Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Öcalan için net açıklama
Abone olCumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan , Afganistan'dan İstanbul'a dönüşü sırasında uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı
Afganistan'dan İstanbul'a dönüşü sırasında uçakta
gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan, Öcalan'ın durumunun düzeltilmesiyle ilgili "Bu insani
şartların iyileştirilmesine yönelik yapılması gereken her şeyi bu
devlet yapmıştır. Herhalde kalkıp özel villa tahsis edilecek hal
yok" dedi.
BU İKTİDAR KOBANİ İÇİN DAHA NE
YAPACAKTI?
Türkiye 'nin Kobani için gerekeni yaptığını ifade eden Erdoğan, "Türkiye olarak biz Kobani'den ülkemize gelenlere kapımızı kapamadık, kapımızı açtık ve 200 bin insan şu anda ülkemizde. Daha ne yapacaktı bu iktidar? Yapılması gerekeni yaptı" dedi. Erdoğan, Öcalan statüsü ile ilgili olarak, "Başmüzakereci, vesaire gibi böyle bir şey” Bunlar çok büyük tehlike, çok büyük yanlış" ifadelerini kullandı.
"IŞİD ile koalisyon çalışmaları sürüyor. İncirlik üssüyle ilgili
bazı açıklamalar yapıldı, gelinen nokta nedir? Türkiye taleplere
nasıl yanıt verecek? Resmen böyle bir talep geldi mi? Türkiye talep
gelmesi durumunda ne yapacak?" şeklindeki soruya Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan şöyle yanıt verdi: "Bizim biliyorsunuz, 4
başlık aslında söyleyeceğim var. Bir tanesi, uçuşa yasak bölge
meselesi, iki, güvenli bölge meselesi, üç, eğit-donat meselesi,
dört rejim meselesi. Bunlar olmadığı sürece Türkiye olarak bizim
orada yer almamız mümkün değil.
PYD BİZİM İÇİN PKK İLE
EŞTİR
Son günlerde bir şeyler dolaşmaya başladı. Nedir o? PYD'ye silah
desteği vermek ve PYD'ye verilecek silah desteğiyle IŞİD'e karşı
burada bir cephe oluşturmak. Tamam da PYD şu anda bizim için PKK
ile eştir, o da bir terör örgütüdür. Bir terör örgütüne kalkıp da
bize dost olan NATO'da beraber olduğumuz Amerika'nın böyle bir
desteği, açıktan açığa söyleyerek bizden 'evet' ifadesini,
yaklaşımını beklemesi çok çok yanlış olur, böyle bir şeyi bizden
beklemesi mümkün değil, böyle bir şeye de biz 'evet' diyemeyiz.
İncirlik meselesi ayrı bir mesele. İncirlik'te bizden istenen ne? O
henüz belli değil. Bunu gördüğümüz anda değerlendiririz. Bizim
güvenlik birimleriyle otururuz bunları konuşuruz, uygun gördüğümüz
bir şey varsa buna 'evet' deriz, ama uygun değilse buna 'evet'
dememiz de mümkün değil.
GÜVENLİ BÖLGEYİ SURİYELİLER İÇİN
İSTİYORUZ
Biz niçin güvenli bölge istiyoruz? Güvenli bölge bir işgal
hareketi değil ki güvenli bölge sadece kendi topraklarından kaçıp
Türkiye'ye sığınan vatandaşa, Suriyeli vatandaşa kendi topraklarına
dönme imkanını verme. Ama onlara bir güvenlik temin etmemiz lazım,
bir güvence sağlamamız lazım ki onlar topraklarına döndükleri zaman
nasıl ki şu anda bizde kamplarda kalıyorlar, kamplar sınır
boylarında değil mi? Sınır boylarında. Orada belli kilometre
mesafede, bu tabi dağ arazi var, düz ovalar var, bunların hepsi
ayrı ayrı. Bazı yerde 5 kilometre olur, bazı yerde 15 kilometre
olur, 25 kilometre olur, bunları ilgili birimlerimiz çalışacaklar.
