Cumhurbaşkanı'nı Öcalan tayin edecek!
Abone olÇözüm süreci yeniden sıcak gündmein ilk sıralarındaki yerini aldı. İki taraf da "yeni yol haritası"ndan bahsediyor.
NESRİN YILMAZ
İNTERNETHABER-ANKARA
Çözüm sürecinde yeni bir viraja girildi. Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay'yın yaptığı açıklamalar, Abdullah Öcalan'ın
İmralı'dan gönderdiği son mesaj sürecin yeni döneme girdiğine
işaret ediyor.
Peki, çözüm sürecinde "yeni yol" ne anlama
geliyor, Kürtler çözüm sürecinden neler bekliyor, bölgede yaşanan
gerginlikler süreci nasıl etkiler?
Kürtler Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan'ı destekleyecek
mi?
HDP Hakkari milletvekili Adil Zozani "yeni yol
haritasını", Kürtlerin beklentilerini ve cumhurbaşkanlığı
sürecinde Öcalan'ın aday üzerindeki etkilerini İNTERNETHABER'e
anlattı.
-Süreçte "yeni yol" ne demek?
DÜNYADA KANTARIN TOPUZU
ORTADOĞUDUR
Şubat 2012'den bu yana devam eden görüşmeler var. Ancak Aralık 2012
yılı son MGK toplantısından sonra Türkiye kısmen kapalı sürdürdüğü
İmralı görüşmelerini kamuoyuna açma ihtiyacı duydu. Çünkü, devlet
mekanizmasıyla İmralı arasındaki görüşmeler açıktan sürdürülebilir
bir merhaleye gelmişti. Bu karara varıldıktan sonra, MGK'da bu
sürecin kamuoyuna açık devam etmesi yönünde bir prensip kararı
olduğunu düşünüyoruz.
Aralık 2012'deki MGK toplantısından sonraki gazete başlıklarına
baktığımız zaman MGK'nın dışarıya yansıyan mesajları bize
ipuçlarını veriyordu. Dıştan bir okumayla da bunu görme şansına
sahipsiniz. Öyle sanıyorum ki, devlet artık okumayı şu şekilde
yapıyor; Türkiye artık yeni oluşan bölge dengeleri içersinde nasıl
bir denge tasavvuru içerisinde olduğunu tartışan bir ülke
poziyonuna geldi. Çünkü, Yeni Ortadoğu hiçbir şekilde bugüne kadar
olan Ortadoğu değil. Ortadoğu'da yeni bir dizayn yapılıyor ve ikili
eksene ayrışmış dünyayı dengeleyen bir pozisyona geliyor. Dünyada
kantarın topuzu Ortadoğu'dur.
TÜRKİYE SORUNLARINI ÇÖZEMEZSE YOL
ALAMAZ
İkili eksende, yani Rusya-Amerika ekseninde yeniden şekillenen
dünya dengesine Ortadoğu bir karşılık koymak durumundadır. Ya bu
ikili egemen gücün yeniden egemenlik alanı olacak, ya da bugüne
kadar devam eden ikili dengeye üçüncü bir sac ayağı eklemiş olacak.
Üçüncü sac ayağı alternatifinin de şekilleneceği ülke Türkiye'dir.
Türkiye muazzam bir büyüme fırsatı yakaladı, bu büyüme fırsatı
içerisinde kendi dinamiklerini harekete geçirebilirse istediği
sıçramaları yapabilecek, eğer kendi dinamiklerini harekete
geçiremez ve kendi sorunlarını çözemeyen ülke pozisyonunda olursa
yol alma şansına sahip değil.
BÖLÜNME FOBİSİNDEN BÜYÜME
HEDEFİNE
Öyle düşünüyorum ki; devlet aklı bu tartışmayı yaptı. Bu
tartışmayı yaptığı yerde, devlet aklı bana göre 2012 yılı
gelişmelerinden itibaren Kürtlerle büyüme kararına erişti. Bölünme
fobisinden büyüme hedefine evrilen bir Türkiye'den söz ediyoruz.
Bunun kamuoyu ayaklarının da oluşturulması gerekiyor. 2012 Şubat
ayından itibaren başlayan diyalog sürecinin yavaş yavaş pekişmesi
ve müzakereye dönüşmesi ihtiyacı vardı. Bize göre Türkiye geride
bıraktığımız yıl içerisinde bu fırsatları değerlendirebilirdi.
