Cumhuriyet'in gizli sahibi ortaya çıktı
Abone olMedyadan çeşitli kişilerinden görüşlerine başvuran Kalyoncu'nun araştırmasının en çarpıcı noktası şu:
Aksiyon Dergisi’nden Cemal Kalyoncu bu hafta Cumhuriyet
Gazetesi’nin tarihindeki görüş sapmalarına ve İlhan Selçuk’un
gazete üzerindeki baskısına değindi. Kalyoncu, medya dünyasından
çeşitli kişilerinden gazete ile ilgili görüşlerine başvurmuş.
Araştırma haberin en çarpıcı noktası ise şu: Cumhuriyet, bugün Türk
medyasında, nerede ise tüm medya patronlarının hissesi bulunduğu
bir gazete olarak da dikkat çekiyor. İşadamı Günay Çapan’ın yüzde
20 ile ortak olduğu, Karamehmet ve Doğan Grubu’nun da elinde
hissesini bulundurduğu Cumhuriyet Gazetesi’nde en büyük pay sahibi
ise işadamı Turgay Ciner. AKSİYON DERGİSİNDEKİ YAZI 80 yaşını
geride bırakacak olan ve bugün Türkiye'nin önde gelen medya
patronlarının ortaklığı bulunan Cumhuriyet Gazetesi, 1991'de
yaşadığı üçüncü ve en önemli 'iç depremden' sonra bir daha kendine
gelemedi. Dünyayı iyi algılamasını etkileyen ‘marjinal ve
statükocu’ yapısı, gazetenin önündeki en büyük engel olarak
görülüyor. Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş, sıra toplumsal devrimlere
gelmişti. Atatürk, devrimlerini destekleyecek bir iletişim
aracından yanaydı. İstanbul’da mütareke döneminde bile İleri ve
Akşam gibi Ankara Hükümeti’ni destekleyen yayınlar çıkmaktaydı.
Fakat Atatürk kendisine daha fazla teslim olmuş, gözü kapalı
istediklerini yapacak bir yayın arıyordu. 1879 Muğla/Fethiye
doğumlu Yunus Nadi adlı milletvekilliği de yapmış iyi eğitimli
gazeteci, her dediğini gözü kapalı destekleyen bir kişi olarak
Mustafa Kemal’in gözüne girmişti. Arşivciliği ile de bilinen ünlü
komünistlerden Rasih Nuri İleri’nin, amcası Celal Nuri’den
dinlediğine göre Yunus Nadi, rejime şartsız bağlılığı sayesinde
matbaa sahibi olmuş, servet edinmiş, Atatürk’ün oluşturmaya
çalıştığı Türk burjuvazisinin prototiplerinden biri haline
gelmişti. Dolayısıyla Atatürk için Yunus Nadi daha önemli bir
isimdi. Yeni Gün’ü çıkarmasında bu özelliğinin de etkisi vardı.
1924 senesinde Atatürk yeni bir gazete çıkarmak istediğinde de
aklına zaten Yeni Gün’ü çıkarmakta olan Yunus Nadi geldi. Bu
fikrinde yanılmadı da. Bazı konulardaki görüşlerini Yunus Nadi
imzasıyla kamuoyuna duyuracaktı ilerleyen dönemlerde. Sonuçta
Atatürk, İstanbul’da, Cağaloğlu’ndaki İttihat ve Terakki’nin
merkezi olan Kırmızı Konak’ı vererek burada Cumhuriyet adını
koyduğu gazeteyi çıkarmasını istedi Yunus Nadi’den. Ve 7 Mayıs 1924
tarihinde Cumhuriyet yayın hayatına başladı. İlk nüshasında
gazetenin ilkelerini de belirlemişti Yunus Nadi: “...gazetemiz ne
hükümet gazetesi, ne de bir parti gazetesidir. Cumhuriyet sadece
cumhuriyetin, bilimsel ve yaygın ifadesiyle demokrasinin
savunucusudur. Memlekette her anlamıyla gerçek bir demokrasi
kurulması için gazetemiz bütün varlığı ile çalışacaktır. Memlekette