Bunlar zaten Amerikalı ilgililerle bizim Türk Silahlı
Kuvvetlerimizin yetkilileri, Dışişleri Bakanlığı yetkilileri
bunları zaten görüşüyorlar. Bu konuda da bunun adımları atılır.
Şu anda bakıyorsunuz, Dışişleri Bakanları sözcüleri gerek
Amerika'da gerek Avrupa'da bir şeyler söylüyorlar, bunların bir
kısmından haberimiz var, bir kısmından haberimiz yok, ama haberimiz
olan konularla ilgili biz o 4 başlığı önemsiyoruz. Buralardan taviz
vermek mümkün değil. Hele hele biz PYD'ye silah verelim... Sen şu
anda arazide rejime karşı, IŞİD'e karşı mücadele verenlere niye bu
güne kadar vermedin bu desteği. Madem böyle bir destek vereceksin
arazide şu anda rejime karşı da IŞİD'e karşı da savaş verenler var,
onlara ver. Geçenlerde onlardan bir tanesi 74 kadar lider kadroda
insanı biliyorsunuz kendi içinden vurulmak suretiyle 74'ü de
kimyasal silahla öldürüldü, hiç duyuldu mu, buna karşı herhangi bir
şey söylendi mi? Tam aksine.
Şimdi biraz gerçekçi olmamız gerekiyor. Kalkıp da 'PYD' dendiği
zaman, ben o zaman bu işten ciddi manada 77 milyonun sorumlusu
olarak rahatsız olurum. Tıpkı 'Kobani'ye sahip çıkıyoruz' diyerek
ülkemi karıştıranların Kobani dışındaki bölgelerde 250 bin insanın
öldürülmesinden rahatsız duymadığı bir tabloyu görüyoruz. Burada
Türkiye olarak biz Ayn el Arap'tan yani Kobani'den ülkemize
gelenlere kapımızı kapamadık, kapımızı açtık ve 200 bin insan şu
anda ülkemizde. Daha ne yapacaktı bu iktidar? Yapılması gerekeni
yaptı."
IŞİD'İN KOBANİ'DEN ÇEKİLMEYE BAŞLADIĞI
İDDİASI
"Kobani'den IŞİD'in çekilmeye başladığı bilgisi geldi mi?" sorusu
üzerine Erdoğan şunları söyledi: "Bilgiler geliyor, bunları
alıyoruz bu bilgileri. Bir taraftan çekilirken öbür taraftan belli
bir yeri işgal edebiliyor, bütün bunların dışında 'şu anda niye
Suriye, illa da niye Kobani diye sormak lazım. Irak'ın üçte biri
gitti, acaba bu üçte birde niye hiç rahatsız değil bunlar. Varsa
yoksa Kobani, neden? Bunlar manidar. İngiltere sadece Irak diyor.
Niye sadece İngiltere sadece Irak diyor da Suriye demiyor. Biz hep
söylüyoruz şu anda bizim bin 290 kilometre sınırımız var. Bütün
dert bizde, kalkıp bu dostlar hiçbirisi 'senin derdin nedir, senin
ihtiyacın nedir' böyle bir şey sormuyor. 4.5 milyar dolar harcama
yapmışız, bunların hiçbirinden böyle bir şey duyulmuyor. Bize gelen
nedir? 200 milyon dolar civarında bir para. BM Mülteciler
Konseyi'nden gelen para 20-25 milyon dolar, tek burada aklımda
kaldığı kadarıyla Suudi Arabistan'ın bize 50 milyon doları
gelmişti, diğerleri irili ufaklı şeyler."
