Cumhurbaşkanı'nın yetkilerini kısacağız
Abone olAdalet Bakanı Cemil Çiçek, Aksiyon Dergisi'ne net konuştu. "Köşk'ün yetkilerini kısacağız.."
Aksiyon Dergisi'nden Birol Uzunay' a konuşan Cemil Çiçek, “Her
türlü yetkiyi alan; ama sorumluluk taşımayan bir makam olamaz.
Cumhurbaşkanının yetkileri kısılacak. Fransa’da aktif bir
cumhurbaşkanı var; ama halka hesap veriyor. Bizim
değişikliklerimize Sayın Sezer de katılacaktır." dedi. Cemil
Çiçek’in her demeci yolsuzluğun niçin çözülemediğiyle ilgili. Bir
adalet bakanının yolsuzlukların çözülememesinden dolayı duyduğu
rahatsızlık, tehlikeli bir durum. Elinde yetki olan ve yolsuzluğun
üstüne şiddetle gitmek isteyen bir bakanın sürekli fren yapmak
zorunda olması, hukuk sistemimizdeki dramatik tablonun bir sonucu.
Yolsuzluğun boyutunu anlatırken, “Devlet ve rejim tehlikeye
giriyor; ancak kamuoyunda tık yok” diyor Cemil Çiçek. Yolsuzluğa
karşı direnç gücünü kaybedip bu pastadan bir dilim de kendine almak
isteyen bireylerin oluşturduğu bir toplumda yürütülen yolsuzluk
mücadelesini sorduğumuz Bakan Çiçek, her şeye rağmen gelecekten
umutlu. Anayasanın değişmesiyle Türkiye’nin önünün açılacağını
söyleyen Çiçek, yargının da toplumdaki kirlenmeden nasibini
aldığını kabul ediyor. Kamuoyunda makul ve muteber bir kişilik
sergileyen Cemil Çiçek, “Hırsım, aklımın gerisinde kalınca bugünkü
konumum ortaya” çıktı diyerek olumlu imajına açıklık getiriyor.
–Demeçlerinizden anladığımız kadarıyla, her yol yolsuzluğa çıkıyor.
Gözünüzü korkutuyor mu bu tablo? Yolsuzluk, rejimi tehdit ediyor,
devleti tehdit ediyor. Geleceğimizi tehdit ediyor. Yolsuzluk en
büyük tehlike... Varoluşumuz, yolsuzluğun önlenmesine bağlı. Dış
dünyada, hırsızlar yüzünden itibar kaybına uğradık. “Türkiye’ye
gitmeyin, orada yolsuzluk sizi bitirir” diyorlar. Devlet
büyüyemiyor, yatırım yapamıyor. Devlet geleceği görmüyor.
Çocuklarımızın istihdam sorunu var. Yolsuzluğun bedelini biz
ödüyoruz, bir vatandaş olarak ben ödüyorum. Hazine sünesi diyorum
ben bunlara. Bunlar da devleti süne gibi yiyip bitirmek istiyorlar.
Korkmuyoruz biz bu hırsızlardan. Yolsuzluk toplumsal çığlığa
dönüşerek tehlike olmaktan çıkar. –Böyle bir çığlık yükselmiyor ama
toplumdan. Halk da kısmen yolsuzluğa ortak edilmiş. Siz hiç
yolsuzluğa hayır diyen toplum kesimi gördünüz mü? Böyle bir ortamda
maalesef halkı da etkilemişler. Yapanın yanında kâr kalıyor, devlet
yöneticileri yapıyorsa biz de hırsızlık yapalım anlayışıyla
toplumsal ahlak bitti. Yolsuzluk, sade vatandaşa da sıçramış.
Haklısınız, örgütsel ve kurumsal bir yardım görmüyoruz. Biz
istiyoruz ki, hepimizi küçülten yolsuzlukların üstüne toplum olarak
gidelim. Kuvayi Milliye ruhunu yaşayalım. Bize dua eden
vatandaşlara rastlıyorum; basının tutumu da fena değil. Ancak
yolsuzluklar için örgütsel ve kurumsal bir destek gerekiyor.
