Cumhurbaşkanı Erdoğan: Türkiye için büyük bir diplomatik zafer! Kadın cinayetleri için idamı onaylarım
Abone olNATO Liderler Zirvesi sonrası gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan flaş çıkış. İsveç ve Finlandiya ile imzalanan mutabakatın diplomatik bir zafer olduğunu belirten Erdoğan, Meclis'in karar alması durumunda idam cezasını onaylayacağını söyledi. Erdoğan'ın Suriye'ye yeni harekat hazırlığı, Biden ile yaptığı görüşme ve asgari ücret konularıyla ilgili de açıklamaları oldu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO Liderler Zirvesi
için gittiği Madrid'de medya mensuplarıyla buluştu. Gazetecilerin
sorularını yanıtlayan Erdoğan, gündeme ilişkin önemli
değerlendirmelerde bulundu. Finlandiya ve İsveç ile varılan üçlü
mutabakatı 'Türkiye adına diplomatik bir zafer' olarak niteleyen
Erdoğan, "Bundan sonraki süreç özellikle İsveç ve
Finlandiya’ya aittir. Herhangi bir yanlışları vesaire olduğu zaman
zaten kapı gibi belgeler elde, oradan gereğini yaparız" dedi.
Erdoğan, teröristlerin iadesine ilişkin "3-4 teröristi gönderdiler
ama yeterli değil" açıklamasında bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan,
Yunanistan ile yaşanan gerilime ilişkin ise "Kendisine çeki düzen
versin, Türkiye'yi beklesin" ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı
Erdoğan, Suriye'ye yeni operasyonla ilgili "Bir gece ansızın
gelebiliriz" dedi.
Yol gösterici olacak...
İki ülkeden terörle
mücadele alanında Türkiye'nin meşru taleplerine yönelik
taahhütlerde bulunmalarını ve somut adımlar beklediklerini söyleyen
Erdoğan, şunları kaydetti: "Finlandiya ve İsveç’le imzaladığımız
üçlü muhtıradaki terörizm ve dayanışma hususları tüm müttefikler
için yol gösterici olacaktır. Bundan sonra PKK ve FETÖ mensupları
için terör propagandası yapmak, ülkemize ve vatandaşlarımıza
saldırmak, insanları tehdit etmek, ortalığı yakıp yıkmak çok daha
zorlaşacaktır."
İhtiyatlı davranacağız
Bundan sonraki süreçte verilen sözlerin yerine getirilip
getirilmediğini yakından takip edeceklerini söyleyen Cumhurbaşkanı,
"Terörle mücadelesinde defalarca arkasından hançerlenmiş bir ülke
olarak ihtiyatlı davranıyoruz" ifadelerini kullandı.
Muhalefet eleştirse de diplomatik bir
zaferdir
Erdoğan'ın mutabakata yönelik eleştirilerde bulunan muhalefete de
tepki gösterdi, "Her ne kadar muhalefet gölgelemeye çalışsa da NATO
Zirvesi Türkiye için büyük bir diplomatik zafer olmuştur"
dedi. Erdoğan, şöyle devam etti: "Bu gerçeği sadece
muhataplarımız değil akıl, vicdan ve asgari düzeyde diplomasi
bilgisi olan herkes tasdik ediyor. Terör örgütüne sırtını
dayayanların Türkiye’nin kazanımları karşısında yaşadıkları hayal
kırıklığını hepimiz görüyoruz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yöneltilen sorular ve yanıtları
şöyle:
İsveç ve Finlandiya ile yaptığınız mutabakat ve NATO’nun aldığı kararlarla, Türkiye’nin NATO’yu terörle mücadele konusunda “istediği yönde hareket etmeye” en azından kağıt üzerinde yönlendirdiğini anlıyoruz. İkili görüşmelerinizde muhataplarınızın terörle mücadele konusunda samimiyetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Madrid Zirvesinde alınan ve kayda geçen bütün bu kararlar uygulamada ne getirecek ne götürecek bunu tabii zaman içerisinde görme fırsatımız olacak. Kaldı ki şunu bilmemiz gerekiyor; bu atılan imzalar bu işin bitmesi anlamına gelmiyor. Bazıları zannediyorum biraz da bunun