BAŞMÜZAKERECİ, BUNLAR ÇOK BÜYÜK
TEHLİKE
Çözüm Süreci'nde yeni bir aşamaya gelindi. Yeni aşamada da
Öcalan'ın konumuna ilişkin bazı tartışmalar başladı. Talepler var,
statüsü değişebilir, başmüzakereci statüsü verilsin gibi. İlerleyen
aşamalarda şartlarında iyileşme söz konusu olabilir mi? şeklindeki
soruya Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın cevabı şöyle oldu:
"Taleplere yeni yanıt verilmesi söz konusu mu? Ağırlaştırılmış
müebbet hapse mahkum olmuş olan bir insan var. Bu insani şartların
iyileştirilmesine yönelik yapılması gereken her şeyi bu devlet
yapmıştır. Bundan daha ilerisi zaten olamaz. Herhalde
kalkıp özel villa tahsis edilecek hal yok. Şu anda orada 2
odası var, 2 odasının dışında televizyonu. Bunların hiçbirisi
yoktu, bizim iktidarımız döneminde bunları verdik. Bunun dışında
oradaki 5 tane diğer mahkumla görüşebilme imkanı var, bunun dışında
daha ne olacak.
Başmüzakereci, vesaire gibi böyle bir şey. Bunlar çok büyük tehlike, çok büyük yanlış. İstihbarat Müsteşarımız gidiyor, zaten kendisiyle görüşülmesi gereken konuları görüşüyorlar. Ama son zamanlarda bir şeyler değişti. Şu anda bakıyorsunuz İmralı farklı bir havada, dağ farklı bir havada, Parlamento'daki temsilcileri farklı bir havada, böyle bir ayrışmanın, bölüşmenin olduğu yerde ülkemi karıştıranların hali de ortada.
Akil insanlarla Başbakanımızın toplantısı olacak, hafta içinde kendileriyle konuşur, görüşürüz. Benim Cumhurbaşkanı olarak kanaatim kesinlikle bugüne kadar olan 11 yıllık tecbüremle budur. Böyle bir genişletilmesi şusu, busu. Ne kadar genişletilecekse zaten genişletilmiş, imkan her şey verilmiş. Sağlık noktasında tedavi falan her şey aksatılmadan yapılıyor."
Öcalan'ın başka bir cezaevine nakil edilmesi iddialarıyla ilgili olarak, "Onun sıkıntıları başkadır. Orası cezaevi değil dikkat ederseniz" dedi.
PARALEL DEVLET YAPILANMASI
GÜVENLİĞİMİZİ TEHDİT EDEN UNSUR
Paralel yapıyla mücade konusunda bir açıklamanız oldu. MGK'yı
işaret ettiniz, yeni bir adım adılacağı yönünde bazı yorumlar
yapıldı. Fethullah Gülen Cemaati'nin terör örgütü olarak
kabul edileceği, paralel yapının bu şekilde yer alacağı ve bunun
Milli Güvenlik Siyaset Belgesinde yer alacağı şeklinde açıklamalar
yapıldı. MGK'da paralel yapıyla mücadele konusunda nasıl bir adım
bekleniyor? sorusuna Cumhurbaşkanı Erdoğan şu yanıtı verdi: "Milli
Siyaset Belgesi içerisinde belli konu başlıkları yer alır.
Bunlardan birtanesi ki en önemlisidir o; ulusal güvenliği tehdit
eden unsurlar. Burada paralel yapı veya paralel devlet yapılanması
ulusal güvenliğimizi tehdit eden unsurlardan bir tanesidir. Bu ay
yapılacak olan MGK toplantımızda ulusal güvenliğimizi tehdit eden
unsurlar gündemimizde yerini alacaktır. Ve sonunda zaten
müzakerelerden sonra da basın açıklamasında tavsiye kararları
vesaire hepsi çıkacaktır. Müzakerelere bağlı olarak tavsiye
kararında yerini alırsa o zaman hükümet bu konuyla ilgili Bakanlar
Kurulu karanını eğer bu tavsiye kararı istikametinde alması halinde
o zaman bu Milli Güvenlik Siyaset Belgesi içinde yerini alır. Kaldı
ki Milli Güvenlik Siyaset Belgesi 5 yılda bir yenilenir.