Kamuoyu yolsuzlukların üstüne gidenleri iyi gözlesin. Sadece
siyasetçileri suçlamasın. İşte top meydanda. Futbol maçı
izlemiyoruz, hep birlikte sahaya çıkmalıyız. Herkes bakanı,
siyasetçiyi suçluyor. Bakın nasıl çırpınıyorum. Örgütlerde
hırsızlara karşı ne bir kınama kararı, ne bir siyah çelenk, ne de
başka bir protesto şekli var. Hırsızın itibarını muhafaza
etmesinde, hırsızların bağlı olduğu birimlerin de etkisi var.
Hırsızların tamamı, sivil toplum örgütlerine, odalara, barolara ya
da başka güç odaklarına kayıtlı. Ve yolsuzluk operasyonlarında
karşımızda bir anda örgütlü kitle görüyoruz. İşte sorun burada
başlıyor. Hırsız belki de farkında olunmadan korunuyor. Herkes
konuşuyor; ama bize bir tek rapor gönderen yok. İnternet sitemizde
her şeyi yayınlıyoruz. Bazen kamusal mutabakat için 168 kuruma
rapor gönderdiğimiz oldu. Yahu, iki satırlık bir cevap gelsin!
Meclis’e gönderdiğimiz tasarıları her yere gönderiyoruz; ama
eleştiri yerine “şunu şöyle yapın” diye tavsiyede bulunan yok.
Katılımcı demokraside herkes konuşuyor; ama katılan yok! Kurumlar
çalışmıyor. “Türkiye kurullardan geçilmiyor” –Adalet Bakanı olarak
devlet kurumları sizin elinizde. Yolsuzluk mücadelesine destek
vermeyen kurumlara ne gibi yaptırımlar uyguluyorsunuz? Türkiye’de
kuruldan geçilmiyor. Sokak başında kurul var. Hırsızlıklara ses
çıkarmayan kurullar elenecek tabii. Yolsuzluk olmuş, hırsızlık
olmuş ama kurullarda tık yoksa ve bu kurul üyeleri
milletvekillerini beşe—ona katlayan bir yaşam standardında saltanat
sürüyorsa bir sorun vardır. Bu sorun çözülür! Herkes
milletvekillerini suçluyor, vekiller maaş çizelgesinin 33.
sırasında. Bir bakın bakalım ayda 30 milyar maaş alan kurul
üyelerinin ne iş yaptığına. Meclis olağanüstü çalışıyor, yetkisi
ortada; ama kurullar hırsızlığa göz yummuş ve saltanat yaşıyorlar.
Toplum suçluyu yanlış adreste arıyor. Kurul üyelerinin oturma
odaları, bakan olarak benim makam odamdan bile lüks. Her
yolsuzluğun bağlı olduğu bir bakanlık var, genel müdürlük var.
Yolsuzluğun kaynağı resmi birimler. Özerk kurullar yolsuzluğa
bulaşılmasın diye kuruldu; ancak ters tepti. Bu kurulların
çalışması ortada. Bu kadar banka boşaltılıyor da nerede bu
batıranlar? İçimizde. Peki niçin hapishanede değiller? İşte burada
suç bu resmi kurumların, kurullarındır. Hırsıza seyirci kalan da
hırsızdır. Her örgüt kendi hırsızını içinden atsın. Hükümete
bırakmasın bu hırsızları... –Toplumun, sivil örgütlerin ve devlet
kurumlarının duyarsızlığına rağmen yolsuzluklar için hiç mi bir
şeyler yapılmayacak? Hırsızlığı yapanlar kılıfı çok iyi
uyduruyorlar. Binde bir ihtimali bile hesaplıyorlar. Bunlar
organize örgüt olmuşlar. Hırsızların eğitim seviyeleri ve teknik
bilgileri çok fazla. Maşallah bu ülkenin çok üst düzeyde görev
yapmış insanları da, yüksek maaş karşılığında hırsızlara iyi
yardımcı olmuşlar! Hukuk devletinde sınırsız yetki istemiyoruz; ama
biraz daha acele etmek istiyoruz. İşimizin kolaylaşmasını
istiyoruz. Yolsuzluğu önlemenin hap cinsinden bir formülü yok. Şunu
yapayım da işler düzelsin diye bir formülü bulmanız çok zor. Önce
temizlik isteyen bir kamuoyu, sonra şeffaf devlet, sonra da diğer
hukuki mücadeleler gelir. Tabii en büyük sorumluluk yargıya
düşüyor. –Peki sizin başında bulunduğunuz yargı ne kadar temiz?
