Cumhuriyet evde başlar
Abone olÖzakman “Cumhuriyet” adlı kitabını okurlarıyla buluşturmak için gün sayıyor.
adlı kitabını 50 yıllık bir çalışmanın ardından 2005’te piyasaya
çıkaran Turgut Özakman belki de Cumhuriyet tarihinde bir rekora
imza atacağını tahmin etmemişti
Kurtuluş Savaşı’nın anlatan kitap haftalarca en çok satanlar
listesinin bir numarasını kimseye kaptırmadı. 78 yaşındaki hukukçu,
öğretim görevlisi Özakman, şimdi ise “Cumhuriyet”
adlı kitabını okurlarıyla buluşturmak için gün sayıyor. Türkiye’nin
içinde bulunduğu durumdan, şu günlerde hiç de hoşnut olmayan
Özakman, tüm olanların ana nedeninin “eğitimsizlik” olduğunu
vurguluyor.
Tarih bilmemek, Batı’ya bağımlı hale gelmek, Atatürk yolundan
sapmak... Bunlar Özakman’a göre karşımıza çıkan olumsuzlukların
nedenlerinden birkaçı. Peki ne olacak sorusuna ise temkinli
yaklaşıyor: “Şimdi artık paradigmalar bütünüyle değişti. Onun için
bir tahminde bulunmak artık benim için çok zor. ‘Yarın bu
olacaktır, önümüzde şöyle şöyle olaylar vardır’ diyemiyorum” diyor.
Ve ekliyor, “Biz sağlıkla sağlıksızlığın arasında bir çizgide
duruyoruz. İyilikler diliyorum, dua ediyorum”.
Neler yapıyorsunuz şu anda? Yeni bir kitap projeniz var
değil mi?
Cumhuriyet dönemini yazıyorum. “Şu Çılgın
Türkler”, Kurtuluş Savaşı’nı anlatıyordu. İzmir’e girişte bitmişti.
Şimdi ondan sonraki kısmı, yani Atatürk’ün ölümüne kadar olan
dönemi yazıyorum. Sizin kuşağınızın hiç bilmediği bir dönem bu.
Neden bilmiyoruz bu dönemi?
Bu eğitimin kusuru. Bir kere bizim milli eğitimimiz, milli değil.
Gerçek anlamda da bir eğitim değil. Biz tarihi bilsek, Türkiye’deki
bu bloklaşmanın çoğu biter. Tarih bilmediğimiz için “Atatürk dine
karşıydı” diyorlar. İnananlarla karşı karşıya duruyoruz. Yaşlısı,
genci, kadını, erkeği bu kadar birbirinden ayrılmış bir toplum,
millet olabilir mi?
Nasıl millet olacağız peki?
Tarih birliğimizi
sağlamamız lazım. Doğru olan ne ise onun etrafında toplanırsak
birçok yapmacık sorun biter. Ya da biteceğini umut ediyorum.
Türkiye nereye gidiyor?
Siz yakın zamana
bakarak konuşuyorsunuz. Ben yaşım gereği son 50 yılı rahat
konuşabilirim. Bundan 15-20 yıl öncesine kadar benim kuşağım, aşağı
yukarı ne olacağını kestirebiliyordu. Şimdi artık paradigmalar
bütünüyle değişti. Onun için bir tahminde bulunmak artık benim için
çok zor. “Yarın bu olacaktır, önümüzde şöyle şöyle olaylar vardır”
diyemiyorum.
Olacaklar hakkında neredeyse herkesin bir fikri
var...
Dün akşam televizyonda bazı olgun insanlar bir aradaydı. “Neler
olabilir” diye konuşuyorlar. Cesaretlerine hayran kaldım. Onlar
sanki elleri ile tutmuş gibi neler olabileceğini iki üç ihtimale
bağlayıp konuşuyor. Hayır, bu toplum şu anda öyle 2-3 ihtimale
bağlayıp konuşulacak bir toplum halinde değil. Biz, sağlıkla
sağlıksızlık arasında bir çizgide duruyoruz şu anda. Ben de
iyilikler diliyorum, dua ediyorum.
Peki ya son gelişmeler hakkında ne
düşünüyorsunuz?
Biz hep tarih yaşadık. Olağan günün
keyfini hiç yaşamadık. Son olanlar kısmı ilk defa böyle şeyler
yaşayanları şok ediyor olabilir, ama bizi etmiyor. Zaten bunların
içinden büyüdük geldik.
Geçmişte de böyle şeyler yaşadık diyorsunuz...
II. Dünya Savaşı’ndan sonra çok partili döneme girdik. Demokrasiyi
çok partililik ve seçim sanıyorduk. Onun için sevindik. Bunun
demokrasinin dörtte biri olduğunu sonradan öğrendik. Hâlâ da
Türkiye’de pek çok insan çok partililiği ve seçim olmasını
demokrasi zannediyor. Bu demokrasi değil. Bu eksik bir
demokrasi.
