Cumhurbaşkanı Gül, Güvenlik Konseyi’ne sert çıktı
Abone olCumhurbaşkanı Abdullah Gül, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Suriye’de asli sorumluluğunu yerine getirmedeki başarısızlığının utanç ...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi’nin Suriye’de asli sorumluluğunu yerine getirmedeki
başarısızlığının utanç verici olduğunu söyledi.
68. BM Genel Kurulu Toplantısı’nda konuşan Cumhurbaşkanı Gül
sözlerine, BM Genel Kurulu’nun 68. Toplantısının başkanlığını
üstlenmiş olması vesilesiyle Dr. John Ashe’ye tebriklerini ileterek
başladı. Kenya, Irak ve Pakistan’daki terör saldırılarının son
derece üzücü olduğunu söyleyen Gül, bu saldırıların en kuvvetli
şekilde kınandığını ifade etti ve bu saldırılarda hayatını
kaybedenlerin ailelerine başsağlığı dileklerinde bulundu. 21.
yüzyıla girildiğinde geleceğe iyimserlikle bakmak için birçok
nedenin bulunduğunu dile getiren Gül, konuşmasını şöyle
sürdürdü:
“Nitekim, Soğuk Savaş döneminin husumet ortamının son bulduğunu ve
dünyanın ahlaki dengesinin barış arayışına yöneldiğini görmüştük.
Kalıcı bir barışın, sadece savaşın yokluğundan ibaret olmadığının
bilincindeydik. Uluslararası toplum olarak, istikrarlı bir dünya
düzeni için birlikte çalışmanın zorunluluğunun idraki içindeydik.
Bu anlayış doğrultusunda, Birleşmiş Milletler sisteminin temelini
oluşturan evrensel ilkelere yönelik güçlü taahhüdümüzü muhafaza
ettik. Ayrıca, dayanışma ve işbirliği ruhuyla, terörizm belasına
karşı uluslararası düzeyde etkili yanıtlar geliştirdik. Ne var ki,
günümüzün en derin krizleri iç çatışmalardan neşet etmektedir. Bu
tür çatışmalar gerek sıklık, gerek boyut bakımından artış
göstermektedir. Yönetilenlerin yönetenlerden rızalarını
çekmelerinden kaynaklanan siyasi meşruiyet sorunlarına dayalı bu
tür çatışmalar, ülke içi düzenlerin sarsılmasına yol açmaktadır.
Siyasi meşruiyetten yoksun liderlerin hepsi, ortak bir yanılgı
içindedirler: geleceği görmek ve dönüşümü yönetmek yerine, kendi
halklarına karşı sorumsuz hareketlerle zaman kazabileceklerine
inanırlar. Nihayetinde bu tür iç çatışmalar Suriye’de tanık
olduğumuz trajedideki gibi iç savaşlara yol açmaktadır. Bu
liderlerin eylemlerinin kendi sınırlarının ötesinde de barış ve
güvenliğe yansımaları olmaktadır. Bazı liderlerin, kendi
güvenliklerini diğer ülkelerde güvenlik sorununa sebep olacak
şekilde belirlemekte ısrar etmeleri halinde, müşterek güvenlikten
söz edilemez.”
Günümüzde bölgesel ve uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması,
her bir ülkede iç düzeninin idamesine bağlı olduğunu kaydeden Gül,
bölgesel ve uluslararası güvenliğin anahtarının gerçek iç barış
olduğunu söyledi. Gül, bu konunun, önümüzdeki yıllarda daha fazla
karşılaşılacak bir mesele olmaya devam edeceğini dile getirdi.
“GÜÇLÜ, ETKİN VE GÜVENİLİR BİR BM, HEPİMİZİN İHTİYACIDIR”
“Haklılığın kimsenin tekelinde olmadığını hepimiz biliyoruz” diyen
Cumhurbaşkanı Gül, BM sisteminin işlevlerine değinmek istediğini
ifade ederek, “Güçlü, etkin ve güvenilir bir BM, hepimizin
ihtiyacıdır. Günümüzün küresel gerçeklerine hazırlıklı bir BM’ye
ihtiyaç duyuyoruz. Böyle bir BM, uluslararası barış ve güvenliğin
muhafazası için harekete geçme yeteneğine sahip olmalıdır.
