Farkında değiliz ama kalbi cüssesinden küçük
insanlarla birlikte yaşıyoruz. Farkında olmadığımız içinde
onlarla yaşamaya devam ediyor ama bir türlü onlardan kurtulmayı
aklımıza bile getirmiyoruz.
O yüzden de etrafımızdaki kalpler küçüldükçe küçülürken,
cüsseler büyüdükçe büyüyorlar. Ve yaşam hikâyemizdeki
görünenler ile görünmeyenler birbirlerinden uzaklaşıyorlar.
Biz ise ne yazık ki görünmeyenleri değil, görünenleri
önemsiyoruz. Önemsediğimiz içinde görünenler ile yaşamımıza yön
veriyor, görünenler ile hayatımıza renk vermeye çalışıyoruz.
Mutluluğun sessizliğe saklı özünü; göz göre
göre kaçırdığımızı bilmeden…
Aslına bakarsanız şu kısa ömrün can sularını kaçırmamıza neden
olan yanlışları yaptığımızı bilmeden…
Elimizi uzatsak dokunabileceğimiz kadar yakınımızda;
kalbi cüsselerinden büyük insanlar da vardır
elbet. Hatta belki onların yanı başımızda var olduklarını da
biliriz…
Biliriz ama nedense hak ettikleri kıymetlerini; doğru dürüst
vermeyiz. Bunda biraz da onların etkisi vardır.
Çünkü onlar; kalplerini yalanlarıyla süsleyerek, bizlere
pazarlayan insanlardan değillerdir.
Onlar; hayatları sahte renklerle donanmışlardan
olmadıkları için, muhtemelen bize pek renkli gelmezler.
Oysa onlar; yaşamın tüm renklerini o cüsselerinden büyük
kalplerinde sessizliklerinde bir ömür saklarlar.
Sadece dokunanlara, dokunmayı bilenlere gösterdikleri
kalplerinde…
Dokunanın huzuru yaşadığı, güveni hissettiği ve sevgiye
doyduğu kalplerinde…
Çünkü onların cüsselerinden büyük kalplerinde
sakladıkları renkleri; mutluluğun en sade anahtarıdır.
Ama ulaşanlara…
Ama görenlere, görmek isteyenlere…
Dünyaları sığdırdıkları kalplerine yerleşenlere…