Önümüzdeki yıl 5 yıllık süre doluyor, 5 yılda bir tekrar
yenilenmesi söz konusu, ama burada illa 5 yılda bir beklenmesi
kaydı da yoktur. Fevkalade hallerde bunu daha önceye de çekmek
mümkündür, içerideki bazı değişiklikleri yapmak mümkündür. Bu neyi
getirir, bu yargının da uluslararası camianın da bu tür olaylara
bakınışı değiştirir, önemli bir adımdır bu. Dostluk, kardeşlik
bağlarıyla birbirine bağlı olduğunu söyleyen ülkeler bu tür
şeylerde o ülkenin gerek Bakanlar Kurulu gerekse Milli Güvenlik
Kurulu gibi önemli bir kurumunun almış olduğu kararı veya tavsiyeyi
gözardı etmezler. Yeni bir süreç şudur; o da yargıdaki süreçtir.
Yargıda atılacak olan yeni adımlar var, yeni adımlarla ilgili
olarak da birçok şikayetler var, biriken dosyalar. Görüyorsunuz
birçok şeyler açığa çıkmaya başladı. Şu ana kadar birçok belgeyi
veremeyen insanlar artık o belgeleri vermeye başladılar. Bu
belgelerin verilmesiyle ben inanıyorum ki yargı çok daha farklı
adımları atacaktır. Kararlarını da buna göre verecektir."
46 YIL ARADAN SONRA
İLK
Afganistan ziyaretini değerlendiren Erdoğan şöyle konuştu: "46 yıl aradan sonra ilk defa Türkiye Cumhurbaşkanı Afganistan'a böyle bir ziyareti gerçekleştiriyor. 2005'te benim başbakan olarak bir ziyaretim oldu. Bu defa cumhurbaşkanı olarak yapmış olduğum ziyaretin iki özelliği var. Bir, Eşref Gani de doğrudan ilk defa cumhurbaşkanı seçilen birisi, ben de doğrudan ilk defa seçilen birisiyim, ortak yanımız. Bir diğer yanı bildiğiniz gibi yüzde 55-45 gibi oranla birinci, ikinci adaylar seçildi. Buna rağmen böyle bir milli mutabakat oluşturmaları manidardır.
Afganistan'daki sıkıntılar, gerginlikler böyle bir hükümet kurmayı teşvik etmiş olabilir. 50 - 50 gibi de bir paylaşıma gidiyorlar hükümette, kabine böyle oluşacak. Bu da tabi bir taraftan belki bir feragat bir taraftan belki bir fedakarlık ama bunun farklı belki bazı nedenleri olabilir. Hükümetin 40 gün içinde kurulması kaydı var, bunun için 40 içinde bu hükümet kurulmuş olacak. Fakat Afganistan görüldüğü gibi şu anda ekonomisi olan bir ülke konumunda değil. Temennimiz odur ki kardeş, dost bir ülkenin bir an önce bu halden kurtulmasıdır, çıkmasıdır. Kişi başı milli gelir 250 doların olduğu bir ülke, kişi başına milli gelirde de kendi ihracat ve ithalatından kaynaklanan bir şey değil, yapılan yardımlarla oluşan bir bütçeden doğuyor. Alt yapısı vesairesi bir taraftan yapılıyor. Fakat şu anda ekonomiye yönelik adımlar hususunda Eşref Gani'nin burada maliye bakanlığı yaptığı dönemde, Karzai hükümetinde, ekonomide bazı attığı ciddi adımlar var. Örneğin, 4 ayrı para kullanırılırken ilk defa Afgan parasına geçen bir bakan konumunda, böyle bir kararlılığı olan insan. Buranın Merkez Bankasını yönetmiş, sonra Maliye Bakanlığını üstlenmiş bir insan. Dünyayı tanıyan, bilen Afganistan'a farklı bir bakışı getirebilen bir insan, kararlı bir tip, irade koyabilen bir tip."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşmelerde güncel sorunları ele aldıklarını ifade ederken şunları söyledi: "Şu anda 4 meseleyi aramızda özellikle müzakere ettik. Bir tanesi bölgedeki gelişmeler. Bu bölgedeki gelişmeleri analiz ederken ben adeta bir yay örneği vermek durumunda kaldım. Pakistan'dan alın, Afganistan, İran, Irak, Suriye, Mısır, Libya, Tunus'a kadar adeta yay gibi Filistin bu arada, bu halkı Müslüman olan ülkeler üzerinde ciddi bir operasyon var. Burada bir huzursuzluk. Bunların