Çuvalı geçirip yumrukladılar
Abone olBaşına çuval geçirilen sadece Türk askeri değildi. İngiliz Michael Todd anılarını kitapta topladı.
Amerikan askerleri tarafından 4 Temmuz 2003'te Süleymaniye'de
Türk askerleriyle birlikte tutuklanarak başına çuval geçirilen
İngiliz pandomim sanatçısı Michael Todd, yaşadığı acı dolu günleri,
Doğan Kitap tarafından piyasaya çıkarılan "Çuval" adlı kitapta
anlattı.
İngiltere'de hayatını sunuculuk yaparak ve çocukları eğlendirerek
kazanan Todd, kayıp kızını bulmak için gittiği Süleymaniye'de
fotoğraf çerçevesi almaya çıktığı sırada "Çuval baskını"nı yaşadı.
Amerikan 173. Hava İndirme Tümeni askerleri, onu Türk Özel
Kuvvetleri Komutanı sanınca başına gelmeyen kalmadı. Todd, yaşadığı
dehşet dolu günleri kitabında özetle şöyle anlattı:
Kayıp kızımı arıyordum
"...ABD'li askerlere İngiliz olduğumu, Süleymaniye'de kaldığımı,
kayıp kızımı aradığımı ve çocuklara oyuncak dağıttığımı anlattım.
Kimse ilgilenmedi. Beni hemen serbest bırakacaklarından emin
olduğum için ABD askerlerinin yanında kendimi çok rahat
hissediyordum. Orduya ait bir kamyonun içinde sessiz ve hareketsiz
insanlar görüyordum. Hiçbiri hareket etmiyor, hepsinin başına birer
çuval geçirilmişti. Onlar insan, hepsinin kafasında plastik
çuvallar var ve elleri kelepçelenmiş."
Yumruk indirdi
"...Bana herhangi bir talimat vermediler, sadece sonradan
öğrendiğime göre içinde Türk Özel Kuvvetleri'nin bulunduğu kamyonun
içine fırlattılar... Kamyonun sıcak metal zeminine sert bir biçimde
düştüm. Boğucu çuvalın altında, yarı karanlıkta hiçbir şey
anlayamıyordum...
'Pislik torbası hacılar, çenenizi kapayın, çuvalları çıkarın da
sizi iyice bir pataklayayım' ve buna benzer şeyler duydum.
Amerikalıların küfürlerinin dışında da sesler duyuyordum... Bir
askerin kamyona tırmandığını gördüm ve yumruğunu sol tarafımda
duran adamın suratına indirdi. Çuvalı çıkarmamasını söyledi."
Aniden saldırıyorlar
"...Fırın-kamyonun içinde beklerken çok fazla konuşma duyuyorum,
tüm yakarışlara kayıtsız kalıyorlar. Diğer adamlar su istiyor, ama
anadilleri İngilizce değil. Aniden saldırıyorlar yanımızdaki
askerler, kafalara vuruyorlar ve bağırıyorlar... Parmakları sürekli
tetikteydi ve bıçaklarını gösteriyorlardı.... Bu çocuk sayılacak
yaştaki askerler bazılarımızın El Kaideci olduğundan
şüpheleniyorlardı."
Silahlarına mermi sürdüler
"...Yanımdaki adam çok acı çekiyordu, plastik kelepçeler ona eziyet
ediyordu... Hepimiz öyleydik ama onun hayati tehlikesi vardı, çünkü
ellerinin rengi değişmeye başlamıştı... Bu kadar El Kaide şüphelisi
nereden çıkmıştı? Türkçe konuştuklarından emindim, bu mümkün
değildi çünkü ABD ve Türkiye müttefikti... Kimse gülmüyordu. Herkes
şaşkındı. Yanımda yatan adamla aramda bir yakınlık olduğunu
hissettim, şükürler olsun ki adam sağdı ama pek iyi durumda
değildi. İngilizcesi gayet iyiydi, bana milliyetimi sordu, kendisi
Türktü, Ankaralıydı, aramızdaki bağ büyüdü...
Kamyondaki diğer insanların da Türk olduğunu söyledi ama bazılarını
tanımıyordu. Bizim konuşmamızdan nefret ettiler ve silahlarına
mermi sürerek çenemizi kapatmamızı söylediler."
Ayakkabılarını atıyorlardı
"...Çuvalları başımızdan söküp aldılar. Süleymaniye'yi gördüm,
anayolda gidiyorduk, herkes gözünü bize dikmişti; bizimle alay
ediyor ve Amerikan askerlerini alkışlıyorlardı. Amerikan
askerlerine el sallıyorlar ve gülümsüyorlardı, bize aşağılayıcı
şeyler fırlatıyorlardı. Bazılarının ayakkabılarını savurduğunu ve
tükürdüğünü gördüm.
Neden başımızdaki çuvalları çıkarmışlardı? Bunu kasıtlı
yaptıklarını şimdi anlıyorum, insanlar yüzlerimizi görüp tanımıştı
ve böylece ABD iyi bir iş yaptığını Kürtlere göstermiş
oluyordu."
"...Duyduklarım şunlardı, bunları yazdığım için üzgünüm çünkü kötü
laflar: 'Şu alçak bir daha çuvalını çıkarmaya kalkarsa onu delik
deşik edeceğim', 'Şu alçaklardan birini süngülemek çok hoşuma
gider', 'Çok üzgün görünüyorlar, sanki birazdan kafası kesilecek
olan bir grup tavuğa benziyorlar!', 'Burayı biraz boşaltalım,
kapıları kilitleyelim ve birkaçının kafasını keselim, bakalım
kafaları kesilince ortalıkta koşabiliyorlar mı?'..."
Türk su verdi
"...Biri koluma dokundu ve su şişesiyle kafamdaki çuvalı dürttü.
Çuvalı kaldırdım, komşum nazikçe bana su ikram ediyordu. Bu
dostluğu asla unutmayacağım, o da en az benim kadar korkmuştu,
benim gibi o da yaşamının en korkulu dakikalarını yaşıyordu ve bu
Türk bana su ikram ediyordu, şişenin içinde çok az su kalmıştı,
suyun hepsini içebilirdi ama bu suyu benim için ayırmıştı...
Bu Türkler kimdi? Hiçbiri gözüme 'tehlikeli teröristler' gibi
görünmüyordu."