halkın halk tarafından, halk için idaresi bizim idealimizdir. Ve
biz yalnız bu idealin esiriyiz, başka hiç bir kuvvetin değil.” Bu
ilkelerden, ilerleyen dönemlerde sapmalar olacaktı. Partizanlık ve
gazetenin bir yöneticisinin darbecilerle birlikte hareket etmesi
gibi. ‘Yunus Nazi’ dönemi Cumhuriyet Gazetesi, 1930’lara kadar
ağırlıklı olarak rejimin yerleşmesi ve devrimlerin benimsenmesi
üzerine bir politika izler. Bu dönemde, alışverişlerde indirim
sağlayacak bir kupon vererek ilk promosyonu gerçekleştirir. 1929
Şubat ayında da Türkiye’deki ilk güzellik yarışmasını bizzat
düzenler. İlk ansiklopediyi de Cumhuriyet verir. Cumhuriyet bu
yıllarda Yunus Nadi’nin Atatürk’ten aldığı rüzgara göre yoluna
devam ediyordu. 1930’ların sonuna doğru Almanların ayak sesleri
duyulmaya başlandığında bu sefer Cumhuriyet Gazetesi, Alman
taraftarı yazılar yayınlamaya başlar. Yunus Nadi’ye ‘Yunus Nazi’
denmesine de yol açacak bu tür yazıların ilki Yunus Nadi’nin en
büyük oğlu Nadir Nadi’nin ‘Hitler Viyanası’ndan Röportajlar’
dizisiydi. Ve bundan sonra II. Dünya savaşı bitene kadar
Cumhuriyet’in Nazi yanlısı yayınları sürer. Kimilerine göre
Almanya’dan destek gören bir grup vardı Türkiye’de. Yunus Nadi için
de bu durumu gündeme getirenler oldu. Cumhuriyet Olayı kitabının
yazarı Emin Karaca’dan dinleyelim: “İsmet İnönü’yü Ankara Garı’nda
karşılamaya gelen Nadir Nadi’ye İnönü aynen şöyle diyor. ‘Ticari
maksatlar uğruna siyasi yazı yazılmasına müsaade edemem!. Yunus
Nadi ‘Yok böyle bir şey!’ dese de Milli Şef sinirlidir: ‘Kat’iyyen
müsaade edemem!’ Ve İnönü Yunus Nadi’nin elini sıkmadan çıkış
kapısına doğru ilerliyor.” Yunus Nadi'nin Almanlar'dan destek
gördüğü hep tartışılır. Ama gerçek olan Almanların Türklere yönelik
böyle bir listenin var olduğudur. Rasih Nuri İleri, Türkiye’de her
zaman tartışılan Almanya’dan yardım alanlar konusunda şu açıklamayı
yapıyor: “Almanya’dan yardım konusunda çok önemli bir ifşaat...
Naim Dikel Bey —ki çok önemli bir Alman şirketinin temsilcisi idi—
öldüğü vakit karısı Fatma Hanımefendi, kasasında, altın—mark olarak
hangi Türk büyüklerine ne kadar parasal yardım yapıldığının
listesini bulmuştu. Ve içinde dostlarından birçok kişi bulunduğu
için listeyi yakmıştır.” — Listeye dair bir şey biliyor musunuz?
“Olayı biliyorum. Taha Toros da bilir, ben de bilirim. Fatma
Hanımefendi ile uzaktan hısımlığımız vardı.” Savaşın bittiği 8
Mayıs 1945’te Cumhuriyet’in konu ile ilgili başlığı ‘İnsanlığa
geçmiş olsun’dur. Gazete hemen Alman yanlılığından çark etmiştir.
Emin Karaca’nın söylediği gibi “bu sefer birinci sayfasından, harbi
çıkaranları lanetliyor.” Bazı kişilere göre Cumhuriyet’in Alman
taraftarlığı söz konusu değildir, ama böyle diyenler için
Cumhuriyet’in eski nüshaları en azından gazetenin arşivinde
mevcuttur demek yerindedir sanırım. Yunus Nadi 28 Haziran 1945’te
vefat edince, gazetenin yönetimi en büyük oğlu Nadir Nadi’ye geçer.