telaşı içindeler. İş bitmiyor. Bu daha bir davettir. Bu davetle bir süreç başlıyor. Bunun ne kadar süreceği belli değil. Şu anda bu tabii kayıtlara giriyor. Bu kayıtlarla birlikte nereye varacak onu da göreceğiz. Ama görünen bir gerçek var ki bunlar şu anda bizim ne kadar doğru yolda olduğumuzun en güzel ispatıdır. Yaptığımız görüşmelerle PKK/PYD/YPG, FETÖ, tüm bu terör örgütleri NATO’nun artık yazılı kayıtlarına giriyor. Bu işin yazılı kayda girmesi ilk defa oluyor. Yani PKK Avrupa Birliği’nin metinlerinde vardı ama YPG/PYD ve FETÖ yoktu. Peki sorun bakalım, bunları bu metinlere koydurana kadar nasıl bir mücadele verildi? Biz sinyali verdik, onlar da hemen yaptı gibi bir şey olmadı. Onlar bu metinlere girmemesi için mücadele verirken, biz de “Bu metinlere girecek. Girmediği takdirde, kusura bakmayın. Bu bizim kırmızı çizgimizdir” dedik. Ekiplerimiz görüştüler, konuştular, en sonunda metinlere bunlar da girdi. İş o şekilde davet mektubu haline geldi. Ama daha süreç bitmedi. Bundan sonra daha bu işin uzun bir yolculuğu var, süreci var. Biz sabırla bu mücadeleyi sürdürdük. İnşallah sonu da hayır olur diyoruz. Buradaki toplantımızda da gerek İsveç gerek Finlandiya’daki terör örgütü faaliyetlerine dair bütün bilgi, belge, görüntüleri tekrar ortaya koyduk. Hem bunları hem de kitapçıkları flashbellekler içinde kendilerine verdik. “Terör örgütünün ve iltisaklı grupların resimlerini görmeniz, ne yaptıklarını ne ettiklerini bilmeniz lazım” dedik. Türkiye 40 yıldır bu mücadeleyi sürdürüyor ve bizim 40 bin insanımızı, vatandaşımızı bunlar şehit ettiler. Şimdi bütün bu süreçten sonra biz kalkıp da bu terör örgütlerinin faaliyetlerine müsaade edenlere el bebek gül bebek buyurun yürüyün mü diyeceğiz. Burada ayrıca terörizm oturumunda İletişim Başkanlığımızın hazırladığı, terörün gerçek yüzünü ve ülkemizin terörle mücadelesini anlatan bir video yayınladık. O video da tabii bunları çok etkiledi.
İsveç ve Finlandiya’nın kendi kamuoylarından da bazı
baskılar var. Eğer böyle bir şey olur da geri adım atarlarsa,
buradaki taahhütlerini yerine getirmezlerse, Türkiye’nin
beklentilerine yanıt vermemeye devam ederlerse, üyeliklerinin bloke
edilmesi, askıya alınması, üyelik süreçlerinin dondurulması mümkün
olabilir mi? Acaba böyle bir şey taahhüt edildi
mi?
- Zaten buraya giriş, davet veya kabul böyle
bir anda olan işler değil. Makedonya ile ilgili süreç uzun yıllar
sürdü. Bunlar böyle hemen olan işler değil. Bu süreç içerisinde ne
yapacaklar, nasıl bir yol izleyecekler? Bunlar gerçekleştikten
sonra, bu süreçte takip edeceğiz. Ki onay merciimiz
parlamentomuzdur. Parlamentomuzun onayı olmadan zaten bu iş
yürürlük kazanmıyor. Onun için bu konuda bir telaşa gerek yok.
Bundan sonraki şey onların kucağındadır. Şu anda İsveç ve
Finlandiya NATO üyesi olmuş değildir. Bunun bir defa bu şekilde
bilinmesi lazım. Ama bu işten cehli olanlar zannediyorlar ki bu iki
ülke artık NATO üyesi oldu. Hayır, böyle bir şey yok. Onun için
telaşa da gerek yok. Bu işin idraki içinde olanlar bu sürecin nasıl
takip edildiğini veya edileceğini gayet iyi bilirler. Bu bakımdan
bizler bu müzakereleri arkadaşlarımızla nasıl kararlı bir şekilde
yürüttüysek, bundan sonra da aynı kararlılıkla takibini yaparız.
Bundan sonraki süreç özellikle İsveç ve Finlandiya’ya aittir.
Herhangi bir yanlışları vesaire olduğu zaman zaten kapı gibi
belgeler elde, oradan gereğini yaparız.