Güvenliği, adaleti ve insanların temel hak ve özgürlüklerini
koruyabilmelidir. Kuvvete dayanan siyaset uğruna bu asli
sorumluluğunu asla terk etmemelidir. Güvenlik Konseyinin tepkisiz
kalmasının, saldırgan rejimleri cesaretlendirdiğinin bilincinde
olmalıyız. Acımasız eylemlerin faillerini adalete ve hukuka teslim
etmeye muktedir bir BM’ye ihtiyacımız var” şeklinde konuştu.
BM’nin kurucularının tasavvur ettiği gerçek barışçı bir dünyaya
ancak böyle bir BM’yle ulaşılabileceğinin ve bunun asli bir hedef
olmanın ötesinde acil bir ihtiyaç olduğunun altını çizen Gül, BM
sisteminin anlamını korumasının ve güvenilir kalabilmesinin yegâne
yolunun, kararlı adımlar atabilmesi olduğunu söyledi. Gül,
“Dünyadaki yeni koşullar ışığında, gerçek anlamda demokratik,
temsil kabiliyetine sahip, etkin ve hesap verebilir bir Güvenlik
Konseyi gerekmektedir” dedi.
TÜRKİYE’NİN KİMYASAL PLAN’A YÖNELİK TUTUMU
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bugün karşı karşıya olunan hiçbir
meselenin, Suriye’deki durumdan daha fazla aciliyet arz etmediğini
ifade etti. Türkiye’nin, Suriye’nin kimyasal silah stokunun
tasfiyesi için ABD ile Rusya arasında varılan anlaşmayı
memnuniyetle karşılamakta ve desteklemekte olduğunu belirten Gül,
bu anlaşmanın, somut bir BM Güvenlik Konseyi kararına tahvil
edilmesi gerektiğine değindi. Gül, Suriye’nin kimyasal silah
stokları tamamıyla imha edildiğinde, ülke halkının ve bölgenin
rahat bir nefes alacağını, Suriye’nin komşusu olarak Türkiye’nin de
bu silahların tamamen ve doğrulanabilir şekilde imhasını herkesten
daha fazla istemekte olduğunu dile getirdi. Gül, “Ancak, bu
silahların daha bir ay önce Suriyeli sivillere karşı kullanıldığını
göz ardı edemeyiz. İnsanlığa karşı işlenen bu suçun faillerinin,
yaptıklarının hesabını vermesi ve adalete teslim edilmesi
gerekmektedir. Suriye’nin kimyasal silahlarına ilişkin bu anlaşmayı
bir fırsat görüyorum. Bunun, Orta Doğu’daki tüm kitle imha
silahlarının tasfiyesini sağlayacak bir güvenlik mimarisinin
oluşturulması yönündeki ilk adımı teşkil etmesini ümit ediyorum”
diye konuştu.
“BMGK’NIN SURİYE’DE ASLİ SORUMLULUĞUNU YERİNE GETİRMEDEKİ
BAŞARISIZLIĞI UTANÇ VERİCİDİR”
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 68. BM Genel Kurul Toplantısı’nda
yaptığı konuşmaya şu sözlerle devam etti:
“Bununla birlikte, Suriye’deki duruma yönelik yakın geçmişteki
yaklaşım, bazı zor soruları da beraberinde getirmektedir. Eğer
kimyasal silahlar kullanılmamış olsaydı, uluslararası toplum yüz
binden fazla insanın ölümüne gözlerini kapatmaya devam mı edecekti?
