Cumhuriyet'e "Haçlı Seferleri"
Abone olHürriyet yazarı Mehmet Y, Yılmaz, Hasan Cemal'in gündeme bomba gibi düşen kitabının ardından "Cumhuriyet'e Haçlı Seferleri düzenlendi" iddialarını yanıtladı!
Mehmet Y. Yılmaz " başlıklı yazısında bu soruya yanıt verdi!
Yazı Mehmet Y. YILMAZ
www.hurriyet.com.tr
ÖNCEKİ akşam NTV’de Emre Kongar ile Mehmet Barlas’ın ‘Yorum Farkı’
isimli programlarını izledim.
Programda, Hasan Cemal’in kitabıyla ilgili eleştiriler yapıldı.
Özellikle Emre Kongar’ın, Hasan Cemal’in kitabı ile ilgili olarak
gazetelerde yayınlanan röportajlara bakışı dikkatimi çekti. Kongar,
bunu ‘Doğan grubu gazetelerinin Cumhuriyet’e açtıkları bir haçlı
seferi’ olarak yorumluyordu.
Benzeri bir bakış dün de Cumhuriyet’teki köşesinde, İlhan Selçuk
tarafından dile getirilmişti.
Artık Doğan Grubu gazetelerinde yöneticilik görevim yok ama o
gazetelerin nasıl yönetildiğiyle ilgili çok iyi fikir sahibi olacak
kadar uzun Genel Yayın Yönetmenliği yaptım. Toplam olarak on
sene.
Ben Emre Hoca’nın ve İlhan Selçuk’un görüşlerine katılmıyorum.
Türkiye’de çok konuşulacağı önceden tahmin edilen kitaplara ilişkin
olarak gazetelerin nasıl bir yarış içinde olduklarını
biliyorum.
Orhan Pamuk ve Ahmet Altan gibi önemli yazarların kitapları
piyasaya verilirken de böyle tablolar ortaya çıkardı. Her gazete
ilk röportajı yayınlamak ister. Ancak yayıncıların tuzağına düşmek
de kaçınılmazdır, bir bakarsınız bütün gazeteler aynı yazarın
röportajına sayfalar ayırmışlar.
Bu olayda da durumun farklı olmadığını düşünüyorum.
Doğan Grubu’nun Cumhuriyet’e nasıl baktığıyla ilgili kişisel bir
anım var. Madem eski defterleri karıştırmak moda oldu, artık
anlatabilirim.
Radikal’in Genel Yayın Yönetmeni olduğum günlerde Cumhuriyet ve
Yeni Yüzyıl ile rekabet ederdik. Günün birinde Cumhuriyet bir kitap
kampanyası başlattı ve satışlarını Radikal’in reklam servisini
rahatsız edecek ölçüde artırdı. Benzer bir promosyonu ben de
gazetemde yapmak istedim ama ‘bütçem uygun olmadığı için’ bana bir
sponsor bulabilirsem bu kampanyayı yapabileceğim söylendi.
‘Sponsor’ arayışlarımız işe yaramadı ve düşündüğüm kampanyayı
gerçekleştiremeyerek, Cumhuriyet’in kitap verdiği gün artan
tirajını kıskançlıkla izlemekle yetindim.
Cumhuriyet de o kitapları okuyucularına verirken sponsorlardan
yararlanmıştı. Kitapların kapaklarına reklam veren kuruluşlardan
biri de o günlerde Doğan Grubu’na ait olan Dışbank’tı. Radikal’in
yazı işlerindeki arkadaşlarla bu konuda çok fazla espri de
üretmiştik ama onları tekrarlamam ne kadar doğru olur, bilemiyorum.
Eminim İlhan Selçuk da o günleri hatırlayacaktır.
Meslektaşlarımıza şunu söylemek istiyorum: Bazen gerçekler,
düşündüğümüz karmaşık ilişkiler ağından çok daha basit
olabilir!
Bir ‘dindar feminist’in görüşleri
DİYANET İşleri Başkan Yardımcısı İzzettin Er, bazı camileri
kadınlara tahsis etmeyi planladıklarını söyledi. Haberi bugün
Hürriyet’te okuyacaksınız.
İslamcı gazetelerde yazan bazı kadın yazarların, camilerde
kadınlara ayrılan yerlerin darlığı ve kadınların camilerde bir
kenara itilmişliğinden şikáyet ettikleri yazılar okumuştum. Demek
ki bu şikáyet, hiç olmazsa bazı camilerde çözülecek.
Dünkü Yeni Şafak’ta ilginç bir röportaj vardı. ‘Dindar feminist’
Hidayet Ş. Tuksal ile yapılan röportajda, Tuksal şöyle söylüyor:
‘Dinin tarih boyunca farklı insanlar tarafından farklı şekillerde
yorumlandığını biliyor, erkek egemen yorumlarla uğraşan bir
ilahiyatçı olarak dindar feministim diyorum.’
Tuksal, başka Müslüman ülkelerle Türkiye’yi karşılaştırması istenen
bir soruyu şöyle yanıtlıyor: ‘Okumak ve çalışmak isteyen başörtülü
kadınlar için Türkiye eziyet çektikleri bir ülke. Bunun dışındaki
özgürlükler ve fırsatlar açısından Türkiye’den başka bir ülkede
yaşamak istemezdim.’
Bunları okuyunca Atatürk Devrimleri’nin Türklere sağladıklarını,
İslamcı kesimde de anlayanların olduğunu düşündüm.
Suyuma söz söyletmem arkadaş!
İKİ-üç gündür Malatya ve Şırnak Belediye Başkanları’nın ‘ruh
durumunu’ anlamaya çalışıyorum. Ama sanırım ‘duygusal zekám’ (EQ)
yetmiyor. (Neden IQ’dan değil de EQ’dan söz ettiğimi anlamak için
bugün Hürriyet’teki ‘zeki erkeklerle ilgili haberi’ okumanızı
öneririm.)
İkisinde de bir ‘Anadolu erkeği’ tavrı var sanki: Ben şehrimin
suyuna laf söyletmem arkadaş!
‘Şehir suyunu kaynatarak için’ diyerek, insanları olası
hastalıklardan korumak ağır bir suçmuş izlenimi uyandırıyor bu
tavırları bende.
Malatya Belediye Başkanı, şikayetlere rağmen ‘Suyumuz temiz’ diye
iddia etti, ‘Suyu kaynatmayarak içiyorum’ diye böbürlendi ama en
yakınları bile salgından etkilendiler.
Şırnak Belediye Başkanı da aynı tavır içinde: Ben ve ailem suyu
kaynatmadan içiyoruz!
Bu sözleri okuyunca içimden ‘Aferin size’ demek geldi: ‘Çok iyi
yapıyorsunuz, hatta sebzeleri, meyveleri de yıkamadan yiyin de
dünya álem sizin nasıl cesur insanlar olduğunuzu görsün!’