Ama, annesi Nazime Hanım her zaman en tepedeki kişi olarak bundan
sonraki süreci gözetleyecektir. Nadir Nadi 1950 seçimlerinde
Demokrat Parti listesinden Bağımsız Muğla Milletvekili seçilince
gazete de dolayısıyla DP’li olur. Cumhuriyet, ülkeden kaçan Nazım
Hikmet’in fotoğrafını ‘tükürülmesi’ için yayınlar, yani tamamen
antikomünist bir yayın izler bu süreçte. Fakat Nadir Nadi, 1954
seçimlerinde Meclis’e girmeyince, Cumhuriyet Gazetesi’nin DP’ye
giderek azalan desteği de 1957’den sonra eleştiriye dönüşür. DP de
diğer muhalif basına olduğu gibi kağıt baskısından denetim
baskısına kadar hepsini uygular Cumhuriyet’e. Sola demir atma
zamanı 1960’ların ilk yıllarına kadar Cumhuriyet Gazetesi bir
sayfasında sağ bir sayfasında sol görüşlü yazarların yazı
yazabildiği bir gazete iken bu tarihten sonra dünyada esen sol
rüzgarın etkisinde kalır. Belki bunun neticesinde Nadir Nadi, 1962
senesinde sol yazıları ile bilinen ve henüz 36 yaşında olan İlhan
Selçuk’u gazeteye alır, ona bir ‘Pencere’ açar. 1957’den 65’e kadar
gazetenin yazı işleri müdürlerinden biri olan Vecdi Kızıldemir’e
göre İlhan Selçuk’a gelene kadar Vala Nurettinler, Cevat Fehmiler,
Yaşar Kemaller zaten solcu idi. Dolayısıyla gazete sola İlhan
Selçuk’la kaymamıştır. Fakat dışarıdan algılanan öyle değildir.
Cumhuriyet, bundan sonraki dönemde ‘solcu’ ve ‘komünist’ gazete
olarak anılır hep. Bundan dolayıdır ki, 1963 senesinde, Yunus
Nadi’nin, Nadir Nadi ve Doğan Nadi dışındaki çocukları Leyla
Uşaklıgil ve Nilüfer Nun’un eşleri Bülent Uşaklıgil ve Niyazi Nun
gazetenin aşırı sola kaymasından şikayet ederek gazeteye el koyar.
Ama bu olay Babıali’de çok duyulmaz. 1971 yılında damatlar gazeteye
bir kez daha el koyduğunda Cumhuriyet’te deprem bu sefer bir sene
sürer. Konu yine gazetenin sola kayması hatta komünizm
taraftarlığıdır. Özellikle Niyazi Nun, gazeteyi sağa çekmek için
mücadele verir. Bu olayda İlhan Selçuk’un 9 Mart darbecileri
arasında yer alması da etkili olmuştur. Fakat bir yılın sonunda
gazete yine Nadir Nadi’ye teslim edilir. Zaten 1969’dan itibaren
İlhan Selçuk gazetede etkili olmaya başlamıştı. Çok çabuk etki
altında kaldığı söylenen Nadir Nadi de gazetenin sola meyletmesini
istiyordu. Cuntanın sözcülüğünü yaptı Nadir Nadi’nin, 1971 yılında
9 Mart darbesine hazırlananlar arasında yer alan İlhan Selçuk’tan
haberdar olmaması mümkün değildi. Mahir Kaynak ve İlhan Selçuk’la
beraber ‘darbeciler’ birbirlerinin ev ve işyerlerinde toplantılar
yapmaktaydı. Bunlardan biri de Cumhuriyet’te yapılmıştı. Gazetenin
eski yazı işleri müdürü olan ve halen Cumhuriyet’te çalışan Sami
Karaören anlatıyor: “Nadir Bey’in derece derece bilgisi vardı.
Nadir Bey, gece toplantılarının içinde değildi ama kendisine
bilgiler veriliyordu tabii.” Bu yıllarda özellikle bürokrasi ve
solcu gençlik üzerinde etkili bir gazete olan Cumhuriyet,
Türkiye’nin karışık döneminde de eski kimliğinden uzak yayın yapar.