Hatta Nevruz 2013'ten itibaren bu müzakere fırsatını Türkiye
yakaladı. Ama hükumet çok garantici bir tutumla hareket ettiği için
biraz da bu müzakere, diyalog atmosferini seçimlere de bir argüman
olarak kullandığı için işleri ağırdan aldı.
TÜRKİYE ÖTELEYEMEYECEĞİ GERÇEĞİNİ
GÖRDÜ
Bugün itibariyle, özellikle 30 Mart seçimlerinden sonra Türkiye,
bu işi daha fazla öteleyemeceği gerçeğini gördü. Bu noktadan
itibaren Türkiye, ya 2012 sonu itibariyle devlet aklının
oluşturduğu konsensüsü hayata geçirecek, bu konsensüs çerçevesinde
Kürtlerle müzakeriyi alenileştirecek ve bu sürecin siyasal
sorumlusu ya elini açıktan taşın altına koyacak ya da bu süreç daha
fazla yürümez.
-"Siyasi temaslar başlayacak" ne anlama geliyor?
Bizim siyasi müzakereden kastımız şu; devlet adına İmralı'da sürdürülen görüşmeler var. Siyasi parti olarak biz de bu görüşmelerin içerisndeyiz, bir parçasıyız ve hatta tarafıyız. Ancak, bu süreci yöneten icra mekanizması hükumettir. Hükumet ya "bu devlet kurumlarıyla sürdürülen görüşmelerdir, her devirde yapılmıştır şimdi de oluyor" (şimdiye kadar hep bu argümanın arkasına sığındı) diyecek, ya da müzakere başlıklarını sahiplenecek. Burada kasedilen şey hükuemtin icra mekanizmasını yöneten bir fonksiyonda olan hükumetin bu müzakere başlıklarını sahiplenmesi ve takvimlendirmesi meselesidir. Ki nihayetinde Sayın Atalay da "bir takvim oluşturuyoruz" diyecek noktaya geldi.
-Bölgede yaşanan gerilimler var, Lice'de çatışma var,
çocuklar meselesi var, tüm bunlar süreci nasıl etkiler?
DEVLET BÖLGEYE HİÇBİR ZAMAN HAKİM
OLMADI
Kürt coğrafyasında son dönemlerde ortaya çıkan resmin iç açıcı
olmadığını ifade etmeliyim. Bu resim bir an önce ortadan
kaldırılmalı. Devletin güvenlik güçleriyle halkın bu şekilde karşı
karşıya gelmesi tasvip edilecek bir tablo değildir. Mesele bir
güvenlik zaafiyeti değildir. Bu bölgede sürekli güvenlik zaafiyeti
vardır, devlet bölgeye hiçbir zaman hakim olamadı bugün de
değildir. Meseleyi güvenlikçi bir perspektifle değerlendirip
güvenlik zaafiyeti olarak yorumladığınız zaman çok büyük bir yanlış
yapmış olursunuz. Çünkü güvenlik zaafiyeti o bölgede sürekli bir
durumdur.
BU ÜLKENİN ÇOCUKLARI ÇAREYİ DAĞDA
ARAMASIN
İkinci önemli nokta, özellikle Kürt çocukları üzerinden yapılan tartışma da bu sürecin dili değildir. Reşit olmayan Kürt çocuklarının dağa gitmesi son bir yılın sorunu değil, PKK var olduğu günden beri bu tarz katılımlar vardır. Buna kaçırılma deyip psikolojik harp argümanlarını devreye sokmak çözüm üretmiyor, daha cesaretli bir şey söylemek lazım. Biz, reşit olmayanlar gitmesin de reşit olanlar gitsin noktasında değiliz. Çünkü tartışmayı bu şekilde yaptığınız zaman, reşit olmayanlar gitmesin, reşit olanlar giderse gitsin noktasına gelmiş olursunuz. Biz, "bu ülkenin çocukları çareyi dağda aramasın, çözüm üretelim" diyoruz. bu çocuklara kendi kentlerinde, kendi sokaklarında özgür ve demokratik bir ortamda yaşama umudunu aşılayalım. Olmayan bu.
Yarın Diyarbakır'da yapılacak "Çözüm Süreci Çalıştayı"
bir seçim yatırımı olabilir endişesi taşıyor musunuz? Seçim öncesi
konunun yeniden gündeme gelmesi sizi rahatsız ediyor mu?