Yolsuzluğun bu kadar meşrulaştığı bir ülkede elbette ki yargının da
yüzde yüz temiz olduğunu söyleyemem. Yargıda gereken temizlikleri
kısmen yaptık, yapacağız. Yamuk adamları kamuoyuna açıklamadık; ama
şu an ya soruşturuluyorlar ya da işsizler. Maalesef yolsuzluk
halkasının parçası olmuş birimlerimiz, çalışanlarımız var; ancak
ümitsizliğe hiç gerek yok. Çünkü yargının bütünü iyi durumda. 1835
tane tayin—terfi yaptık, disiplinsizlik ve uygunsuzluktan yer
değiştiren 84 tane çalışanımız var. Yolsuzlukla mücadelede son
halka yargıdır. Hakim ve savcı serbest bırakıyor imajı yanlış.
Kuralı başka kurumlar koymuş. Özellikle savcılara düşen görev,
görevini yapmayan kurum ve bürokratlara soruşturma açmaktır. Hakim
ve savcılar görevlerini yapmıyorlarsa zaten ben onların da gereğini
yapıyorum. –Halk mahkemelere güvenmediği için mafyayı “sivil toplum
örgütü” yapıyor ya da hakkından vazgeçiyor. Mahkemelere güven ne
zaman gelecek? Yargıya güven devlete güvendir. Yargıya güven
gelmelidir, gelecektir. Devlet yaşayacaksa, yargıya güven
gelmelidir. Tarihi bir sorumlulukla karşı karşıyayız. Yargıyla
ilgili problem biraz da şuradan kaynaklanıyor: Mahkeme karar
verirken kişilerden, kurumlardan gelen bilgilere göre karar
veriyor. Bilirkişi müessesesi tam anlamıyla çökmüş. Adamın
sıfatına, yaşına, kariyerine bakıp mahkemeye bilirkişi tayin
ediyorsunuz; karşınıza hırsızın dostu çıkıyor. Kurumlardan bilgi
isteniyor, kurum iki çuval evrakı mahkemenin önüne atıveriyor. Yine
kurumların verdiği bilgiler yanlı olabiliyor. Suçlu ise hakim ve
savcı olarak gösteriliyor. Biz asıl suçluların peşindeyiz. Tabii
işin bir de teknik kısmı var. Dijital ortama geçtiğimiz an
mahkemelerin hızı artacak. Bir de gereksiz yere mahkemelere intikal
etmiş gereksiz duruşmalar var. Bunların 168 bin tanesini ayıkladık.
Temyiz ve diğer işleyişlerde kolaylaştırıcı şeyler yapacağız.
Mahkemelerin hızlı çalışması, kendilerine duyulan güveni artırır.
Bazı noktalara bakıp yargıyı çok da kötülemeyelim. Dünyanın en
karmaşık davası olan bölücübaşı davasından Türk yargısı yüzünün
akıyla çıkmıştır. –“Çalmadık, çaldırmayacağız, çalışacağız”
diyorsunuz. Peki, sizin döneminizde de çalanlar varsa ne
yapacaksınız? Hırsıza, yolsuza, Hazine sünesine ne yapıyorsak onu
yapacağız. Bütün hakim ve savcılarımıza söylediğim şu: Kime kadar
gidiyorsa hiç endişelenmeyin, gidin hırsızlığın üstüne. Hırsızlığa
göz yummak, partiye yapılan en büyük kötülüktür. Bunca sıkıntıyla
kurulan bir parti hırsızı himaye edemez! Dokunulmazlık dosyalarının
tamamı Adalet Bakanlığı üzerinden gider. Kendi milletvekillerimizi
hiç ama hiç kayırmadık. Bana kimse tek bir evrak gösteremez,
göndermediğimiz. –Uzan Grubuyla ilgi operasyonlar nereye kadar
gidecek? Konu Uzan Grubu değil, konu hukuk konusudur. Yolsuzlukla
mücadele nereye kadar uzanıyorsa oraya gideceğiz. Uzanlar’ı değil,
yolsuzluğun uzandığı noktayı hedefliyoruz. “Hukuk oksijen gibidir,
yok olduğunda anlaşılır” –AB Uyum yasalarını Meclis’ten çıkardınız.