hepsi de bölünmeye yönelik huzursuzluklar, biz buraları nasıl böleriz. Böl - parçala - yut veya böl - parçala - yönet mantığıyla çalışma yapılıyor. Perde arkasında bütün proje hazırlanmış durumda, ona göre de bu adımları atıyorlar. Pakistan, Afganistan arasında sıkıntılar sürekli oluyor. Sayın Sezer döneminde gerek Pervez Müşerref ile gerekse Sayın Karzai ile benim birebir görüşmelerim olmuştu, onlardan sağolsunlar ricalarımız oldu ve onlar üçlü olarak bir araya gelmeyi kabul ettiler. O zaman Sayın Sezer, Pervez Müşerref ve Karzai dörtlü olarak bir araya geldik. Bundan sonraki süreçte ise süreci aynı şekilde Pakistan Cumhurbaşkanı, Afganistan'da Karzai ve Türkiye'de Abdullah Bey ile birlikte İstanbul Süreci adıyla yürütme imkanı oldu. Şimdi de inşallah yine bu süreci bu yıl sonuna kadar veyahut önümüzdeki yılın başında tekrar bir araya gelmek suretiyle devam ettireceğiz.
Bunların bu ülkelere kazandıracakları neler olabilir derseniz, bir ülke barışına hizmet eder. Çünkü Pakistan'ın içinde terör noktasında ciddi sıkıntılar var. Aynı şekilde Afganistan'da özellikle sınır bölgelerinde ciddi sıkıntılar oluyor. Bunların aşılabilmesi için Türkiye'nin burada bir rol üstlenmesi normaldir. Türkiye'ye karşı her iki ülkenin muhabbeti çok çok farkı ve olumlu.
Oradan İran, Irak, Suriye'ye geldiğimizde. İran ve Suriye noktasında biz İranlı kardeşlerimize hep şunu söyledik; Burada Türkiye ve İran aktif rol almak suretiyle bu işi biz çözelim, başkalarına bırakmayalım. Ama ne yazık ki şu ana kadar İran ile bu konuda bir mutabakat sağlayamadık. Halbuki bu mutabakatı sağlayabilseydik, belki de şu anda bu kadar kan dökülmez, bu kadar insan ölmezdi. Gün geçmiyor ki Irak'ta onlarca insan, yüzlerce insan ölmesin. Suriye'nin zaten tablosu ortada, 250 bine varan ölüm sayısı. Sığınmacılara baktığınızda 5 milyonu aşkın sığınmacı var, bunların 1,5'u bizde, 2 milyonu Lübnan'da, Ürdün'de ciddi sayıda var, Irak'ta aynı sayıda var. Bütün bu insanlar evlerinden, yerlerinden yurtlarından oluyorlarsa burada acaba kim sorumlu? Ben şu soruyu bize yönetenlere hep şaşıyorum, o da nedir? 'Esed gidince yerine kim gelecek?' Esed gidince yerine kim gelecek diyenler aslında şecead arz ederken, sirkatin söylüyorlar. Esed'in neyini orada tutuyoruz, neyi var, başarılı ne yapıyor ki Esed'in orada durmasını soruyorsunuz. Onun gitmesinden daha faydalı hiçbir şey olamaz. Ne olacak, olması gereken halkı sandığa götürüp, halk kendi iradesiyle ortaya çıkan adaylardan bir tanesini seçecek ve Esed ile mukayese edilmeyecek derecede başarılı olur. En azından 250 bin ölü sayısını görmeyiz, yaşamayız. Ortada böyle bir felakat var. Aynı şeyi biz Sayın Putin ile de çok müzakere ettik, çok görüştük. Dışişleri Bakanlarımıza görev verelim, onlar çalışsınlar vesaire, dışişleri bakanlarımız defaetle bir araya geldiler, onlardan da bir netice alamadık. Çalışmaları beşli yapalım dendi, onları da denedik, maalesef şu ana kadar netice alamadık. Umutsuz olacak mıyız? Olmaya gerek yok, çünkü biliyorsunuz Nahçıvan - Karabağ meselesinde bile 22 - 23 yıl oldu Minsk Üçlüsü ABD, Rusya, Fransa hala çözemediler. Kimse 'yav bu 23 yıldır çözülmüyor' diye soru sormuyor. 'Duralım bakalım' diyorlar, kime esiyorsa bir davet ediyor, liderlerle görüşmeler yapıyor vesaire, bu şekilde süreçtir gidiyor. Bunlar siyasetin taktikleri midir, farklı bir şey midir onu o sorumluluğu üstlenenlere sormak lazım.
