'Cumhuriyet'in b.kunu çıkardılar!'

28 Şubat dönemi. Ortalık tam anlamıyla toz duman. Milliyet gazetesi istihbarat servisinde çalışıyorum o zamanlar...

Süleyman ÖZIŞIK suleyman@internethaber.com

28 Şubat dönemi. Ortalık tam anlamıyla toz duman. Milliyet gazetesi istihbarat servisinde çalışıyorum o zamanlar...

Kulaktan kulağa darbe söylentileri fısıldanıyor.

O dönemde İstanbul'un Sultanbeyli ilçesi bir başka karışık. Orada Doğu Silahçıoğlu diye bir paşa var. Hemen her gün kendi çapında darbe yapan azamet sahibi bir komutan. Yürürken, yeri titretiyormuş gibi bir edayla yürüyor.  Etrafına, "Baktığımda herkes altına kaçırma korkusu yaşasın" der gibi bir bakış fırlatarak yürüyor.

Bulduğu her boş araziye Atatürk büstü diktirmeyle bozmuş kafayı. Resmi bayramları Maltepe'de kutlaması gerekirken teamüllerin dışına çıkıp Sultanbeyli'ye geliyor. Gelirken de Sultanbeyli'de oturmadığı epeşkere ortada olan kalabalık ve esrarengiz birileri beliriyor. O grup, muhafazakar insanların yoğun olduğu yerlerde "Kahrolsun İslam, kahrolsun şeriat" diye sloganlar atarak halkı kışkırtmaya çalışıyor.

İşte o dönemlerde Doğu Silahçıoğlu çok çarpıcı bir olaya imza attı. Sultanbeyli'nin göbeğine büyük bir Atatürk büstü diktirdi.  Nasıl bir heykel olduğunu anlatayım da dönen fırıldağı iyi anlayın.

Heykel devasa büyüklükte ama fiberden yapılma. Yani bir kaç darbe vurulursa yıkılacak, parçalanacak malzemeden yapılmış.

Hazırlanan şeytani plana göre bir gece yarısı birileri gelecek o heykeli yıkacak, "Sultanbeyli'de Atatürk heykeli şeriatçı ve aşırı islamcı kesim tarafından yıkıldı" denilerek inançlı kesim töhmet altına itilecekti.

Refah partili Belediye Başkanı Ali Nabi Koçak o dönem bir vebalı muamelesi görüyor. "Bir hata yapsa da koltuktan indirsek" hesaplarının hedefindeki adam anlayacağınız.

O Ali Nabi Koçak bu alçakça oyunu nasıl engelledi biliyor musunuz?

Atatürk heykelinin başına onlarca kişi dikti. Vardiyalı olarak 24 saat boyunca 15 gün nöbet tutturdu. Sırf tahrikin önü açılmasın diye, sırf alçakların oyunu bozulsun diye.. Baktılar ki heykeli yıkamayacaklar, bir kaç gün sonra fiber heykeli söküp, yerine tunç heykeli diktiler!

Böyle kapkaranlık bir dönem işte.

Bu karmaşa içinde Cumhuriyet Bayramı geldi çattı. Doğu Silahçıoğlu isimli Paşa, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını daha renkli hale getirmek için kendince cin bir fikir bulmuş o dönem.

"Bu yıl ki kutlama törenlerine ve resmi geçit kortejine esnaf da katılacak" diye emir buyurmuş!

Hayatım boyunca unutmayacağım bir kutlamaydı.  Anlatayım da nasıl bir kutlama olduğunu siz de öğrenin.

Ana caddede Kaymakam, Garnizon Komutanı, mülki erkan filan falan sırayla halkı selamlayarak Atatürk Anıtı'nın yanındaki platformda hizalandı.

Paşa emretmiş ya hani. Esnaf üstü açık pikap türü arabalarla resmi geçide katılmış, kopmuş geliyor arkadan!

Kimler mi var?

Tekstilci, nalbur, kasap, manav, lokantacı..

Kimi ararsanız sırada...

Onların eşleri çocukları kenarda alkış halinde.

"Anaaa, ana babaam geliyor anaaa" diye bağıran çocuklar mı, "Selime gıız babana baağ heleee" diyen eşler mi.. Ne ararsanız var.

Onlar alkışladıkça esnaf gaza geliyor.

Olay bir süre sonra çığırından çıktı!

Kortejdeki tekstilci arabaya yüklediği çaputları milletin üzerine konfeti gibi atmaya başladı. Nalbur ucuz aleminyum demlikleri yanda bekleyen insanlara narince attı. Bunu gören kasap durur mu?

Abartmıyorum; Bir ara gökten tepemize etleri tamamen sıyrılmış kemik parçaları yağmaya başladı. "Alııın alııın helal olsun vatana feda olsun" diyerek but baldır fırlatıyor adam resmen!

Ne olduysa manav geçerken oldu.

Adam kamyonete yüklediği ne kadar çürük meyve varsa saçmaya başladı. En son yüklediği bir kaç karpuza sıra gelince...

Karpuzları voleybol topu gibi atıyor bildiğiniz. İşte o karpuzlardan biri, garnizon komutanı, kaymakam, belediye başkanı ve diğer sivil toplum kuruluşlarının bulunduğu protokoldekilerin tam ayaklarının dibine düştü.

Düştü ama ne düşüş!

Karpuz adeta şarapnel parçası gibi dağıldı, içi dışına çıktı!

Bir ara baktım, karpuzun kabukları yerde, içindekiler ise protokoldekilerin yüzünde!

Garnizon komutanı ve kaymakamın göz delikleri bile karpuz dolu! Ama resmi geçidi bozmamak için kıpırdamıyorlar!

Gülsen gülemiyorsun, ciddi durmaya çabalıyorsun ama mümkün değil!

Resmi geçit biterken, protokoldekiler burun deliklerine kadar giren karpuzu elleriyle silmeye çalışırken, günün anlam ve önemini belirten söz, kaymakam beyden gelecekti:

"Koskoca Cumhuriyet'in b.kunu iki dakikada çıkardılar be!"

İyi bir hafta sonu diliyorum!