Biz burada konuşurken dahi öldürülmeye devam edilen insanlara karşı
ahlaki sorumluluğumuzu yerine getirmekten daha ne kadar
kaçabiliriz? Bu çatışma kimyasal silahların kullanılmasıyla
başlamamıştır, bu silahların imhasına yönelik bir anlaşmayla da son
bulmayacaktır. Bu itibarla, masum insanların öldürüldüğü
gerçeğinden değil de, sadece öldürülme şeklinden rahatsız olan her
türlü tutumu şiddetle reddediyoruz. Böyle bir yaklaşım, gayrı
ahlakidir ve hiçbir şekilde kabul edilemez. Suriye’nin kimyasal
stokunun imhasına ilişkin anlaşma, rejiminin işlediği diğer
suçların hesabını vermesinden kaçmasına fırsat tanımamalıdır.
Suriye gibi büyük bir ülke ve büyük bir millet kendi kendini
tüketmektedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Suriye’de
asli sorumluluğunu yerine getirmedeki başarısızlığı utanç
vericidir.”
“SURİYE’DEKİ ÇATIŞMA BÖLGESEL BARIŞ VE GÜVENLİĞE CİDDİ BİR
TEHDİTTİR”
Suriye’deki çatışmanın, bölgesel barış ve güvenliğe ciddi bir
tehdide dönüştüğünü kaydeden Gül, Soğuk Savaş döneminin vekalet
savaşlarının tekerrür etmesinin, Suriye’yi daha derin bir kargaşaya
sürükleyeceğini ifade etti. Gül ayrıca, mülteci krizinin devamının,
mültecileri misafir eden ülkeler için büyük sosyal, siyasi ve
ekonomik riskler oluşturacağına işaret etti.
İç savaşların, radikalleşme ve aşırıcılığı da beslediğini belirten
Gül, “Aşırı gruplar bir ülkede kök saldıklarında, özerk yapılar
oluştururlar ve sadece o ülkede değil, o ülkenin sınırları dışında
da, ciddi bir güvenlik tehdidine dönüşürler. Sonuçta, bu tür
örgütlerin tasfiyesi, bir ülkede güvenliğin sağlanmasının önündeki
en büyük zorluk olur. Bu tehdidin farkında olmalıyız ve kararsız
kalarak kaybedilen her gün, Suriye’de barışa ulaşma imkanından
biraz daha uzaklaşıldığını idrak etmeliyiz” şeklinde konuştu.
Gül konuşmasına şöyle devam etti:
“Suriye halkının rejime başkaldırmasının ardından, halkın davasını
destekleyen, güçlü ifadelerle ve vaatlerle dolu çok sayıda
uluslararası açıklama yapıldı. Bu net taahhütler Suriye halkının
ümitlerini arttırdı. Ancak, pek çok ülke, uzaklığın rahatlığını
yaşarken, sadece Suriye’den yansıyan korkunç görüntülerden rahatsız
olmakla yetindi. Suriye halkının yardım çağrıları ise duymazdan
gelindi. Suriye halkı, yirmi birinci yüzyılın en vahim katliamını
yaşarken, uluslararası toplumun sadece seyirci kalmasının sebep
olduğu hayal kırıklığının yerini ne tutabilir? Bu tespit, beni ne
yapılması gerektiği sorusuna getiriyor. Barışçıl bir çözüm için,
amaçları iyi belirlenmiş ve iyi hesaplanmış mantıklı bir strateji
geliştirilmelidir. Bu strateji, Suriye’deki iç savaşı bitirmeyi,
Suriye halkının emniyet ve güvenliğini derhal sağlamayı ve ülkede
istikrarlı geçişin sağlanmasını hedeflemelidir. Böyle bir
stratejinin kuvveden fiile geçirilmesi için kararlı ve güçlü bir
uluslararası angajman gereklidir. Krizin başlangıcından bu yana
eksik olan da aslında budur.”
“GÜÇLÜ DESTEK MESAJLARINA ARTIK GERÇEK EYLEMLER EŞLİK
ETMELİDİR”
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Suriye halkının kaderine terk
edilemeyeceğini ve edilmemesi gerektiğini söyleyerek, “Suriye’nin
acısını dindirme sorumluluğu, artık uluslararası toplumun
omuzlarındadır. Güçlü destek mesajlarına artık gerçek eylemler
eşlik etmelidir. Bütünlüğünü koruyan, istikrarlı, güvenli ve kendi
halkıyla ve komşularıyla barışık yeni bir Suriye’ye ulaşmaya
yönelik arayışımızda kararlı olmalıyız. Bu amaçla, BMGK’nin Beş
Daimi Üyesi ve Suriye’nin komşularının liderliğinde bir siyasi
strateji oluşturmalı ve uygulamalıyız” ifadelerinde bulundu.