TARTIŞMAMAYI TEHLİKELİ BULURUZ
"Kim bu konuda bir fikir alışverişine zemin hazırlayan bir
çalışma yapıyorsa bizim buna itirazımız yok. Herkes tartışsın.
Tersine, tartışmamayı tehlikeli buluruz. Bu tartışmanın odağında
bizim olup olmamamız çok önemli değil. Önemsiyorum, bu ülkenin
bakanları gidecekler, Diyarbakır'da Kürt sorununun çözümünü
tartışacaklar, ben bunu önemsiyorum. Zaten bu tartışmayı
yapabilecek koşulların oluşmasında bizim verdiğimiz mücadelenin
katkısını biz biliyoruz. Keşke bu çalıştaylar 20 yıl önce
yapılsaydı. Mücadelenin geldiği aşamayı gösteriyor bu. Devlet bunu
tartışıyor. Bizim dışımızda birileri bunu tartışma ihtiyacı duyuyor
bu çok olumlu bir şey. Bugüne kadar sürekli bizim omuzlarımıza
yüklenmiş bir yükü bir şekilde birilerinin "ben de
yüklenmeye adayım" demesi bizim gocunacağımız bir nokta
değil.
YETER Kİ SORUN ÇÖZÜLSÜN BEN KÖYÜMDE ÇOBAN
OLMAYA RAZIYIM
Bu tarz tartışmalar isterse seçimin 1 gün öncesinde yapılmış
olsun, asla ve asla ben bunu bir seçim argümanı olarak
değerlendirmem. Bunu gerçekleştirenler böyle bir saikle de yapıyor
olabilirler, mümkündür, bu konuda siyasi bir hedefi de olabilir.
Ama ben bu şekilde değerlendirme taraftarı değilim. Bu sorun
çözülsün kim kazanırsa kazansın. Biz, Kürt sorununu demokratik ve
barışçıl yöntemlerle çözelim, Kürt halkı temel hak ve
özgürlüklerini halk olmaktan kaynaklı kollektif haklarını elde
etsin ben kendi köyümde çoban olmaya razıyım. Bunu çok açık
yüreklilikle söylüyorum. Başka türlü bir beklentimiz yok, olsaydı
bu kadar eziyetli bir siyaset güzergahı içerisinde olmazdık.
-Cumhurbaşkanı adayınız kim olacak? Kürtler kimi
destekleyecek?
KAN KAYBETMENİN NE OLDUĞUNU İYİ
BİLİYORUZ
Kimin Cumhurbaşkanı adayı olacağı, kimin kazanacağı, bu konuda bizim öncelikle üzerinde kafa yorduğumuz bir konu değil. Aktörlerin sorunların çözümü üzerindeki etki paylarını yok saydığımızı kimse düşünmesin, koşullarımızı açık koyuyoruz, gizli bir ajandayla hareket etmiyoruz. Cumhurbaşkanı bütün Türkiye'yi kucaklayan bir insan olsun, demokratik siyaseti özümseyen biri olsun, Kürt sorununa barışçıl demokratik yol ve yöntemlerle yaklaşan bir konumda olsun, biz bunları arzuluyoruz. Çünkü, kan kaybetmenin cenaze görmenin ne menem bir zorluk olduğunu çok iyi biliyoruz.
-Abdullah Öcalan Başbakan Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı
adaylığını destekler mi? Kürtlerle AK Parti'nin çatı adayı mı
Erdoğan?
ADAY İÇİN ÇATIYA ÇIKMAYA GEREK
YOK
"Aday bulmak için çatıya çıkmaya gerek yok. Türkiye'de siyaset
kedi misali yapılıyor. Kimse çatıdan inmiyor. Biz, koşullarımızı
çok açık koyuyoruz, Erdoğan ya da bir başkası, aday olduğunda ya da
Cumhurbaşkanı olduğunda, nihayetinde bu yaz Türkiye 12'inci
cumhurbaşkanını seçecek, bizim açımızdan, sorunun çözümüne hangi
perspektiften baktığı önemli.
BİZ İKİ TÜRKİYE
GÖRÜYORUZ
Biz iki Türkiye görüyoruz; bunlardan bir tanesi kendi sorunlarını
demokratik yol ve yöntemlerle sorunlarına çözüm arayan, müzakereyi
esas alan Türkiye. Böyle bir Türkiye iki kutuplu dünyada üçüncü bir
kutbu oluşturur. Ana medeniyetin şekillendiği bu coğrafya kendi öz
değerleriyle ekonomik ve sosyal yeni bir değerler manzumesini
yaratmayı becermiş olacak. Türkiye bu işte lokomotif bu olabilir.
