Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan net mesaj: Tercih değil yükümlülüktür
Abone olCumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Almanya Başbakanı Angela Merkel, İstanbul'da bir araya geldi. Libya ve Suriye başlıklı görüşmenin ardından, "Biz Libya’da askeri bir çözümün mümkün olmadığını her fırsatta söyledik" diyen Erdoğan, "Ulusal mutabakat hükümetine destek vermek bir tercih değil yükümlülüktür" ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Almanya
Başbakanı Angela Merkel, ikili görüşme sonrası ortak
basın toplantısı düzenledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ikili görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında, Angela Merkel'i ve heyetini Türkiye'de ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti ifade ederek yoğun ve verimli bir program gerçekleştirdiklerini söyledi.
İki ülkenin akademik alandaki iş birliğinin lokomotiflerinden olan Türk Alman Üniversitesinin yeni eğitim ve sosyal tesis binalarının resmi açılışını yaptıklarını hatırlatan Erdoğan, Merkel ile görüşmelerinde Türkiye-Almanya ikili ilişkilerini kapsamlı şekilde ele aldıklarını ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, başta Libya ve Suriye olmak üzere
bölgesel gelişmeler hakkında fikir teatisinde bulunduklarına işaret
ederek, şöyle devam etti:
"Ülkelerimiz arasındaki köklü dostluk ilişkilerinin sürdürülmesinin Türkiye ve Almanya'nın yanı sıra bölgemizin de menfaatine olduğu noktasında hemfikiriz. Küresel ve bölgesel belirsizlikler bu iş birliğinin değerini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Ekonomi, ticaret, yatırım, enerji ve turizm alanlarında mevcut iş birliğimizi daha da ileri taşımakta kararlıyız. Ayrıca yenilenebilir enerji, dijitalleşme, yapay zeka gibi konularda da ciddi bir potansiyelimiz bulunuyor. Geçen yıl Berlin'de düzenlenen Türk-Alman Yapay Zeka Konferansının bu sene Türkiye'de yapılmasının planlanması buna güzel bir örnek teşkil etmektedir."
"Almanya'dan sorumluları cezalandırmasını bekliyoruz"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşmelerinde Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerini de ele aldıklarına işaret ederek, "Sayın Şansölyeye önümüzdeki dönemde Avrupa Birliğinden beklentilerimizi aktardık. Almanya temmuz ayından itibaren malum Avrupa Birliği Dönem Başkanlığını üstlenecek. Bunun Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin geliştirilmesi bakımından önemli bir fırsat teşkil edeceğini düşünüyoruz" diye konuştu.
Almanya'da yaşayan ve sayıları 3,5 milyona yakın Türk toplumunun huzur ve refahının da kendileri için öncelikli bir mesele olduğunu vurgulayan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Türklerin İkinci Dünya Savaşı sonrasında kalkınmasında ter döktükleri Almanya'da kendilerini evlerinde hissetmeleri bizler için çok ama çok önemlidir. Bu doğrultuda Alman dostlarımızın atabileceği pek çok adım bulunuyor. Geçtiğimiz aylarda Barış Pınarı Harekatımızı bahane eden terör örgütü yandaşları Almanya'daki Türklere yönelik saldırılar düzenlediler. Büyükelçiliğimizin hizmet aracı örgüt mensupları tarafından ateşe verildi. Bu saldırıları bir kez daha lanetliyor, kınıyorum. Bu eylemlerin görmezden gelinmesini, hele hele bunların demokratik bir hakmış gibi gösterilmesini anlamak mümkün değildir. Almanya'dan sorumluları cezalandırmasını, böyle tablolara müsamaha göstermemesini özellikle bekliyoruz."