Demokrasi nasıl olmalı?
Demokasi şiddetle hukuk devleti olmaktan, gerçekten laik olmaktan,
insanın birey olmasından, toplumsallaşmış olmasından geçer.
Cumhuriyet evden başlar. “Evlerimiz Cumhuriyet mi, değil mi”, bir
de ona bakmak lazım.
Geçmişe dönersek bugünlere nasıl geldik?
Bizi çok sevindiren ve şaşırtan olaylar zinciri içinden çabalayarak
bugüne geldik. Yani ister istemez bizim belki de hak etmediğimiz
bir olgunluğumuz oldu. Çok sıkışınca tarihimizden de alışkın
olduğumuz çok kolay bir çözüm yolu birden bulunuyor. Ya taraflar
uzlaşıyor, ya da bir taraf çekiliyor. Türkiye’de 60’lı yıllarda
işsizlik o kadar çok artmıştı ki, büyük bir sosyal patlama
bekleniyordu. Ve o zaman birdenbire Almanya Türk işçisi istedi.
Tehlikeyi atlatmış olduk.
Türkiye’nin sorunu nedir?
Asıl sorun şu anda yaşananlar değil... Asıl sorun biz sahiden hukuk
devleti miyiz, laik miyiz, cumhuriyet miyiz, bağımsız mıyız, sosyal
devlet miyiz. Onları bir tartışmamız lazım. 1922’de Türkiye
emperyalizmi, yardakçıları, işbirlikçileri, hizmetkârları yendi.
Önünde iki yol ağzı vardı. Biri “İstanbul’a gidip ülkeyi kurtardık,
orduyla birlikte size dönüyoruz”du. Bir yol da yeni bir devlet
kurup yürümekti. İkinci ve doğru yol seçildi. Yeniden kurban
olmamak, onursuz kalmamak için bir şeyler yapılması gerekiyordu.
Bir uygarlık projesidir bu. Akla özgürlüğünü vermek.
Ama şimdi durum pek de öyle değil?
Atatürk’ten sonraki liderlerin tümü, benim gözlemim bu, kendilerini
Atatürk’ten daha akıllı, daha bilgili sandılar. Bunlar Atatürk
yolundan ayrıldılar ve işte bakın bugünkü durumdayız. Atatürk gece
düşünüyor, sabahleyin uyguluyor diye bir şey yok. Atatürk’ü diğer
tüm arkadaşlarından ayıran, mütemadiyen okuması, dersine çalışması.
Hiç kimse onun gibi çalışmadığı için onun dediği oluyor. Bunun adı
bilginin diktatörlüğüdür. Bilenin dediği olur.
Hâlâ Atatürk yolunda olduğumuzu söyleyebilir
miyiz?
O yoldan biz ayrıldık. Bilenlere sordum, aldığım cevaplara göre
söylüyorum, dünyada borçla kalkınmış hiçbir ülke yok. Yabancı
sermaye olmalı, ama bu imtiyaz istememeli. Hizmet sektörüne talip
olmuş yabancı sermayenin bize katacağı hiçbir şey yok. Şimdi bizde
liberal ekonomiye geçiş, kapitalizmin tüm gereklerini yerine
getirme, küreselleşmenin bütün karşılığını uygulama gibi bir akım
var. Amerika, Fransa, İngiltere, Almanya’da toplam kamu sektörünün
oranı yüzde 30. Bunu bize niye söylemiyorlar. Bizim en devletçi
olduğumuz zaman kamu sektörümüzün milli varlığının içindeki oranı
yüzde 26.5’tu. Bunları satarak kimden aferin almak istiyoruz.
Sizce eğitimdeki sıkıntılar neler?
Eğitimde milli olmaktan çıktık ve eğitimi ikiye böldük. İmam Hatip
okulu gibi bir okulun varlığına ihtiyaç vardı, ama bu sayıda mıydı?
Oradan dindar mı çıkıyor, dinci mi çıkıyor? Cumhuriyet düşmanı mı,
dostu mu çıkıyor? Cumhuriyet dostu çıkıyorsa hiç mesele yok.
Cumhuriyet’e karşı çıkıyorsa, o zaman bir devlet kendi temelinin
altına dinamit koyar mı? O zaman bu eğitimde bir yanlışlık var, onu
düzeltelim. Çift eğitim olmaz.
Türkiye’deki insanlar farklı kutuplara çekiliyor
mu?
Laiklik konusunda Türkiye çok dikkatle durmalı. Bir arkadaşımız
var, yazar... Ankara’dan İstanbul’a göçtü. Başı açık, ev arıyordu.
Uzun bir zaman ev baktıktan sonra beni aradı: “Üsküdar’dan Beykoz’a
kadar başı açık bir şekilde ev bulamadım. Kimse bana evini
kiralamadı” dedi. Bu çok acı bir olay. Bu mahalle baskısı değil.
