Yaşananları yüreğimiz kaldırmıyor artık.
Kolluk kuvvetlerinin orantısız şiddeti nedeniyle gençlerimiz
yaralanıyor, aynı zamanda emniyet teşkilatı hem kamuoyu nezdinde
yıpranıyor hem de fiziki zarara uğruyor.
İçinde bulunduğumuz bu durumun en büyük sebeplerinden biri, ne
yazık ki sürecin doğru yönetilememesinden kaynaklanıyor.
Çünkü on beş günlük süreçte ortaya çıkan önemli bir sonuç
var.
O da hükümetten yana uzlaşı emaresi bir hareket geldiğinde yada
kolluk güçleri orantısız şiddet kullanmadığında tansiyonun düşüyor
olmasıdır. Eylem kendi kendini bitirmeye ve anlamsız kılmaya
başlıyor olmasıdır.
Çünkü şiddet, eylemin şuan en büyük dinamolarından biri…
Tansiyonu yükseltiyor ve heyecanını diri tutuyor.
Keza polisin dünden beri giriştiği yoğun müdahaleler sonucunda,
ilk günlerindeki can sıkıcı atmosfere geri döndük.
Böylece elimizde gene toplumsal hafızaya eklenecek bir dolu kötü
görüntü - hatıra, yaralanan gençlerimiz ve Dünya’da kaybedilen
itibarımız oldu.
***
Bu sürecin doğru yönetilememesinde önemli noktalardan
biri;
Artık her şeyin birbirine karışmış olmasıdır.
Bir yanda demokratik haklarını kullanıp alanlara inenler, diğer
yanda olaylardan ötürü gündelik hayatlarını idame
ettiremeyenler,
Bir yanda uluslararası çıkar gruplarını suçlayanlar, diğer yanda
sivil hareketin gücüne vurgu yapanlar,
Bir tarafta Sorosçu diye suçlanırken, şimdi kendisini
suçlayanları Sorosçu diye itham edenler,
diğer tarafta ise “Avrupa ve ABD medyası Irak,
Afganistan, Arap baharında misenformasyon ve dezenformasyon
yaptı” derken, şimdi aynı medyaya sığınanmak
isteyenler…
Kürtleri anladık diyenler yada vatandaşına karşı daha fazla
zalimleşenler…
Yani nefret, uzlaşı, lobiler, barış, insan hakları, adalet, halk
kesimleri…
Her şey ve herkes birbirine karıştı.
Yaşananları anlamakta güçlük çeker olduk.
Bu nedenle, süreci doğru kavramak için her bir unsuru mutlaka
birbirinden doğru şekilde ayrıştırarak analiz ve yorum yapmak
gerekiyor.
Yapamayınca ise; "eylemciler, dış güçler, şiddet, orantı
v.b" tamamı birbirine girerek grift bir hal alıyor.
Böylece doğru kararlar verilemiyor.
***
Diğer mühim nokta ise,
Her hangi bir ülkede iktidara karşı halk hareketi söz konusu
olduğunda, bundan mutlaka yararlanmak isteyen çıkar grupları ortaya
çıkar ve süreci avuçlarına almak isterler. Hatta ilgili gruplar,
önceden planlar da yapmış olabilirler.
Ama bu durum, hükümete sesini duyurmak isteyen masum kesimlerin
varlığını ortadan kaldırmaz ve onları dinlememek için bir bahane
yaratmaz.
Çünkü demokratik haklarını kullanmak isteyen vatandaşlar bir
“gerçekliktirler” ve aramızdadırlar. Bu yüzden
onları yok saymak, ortak yaşama kültürümüze aykırı olur.
Bundan mütevellit;
Bir zamanlar seçmenine “Bidon kafalı, göbeğini kaşıyan
adam” denilen Başbakan Erdoğan, şimdi alandaki insanlar
–ki genel seçmenin yüzde kaçı olursa olsun-
çapulcu dememelidir.
Uzlaşı konusunda bir adım atıp iki geri adım atmamalıdır. Kürt
sorununda çözüm sürecini başlatan lider olarak, aynı tecrübeyle
barışı da sokaklara istikrarlı bir şekilde taşımalıdır.
Çünkü karşılıklı öfke ve şiddet hükümetin bahsettiği o
“çıkar gruplarının” ekmeğine yağ sürmekten öteye
gitmez. Ülkeyi uçuruma sürüklemekten başka bir yere götürmez.
Eylemciler için ise,
Artık eylemi alanlardan kendi temsilcilerini belirledikleri
siyasal platforma yada uygun bir zemine taşımalıdırlar. Ve burada
meşru hak taleplerini savunmaya devam etmelidirler.
Sandık dışı iktidar hayallerinin içine giren kesimleri ise
aralarından temizlemelidirler.
***
Bu süreci doğru yönettiğimiz takdirde, emin olun ki demokrasimiz
sınıf atlayacaktır.
Yaşanan karmaşa içerisinde yolumuzu aydınlatacak ve taraf
olunacak ışık ise,
"insan haklarına, demokrasiye ve adalete olan inancı
kaybetmemek" olacaktır.
Emin olun, bu sürecin sonunda zaferle ayrılanlar;
menfaatleri gereği “galip olarak çıkacağını
düşündüğü” kesimlerin yanında saf tutanlar değil,
bu değerlere sıkı sıkı bağlı olanlar olacaktır.
Ve onlar, bu işin sonunda tarih boyunca utanmadan alınları pak
gezeceklerdir.
***
Çok geç olmadan, tereyağından kıl çeker gibi kolay
atlatabileceğimiz bir süreci Arapsaçına çevirmeyelim.
Çünkü biz çözemedikçe, kaotik ortamdan medet umanlar daha fazla
yakamıza yapışacaklardır.
Ve muhtaç olduğumuz o kuvvet ise,
damarlarımızdaki asıl “sağduyu ve uzlaşı”
kültürümüzde mevcuttur.