"Bölgesel konularda Almanya ile diyaloğumuzu devam ettireceğiz"
Erdoğan, Türkiye ve Almanya'nın göç konusunda Avrupa'nın yükünün büyük bölümünü üstlenmiş durumda olduğunu belirterek, "Avrupa Birliği'nin ve Avrupa ülkelerinin Suriyelilere daha fazla ve hızlı yardım yapmaları her şeyden önce insani bir sorumluluktur" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 4 milyon insanın yaşadığı İdlib'in son haftalarda rejimin ağır saldırılarına maruz kaldığını vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Rejim, okullar ve hastaneler dahil tüm sivil yerleşim yerlerini aralıksız bombalıyor. İdlib halkının içinde bulunduğu insani dramı hafifletmek için elimizden gelen çabayı sergiliyoruz. Nitekim Sayın Merkel'e bu konuda neler yaptığımızı, özellikle de barınma noktasında neler yapmakta olduğumuzu, bu briketten barınaklar yapmak suretiyle şu kış mevsimi içerisinde artık çadırlardan istiyoruz ki İdlib halkını kurtaralım. İdlibli kardeşlerimize yönelik vahşetin son bulması için herkesin rejim üzerinde de baskı kurması gerekmektedir."
"Amacımız kan dökülmesinin önüne geçmek"
Almanya Başbakanı Merkel'e Berlin sürecini başlatarak Libya'da çözüm çabalarına yönelik destek sağlamasından ötürü teşekkür eden Erdoğan, "Biz Libya'da askeri bir çözümün mümkün olmadığını her vesile ile vurguladık. Türkiye olarak Almanya'nın bu inisiyatifine en etkin ve samimi destek veren ülkelerin başında yer aldık. Gerek Sayın Putin ile yaptığımız ateşkes çağrısı, gerekse yoğun diplomatik girişimlerimiz neticesinde sahada sağlanan kısmi sükunet, Berlin Konferansının düzenlenmesinde de ayrıca rol oynamıştır. Talebi üzerine Libya'da meşru hükümete destek sağlamamızın amacı da kan dökülmesinin önüne geçmek ve siyasi sürecin canlanmasına katkıda bulunmaktır" değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne destek vermek, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2259 Sayılı kararı gereğince bir tercih değil, yükümlülüktür. Darbeci Hafter ve destekçilerinin son birkaç gündür saldırılarını artırması, bu şahsın uzlaşı gibi bir niyetinin olmadığını göstermiştir. Ve kendisine verilen bu destekler ciddi manada şımartmıştır. Biz her halükarda Libyalı kardeşlerimizi bu zor günlerinde yalnız bırakmamakta kararlıyız. Beş asırlık kadim bağlarımızın olduğu Libya, savaş baronlarının ve terör örgütlerinin insafına terk edilemeyecek kadar önemli bir ülkedir. Ayrıca İran ve Irak'ta da son dönemde gerilimin arttığını görüyoruz. DEAŞ sonrası tekrar ayağa kalkmaya kalkışan Irak'ın, yeni bir kaos ve kargaşa iklimine süreklenmesine izin verilmemelidir. Türkiye ve Almanya olarak sorunların diyalog yoluyla çözümüne öncelik veriyor, taraflara sağduyu ve aklı selim çağrısında bulunuyoruz. Bölgesel konularda Almanya ile diyaloğumuzu güçlendirerek devam ettireceğiz. Bugün ele aldığımız hususlarda kaydedeceğimiz gelişmelerin gerek çok boyutlu ikili ilişkilerimiz, gerekse Avrupa Birliği katılım sürecimiz bakımından katkı sağlamasını temenni ediyorum. Değerli dostum Sayın Merkel'e yeniden ülkemize hoş geldiniz diyerek sözü kendilerine bırakıyorum."
"Serrac'ı yalnız bırakmayacağız"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Hafter'in saldırılara devam etmesini eleştirdiniz. Türkiye ne zaman müdahale edecek. Bu konuda, 'Türkiye'nin asker göndermesi söz konusu' dediniz. Silah ambargosuna uyacak mısınız?" şeklindeki soru üzerine, şu anda Libya'da askeri güçlere, özellikle de Serrac yanlısı güçlere eğitim vermek, onları belirli noktalarda yetiştirebilmek için TBMM'de süreci tamamlayarak yapılan yasal düzenlemeyle Libya'ya heyetin gönderildiğini söyledi.