Devlet de, basın da, şirket de, mahalle de bu işin içine giriyor.
Bu, aralarında çok derin farklar olan karşıt gruplar yaratır. Sonra
biz bunları bir araya tekrar getiremeyiz. Küçüklüğümde, gençliğimde
Kürt, Türk, Alevi, Çerkez vardı. Ama bunlar hiç konuşulmazdı bile.
Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin insanlarıydık. Geleceğe birlikte
bakıyorduk.
Sizce Cumhuriyet tehlikede mi?
Yok canım. Ama, bizim özlediğimiz, Atatürk’ün kurduğu, çağdaş
uygarlık düzeyine ulaşan Cumhuriyet ile bir ilgisi olmuyor bu
gidişin. Sayısal başarılar olur, ama bir toplumu sayılarla
anlatılan nitelikler onun ileri olduğunu göstermez. Devletin 5
yıllık planlarına bakın. Sanatla, kültürle ciddi anlamda ilgisi
bile yok. Bu toplum merhametli, sevginin ağırlıkta olduğu bir
toplumdu. Bugün öyle değil.
Batı şu anda nerede duruyor?
Batı deyince
Lloyd George’u, Bush’u düşünmek gerek. Emperyalist bir yanı var.
Batı, bütün dünyanın sömürebileceği alan olmasını, karşısında
düşünce duvarlarının olmamasını istiyor. Dünyanın geleceği için
bazı kararlar almışlar, onu uygulamaya çalışıyorlar. Yaşamak için
bizi feda etmek, onun sisteminin kaçınılmaz gereği. Bize düşen de
kendimizi korumak olur. Hakkımızı savunmayı bilirsek mesele yok. Bu
yine bizi yönetenlerin tarihimizi bilmemesine dayanıyor. Ali
Babacan’ın tarih okumadığını sanıyorum. Okusa o üslupta konuşmaz.
Cahilliğin sefasını sürüyoruz.
İngiliz The Economist dergisinin “Kemalist gömlek
Türkiye’ye ağır geldi” diye bir manşeti vardı.
Onlar böyle söylemek istiyor. Yeni dünya planında milli duruş
sahibi bir ülkeye mutlaka tavır almak zorundalar. Başka şansları
yok. Tam bağımsızlık diye bir düşüncenin sahibi ülke, bunun için
savaş verilmiş. Bu iktidar bu hafta sonunda Bolu’ya gitse, dürüst
tarih kitaplarını açıp çalışsalar, “Vay canına deseler”, Ankara’ya
dönseler ve Atatürk yolunun gereklerini yapmaya karar vererek
yürümeye başlasalar... Hangilerini geri alacaklar acaba. Bunu
hesaplamadan siz parmağınızı verirseniz, bedeninizi
kurtaramıyorsunuz.
Türkiye’de şevkat kalmadı
İlhan Selçuk’un
sabah erken saatlerde Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına
alınmasına Özakman tepkili: “Türkiye’de şevkat kalmadı. Bu
kalmadığının delili. Sabaha karşı 04.30’da 83 yaşındaki bir adamın
evini basacaksın. Uyku sersemi insan, o kimbilir kaç ilaç içerek
yatıyordur. Onu apar topar götüreceksin. Televizyonda Erol
Mütercimlerin konuşmasını dinledim. İlhan Selçuk’tan 30 yaş genç
bir adam, ama harap olmuş. O yaştaki bir insanı ifadesini alıyosun.
Bunların çok kolay yolları var. Bunların yapılmamış olmasının, bir
hukukçu olarak bizim aldığımız eğitime ve terbiyesine uymadığını
düşünüyorum. Bu kaba, polis kabası... Ama Mütercimler de polisler
çok nazikti diyor. Polis bu kadar nazikse, ona emir verenler de
nazik davransa. Zaten o iddialar, birinin kaçmasını gerektirecek
iddialar değil bence.”
Yöneticilerin tarih dersine çalışması gerek
Özakman’ın “İkinci Cumhuriyetçiler” hakkındaki düşünceleri şöyle:
“Tarih derslerine çalışmaları gerektiğine inanıyorum. Tarihe ilgi
duymamışlar ya da iyi bir eğitim almamışlar. Türkiye’nin kurtuluşu,
Osmanlı’nın son yüzyılı... Bu konular hakkında hemen hemen hiçbir
şey bilmiyorlar galiba. Üstelik de 1-2 kitabı okuyarak bu çok yönlü
dönemi kavramak mümkün değil. Bizi yönetenler, aydınlarımız, bazı
üniversite hocalarımızın tarih bilgilerinin eksikleri onları akla
aykırı kararlar vermeye itiyor. Bazıları tarihi roman yazıyorlar,
ama içleri süslü değil.
(Destan Harmancı)