Peki bu yasalar gerçek hayatta ne zaman uygulanacak; aksi takdirde
bu yasaları çıkarmak neye yarar? Hukuk oksijen gibidir. Ancak
yokluğunda anlaşılır. Hiç merak etmeyin, hangi yasayı çıkardıysak o
yasa uygulanır. Bakın Başkaya yeni yasaya göre yargılandı, beraat
etti. İşte size uygulama. Daha düne kadar tabu denilen, yanına
yaklaşılamayan bir çok konu bugün konuşuluyor. Daha önce bu
konuları düşünemezdiniz bile. Üç sene evvelki bir Türkiye yok
artık. Fişlendiğimiz dönemleri unutmadık. Yeni yasaların
faydalarını tamamıyla hissedeceğimiz günler için biraz sabır;
neticede biz 70 milyonluk bir ülkeyiz. –Hep AB karşıtı bir lobiden
bahsedilir. Hakikaten böyle bir lobi var mı, varsa size güçlerini
hissettiriyorlar mı? AB karşıtı lobiler var ve bu lobiler çok
güçlüdür. Etkilerini de her zaman hissettirirler. Statükocu
çevreler var. Bunlar mevcut sistemin devamının kendi lehlerine
olduğuna inanıyor. Özgürlüklerin kendi işlerini zorlaştırdığına
inanan statükocu çevreler, sizin çıkardığınız yasaları görmezden
gelip, “Biz bildiğimizi okuruz” diyorlar. AB karşıtı lobinin gücünü
göstermek istediği yer burada başlıyor. 312 kalkmış ama hâlâ biz
bildiğimizi okuruz diyenler var. İşte bunları inceleyin, AB karşıtı
lobi hakkında da ipucu edinirsiniz. AB karşıtı lobilerin bir de
diğer kısmı var. Devlet ve millet adına AB’ye karşı çıkanlar var.
Bunlar biraz abartılı da düşünseler iyi niyetli insanlardır. Ben bu
grup insanlara yakınım. Onların hassasiyeti benim de hassasiyetim.
Benim onlardan farkım, farklı yol tercih etmiş olmam. AB bizi
almayacakmış hiç önemli değil; biz yasakları kaldırıyoruz, hukuku
düzeltiyoruz. Bunun nesi kötü? “Af’ta bağrımıza taş bastık” –Sizin
demeciniz çok net: “Af demek yerine of demeyi tercih ederim.”
PKK’lıların salıverilmesini gördükten sonra bugünlerde af mı
diyorsunuz yoksa of mu? Hiç sormayın, yüreğime taş basıyorum; ama
bugünkü konumum yüreğime taş basmayı gerektiriyor. Af dememek için
de çalışıyorum. Devlet adamlığı ciddiyet ister, sorumluluk ister ve
önemlisi fedakarlık ister. Ben de fedakarlık yapıyorum. Bireysel
düşüncelerimi her yerde dayatamam. Sade vatandaş değilim bugün
itibariyle. Bu yüzden bazı şeyleri içime atmam gerekir. Bizim
geleneğimizde nizamı âlem için kardeş bile öldürülmüş. Tarihte de
yüreğe taş basılarak kararlar alınmış. Biz olmasaydık da bu af
çıkardı. Bugünkü af, bir devlet politikası; sadece bizim
hükümetimizin aldığı bir karar değil. –Atamalarınızı ve
yasalarınızı sık sık iptal eden cumhurbaşkanının yetkileri
kısılacak mı? Evet, cumhurbaşkanının yetkileri kısılacak; ama
kamuoyunun zannettiği biçimde değil. Parlamenter sistem içinde bir
değişiklik yapılacak. Tahterevallinin bir ucuna bizi, diğer ucuna
cumhurbaşkanını koymak hiç sağlıklı değil. Sayın cumhurbaşkanının
ve bir önceki hükümetin de Cumhurbaşkanlığı makamının yetkilerini
kısmak için görüşleri vardı. Her türlü yetkiyi alan; ama sorumluluk
taşımayan bir makam olmaz. Fransa’da aktif bir cumhurbaşkanı var;
ama halka hesap veriyor bu cumhurbaşkanı. Bizim değişikliklerimize
Sayın Sezer de katılacaktır. Bugün bu konunun gündeme gelmesi bir
gerçeğin sonucu ya da bu durumun parlamenter sisteme uymamasıdır.