Erdoğan, "(Libya) Burada biz Serrac'ı yalnız bırakmayacağız, kendilerine elimizden gelen bu noktadaki desteği vermekte kararlıyız. Buraya giderken TBMM'den kahir ekseriyetin almış olduğu kararla zaten askerimizi gönderiyoruz. Askerimiz orada bu eğitim çalışmalarına gerekli desteği verecek" diye konuştu.
Türkiye'nin Libya ile 500 yıllık geçmişi olduğunu dile getiren Erdoğan, onların da Türkiye'ye yaptığı davetin böyle bir hakkı doğuracağını ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin meşru olarak tanıdığı Serrac'a ve onun ordusuna böyle bir destek verildiğini aktararak, şunları kaydetti:
"Hafter'in böyle bir tanınırlığı söz konusu değil ama Hafter nasıl bu şekilde bazı ülkeler tarafından tanınıyor, bunu anlamakta zorlanıyoruz. Nitekim, Moskova'ya çağrılmışlardır, oradan kaçmıştır adeta. Ondan sonra Berlin sürecine yine davet edilmiştir. Berlin sürecinde de yine ne yazık ki 55 maddelik açıklanan, belirlenen metne de yine imzasını koymamış, daha sonra koyacağı söylenmiştir. Daha sonra aldığım bilgiye göre, Sayın Şansölye'den bunu aldım. 28'inden sonra bu askerlerin belirlenen 5+5'e isim verdi, oraya katılacağına dair şimdi de bazı şeyler söyleniyor. Bunlar tutarlı şeyler değil ve sürekli olarak eğer bu tür bir insan şımartılırsa, böyle bir insana bu tür destekler verilirse ki bu desteklerin arkasında Abu Dabi yönetimi var, Mısır var. Bunlar ciddi manada tabii her türlü silah desteğini veriyorlar. Wagner yine bu işin arkasında var. Wagner'in arkasında da kimlerin olduğu malum. Bunun dışında Sudan'dan yine 5 bin, 6 bin civarında kara gücü burada söz konusu. Bütün bunlar olurken 500 yıllık bir maziye sahip olan Türkiye'yi Libya'ya davet eden bu dostlara, bizim 'Hayır' dememiz zaten mümkün değildi. Bizler de buna bu şekilde cevabı verdik. TBMM'den de yine kararı çıkardık."
"Hafter'in yarın ne yapacağı da belli olmaz"
Erdoğan, kendisinden önce Libya ile ilgili bir soruyu yanıtlayan Merkel'in konuşması sırasında söz alarak, "En önemli konu, 55 maddeyi sözde kabul etmek başka bir şey ama altına imzayı koymak başka bir şey. Hafter henüz buna imzayı koymuş değil sadece sözde kabul etmiş durumda. Bunları biz tamamıyla kabul olarak anlamıyoruz yani bizim uluslararası diplomasi anlayışımız, veyahut uluslararası hukuk veya uluslararasındaki anlaşmalarda böyle bir durum söz konusu değil. Hafter'in yarın ne yapacağı da belli olmaz onu da sizlere buradan söylemiş olayım" ifadelerini kullandı.
Merkel'in Hafter'in sadece ateşkesi kabul ettiği ve askeri komite için isim bildirdiğini söylemesi üzerine de Erdoğan, "Sayın Şansölye, kabul etti ama imza koydu mu? İmza yok" dedi.