BM'ye gelince bu konudaki kanaatim çok açık. Ben, BM'nin bu konularda üstlendiği görevi yerine getirdiğine zaten inanmıyorum. Son genel kurulda yaptığım konuşmada da bunu açık, net ifade ettim. 'Bu Birleşmiş Milletler ne iş yapar, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ne iş yapar'. BM Güvenlik Konseyi'nin geçici üyelikleri için seçimler yapıldı. Biz bir kez buna girebilmiştik, bu defa da aday olduk. Fakat seçimin neticesinde bize söz verenlerin, 140 ülke söz verdiği halde, 140 ülkenin nasıl manevra yaptığını görmek çok açık net bir şeylerin nasıl döndüğünü ortaya koyuyor. İspanya'nın seçilmiş olmasından herhangi bir üzüntümüz yok, ama İspanyol Dışişleri Bakanı'na sarılanlar bizi ilgilendiriyordu. Çünkü onlarla farklı bazı birlikteliğimiz vardı, bunlar da kendilerini orada ele vermiş oldu.
Bu konuları kendileriyle görüştükten sonra. 'Türkiye'de siz ne yaptınız ki ekonominizi bu kadar kısa zamanda böyle iyi bir konuma getirdiniz. Ben sayın Gani'ye bunları anlattım. Bizler, sizlerle elamanları gönderin, elemanlar bizim kurumlarımızda çalışmalar yapmak suretiyle her türlü desteği veririz' dedik. Kendilerine güven olmadan istikrar olamayacağını… Şu anda Afganistan'da güven sorunu var, bu sebeple de sermaye sahibi buraya kolay kolay yatırım yapmaz. Bu demek değil ki bundan geri duralım, hayır geri durmayacağız, ama en önce burada Afgan'ın, sermaye sahibinin burada yatırım yapması lazım. Afgan sermaye sabihi yatırım yapmazsa küresel sermayeyi buraya çekemez. Onlardan bazıları burada yatırım yapmaya kalkarsa onu gören bir başka uluslararası ortağı, küresel sermayeden o da gelip Afganistan'a yatırım yapabilir. Belki cesareti çok çok büyük olmayabilir, ama küçükten başlayıp zamanla büyüyebilir. Bizde Güneydoğu, Doğu'da istediğimiz tür yatırım malesef yok, ama hiç mi yok? Var, nasıl var? Ufak boyutta var, 50 - 60 milyon dolarlık yatırımlar şu anda var. Bu yatırımları yapanlar bölgenin insanı, dışarıdan gelen nadirattandır. O bölgenin insanı yapıyor, özellikle mermer sanayinde Van'da, Diyarbakır'da yatırım yapabiliyor. Şanlıurfa'da et ve et ürünlerinde yatırım yapabiliyor, oradaki yatırım çok çok büyükce bir yatırım. Bunların şu ana çoğalması da söz konusu. Burada biz bu adımları atarken Afganistan'ın kendine ait zenginlikleri var. Madencilikte belli bir alt yapısı var, zenginliği var. Bu eğer işlenebilirse, buranın kendi insanı bu adımı atarsa gerisi gelebilir. Tarım ile ilgili ciddi manada bir imkan var, buna da kapılar açık olabilir. Hayvancılıkla ilgili adımlar atılabilir.
