelikli, yetişmiş kamu görevlilerini
hizmetten soğutmanın dışında, kamu yönetiminde istikrarı da
bozmaktadır'' dedi.
Kamu görevlileri ile ilgili dava sayısındaki fazlalık ve davaların
niteliğinin, idarenin bu konudaki tasarruflarında, Anayasanın 128.
maddesine göre kamu çalışanlarının hukuki durumunu düzenleyen
mevzuat
ve Danıştay'ın süreklilik kazanmış içtihatlarının öngördüğü
ilkelere uygunluk açısından sorunlar bulunduğunu ortaya koyduğunu
dile getiren Çörtoğlu, ''kamu yönetimine büyük zarar veren bu
uygulamanın sürdürülmemesini dilediklerini'' kaydetti.
ÖZLÜK HAKLARI
Hakim ve savcıların özlük haklarında yapılacak düzenlemelerde,
yargının yasama ve yürütme karşısındaki konumunun belirleyici
olması gerektiğini vurgulayan Çörtoğlu, yargı mensuplarının özlük
haklarında iyileştirme sağlayacak yasal düzenlemelerin bir an önce
yapılmasının
zorunlu olduğunu ifade etti.
Çörtoğlu'nun konuşmasının ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal törenden ayrıldı. Başbakan
Erdoğan'ın, törene gelişinde Çörtoğlu'na törenden erken
ayrılacağını söylediği bildirildi.
Baykal gazetecilerin sorusu üzerine, Ordu'ya mitinge gideceğini, bu
nedenle helikoptere yetişmesi gerektiğini söyledi. Bunu çok önceden
Danıştay Başkanı ile konuşarak izin aldığını anlatan Baykal, ''Onun
için ayrılmak durumundayım. Bir başka anlamı yok'' dedi.