İkincisi; iki kutuplu dünyanın kapışmasında ayak altında kalan,
coğrafyası parçalanmış, kaotik Türkiye'dir. Böyle bir Türkiye'de ne
Türk tam Türk olabilir, ne Kürt tam Kürt olabilir. Biz böyle bir
Türkiye arzu etmiyoruz. O nedenle Türkiye'nin Kürtlerle büyüme
perspektifini önemsiyoruz. Bu perspektifi suna Sayın Erdoğan olursa
reddetmem. Bu perspektifi sunan başka bir aktör olsa yine
reddetmem. Buradan bakıyoruz, mesele bizim açımızdan önemli
değil.
SİYASET KANDİL'DEKİLERİN DE
HAKKIDIR
Sonuçta, şu bizim uktemizdir; Bu halkın evlatlarının artık
dağlardan inip benim gibi legal demokratik siyasetin aktörleri
poziyonunda kendi yaşamlarını sürdürsün. Daha aleni ifade edeyim;
Bugün burada siyaset yapmak benim açımdan ne kadar haksa, Kandil'de
bulunan insanlar açsıından da haktır. Bunun zeminini oluşturalım
diyoruz. Cemil Bayık, Murat Karayılan, Bese Hozat niye
Diyarbakır'dan mesajlarını verebiliyor olmasın. Gelsinler
Diyarbakır'dan legal siyasetin aktörleri pozisyonunda mesajlarını
verebilir poziyonda olsunlar. Türkiye bundan kaybetmez, tersine
kazanır. Demokrasisini bu noktaya taşımış bir Türkiye dünyanın
etkin aktörlerinden biri olur. Bu kadar kazanmak varken, hala
bölünme paranoyasına sığınarak küçük bakkaliye dükkanlarımızı
koruma gayreti içerisinde olmamızı doğrusu anlamıyorum. Türkiye'de
yaşayan halklara haksızlık ediyoruz. Bana göre Türkiye kamuoyu bu
noktaya hazır. Yozgattaki, Tekirdağ'daki, Karadeniz'deki köylü de
hazır. Hazır olmayan, Ankara'daki siyasi zihniyet. Bunu hazır
poziyona getirdiğiniz zaman Türkiye'deki bütün sorunlar
çözülür.
-Erdoğan'ın geniş kitlelerden oy almasını neye
bağlıyorsunuz?
STATÜKO KARŞISINDAKİ BEZGİNLİK
Erdoğan'ın bu ülkede bu kadar geniş bir tabadandan oy almasının bir tek sebebi var, Türkiye'de statükoya karşı duruş içerisinde olduğunu kamuoyuna kabul ettirmesidir. Alevilerden, muhafazakarlardan, milliyetçilerden ve Kürtlerden Erdoğan eğer bu coğrafyada oy alabiliyorsa, bu coğrafya insanının statüko karşısındaki bezginliğinden kaynaklanmaktadır.
-Bu statükoya karşı duruş sergileyen kitle Erdoğan'ı
destekliyor ama Erdoğan kendisi bir statüko oluşturmuyor mu?
ERDOĞAN BU ALGIYI
OLUŞTURDU
Pekala oluşturuyor olabilir. Ama kamuoyu algısını ifade ediyorum. Eğer ki Erdoğan, böylesi bir algıyı kamuoyuna mal etmemiş olsa idi, 17 Aralık hengamesinden sonra gerçekleşen 30 Mart seçimlerinde yüzde 25'i bulamazdı. 17 Aralık'a rağmen, eğer Erdoğan Ttürkiye'de yüzde 45'lere tekabül eden bir oy tabanına sahipse bu oy tabanının yüzde 50'si Türkiye'de devam etmekte olan bu çözüm sürecine bağlıdır. Bu nedenle Erdoğan rahatlıkla balkona çıkıp "Ben çözüm sürecini devam ettireceğim" diyor. Bu destek, çözüm süreci desteğidir. 30 Mart desteği açısından özüm süreci desteğidir.
-Erdoğan'dan başka biri yapamz mı bunu, sizin kafanızda
başka bir aday yok mu?