Bu dönemde Cumhuriyet okuyanlar ile okumayanlar, sistemin
işleyişindeki bazı kışkırtmalar sonucu birbirine girer. Gazete;
iktidarlar, örfi idare ve askeri yönetimler tarafından en çok
kapatma cezası alanların başında gelir. 10 Ağustos 1940’ta ‘Bu
adamlar benimle uğraşmak istiyor’ diyerek Cumhuriyet Gazetesi’ni 90
gün süreyle kapatır İsmet İnönü. Bundan önce de kapatıldığı gibi
bundan sonraki dönemlerde de, başta askeri yönetimlerin bulunduğu
zamanlar olmak üzere Cumhuriyet kısa veya uzun aralıklarla kapatma
cezası alır. Kenan Evren döneminde de, çoğunlukla olduğu gibi yine
İlhan Selçuk’un bir yazısı sebebiyle kapatılır gazete. Tarih 24
Ocak 1983’tür. 18 Şubat günü tekrar çıkmasına izin verildiğinde
Nadir Nadi, başyazısında şunlardan yakınacaktır: “Biz
Cumhuriyetçiler için Atatürk’ün hayatta bulunduğu dönem gazetenin
en parlak, en huzurlu yılları oldu. Nedense Atatürk’ten sonra
yazgımız değişti.” Bu dönemde gazetenin kadrosunda bugün liberaller
olarak öne çıkacak genç isimler vardı. Hem de bunlar idari
kademelerde görevliydi. Hasan Cemal bu ekibin başını çekiyordu.
Hasan Cemal’i, yabancı dili ve solu biliyor olması sebebiyle İlhan
Selçuk, Oktay Akbal ve Sami Karaören aldırmıştı gazetenin
İstanbul’daki merkezine. Cemal, 2 Nisan 1981’de gazetenin genel
yayın müdürlüğüne getirildi. Karaören, bu konuda, “Gençtir, yabancı
dil biliyor, koşar, Cumhuriyet’i şey yapabilir. İşte yakışıklı
makışıklı adamdır dedik. Ama Hasan Cemal tam bir ihanet içinde
oldu. Ama şunu çok açık söylüyorum, vaktiyle komünistliği kimselere
bırakmayanlar sonradan dönüş yapan kişiler oldular” iddiasındadır.
Aileden Leyla—Bülent Uşaklıgil’in kızları Emine Hanım da müessese
müdürlüğüne tayin edilir. Eski kadrosuna göre epey genç olan ekip
gazeteyi liberal bir çizgiye getirmeyi kararlaştırır. Hatta Sami
Karaören, liberal çizgiye gelme konusunda Hasan Cemal’in şu
düşüncesini de kendilerine aktardığını söylüyor: “Hep birlikte
olduğumuz bir ortamda iken Nadir Bey’e teklif etti. ‘Efendim’ dedi
‘biz öyle bir gazete olalım ki Atatürk’ün aleyhinde de bir yazı
çıkabilsin Cumhuriyet’te.” Liberaller uzaklaştırıldı Bütün bunlar
damla damla birikti. Osman Ulagay’ın, 1991’deki seçimden sonra yeni
oluşacak hükümetin adresini, SHP’den ziyade DYP—ANAP olarak
göstermesi ve İlhan Selçuk gibi isimlerin buna karşı tavır alması
sonucunda Cumhuriyet Gazetesi’nin tarihindeki en önemli kriz patlak
verdi. Hasan Cemal’in arkasındaki liberaller, İlhan Selçuk’un
arkasındaki Kemalistlerin gazeteden ayrılması ile 5 Kasım 1991’den
sonra gazetenin tek hakimi oldu. Ama gazeteden ayrılanların
‘Cumhuriyet okumuyoruz’ kampanyası, gazetenin geleceğini tehlikeye
atınca eski ekip işi bıraktı. Ve 10 Nisan 1992 tarihinden itibaren
de İlhan Selçuk ekibi yine Cumhuriyet’e geri döndü. Bu olaylar
gerçekleştiğinde Cumhuriyet Gazetesi’nin tirajı 120—130 binler
civarında idi. Daha sonra sürekli düşerek 60, hatta 30—40 binlere
inen satış bugün 45 ile 60 bin civarında. 7 Mayıs 2004’te 80 yaşını
dolduracak olan Cumhuriyet Gazetesi’nin tirajı, 27 Mayıs’tan sonra
diğer gazetelerin bir hafta kapatılması sonucu 500 bine ulaşması
dışında 130 binlerden yukarı çıkmadı. Ve 1991’deki son hadiseden
sonra eski okurlarını kaybettiği gibi yeni okur da kazanamadı.
