Helalleşmek..
Bu kavramın bizim kültürümüzdeki yeri apayrıdır.. İsterseniz
onlarca ayet-hadis yazarım buraya bununla ilgili.. İsterseniz
hikmetli yüzlerce söz..
Baba öğüdü, anne nasihati..
Bir vedadan kalan son mırıldanışlar..
Çok uzaklardan yazılan bir son mektup.. Ne
derseniz artık..
Biz elbette haksızlığa karşı dimdik duran hesabını soran asla boyun
eğmeyen ecdadın torunlarıyız.. Bu doğru..
Ama yine aynı tarihimiz büyük affedişler bağışlayışlarla da
yüklüdür.. Bizde; “Aman diyene kılıç kalkmaz”…
**
Ne acı ki içinden geçmekte olduğumuz dönem yine bir büyük seçim
öncesine denk geliyor.. Ve her seçim öncesi olduğu gibi
yine meydanlarda siyasiler birbirlerine çok sert suçlamalarda
bulunacak. Ve yine onların takipçileri liderlerinin
gösterdiği istikamet doğrultusunda ev buluşmalarında kahvelerde
parklarda anlamsız tartışmalara girecekler.. Kazananı
olmayan saçma tartışmalar…
Senelerce televizyonda
tartışma programı yönettim.
Daha kimsenin kimseyi herhangi bir şeye ikna edebildiğine tanık
olmadım. Herkes hangi fikirle geldiyse programa çıkarken de aynı
fikirlerini alıp gidiyordu..
İzleyenler de aynı..
Bizim ateşli tartışmalarımızı izleyip de dün sempatiyle
baktığı bir politik figür hakkında bugün farklı düşünen kimse
olmuyordu..
O halde neden bağırıp çağırıyoruz birbirimize?.. Neden
üzüyoruz?..
Üç günlük dünya.. Kısacık ya.. O kadar kısa ki hiçbirimizin ömrü
herhangi bir şeyin başlayıp da bittiğini görmeye yetmiyor..
Cenaze namazlarında neden ezan okunmaz biliyor musunuz?..
Çünkü; ezan ve kâmet dünyaya geldiğimiz gün ismimizle birlikte
okundu kulağımıza.. Ezanımız okundu ama namazımız kılınmamıştı..
İşte cenazemizde kılınan namazın ezanı biz doğduğumuzda kulağımıza
okunan o ezan…
Hayat işte tam da o kadar… Bu kadar kısa bir yaşam için bu
kavgaya değer mi?...
**
Değerli dostlar…
Cumhuriyetimizin 100. Yılında bize büyük toplumsal barış
yakışır..
Bakın açık söyleyeyim.. Ben idareden beklemem.. Devletin bambaşka
öncelikleri vardır.. Devletler duyguları olan aygıtlar değildir..
Onlar rasyonel mekanizmalardır.. Sevmezler, üzülmezler,
kırılmazlar, acımazlar… Ama biz insanız.. Üzülürüz, düşünürüz,
inciniriz..
Neyse yani devletten beklemem böyle büyük bir barış paketi..
Olsa ne güzel olur.. Açsak kollarımızı sarılsak birbirimize.. Ama
dedim ya.. Bambaşka öncelikleri vardır devletin.. Bir şey
diyemem..
Fakat biz bu kutuplaşmayı, ayrışmayı, ötekileşmeyi bir
kenara bırakıp birbirimizle kucaklaşabiliriz.. Kimin hangi
partiye oy verdiğinin hiç önemi yok. Sadece şunu bilmemiz
gerekir..
O da o partiyi destekliyorsa bu memleketin daha iyi
yönetilmesi hedefiyle ve amacıyla destekliyordur.. Bu ülkeyi daha
ileriye o partinin ya da o adayın götüreceğine inanıyor.. Kimse bu
son vatanımızın kötülüğünü istemiyor herhalde..
Bunu bir içselleştirsek aslında kavgalarımızın önemli bir bölümü
son bulacak..
**
Geçmişte ne yaşanmış olursa olsun..
100. yılda hep birlikte elele bir Türkiye fotoğrafı vermek
yakışmaz mı bize?.. Kimsenin kılık kıyafetinden dolayı
aşağılanmadığı, tercihlerinden dolayı dışlanmadığı, etnik/dinî ya
da mezhepsel ayrılıkların kavga nedeni olmadığı bir ülke mümkün..
Gelin herkes bulunduğu pozisyondan bir adım geri atsın…
Hepimiz geçmişte yaptığımız hatalarla yüzleşelim ve
açıkça özür dileyelim.. Bize yakışan budur…