DANIŞTAY BAŞKANI’NINDAN ÇÖZÜM SÜRECİ YORUMU
Abone olDanıştay Başkanı Hüseyin Karakullukcu, “Devletin yürüttüğü çözüm sürecinin bizlere daha fazla zenginlik, adalet ve insan hakları şeklinde ol...
Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukcu, “Devletin yürüttüğü çözüm sürecinin bizlere daha fazla zenginlik, adalet ve insan hakları şeklinde olumlu yansıyacağı kanaatindeyiz” dedi.
Danıştay’ın 145. kuruluş yıl dönümü ve İdari Yargı Günü dolayısıyla Danıştay Başkanlığı Konferans Salonu’nda bir tören düzenlendi. Törene TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Yargıtay Başkanı Ali Alkan, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve yüksek yargı organlarının temsilcileri katıldı.
Törenin açılış konuşmasına yapan Karakullukcu, bireylerin, temel hak ve özgürlüklere doğuştan, vazgeçilemez ve devredilemez bir şekilde sahip olduğunu belirtti. Birey ile hak özgürlükleri arasında güçlü bir baş olduğunu dile getiren Karakullukcu, hukuk uygulamasında insan haklarının varlığının karine olarak kabul edilmesi gerektiğini söyledi.
“BİREYLERİN TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERDEN YARARLANABİLMELERİ İÇİN ŞART SÜRÜLMESİ KABUL EDİLEMEZ”
Bunların varlığı ve kullanılması için ayrıca bir kanunu düzenlemeye ya da idari izne gerek olmadığını aktaran Karakullukcu, “Bireylerin temel hak ve özgürlüklerden yararlanabilmeleri için belli şartların ileri sürülmesi yada belli koşulların oluşmasının beklenmesi kabul edilemez. Aynı biyolojik yapıya ve isteklere sahip olan bireyler, bazı devlerde özgürlüklerden ve onların nimetlerinden serbestçe yararlanabilirken, bazılarında ise bu anlamda bir yoksunluk hali yaşanmaktadır. Söz konusu yoksunluğun bu topraklarda insanlara yaşatılmasına artık olanak verilmemelidir. Özgür ve açık toplumlarda yaşanan birey, hangi ölçüde insan haklarından yararlanabiliyorsa, bu ülke insanının da en az bu seviyede bunlara sahip olması gerekir. Hiçbir gerekçe ve mazeret bu yoksunluk halinin devamını meşrulaştıramaz” diye konuştu.
“İNSAN HAKLARINDA ARZULANAN SEVİYEYE ULAŞILAMADIĞI BİR SIR DEĞİL”
İnsan hakları seviyesinin yükseltilmesi için yasama ve yürütmede büyük değişiklerin yaşandığına dikkat çeken Karakullukcu, buna karşın, bu adımların bir bütün olarak devletin tüm organlarına yansıtılamaması nedeniyle insan haklarında arzulanan seviyeye ulaşılamadığının bir sır olmadığını kaydetti.
“YARGI, HAK VE ÖZGÜRLÜK TALEPLERİNİN BASTIRILMASINA DUYARSIZ KALMIŞTIR”
İnsan haklarının bir ülkede yerleşmesi, korunması ve geliştirilmesi konusunda yargının etkin rol oynadığını vurgulayan Karakullukcu, yargıya düşenin, kamu kudreti tarafından tesis edilen işlem ve eylemleri, bir kez de hak ve özgürlükler açısından değerlendirildiğini ifade etti. Karakullukcu, “Bu anlamda denilebilir ki, yargı hak ve özgürlükleri hassasiyetle öncelemesi gereken bir erktir. Tüm demokratik devletlerde yargıya verilen ve ondan beklenen işlev de budur. Ne yazık ki ülkemizde yargı, bu temel grevini uzun zaman yerine getirmemiştir. Yargı, özgür toplumlarda yer alan örneklerinin aksine hak ve özgürlük taleplerinin bastırılmasına duyarsız kalmıştır. Bir öz eleştiri olması adına söylemek istiyorum ki, yargı, meşru ve barışçıl hak ve özgürlük taleplerinin yanında yer almamıştır. Bu yaklaşımın, yargı organlarına kısa sürede silinemeyecek bir itibar kaybı verdiği açıktır. Ancak insan haklarının bu şekilde kısıtlanmasının olumsuz sonuçları sadece hukuk alanıyla sınır kalmamıştır. Yargının verdiği bu kararlar nedeniyle toplumun gelişmesi yavaşlamış, demokratik değerler zayıflamış, bireylerin geleceğe yönelik beklentileri azalmış ve adeta toplum bir bütün olarak ümitsizliğe itilmiştir” dedi.