Gazetenin 1969—1977 tarihlerinde müessese müdürlüğünü yapan Sadun
Tanju’nun, Cumhuriyet Olayı kitabındaki söylediklerine kulak
verince, görülüyor ki gazetenin neden gerilediği ve okur kaybettiği
konusunda 10 yıl önce yazılmış bir kitap bile hâlâ yol gösterici
olabiliyor: “Gazete, ülkenin ekonomik, sosyal ve siyasal gelişme
grafiklerini izleyemiyor, geride kalıyordu. (...) Cumhuriyet,
1970’lerin başından itibaren, yayın ve politikaları ve içeriği ile
ülkedeki gelişmeleri iyi izlemeliydi. Bunu yapamadı. Doğrusu yapmak
istemedi. (...) ... Cumhuriyet, yeni oluşumları kendi görüş
açısıyla değerlendirmiş; bir başka anlamda muhafazakarlığın kurbanı
olmuştur. Bugün artık eleştiri yapmanın bile zamanı geçmiş
bulunuyor.” Cumhuriyet Gazetesi, dünyadaki gelişmeleri nasıl görüp
değerlendirebilirdi ki. Çünkü gazetenin başında, on yıl önce Emin
Karaca’ya “...Türkiye’de bir ‘sivil toplum’ için daha kırk fırın
ekmek yemek lazımdır” diyen bir gazeteci—aydın—yazar olan İlhan
Selçuk bulunmakta idi. 10 Nisan 1992’den sonra Kemalistlerin geri
dönmesinden sonra gazetede yukarıda bahsedilen gelişmeler oldu.
Cumhuriyet’in 90 milyara yükselen borçları ödenemez hale geldi. En
büyük alacaklı ise İmar Bankası, dolayısıyla Kemal Uzan’dı. Uzan,
alacakları konusunda anlaşmaya yanaşmadı, hatta icra yolunu tercih
etti. Fakat Cumhuriyet, borçlarından kurtulabilmek için Yönetim
Kurulu Başkanı Osman Nuri Torun’un bulduğu planı uyguladı. Bu plan
9 Aralık 1992’de yılında sonuca ulaştı ve gazetenin iflası
sağlandı. Bu itirafın sahibi Cumhuriyet Gazetesi’nin 1967’den 1986
yılının başına kadar yazı işleri müdürlüğünü yapan ve halen
gazetenin ikinci sayfasında yayınlanan makaleleri düzenleyen Sami
Karaören. Karaören, Aksiyon’a aynen şunları söyledi: “İcralar,
hacizler vardı. Fakat (O zamanki yönetim kurulu başkanı) Osman Nuri
Torun, çok güzel bir şey hazırladı. Dedi ki, ‘Bir tek kurtuluş yolu
var. İflasını sağlamak.’ Hakimler yardımcı oldu. İflasını sağladık.
İflas edince kurtulduk. Biz, sıfır borçlu yepyeni bir Cumhuriyet
kurduk. Borçlardan kurtulmuş olduk. Hâlâ daha alacağı olanlar,
bulurlarsa alacaklar! Bu yeni Cumhuriyet’in borcu yok.” Sami
Karaören, ‘Hakimler yardımcı oldu’ diyerek Cumhuriyet Matbaacılık
ve Gazetecilik Türk Anonim Şirketi’nin 9 Aralık 1992’deki iflası
hakkında şaibeli bir durumu açığa vururken, gazeteden alacaklı
olanların da böylece haklarını tahsil edemediğini dile getiriyor bu
açıklamasıyla. Bundan sonra Türkocağı Caddesi, No: 39/41 Cağaloğlu
adresinde bulunan 34599 ticaret sicil numaralı Cumhuriyet
Matbaacılık ve Gazetecilik Türk Anonim Şirketi iflas etmiş,
ardından 10 Mayıs 2000 tarihinde yine Türkocağı Caddesi, No. 39/41
Cağaloğlu adresinde 437909 sicil numarası ile Yeni Gün Holding
Anonim Şirketi kurularak İstanbul Ticaret Odası’na tescil
ettirilmişti. Yaşayabilmek ve Türk medyasındaki diğer gazetelerle
baş başa mücadele edebilmek için holdingleşen Cumhuriyet Gazetesi,
Yeni Gün Holding’in de finans sorununa çözüm bulamaması sebebiyle