CHP CESARETLİ BİR ÇIKIŞ YAPMIŞ OLSAYDI KONUŞULAN
AKTÖR CHP'Lİ OLURDU
"Kamuoyu algısını oluşturup, inandırıcı bir tablo oluşturmak çok
kolay değil. Türkiye'de bu şablona oturabilecek, bu elbiseyi
giyebilecek çok sayıda insan var. Ama malesef Türkiye'de siyaset
camiası her biri kendi cenahında gettolaştığı için hiçbiri
kendisini aşamıyor. Bilinen aktörlerle yol yürümek siyasi bir
alışkanlığa dönüşmüş durumda. Herkes kendi bakkal dükkanını koruma
peşinde, kimse kendini aşamıyor, aşamadığı için de böyle. CHP, eğer
2012 kaos ortamında Kürt sorununun çözümünde cesaretli bir çıkış
yapmış olsaydı bugün konuşacağımız aktör CHP'den bir aktör
olurdu.
CUMHURBAŞKANINI ÖCALAN TAYİN
EDECEK
İddia ediyorum, 30 Mart'tan sonra da bölgede yeniden kaotik bir atmosferin nüvelerini andıran resim parçalarının ortaya çıktığı bir dönemde CHP ortaya çıkıp "nereye gidiyoruz, bir silkelenelim" demiş olsaydı yine bir adım öne geçmiş olurdu. Ama dikkat edin, Türkiye'de Kılıçdaroğlu-Bahçeli-Erdoğan birer denge unsurları olarak konuşulmuyor. Hatta Kılıçdaroğlu ve Bahçeli'yi terazinin bir kefesine koyarak Erdoğan'ı dengeleyen bir siyaset dengesi konuşulmuyor, kamuoyunda böyle bir algı yok. Kamuoyunda Erdoğan-Öcalan dengesi konuşuluyor. Aslında, bu durumda insanlar farkında olmadan "Türkiye'nin cumhurbaşkanını Sayın Öcalan tayin edecek" diyorlar. Böyle bir algı var.
-Hangi koşullar böyle bir algıda etkili oldu peki?
"Son 1,5 yıl içerisindeki çözüm çabaları.
Hangi aktör bunda belirleyici?
ÖCALAN'IN DIŞINDA AKTÖR
GÖRÜNMÜYOR
Türkiye'nin geleceğine yön verecek aktör olarak Öcalan'ın dışında ön açıcı bir aktör görünmüyor. Çoğu zaman AKP'nin de yalpaladığı dönemlerde sadece Öcalan'dan cesaretli çıkışlar görüyoruz. Dağa, Kürt halkına verdiği mesajlar, Türkiye kamuoyuna verdiği mesajlar... Bu mesajlar her kesimin dikkatini çekiyor.
Türkiye Ağustos'tan itibaren yeni bir kaos sürecine giriyor. Çoklu hiyerarşi sistemi Türkiye'de tartışılacak. Halk tarafından seçilmiş cumhurbaşkanı ile, hükumet arasında bir çatışması başlayacak. Eğer, Türkiye bu soruna acilen Anayasal bir çözüm üretmezse bürokrasi devleti ile icracı hükumet ve onun başı olan Başbakan arasında hiyerarşi çatışması gün yüzüne çıkar. Aynı valiye hem cumhurbaşkanı hem Başbakan talimat verecek, vali o gün kimin talimatını dinleyecek? Bir kaos başlayacak Türkiye'de.
Çözüm nedir peki?
90 yıldır Türkiye'ye uymayan bir elbise giydiriliyor. Üniter parlamenter sistem Türkiye'de tutmadı. Mevcut parlamanter sistem Türkiye'ye uyan bir elbise değil. Türkiye bunu değiştirmek durumundadır. Geçmişinde 600 yıl boyunca bugünün Başkanlık sistemine yakın olarak telakki edilebilecek sultanlıkla yönetilmiş bir toplumsal geleneğe, siz 20-30 yılda alternatif gelenek yaratamazsınız. Geride bıraktığımız 90 yılın hesabını masaya yatırdığımzıda mevcuttaki elbisenin bu topluma giydirilemediğini kabul etmek lazım. Dolayısıyla önümüzdeki dönemin en yoğun tartışma başlığı idari ve siyasi yapının yeniden gözden geçirilmesidir. Bu idari ve siyasi yapının yeniden gözden geçirilecek. Şahsen benim tasvip edeceğim ya da kabul edeceğim sistem, yetkilerini tabanla paylaşan, tabanın daha fazla söz ve karar yetkisine sahip olduğu Başkanlık sistemiyle Türkiye'yi yönetmenin olanaklı olduğunu düşünüyorum.