Erdoğan, 'mülteci politikası' ile ilgili soru üzerine, ikili görüşmelerinde Merkel'e İdlib'teki durumu açtığını aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şu anda 4 milyon nüfusu olan İdlib'in 400 bine yakın İdlibli bizim sınırımıza doğru hareket halinde ve bizler de özellikle bu kış mevsiminde buradaki insanlara ne gibi destekte bulunuruz, ne yapabiliriz diye insani yardım bazında tabii çadırlarla bu işi çözmek mümkün değil onun için süratle briket barınaklar yapmak suretiyle şöyle bir seferberlik ilan ettik. Kızılay ve AFAD'ımız bu konuda çalışmalarını sürdürüyor. İlk etapta 10 bin briket barınak yapma adımları atıldı. Gerekirse bunları artırarak devam ettireceğiz zira bizim sınıra 30-40 kilometre mesafede, Suriye tarafında bu yapılanma gerçekleştirilecek. Bunun içinde ufak da tuvaleti, banyosu olacak, ısıtma imkanlarını, her şeyi hazırlıyoruz ve adımı bu şekilde atacağız. Bu konuda sağolsun Şansölye, 'Biz de belli bir desteği verebiliriz' dediler. Kendileriyle Kızılay ve AFAD ile görüştükten sonra tekrar irtibat kuracağız. Ona göre kendileri de böyle bir desteğin gelebileceğini ifade ettiler."
Güvenli bölge konusunun Tel Abyad ve Resulayn arasındaki 125 kilometrelik 32 kilometre derinliğindeki bölge olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu bölgede bu adımı attık ve bugüne kadar da maalesef başta Amerika olmak üzere, Rusya Federasyonu, tüm Batılı ülkeler ki değerli dostum Şansölye ile de bunu konuştuk. Burada dedik ki planımız hazır, proje çalışmalarımız hazır. Bu güvenli bölgede bizler bu projeyi hayata geçirebiliriz ama burada el ele vermemiz lazım. Burada beraberce bu adımı atmamız lazım. Zira o, bu briket evlere benzemez, burada normal insani bir yaşamın sağlanacağı bir adım atacağız. Evleriyle okullarıyla mabetleriyle kaymakamlık, valilik ne ise bütün bunların yapıldığı bir şehir inşa edelim diyoruz. Bu güvenli bölge aynı zamanda barışın egemen olduğu bir yer olsun dedik. Bu konuda hala bize olumlu bir dönüş maalesef olmadı. Bunun tabii bütün lojistik noktada tedbirlerini biz de alabiliriz. Bunun yanında özellikle dünya barışına biz destek veriyoruz diyen ülkeler de burada el birliğiyle bu adımı atabiliriz. Ama şu anda henüz bu tür dönüşler olmadı. Maalesef biliyorsunuz gerek Amerika'yla yaptığımız görüşmeler gerek Rusya Federasyonu'yla yaptığımız görüşmelerde de terör örgütleri PYD/YPG hala bu bölgelerden çıkarılmış değil. Hala bunlar bu bölgede duruyor. Onların da bu bölgelerden çıkarılması lazım. Dolayısıyla bizim de Barış Pınarı Harekatı bölgesinde mücadelemiz, terörle mücadele olarak sürüyor."
"Alman gazetecilere dönük olumsuz bir çifte standart yok"
Bir Alman basın mensubunun Türkiye'de halen çalışma izinlerinin olmadığını söylemesi üzerine Erdoğan, şöyle konuştu:
"Uluslararası basın mensuplarının çalışma izinleri Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının görev alanına girmektedir. İletişim Başkanlığımız 2019 yılında, 19 farklı Alman kuruluşundan toplam 30 gazeteciye yerleşik akreditasyon kartı düzenlemiştir. İletişim Başkanlığımıza 17 Ocak 2020 itibarıyla 28 Alman basın mensubunun başvuruları ulaşmıştır. Başvurular 31 Aralık 2019 tarihinde tamamlanmıştır. Bu başvurularla ilgili mevzuat uyarınca bunların değerlendirilmesi yapılmaktadır. Almanya ile iyi ilişkilerimizden rahatsız olan bazı kesimlerin bu rutin değerlendirmeyi, 'Türkiye'nin Alman gazetecilere akreditasyon vermediği' veya 'Alman gazetecilere diğer yabancı basın mensuplarından farklı muamele edildiği' şeklinde yansıtmaya çalıştıklarını görüyoruz. Böyle bir özel muamelenin veya Alman gazetecilere dönük olumsuz bir çifte standardın olmadığını açıkça ve ilk elden burada ifade etmek isterim. İletişim Başkanlığımız, mevcut yerleşik akreditasyon sahibi gazetecilerin herhangi bir sorun yaşamaması için özellikle benim de takip ettiğim, izlediğim bir şekilde bu oturum izinlerinden sorumlu olan Göç İdaresi Genel Müdürlüğüyle yakın temas ve iş birliği halindedir. Burada bir sorun veya mağduriyet yaşanması da söz konusu değildir. Özellikle basın özgürlüğü konusundaki hassasiyetimi zaten bilenler bilir ve İletişim Başkanım da bu konularda hassastır."