ORTA DOĞU’NUN DEĞİŞİM SÜRECİ
Orta Doğu’nun son üç yıldır büyük bir sosyal ve siyasi değişim
sürecinden geçmekte olduğunu sözlerine ekleyen Gül, 2010 yılında
başlayan dönüşüm sürecinin, bölgedeki yüz yıllık statükonun sonunu
getirdiğini söyledi. Gül, “Elbette, değişime karşı tepki dalgaları
oluşmaktadır ve oluşacaktır. Bununla birlikte, Tunus, Libya ve
Mısır dahil bölgedeki gelişmeler geri döndürülemez. Arap halkları
da, diğer toplumlar gibi, çoğulcu toplumlar inşa etmeye eşit
derecede muktedirdirler. Ancak, bu yeni siyasi sistemlerin bir
gecede olgun demokrasilere dönüşmesini beklememeliyiz. Toplumların
uzlaşmanın değerini kavrayabilmeleri, yavaş, fakat kesintisiz
demokratik süreçler sonunda mümkün olmaktadır. Arap halklarının
haklı davaları, tam ve tereddütsüz desteğimizi hak etmektedir”
dedi.
FİLİSTİN MESELESİ
Filistin sorununun yarım yüzyıldan fazla bir süredir devam etmekte
olmasının, adalet kavramını derinden zedelemekte olduğunu dile
getiren Gül, Filistinlilerin kendi devletlerine sahip olma hakkını
inkârın, ne ahlaki, ne siyasi ne de hukuki bir zemini olmadığını
söyledi. Gül, uluslararası toplumun ısrarlı çağrılarına rağmen
Filistin topraklarındaki yasadışı yerleşimlerin genişletilmeye
devam edilmesinin, iki devletli çözüme ulaşma şansını azalttığını
söyleyerek, barışa olan ihtiyacın aşikar olduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanı Gül, ABD’nin himayesinde taraflar arasında başlatılan
görüşmelerin Türkiye tarafından memnuniyetle karşılandığını ve
güçlü biçimde desteklendiğini ifade ederek, “Bu çabaların başarısı,
İsrail Hükümeti’nin toprak bütünlüğüne sahip, yaşayabilir bir
Filistin Devleti kurulmasını kabul etmesine bağlıdır. Ayrıca,
uzlaşmış ve birleşik bir Filistin cephesinin mevcudiyetine de
ihtiyaç vardır” diye konuştu.
“KIBRIS MESELESİNİN ÇÖZÜMÜ, İSTİKRARLI VE BARIŞ İÇİNDE BİR DOĞU
AKDENİZ İÇİN ELZEMDİR”
Konuşmasında Kıbrıs meselesine de değinen Cumhurbaşkanı Abdullah
Gül, barışçıl bir çözüme ulaşmaya yönelik müteaddit girişimlerin,
Annan Planı’nın 2004’te reddedilmesi de dahil olmak üzere
başarısızlıkla sonuçlandığını belirtti. Garantör devlet olarak
Türkiye’nin, adil ve müzakere edilmiş bir çözüm bulunması hedefine
tam anlamıyla ve samimiyetle bağlı olduğunu söyleyen Gül, “Bu
nedenle uluslararası toplumun, sonuca odaklı ve belirli zaman
çerçevesine bağlı müzakerelere iyi niyetle başlanmasını Kıbrıslı
Rumlara kabul ettirmesini bekliyoruz. Bu sorunu çözmesi gerekenler
Kıbrıslı Türkler ve Rumlardır. ‘Eğer’ler ve ‘ama’lar olmaksızın, en
geç önümüzdeki ay müzakerelere başlamalarını bekliyoruz. Kıbrıs
meselesinin çözümü, istikrarlı ve barış içinde bir Doğu Akdeniz
için elzemdir” ifadelerini kullandı.