hâlâ sermaye arayışını sürdürüyor. Maliye eski bakanlarından
Zekeriya Temizel’in gazete adına temasları sürdürdüğü iddia
edilirken, Cumhuriyet, bugün Türk medyasında, nerede ise tüm medya
patronlarının hissesi bulunduğu bir gazete olarak da dikkat
çekiyor. Gazetenin resmi danışmanı Emre Kongar’a göre Çapan
ailesinden işadamı Günay Çapan’ın yüzde 20 ile ortak olduğu,
Karamehmet ve Doğan Grubu’nun da elinde hissesini bulundurduğu
Cumhuriyet Gazetesi’nde en büyük pay sahibi ise işadamı Turgay
Ciner. Günay Çapan’ın ifadesiyle yüzde 60 gibi bir oranla Merkez
Grubu Cumhuriyet’te söz sahibi. Bunlara rağmen okur da para koyarak
Cumhuriyet Gazetesi’ne ortak olabiliyor. Günay Çapan, Cumhuriyet’te
okurların patron olmasını istediklerini, bu nedenle gazeteye ortak
olabilmenin yollarını açtıklarını, fakat okurun buna ilgi
göstermediğini söylüyor: “Sahip çıkmadılar. O zaman niye
eleştiriyorsunuz şimdi? Cumhuriyet Gazetesi’nde hâlâ böyle bir
imkan varken bunları konuşalım. Niye katılmıyoruz kardeşim!” Fakat
şu da bir gerçek ki, gazeteye kim ortak olursa olsun, destek
verirse versin Cumhuriyet Gazetesi’nin yönetimi, İlhan Selçuk’un
başında bulunduğu Cumhuriyet Vakfı’nın elinde. Hatta, eski
Cumhuriyet çalışanlarının ifadesiyle Cumhuriyet Gazetesi’nde tek
yetkili İlhan Selçuk! Patronsuz ve çalışanların çıkardığı gazete
olduğunu söyleyen Cumhuriyet’te İlhan Selçuk’un istemediği bir
şeyin gerçekleşmesi söz konusu değil. Cumhuriyet Gazetesi’nin
ortaklarından Günay Çapan, gazeteye zor şartlarda destek verdiği
halde ortak olarak kabul görmediğini belirterek şunları anlatıyor:
“Sahibi olarak ben Cumhuriyet Gazetesi’nin genel yayın politikası
içerisinde, yani gazetenin yayın ilkelerini belirleyen bir noktada
değilim. Cumhuriyet’in yazar ve çizerlerinin hiç bir zaman ne
fikriyatına ne de zikriyatına müdahil olmadım. Gazeteci değilim,
işadamıyım. Birisi gidip cami yaptırıyor. Ben de Cumhuriyet
Gazetesi’ne bağış yaptım. Burası daha bir ibadet yeridir diye...”
İlhan Selçuk’un gazetede sözü geçen tek kişi olmasından mıdır
bilinmez, dosyayı hazırlarken ortada bir İlhan Selçuk gölgesi
dolaşmaktaydı sanki. Görüşme talebinde bulunduğumuz Mehmet Barlas,
Osman Ulagay, Hasan Cemal gibi isimler konuşmak istemezken, görüşme
gerçekleştirdiğimiz bazı isimler de oldukça temkinli yaklaştı
konuya. Hasan Cemal’in, Cumhuriyet’le ilgili yeni bir kitap
çalışması içinde olduğunu öğrendik. İlhan Selçuk’un da bir
Cumhuriyet kitabı yazacağı söyleniyor uzun zamandır. Nerede ise
Türkiye Cumhuriyeti ile yaşıt olan, aralarında sadece 6 ay fark
bulunan Cumhuriyet Gazetesi ile ilgili bugüne kadar yazılan tek bir
kitap var. O da gazeteci—yazar Emin Karaca’nın kaleme aldığı
‘Cumhuriyet Olayı’ adlı kitap. Medya kuruluşları, gazeteler
Türkiye’nin kara kutularıdır. Ancak böylesine önemli; bürokrasi,
asker ve sivil toplum üzerinde eskiden de olsa etkileyici ve
yönlendirici; yayın hayatı boyunca bazı olaylara angaje olduğu
