Cumhuriyet'ten Mesut Özil için çirkin yazı! AK Parti düşmanlığı bunu da yaptırdı
Abone olCumhuriyet yazarı Feyzi Açıkalın, Fenerbahçe'nin Mesut Özil transferini köşesine taşıdı. 'Özil Fenerbahçe’nin oyuncusu mu yoksa siyasal İslam’ın yüzü mü olacak?' başlıklı çirkin bir yazı kaleme aldı.
Fenerbahçe'nin 3,5 yıl için el sıkıştığı ve geçtiğimiz günlerde
İstanbul'a getirttiği Mesut Özil'in yankıları devam ederken
Cumhuriyet yazarı Feyzi Açıkalın, dünya yıldızını köşesine taşıdı.
'Özil Fenerbahçe’nin oyuncusu mu yoksa siyasal İslam’ın yüzü mü
olacak?' başlıklı yazısında birçok detaya dikkat çekti ama AK
Parti düşmanlığı sonunda bunu da yaptırdı. İşte Feyzi
Açıkalın'ın yazısını okuduğunuzda 'Ne alakası var, Mesut çocukluk
aşkı Fenerbahçe için geldi, siyasi bir figür değildir' dedirtecek
yazı...
Mesut Özil Alman milli futbol takımında oynamayı seçtiği gün, itiraf edilmeli ki futboldan anlayan herkes onun adına sevinmiştir. Böylesine değerli bir futbol yıldızı ancak onu tamamlayabilecek nitelikteki takım arkadaşlarıyla gerçek performansını sergileyebilecektir. Nitekim, daha 22 yaşındayken takımıyla yer aldığı ilk turnuvada dünya şampiyonu olur.
'Şiir gibi oyunuyla ülke insanını
gururlandırdı'
Özil Türk milli takımının formasını seçmese de, sergilediği şiir
gibi oyunuyla ülke insanını gururlandırmaktadır. Gol sevinci
sırasında arkadaşlarına sarılırken daima yüzünü darbelerden koruyan
naif gencin, hakeme kızdığında Türkçe küfür ediyor olması da ulusça
ayrı bir övünç kaynağı sayılmıştır! Alman milli takımıyla yaşadığı
başarısızlıkların sorgulanmasını ve sonrasında yöneltilen
suçlamaları, o zamana değin hiç dillendirmediği ırkçılık yönü ile
ele alıp yanıtladı. Takımı Arsenal ile de sorunlar yaşıyordu.
Kendini onarmak yerine, genç yaşlarda ulaştığı
başarıların “müdanasızlığıyla” gerçeklerden kaçarak sanal
dünyaya, bilgisayar oyunlarına sığınmayı
yeğliyecekti.
Erdoğan'la verdiği poz
Futbol dünyası, dünyanın en yetenekli futbolcularından birinin
oturarak ayda 350 bin İngiliz Sterlin’i almasını konuşurken,
Türkiye’deki bağlantıları bir başka konu için devreye girmiş
olmalıydı. AK Parti Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan ile Türkiye’deki seçimler öncesi İngiltere’de birlikte
poz verecekti. İkisi de kendilerini kötü Batı’nın mağdurları
saymaktaydılar. Birisi ülkenin reisi, diğeri ise bizzat o kültürün
içinde yetişmiş bir sporcuydu.
'Mesut Özil seçilmiş olmalıydı'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Batı’nın yetiştirdiği böylesine ünlü Türk
asıllı bir futbolcuyu Batı ile ilişkisini onarma adına
kullanmayacaktı. Aksine, üstünden mağduriyet politikasını sürdürüp,
içerisi adına düşmanlık üreteceği bir propaganda yüzü olarak Mesut
Özil seçilmiş olmalıydı. Özil haksızlığa, ırkçı saldırganlığa
uğramış bir dünya yıldızıdı. Ona bir baba gibi sahip çıkmanın tam
zamanıydı. Hemen çoluk çocuğa karışıp “köklerine”, ait olduğu
topraklara dönmesi de öğütlenmiş olmalıydı.
'Cennet vatan artık onu beklemekteydi'
Ancak burada bir sorun vardı: Özil amcasının ısrarı üzerine kökü
Zonguldak’a gidip geldikten sonra, çok da matah duygular içinde
olmadığını bir röportajda belirtmişti. Yani ona Türkiye özlemi
çektirecek kökleşmiş nedenler yok gibi görünüyordu. Her derdin
çaresi vardı. Özil’e aradığı kök toprağın içinde değil, havada
bulunacaktı! Türkiye’deki dostları ona Tuba Ağacı sunuyordu.
Kuran-ı Kerim’de Tuba şöyle geçmekteydi: “İman edip güzel amel
edenler için Tuba ve dönüp gidilecek güzel yurt
vardır.” Cennet vatan artık onu beklemekteydi.
Fenerbahçe için fedakarlık yaptı
Bu köklere dönüş operasyonunda fedakarlık da vardı. Alacaklarından
ülkesi ve çok sevdiğini söylediği takımı Fenerbahçe adına belli
oranlarda vazgeçmişti. Sırada, hiç bilmediği söylendiği aidiyet
duygusunu somutlaştırma işi vardır. Köken aldığı, aslında onun için
çok da anlam ifade etmediğini itiraf ettiği Zonguldak ilinin 67’si,
Fenerbahçe’deki forma numarası olarak müjdeleniyordu.
Özil kendisini takımına adayacak mıydı?
Özellikle Arsenalliler
onu “adanmışlık” ve “kararlılık” göstermediği
için suçlamaktaydılar. Özil yeni nesil yani daha genç
antrenörlerinin son ikisiyle de kavgalı ayrılmıştır. O zaman soru
şuydu: Özil ile Fenerbahçe futbol takımı arasında bir aidiyet bağı
oluşacak mıydı? Özil kendisini takımına adayacak mıydı? Yoksa o son
yıllardaki konformist alışkanlığını sürdürüp maçı idare ederken,
ülkeyi yöneten siyasal İslam’a en azından bir ahde vefa olarak en
sıkıştığı anda kucak açacak, onların “yüzü” olacak
mıydı?
Batı’ya karşı kullanılmayan “yerli” bir
yüzdü
Özil Erdoğan ile buluşması eleştirildiğinde, “Pek çok kültürde
siyasi lider kişiden ayrı düşünülemez” demişti. Sorun tam da
buradaydı. Batı Türkiye’yi Erdoğan ile özdeşleştiriyor ve ona
ilişkin olumsuz düşüncelerini kendisi de dahil olmak üzere her
Türkiye vatandaşına yansıtıyorlardı. Bunu biliyor idiyse kararını
vermiş olmalıydı. Ama artık o Batı’ya karşı
kullanılmayan “yerli” bir yüzdü. Ve daha da kötüsü, bir
siyasi rejimin devamlılığını sağlamak adına sporu, Fenerbahçe
kulübünü kullanmaya kalkarsa ülkenin hiç ummadığa şekilde
bölünmesine katkı sağlayacaktı.