1960 Anayasası’nda yetkisi az olan cumhurbaşkanı, 12 Eylül’de
abartılarak her türlü yetkiyle donatılmış. Avrupa Birliği
normlarına uygun yeni bir anayasa hazırlamamız lâzım. Sapla samanı
karıştırmamak lâzım. Bizim anayasamızın bir değişmez kısımları var,
bir de değişen kısımları. Anayasanın, değişmesine kendisinin izin
verdiği kısımların niçin tabu olduğunu anlamış değilim. Geçmişte
birçok madde değişti. Bir bütünlük içinde, işbirliği halinde
anayasayı değiştirmemiz lâzım. Toplumsal uzlaşı şart. Sadece
Cumhurbaşkanlığı makamının değil, yargının, hatta hükümetin
yetkilerinin de değişmesi lâzım. Mesela Anayasa Mahkemesi, Anayasa
Mahkemesi’nin değişmesi lâzımdır diyor. Hukukçular da yargının
değişmesini istiyor. Biz yargıyı değiştireceğiz desek, ortalık
ayağa kalkıyor. –Yeni anayasa için acele edecek misiniz; yoksa
fincancı katırlarının duruma alışmalarını mı bekliyorsunuz? Biz
toplumsal uzlaşı bekliyoruz. Bu yıl anayasa değişse çok iyi olur.
Çünkü, çok komik ve acı bir durum var. Uuluslararası hukuka uygun
değişiklikler yapıyoruz; ama bakıyoruz yasaların anası anayasa,
evrensel hukuka uymuyor. Sorun burada düğümleniyor. Biz hukuki
çerçevede bildiğimizi yaparsak, birilerinin ürkmesi bizi
ilgilendirmez. Değiştirmemiz gerekiyorsa, değiştiririz. Temenni
ederim ki, iktidar muhalefet ortaklaşa çalışır ve çabuk çıkar bu
düzenlemeler. Meclis çalışma sistemiyle örnek oldu. Meclis’in
çalışma trafiğinde bir aksaklık yok. “Kızılay’da rahatça yürümek
istiyorum” –Cemil Çiçek halkla barışık, devletle barışık,
muhafazakarlarla barışık. Nedir sizin farkınız da herkes sizi
beğeniyor? Vicdanımda muhasebe yaptığım sözlerim, davranışlarım
oldu. Pişmanlıklarım içimde saklı. Bu hükümet, çalıştığım 5.
hükümet. Hırsım, aklımın epey gerisinde. Gelebileceğim yere geldim.
Köylü bir ailenin fakir çocuğuydum. Allah’a şükrediyorum. Halkın
duasından başka siyasette hiçbir amacım kalmadı. Yarın sade
vatandaş olduğumda Kızılay’da rahatça yürüyebiliyorsam, işte
siyaset benim için yararlıdır. İnsanlar bana dürüst diyorsa işte
ben o zaman memnunum. Bakanlığı bıraktığımda Kızılay’a çıkıp, bir
bakacağım geride bıraktıklarıma. Tecrübe siyasetçinin yol
haritasıdır. Biz 68 kuşağıyız. Yani eski bir kuşağız. Ben herkesle
çalıştım ve Turgut Özal’ı bir okul olarak gördüm. Kavganın pek bir
şey getirmediğini gördüm. İki testi çarpışınca ortada birşey
kalmıyor. Bizim inancımızda farklı mezheplere hiç laf atılmaz,
başka dinin peygamberinden saygıyla bahsedilir. CHP’nin
söyledikleri bize uyuyorsa, hiçbir rahatsızlık duymayız ve o
söylenileni alırız. Hiç bir grup varlığını başkasının yokluğunda
aramamalı. Amerika 79 milletten oluşuyor; ama Amerika çatısı onlara
yetiyor.