bilinen Cumhuriyet gibi bir gazete hakkında bugüne kadar sadece bir
kitabın çıkmış olması da oldukça üzücü. Cumhuriyet Olayı kitabının
yazarı Emin Karaca, kitap çıktıktan sonra İlhan Selçuk’un başında
bulunduğu gazetenin kendisine adeta ‘ambargo’ uygulandığını
söylerken, aileden Emine Uşaklıgil ise kitabın ‘eksik’ bile
olduğunu düşünüyor. İlhan Selçuk gölgesi İşte böylesine, herkesin
birbiri hakkında ve olaylar üzerine konuşmakta tedirgin olduğu bir
ortamda görüşmek istediğimiz bazı isimler ile randevulaşmak bile
çok uzun zaman aldı. Randevu gerçekleştirdiğimizde ise nihayetinde
eski çalıştıkları kurum olması ve İlhan Selçuk’un halen başında
bulunması sebebiyle görüşme yapmaktan vazgeçmeyi düşündüklerini
itiraf edenler oldu. Selçuk görüşme talebimize olumlu yanıt
vermezken bugün Cumhuriyet’te çalışmakta olanlardan sadece Sami
Karaören’le röportaj gerçekleştirebildik. Cumhuriyet’te eskiden bir
şekilde çalışmış olan kişilerden aldığımız bilgilere göre gazetenin
halihazırdaki yayın anlayışını ‘marjinal, statükocu ve Kemalist’
olarak ifade etmek mümkün. Ama gazetede 1962—64 yıllarında çalışmış
olan, daha sonraki dönemlerde de kitap kritikleri yazan Hilmi
Yavuz’un burada bir itirazı oluyor: “Bugün çağdaş bir Kemalizm
yorumu yapılacaksa eğer bu yorum İlhan Selçuk’un ve onun
düşüncelerinin üretildiği Cumhuriyet Gazetesi’nin Kemalizmi
değildir bana göre.” 27 yıl çalıştıktan sonra 1993 senesinde
Cumhuriyet’ten ayrılan Atilla Dorsay ise bakın bu konuda neler
söylüyor: “Cumhuriyet okuyarak Türkiye’yi takip edemez,
Türkiye’nin, hatta dünyanın nabzını tutamazsınız. Cumhuriyet’in
yöneticileri sanki sadece kendi gazetelerini okuyorlar gibi geliyor
bana.” Hasan Cemal’le birlikte liberal kanadın iki numaralı ismi
olan Vatan Gazetecisi idareci ve yazarlarından Okay Gönensin de
Cumhuriyet’i okurların neden terk ettiği sorusuna şu yaklaşımı
getiriyor: “Statükocu çünkü. Hâlâ 1950’li, 1960’lı yılların
ideolojik takıntılarını devam ettiriyor Cumhuriyet. Hiç bir
özgürlükçü açılıma izin vermiyor. Ve hâlâ Türkiye’yi dar kalıplar
içinde yorumlamaya devam ediyor. Avrupa Birliği’nden kuşku,
Kıbrıs’ta çözümsüzlük, her türlü demokratik gelişmenin radikal sağa
yarayacağına dair korku. Bu platformda da faşizan fikirlerle yan
yana geliyor.” Cumhuriyet’te değişimi gerekli görenlerin yanında
bir değişimin mümkün olmadığını düşünenler de çıktı karşımıza doğal
olarak. Hasan Cemal’in ekibinde yer alarak iki sene Cumhuriyet’te
yazarlık yapan medya sosyoloğu ve Radikal Gazetesi Yazarı Haluk
Şahin, demokrasinin sağlıklı bir şekilde çalışabilmesi için haber
ve fikir yelpazesinin mümkün olduğu kadar geniş olması gerektiğinin
altını çizerek ‘Cumhuriyet’in Türk basınının şu döneminde çok
önemli bir kurumu temsil ettiğini’ düşünüyor. Şahin bunu söylerken,
Cumhuriyet Gazetesi yöneticilerinin bazı konularda taşıdığı
kaygılar noktasında “Ben Türkiye’de sivil toplumun Cumhuriyet
Gazetesi’nin zannettiğinden daha güçlü olduğuna inanıyorum” diyor.