“ARTIK YARGI ORGANLARI ÖZGÜRLÜKLERİN KORUNMASI KONUSUNDA ÇOK DAHA KARARLI”
2010 yılında Anayasada yapılan değişikliklerle yangının bu yaklaşımının değiştiğini, toplumun hak ve özgürlük arzusu yargıda da karşılık bulduğunu dile getiren Karakullukcu, artık yargın organlarının özgürlüklerin korunması konusunda çok daha kararlı olduğunu belirtti. Danıştay ve idari yargı olarak, başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi koruma sistemi olmak üzere, evrensel insan hakları hukukunun gereklerini yaptıklarını kaydeden Karakullukcu, Danıştay’ın özgürlükler lehine verdiği kararları, bu işlevinin bir gereği olarak değerlendirmenin doğru olacağını vurguladı.
“AKİLLEŞTİRİLMİŞ GÜÇ, GÜVENLİKLE İLGİLİ SORUNLARA TEK BAŞINA ÇÖZÜM SUNAMAZ”
Devletin birincil varlık nedeninin toprakları üzerinde yaşayan bireylere bir güven ortamı sunmak olduğunun altını çizen Karakullukcu, konuşmasına şöyle devam etti:
“Devletin bu görevini bin an bile olsun ihtimal etmesi ve ötelemesi düşünülemez. Güvenliğin sağlanması amacıyla yürütülen faaliyetlerin, bazen bireylerin özgürlüklerinde kısıtlama sonucunu doğurması mümkündür. Bununla birlikte, özgürlüklerin kısıtlanmasına meşru bir dayanak olan güvenliğe yönelen tehlikelerin, gerçek ve aktüel olup olmadığının iyi değerlendirilmesi gerekir. Farazi tehlikelere dayanılarak hak ve özgürlüklerin kısıtlanması yoluna gidilmemelidir. Yeterli bir analiz yapılmadan, kurgusal olarak üretilen tehlike algısı üzerinden özgürlüklerin kısıtlanmasına, Türkiye uzun yıllar tanıklık etmiştir. Tehlikelerin ölçüsüz büyütülmesinin varacağı sonuç, özgürlüklerin lüks olarak algılanmasıdır. Uygarlık tarihi, bir toplumda özgürlüklerin kısıtlanması ile güvenlik sağlanamayacağını bize öğretmektedir. Zira bireylerin, özgürlüklerin keyfi kısıtlanmasına uzun süre katlanmaları mümkün değildir. Böyle bir toplumda gelişme durur, yenilik üretilemez, kargaşa ve kaos baş gösterir. Özgürlükçü toplumlarda istikrarın, baskıcı toplumlarda ise şiddetin devamlılık göstermesi bunun sonucudur. Çevremizdeki ülkelere baktığımızda, bunların somut örnekleri ile karşılaşmak mümkündür.
Danıştay ve idari yargı olarak, temel hak ve özgürlükleri bir seferberlik içinde tekrar gündeme almamız, bu kapsamda pek çok projeyi hayata geçirmemiz, mensuplarımız arasında farkındalığı arttırmamız, kararlarda uluslar arası standartları yakalamaya çalışmamız, özetle insan hakları konusunda evrensel bir yaklaşım ortaya koymaya çalışmamız bu nedene bağlıdır. Akilleştirilmiş güç, güvenlikle ilgili sorunlara tek başına çözüm sunamaz. Huzur ve güven ortamında, kalpler yumuşar, farklılıklar çatışma aracı olmaktan çıkar, sağduyu hakim olur ve milletin kaynaşması sağlanır. Bu durum, devlet otoritesine de katkı sunar. Bundan dolayı, devletin yürüttüğü çözüm sürecinin bizlere daha fazla zenginlik, adalet ve insan hakları şeklinde olumlu yansıyacağı kanaatindeyiz.”