DAĞLIK KARABAĞ SORUNU
Donmuş ihtilafların etkin bölgesel işbirliğine engel olmakta
olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye’nin, Dağlık
Karabağ ihtilafının barışçıl çözümü için açık bir çağrıda
bulunduğunu dile getirdi. Gül, Kafkasya’da toprak bütünlüğü
temelinde kapsamlı ve sürdürülebilir barışın tesisi çabalarına
desteğin de devam etmekte olduğunu sözlerine ekledi.
Türkiye’nin, işgal altındaki topraklardan kademeli olarak
çekilmeyle birleştirilecek bölgesel ekonomik işbirliği ve kalkınma
odaklı kapsamlı bir strateji önerdiğini ifade eden Gül, “Bunun
bölgesel barış için sağlam bir temel oluşturabileceğine inanıyoruz”
dedi.
Bölgesel işbirliğine ihtiyaç duyulan diğer bir coğrafyanın ise
Balkanlar olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, “Son birkaç yıldır
Türkiye, tüm Balkan uluslarıyla güçlü ilişkiler kurma çabalarına
hız vermiştir. Hedefimiz bir diyalog, güven, karşılıklı anlayış ve
uzlaşı atmosferi oluşturmaktır” diye konuştu.
Gül sözlerine şöyle devam etti:
“Güvenli, müreffeh ve barışçı bir Afganistan olmasında hepimizin
çıkarı vardır. Burada da, bölgesel işbirliği ve sahiplenme şarttır.
Bu sebeple, Afganistan, Pakistan ve Türkiye arasındaki Üçlü Zirve
Süreci’nin kurulmasına yönelik çabaları bizzat başlattım ve
önderlik ettim. 2007’den bu yana bu süreçte gerçek anlamda ilerleme
sağlandı. Yeni başarılara imza atılacağına da inanıyorum.”
“İSLAMOFOBİ MAALESEF IRKÇILIĞIN YENİ BİR TÜRÜ HALİNE GELMİŞTİR”
Terörizm konusuna da değinen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Bu gerçek
bir tehdittir, son derece tehlikelidir, insanlığa karşı suçtur ve
mutlaka yenilmesi gerekir. Bunu ancak ‘benim teröristim/senin
teröristin’ ayrımlarından kurtulduğumuzda başarabiliriz. Terörizme
karşı etkin uluslararası işbirliği, Türkiye için ana bir öncelik
olmayı sürdürmektedir” diye konuştu.
Gül, dikkat edilmesi gereken bir meselenin daha mevcut olduğundan
söz ederek, “İslamofobi maalesef ırkçılığın yeni bir türü haline
gelmiştir. Dünya üzerindeki milyonlarca barışsever Müslüman’dan
soyut ve hayali bir düşman yaratmayı hedeflemektedir. İfade
özgürlüğünü korumak ile inanca saygıyı muhafaza etmek arasında bir
denge tesis edilmesi elzemdir” dedi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 68. BM Genel Kurul Toplantısı’ndaki
konuşmasını şu sözlerle sona erdirdi:
İnanıyorum ki, yeni bin yıl demokrasinin, hukukun üstünlüğünün,
insan haklarına saygının ve küresel refahın yayılmaya devam edeceği
bir dönem olacaktır. Özgürlük, adalet, haysiyet, toplumsal ilerleme
ve iktisadi refahla şekillenen uluslararası bir barışın
erişilebilir olduğuna inanıyorum. BM Şartı’ndaki ilkeler
doğrultusunda, kalıcı bir uluslararası düzen inşa etmek için
güçlerimizi birleştirmeliyiz. İstikrarlı, güvenli ve müreffeh bir
dünya tüm çıkarlarımızı gözetmek ve ilerletmek için en iyi yoldur.
Böyle bir dünyayı tesis etmek kendi milletlerimize karşı temel
sorumluluğumuz olmaya devam etmektedir.”