Buraya niçin binlerce kilometre uzaklıktan birileri Afganistan'a geldi. Afgan halkı veya yönetimi ne yapmıştı ki bu insanlar buralara kadar geldi? Bu soruya cevap aramak faydalı olur diye düşünüyorum.
Özellikle, genel olarak Asya ve Pakistan ilişkileri noktasındaki İstanbul Süreci ve İstanbul Süreci ile ilgili olarak bizim Pakistan ile ilişkilerimizi daha ileri konuma taşıyalım arzuları var. İkili ilişkiler konusunda Türkiye ve Afganistan olarak biz her türlü ilişkileri kurmaya devam edeceğiz. Şu anda kararlı destek misyonunda Türkiye olarak biz yerimizi alıyoruz. Birinci derecede ABD var ve biz sayımız şu an itibariyle belli, şu anda 700 civarında görünen sayı bini bulabilir. Bunun dışında Almanya ve İtalya dörtlü koalisyonun içerisinde yerini almış olacak. Yıl sonu itibariyle 12 bine filan düşecek, şu andaki sayı 30 bin civarında.
Kabil dışındaki yerlerde çok fazla asker kalmayacağına dair bir tespitleri var. Daha çok Afgan ordusu bu işi sürdürecek. Afgan ordusu da 175 bin civarında bir ordu oluşuyor. Ciddi sayıda bir polis teşkilatı olacak, bu konuda kendilerine ciddi bir eğitim desteği verdik, vermeye devam edeceğiz.
Pakistan, Afganistan, Türkiye olarak da ekonomik ilişkilerimizi daha iyi konuma getireceğimize dair inancımızı pekiştirdik. Temenim odur ki bu ülke tekrar bu tür sıkıntıları yaşamaz. Okuma - yazma oranına bakıyorsunuz yüzde 52'de erkekleri, yüzde 35 civarında bayanları görüyorsunuz. Bu hakikaten ciddi bir sıkıntı. Biz Türkiye olarak TİKA ile yatırım ağırlıklı desteklerimizi sürdürüyoruz. Okullar, hastaneler, ceşmeler, yollar bu çalışmalarımızı aynen sürdürmeye devam edeceğiz. Şu anda ihalesini yaptığımız Mevlana Celaleddin Rumi ile alakalı onun doğduğu evin ve çevresinin düzenlemesine yönelik bir adımımız var, onun ihalesini arkadaşlar yarın yapmış olacaklar. Bir de kendilerinden orada bir üniversite kurmayı arzu ettiğimizi söyledik. Bu konuda Mevlana Celaleddin Rumi Üniversitesiyle alakalı Kabil merkezde bir yer istedik. Sayın Cumhurbaşkanı olumlu cevap verdi. Büyükce de bir arazi istedik, tahsis ederse orada güzel bir üniversite kuralım ki Türkiye olarak daha da kalıcı inşallah olalım. Hastanemizle de burada özellikle ayağı, kolu olmayan çok insan var. Bunları getir - götür zor bir iş. Kuracağımız hastanenin bir bölümünde protezlerin takıldığı bir adım atalım istiyoruz. Biz 5 yıl burada hem eğitimini verelim hem doktorumuzu buraya gönderelim ki buradakileri yetiştirsinler. Aynı zamanda protez imalatını kuralım, yerinde bu işleri çözelim diyoruz.
Verimli bir seyahet oldu. Abdulah Abdullah ile görüştük, Raşid Dostum ile ikili görüşmeler yaptık. İnşallah kendilerini Türkiye'de ağırladığımızda da stratejik ortaklık ve dostluk anlaşmasını da imzalamak suretiyle bu işi geleceğe yönelik daha kalıcı kılan bir adımı da atmış olduk, bu anlaşma da bu seyahatimizin en önemli yanıydı."