AB'nin destek sözü
Cumhurbaşkanı Erdoğan, güvenli bölge konusundaki donörler çağrısının hatırlatılması üzerine, "Şu an itibarıyla biliyorsunuz AB'nin bize 6 milyar avro destek sözü vardı. İki taksitte, üç artı üç şeklinde olacaktı. Şu an itibarıyla bu 3 milyar avro bile tamamıyla bu uluslararası STK'lara verilmiş değil. Bu para bizim milli bütçemize girmiyor. İkinci gelecek olan 3 milyar avro da bizim milli bütçemize girmeyecek yine uluslararası STK'lar vasıtasıyla STK'lara gelecek. Bizim harcamamız ise 40 milyar doları şu anda geçmiş durumda. Burada tek olumlu yaklaşımı ben Sayın Şansölye'den aldım. Şimdi para, para demekle cebe girmiyor, kasaya da girmiyor ama para geldiği zaman biz de tabii Sayın Şansölye'ye teşekkürü de kesinlikle yapmasını biliriz" ifadelerini kullandı.
Erdoğan, kendisinden sonra Merkel'e soru yöneltirken 'Başbakan' ifadesini kullanan gazeteciyi de 'Şansölye' diye hitap etmesi konusunda uyardı.
"Berlin sürecine gelen ülkelerin Hafter'e yüz vermemesi lazım"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Libya'da alınacak önlemlerle ilgili soru üzerine, her şeyden önce Hafter'in bu 55 maddeyi kabul ettiği veya ateşkesi kabul ettiğine inanmadığını söyledi.
Hafter'in aynı şekilde Mitiga Havalimanı'nı bombaladığını ve bunu sürdürdüğünü vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Durmuş değil. Bu ne demektir; 'Ben ateşkesi kabul etmiyorum, kabul etmedim' demektir. Serrac ise Hafter'in yaptığıyla aynen ona mukabelede bulunmuyor. Burası çok önemli. Güvenilir bir yanı yok. Az önce dedim ya, imzası da yok. Mitiga Havalimanı'nı adam bombaladı. Oraya 11 füze attı. Bunların hepsi tespitli. Bunlar tespitli olduğuna göre Berlin sürecine gelen ülkelerin aynı şekilde bu adama artık yüz vermemesi lazım. Ben görüşme yapmam. Niye? Eğer ben bir devletin başıysam, masaya oturup imza attığımız bir anlaşmaya uymayan kişi için kalkıp da ben bu adama yüz vermem. Temenni ederim ki o masanın etrafında oturanlar da burada 55 maddelik bir anlaşma imzalandı, Hafter'in orada imzası yok ama Serrac imzaladı. Bu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine gönderilecek ama Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine gönderilecek olan bu 55 maddelik metinde Hafter'in imzası yine yok. 'Ben ateşkesi kabul ettim.' Hem öyle diyeceksin ve iki gün sonra da Mitiga Havalimanı'nı bombalayacaksın. Şimdi biz buna nasıl inanalım, nasıl güvenelim. Benim devlet yönetim anlayışım, uluslararası siyaset anlayışım bu."
Suriye konusunda şubat ayında bir liderler zirvesi olup olmayacağına ilişkin soru üzerine Erdoğan, o toplantıyı belki marta kaydırma durumunun olabileceğini söyledi.
Erdoğan, mültecilere yardımda Almanya'nın bot konusunda İçişleri Bakanlığına belli bir desteğinin ayrıca olduğunu, briket barakalar noktasında gerekli desteklerin de Almanya tarafından sağlanacağını ifade ederek, Merkel'e teşekkür etti.