“İDARİ YARGIDA İSTİNAF MAHKEMELERİ DERHAL KURULMALIDIR”
Adalet hizmetinin süratle verilmesi gerektiğinin altını çizen Karakullukcu, Danıştay olarak dosyaların süratle karara bağlanması için ellerinden gelen çabayı gösterdiklerini belirtti. Karakullukcu, “Meslek mensuplarımız, savcılarımız ve tetkik hakimlerimiz, adaletin hızlı bir şekilde sonuçlanabilmesi için büyük gayret göstermektedirler. Bu çabaların olumlu sonuçları alınmıştır. Danıştay’ın 2010 yılında karar bağladığı dosya sayısı 90 bin ve 2011 yılında 110 bin civarında iken, bu sayı 2012 yılında 140 bin olmuş ve tüm yıllar içindeki en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Bu sayı ile Danıştay, örneği 2044 yılına göre karar sayısını yüzde 60 oranında arttırmıştır. Danıştay 2013 yılında gelen dosyadan daha fazla karar verir duruma gelmiştir. Bu da idari yargı alanında, bugüne kadar yapılan reformların yerinde olduğunu göstermektedir. Yargılamanın daha da hızlanması için Danıştay’ın çabalarının yeni reformlarla desteklenmesi gerekir. Bu bağlamda, idari yargıda istinaf mahkemeleri derhal kurulmalıdır. İstinafın kurulması adli yargıya göre daha kolay olacaktır. 1982 yılında kurulan bölge idare mahkemeleri, istinaf mahkemeleri olarak yeniden yapılandırılabilir. Bunun için saygılarının azaltılması, yetkilerinin ise arttırılması gerekir. Öte yandan, geçmişte çokça örneği görüldüğü gibi, aynı maddi ve hukuki sebepten doğan ve birbirine emsal olan çok sayıda dosya Danıştay’ın önüne gelmekte, Danıştay bu uyuşmazlıklarda aynı kararı vermekte, bu da zaman ve emek kaybına neden olmaktadır” şeklinde konuştu.
“ADALET, HIZLI YAPILACAK YARGILAMAYA KURBAN EDİLEMEYECEK KADAR DEĞERLİDİR”
Karakullukcu, seri dava ve filtreleme usulüne ilişkin yasal değişikliklerin bir an önce yapılmasının gerektiğini belirterek, “Böylece, birbirinin emsali olan dosyaların tümünün Danıştay’a gelmesi önlenmiş olacaktır. Bununla birlikte, Danıştay, önüne gelen dosyaların sadece hızlı bir şekilde sonuçlanmasına önem vermemektedir. Ancak hızlı yargılama yapabilmek için gerek karar verme süreçlerinde gerek ise karar yazım tarzında bir takım yeniliklere gidilmiştir. Bunların bir kısım eleştirile neden olduğu da bilgimiz dahilindedir. Buna karşın, yapılan bu yeniliklerin ve iyileştirmelerin Danıştay’ın adil ve nitelikli karar verme ilkesinden ödün olmadığını da rahatlıkla ifade edebilirim. Zira adalet, hızlı yapılacak yargılamaya kurban edilemeyecek kadar değerlidir” dedi.
“YARGI OLARAK BİZLERİN, İDARENİN KANUNLARLA VERİLEN YETKİLERİNE MÜDAHALE ETMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR”
İdari yargı yetkisinin bir sınırı olduğunu dile getiren Karakullukcu, konuşmasına şöyle devam etti:
“Buna göre, yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez. Bu nedenle, Danıştay ve idari mahkemelerin, idarenin yerine geçmesi gibi bir durum söz konusu olamaz. Şayet bu yönden örnek varsa, yanlış ve istisnai uygulama olduğunun bilinmesi gerekir. Danıştay ve idari yargı olarak bizlerin, idarenin kanunlarla verilen yetkilerine müdahale etmesi mümkün değildir. Hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye aykırı olacak böyle bir yaklaşım içinde olunamaz. Aksine, yargılamadaki sorunları çözmeye ilişkin süreçle, idarenin katılmasına imkan sunuyoruz. Zira idare yargıda davalı her zaman iradedir ve idarenin desteği olmaksızın sorunların bütünüyle giderilmesi zordur. Bu kapsamda, idarelerle pek çok ortak proje yürütme imkanımız oldu. Bununla kamunun yersiz yere emek, zaman ve kaynak kaybının önlenmesi amaçlanmıştır. Ancak yargı olarak bizim de idareden beklentilerimiz bulunmaktadır. İdarenin Danıştay kararlarını takip etme ve ona göre faaliyette bulunmasını beklemekteyiz. Kuşkusuz, her hüküm ancak o somut olayda bağlayıcı olur. Bununla birlikte istikrar kazanmış kararlarımız, idarece tüm emsal olaylara uygulanmalı ve bunların tekraren davaya dönüşmesine engel olunmalıdır.”
Yapılan konuşmaların ardından Danıştay’dan emekli olan mensuplara plaketleri TBMM Başkanı Cemil Çiçek tarafından verildi.
(İHA)