Atilla Dorsay ise, statükocu ve kapalı tutumu dolayısıyla
Cumhuriyet’in, bugün oynayabileceği büyük toplumsal ve siyasal
rolün ancak bir kısmını oynayabildiğini dile getiriyor. Değişim
için Günay Çapan, para sıkıntısını öne sürüyor. Hilmi Yavuz, çok
radikal değişiklikler yapılırsa ancak Cumhuriyet’in değişebilmesini
mümkün görüyor ama bugünkü anlayışla da değişimin önünün
kapandığını düşünüyor. ‘1991’deki liberal değişimi
gerçekleştirebilseydik bugün Le Monde, Washington Post gibi bir
Cumhuriyet çıkıyor olacaktı’ diyen Okay Gönensin’in yorumu da Hilmi
Yavuz’la aynı: Şu anda Cumhuriyet son derece dar bir grubun sözcüsü
halinde çıkıyor. Bütün haberleri taraf. Değişmez bu saatten sonra
artık Cumhuriyet.” 12 Mart 1971 Muhtırası’ndan önce
gerçekleştirilecek olan 9 Mart Cuntası’nda Milli İstihbarat
Teşkilatı adına görev yapan ve İlhan Selçuk’la bu dönemde tanışan
Mahir Kaynak ise konuyu farklı bir düzleme taşıyor: “Türkiye
demokratik rejimi seçtiğinde Cumhuriyet Gazetesi
asker—sivil—bürokratların sözcüsü konumunda idi. Ve çok da güçlü
idi. Gücünün azalması, aslında gazetenin kötü yönetilmesinden
kaynaklanmıyor. Asker—sivil—bürokratların güç kaybına uğramasından
kaynaklanıyor. Çünkü bir yandan halk siyasete daha çok katıldı ama
asıl önemlisi, bugüne kadar gelen süreç içerisinde devletin
ekonomik kaynakları sınırlandı, elinden alındı. Dolayısıyla bunlar
da etkisiz hale geldiler. Hele şu son zamanlarda özelleştirme
sonucu bu gücü tamamen kaybettiler. O bakımdan Türkiye’de neden CHP
veya asker—sivil—bürokratları temsil eden görüş kaybediyor,
liderleri mi kötü, iyi yönetilemiyorlar mı sorularının cevabı
‘Hayır’ onunla ilgili değildir. Sebep o gücü destekleyen maddi
temelin ortadan kalkmasıdır. Ve kimse bunu düzeltemez. Yani
Cumhuriyet’e daha başka yöneticiler de getirseniz politikaları
değişmezse yeniden güç sahibi olmaları mümkün değil.” YENİ GÜN
HOLDİNG A.Ş. Yönetim Kurulu Üyeleri: Erol Erkut, İlhan Selçuk,
İbrahim Yıldız, Akın Atalay, Alev Coşkun, Günay Çapan Firmanın İş
Konusu: Esas itibari ile görüntülü, sesli, basılı ve elektronik
iletişim araçları ile yayıncılık faaliyetleri göstermek üzere
kurulmuş ya da kurulacak şirketlerin sermaye ve yönetimine
katılarak bunların yatırım....ve ana sözleşmesinde yazılı olan
diğer işler. BÜTÜN MEDYA PATRONLARI ORTAK İlhan Selçuk’un Emre
Kongar’a verdiği bilgiler ışığında Cumhuriyet Gazetesi: * Vakıf,
holding içinde değişmez ve imtiyazlı olarak yüzde 10 hisseye
sahiptir. * Holding, Cumhuriyet Gazetesi’ni yayınlayan Yeni Gün
Haber Ajansı’nın mali işlerini koordine eder, hiç bir şekilde yayın
politikasına karışmaz. * Cumhuriyet Gazetesi’nin yayın ilkelerinin
uygulamasını yayın kurulu yapar. Yayın kurulu, vakıf tarafından
atanmıştır ve bu konudaki tek yetkilidir. * Holding’in yüzde 10’u
vakfa ait olan imtiyazlı hisselerinin dışındaki dağılımda, bir
ikinci yüzde 10 da Cumhuriyet okurlarına aittir. Bu kişilerin
sayısı 240’tır. * Holding hisselerinin yüzde 20’lik bir bölümü
Kasım 2000 tarihinde Günay Çapan’a satılmıştır. * Son günlerde
ikinci bir yüzde 20 hisse de Park Grubu’na satılmıştır. Şimdi resmi
bilgiler içinde yer almayan ve bazıları muhtemel gelişmelere
ilişkin olan üç bilgi daha vereyim: * Doğan grubu da holdingde üç
yüz bin dolarlık hisse almak istemiş, bunun elli bin dolarını
ödemiş, sonradan hisselerini bu miktarla sınırlı tutma eğilimi
göstermiştir. * Günay Çapan hisselerini devretme eğilimindedir. *
Holding yeni ortaklar aramakta ve çeşitli sermaye gruplarıyla
temaslarını sürdürmektedir. Temas sürdürülen gruplar ve kişiler
arasında Çukurova grubuna mensup olanlar da vardır.