Cumhuriyet gazetesi davası savcı mütalaasını açıkladı
Abone olCumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarları hakkında açılan davada savcı mütalaasını açıkladı. Savcı, aralarında Akın Atalay, Ahmet Şık, Murat Sabuncu'nun da bulunduğu 13 sanığın 15'er yıla kadar hapsini talep etti.
Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarları hakkında açılan
davada, Ahmet Şık, Akın Atalay ve Murat Sabuncu'nun da bulunduğu 13
sanığın 15'er yıla kadar hapisle cezalandırılması talep
edildi. İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza
İnfaz Kurumu Yerleşkesi karşısındaki binada görülen duruşmada,
savcı mütalaasını açıkladı.
Savcının 4 saat boyunca okuduğu mütalaada, sanıklar gazetenin İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, Hikmet Çetinkaya, Orhan Erinç, Ahmet Şık, Önder Çelik, Musa Kart, Mustafa Kemal Güngör, Hakan Karasinir, Güray Tekinöz, Bülent Utku, Aydın Engin, Kadri Gürsel'in "Örgüte üye olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım etme" suçundan 7,5 yıldan 15'er yıla kadar hapisleri talep edildi.
3 CUMHURİYET ÇALIŞANINA BERAAT
İSTEDİ
Mütalaada, muhasebe çalışanı Yusuf Emre İper'in
Twitter'daki paylaşımları nedeniyle "FETÖ/PDY propagandası yapmak"
suçundan 2 yıldan 7,5 yıla kadar hapsi istendi. Cumhuriyet gazetesi
Kitap eki sorumlusu Turhan Günay ile yine Cumhuriyet gazetesi
çalışanları Bülent Yener ve Günseli Özaltay'ın ise beraatleri
istendi. Mütalaada, bazı sanıklar hakkında "Hizmet nedeniyle güveni
kötüye kullanmak" suçundan dava açılmışsa da haklarında yeteri
kadar delil elde edilemediği gerekçesiyle beraatleri talep
edildi.
JEANSBİRİ KULLANICISINA FETÖ YÖNETİCİLİĞİNDEN HAPİS
TALEBİ
Twitter'da "Jeansbiri" isimli hesabın sahibi
olan Ahmet Kemal Aydoğdu'nun ise "FETÖ yöneticiliğinden" 10 yıldan
15 yıla kadar hapsi talep edildi. Mütalaada, tutuklu sanıkların
tutukluluk hallerinin de devamı talep edildi. Öte yandan firari
sanıklar Can Dündar ile ABD muhabiri İlhan Tanır'ın dosyalarının
ayrılması talep edildi.
CUMHURİYET VAKFI YÖNETİM KURULU SEÇİMLERİ SONRASI YAYIN
POLİTİKASI DEĞİŞTİ
Mütalaada, Cumhuriyet Vakfı'nın
yönetim kurulu seçimlerine geniş ölçüde yer verilerek seçimler
sonrasında gazetenin yayın politikasının değiştiği ifade edildi. Bu
süreçten sonra gazetenin basın özgürlüğü ile bağdaşmayan, hukuka
aykırı ve terör örgütlerinin eylemleri ve amaçları doğrultusunda
yayınlar yapmaya başladığı öne sürüldü. Gazetenin, özellikle 15
Temmuz darbe teşebbüsüne uzanan süreç ve sonrasında yayın
politikası, vakıf yönetim kurulundaki değişiklikle 90 yıllık
geçmişinin ve kuruluş felsefesinin tam aksi yönde değişime uğradığı
ileri sürüldü.
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN ARKASINA SIĞINILARAK İLLEGAL
ÖRGÜTLERİ EYLEMLERİ MEŞRU GÖSTERİLDİ
Önce yazar olan
sonradan genel yayın yönetmeni olan Can Dündar ve Akın Atalay'ın
özellikle etkin rol oynayarak gazete politikasının değiştirildiği,
Mustafa Balbay ve Alev Coşkun gibi Atatürk ilkelerine bağlı
kişilerin tasfiye edildiği iddia edildi. Bu şekilde dizayn edilmeye
çalışılan gazetede, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin toprak
bütünlüğüne karşı eylemler gerçekleştiren PKK/ KCK, DHKP/C ve
FETÖ/PDY terör örgütlerini destekleyen yayınlara yer verildiği
anlatıldı. Basın özgürlüğünün arkasına sığınılarak illegal
örgütlerin eylemlerinin meşru gösterildiği öne sürüldü. Gazetenin
haberlerinden birçok örnekler verilen mütalaada, MİT TIR'ları
haberleriyle Türkiye'nin terörü destekleyen bir devlet olduğu
yönünde algı yaratıldığı da ifade edildi.
OSMAN KAVALA İLE AYDIN ENGİN ARASINDA GÖRÜŞMELERE
DEĞİNİLDİ
Mütalaada, halen başka bir soruşturma kapsamında tutuklu bulunan
işadamı Osman Kavala ile sanık Aydın Engin arasındaki cep telefonu
görüşmelerine de değinildi. Mütalaada, söz konusu mesaj
içeriklerine göre kimseden emir, talimat, maddi destek
almadıklarına yönelik sanık beyanlarının aksine Aydın Engin'in
Avrupa Birliği'nden fon aradığı, bağımsız ve emir almadıkları
yayınlarını AB'den fon arayarak nasıl sürdüreceği sorusuna da yer
verildi. Devlet ve toplumun sürekliliği için her özgürlük gibi
basın özgürlüğünün de sınırı olduğu, sanıkların bağımsız yayın
yürüttüklerini beyan etmişseler de silahlı terör örgütlerinin
amaçları doğrultusunda, Türkiye'nin toprak bütünlüğü aleyhine
sübjektif, tarafsızlıktan uzak yayıncılık yaptıkları öne
sürüldü.