Terörle mücadele kapsamında bu söz konusu iki
ülkeden yakın zamanda bazı terör suçlularının iadesi söz konusu
olabilir
mi?
- Şimdi bu
konuda verilmiş sözler var. Örneğin İsveç 73 teröristi bize
gönderecek. Şu anda 3-4 tane gönderdiler. Ama bunlar bizim için
yeterli değil. Tabii bunları Adalet Bakanlığımız, Dışişleri
Bakanlığımız, Milli İstihbarat Teşkilatımız yakın markaja alıp
takibini yapacak ve bu teröristleri gönderin bakalım diyecek.
Bunların hepsi bizim taleplerimiz olarak şu anda ortada. Bunlar
geldi geldi; gelmediği takdirde gereği ne ise o gereğini de biz her
an kurumlarımız ve birimlerimiz vasıtasıyla yapmaya devam
edeceğiz.
NATO’daki terörizm konulu oturumda liderlere
gösterdiğiniz videoya reaksiyonları nasıldı? 40 yıllık
mücadelemizin kısa süreli bir gösterimi olarak ikna edilmelerini
sağlamış mıdır?
- Birkaç lider oraya atıfta
bulunarak konuşmalarını yaptı. Bu önemliydi. Biz de zaten
konuşmamızda özellikle atıfta bulunduk. Ben tesirli olduğu
inancındayım. Kendilerine dağıttığımız kitapçıklar ve flashbellek
içindeki bilgi ve görsel dokümanlar da herhalde bunları çok daha
etkileyecek diye düşünüyorum.
NATO Genel Sekreterinin basın toplantısını da takip
ettik. Şunu söyledi; NATO’nun yeni konseptinde doğrudan hedef ilk
olarak Rusya olarak anılıyor. İkinci bir tehdit olarak da Çin’e
işaret ediliyor. Bu yeni durum yeni bir Soğuk Savaş gibi görünüyor.
Biz de NATO üyesiyiz. Türkiye’nin Rusya ile olan ilişkilerinde bu
yeni konsept zarar verebilir mi?
- Biliyorsunuz,
bu süreçle ilgili olarak bizim baştan itibaren bir yaklaşım
tarzımız var. Bu da nedir? Burada bir denge politikası güderek
süreci işletmekten yanayız. Bu denge politikası anlayışımızı,
bundan sonraki süreçte de yine devam ettireceğiz. Zira bizim şu
anda Rusya ile belli bağlantılarımız var. Bugün bizim kullandığımız
doğalgazın yaklaşık yüzde 40’ını oradan alıyoruz. Öbür tarafta şu
anda nükleer enerjiyle ilgili Akkuyu Santrali çalışmamız var.
Dördüncü bölümünün temeli de birkaç ay içerisinde, belki de temmuz
ayı içerisinde atılacak. Dördüncü bölümün temelinin atılmasıyla
birlikte bu santralin inşallah süratlenip 2023-2024 gibi devreye
alınması söz konusu olacak. Bunu da Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanım yakın şekilde takip ediyor. Bunun dışında bizim savunma
sanayiine yönelik de ilişkilerimiz, irtibatlarımız var. Bütün
bunlar şu anda bizi birbirimize ilişkili hale getiren konular.
Dolayısıyla da biz hem Rusya ile hem Ukrayna ile bu ilişkileri
devam ettireceğiz ve denge politikasıyla da bu işi sürdüreceğiz.
İstiyoruz ki diplomasi trafiğimiz buradan kesinlikle zarar
görmesin.
Suriye’ye yönelik yeni harekatın, hazırlıklar
tamamlanır tamamlanmaz başlayacağını açıklamıştınız. Rusya’nın yeni
çekinceleri mi söz konusu? Olası harekata yönelik bir ay önce
başlayan açıklamaların ardından bir farklılık, bir denklem
değişikliği söz konusu mu? Hazırlıkların tamamlanmasından kastınız
askeri mi, diplomatik mi?
- Bu konuyla ilgili
olarak benim her zaman bir ifadem var; bir gece ansızın
gelebiliriz. Hiç telaşa gerek yok. Aceleye gerek yok. Biz zaten şu
anda o bölgede çalışıyoruz. Malum, bir taraftan Irak’ın kuzeyindeki
çalışmalarımız, bir taraftan yine aynı şekilde Suriye’nin
kuzeyinde, Afrin’de vesaire çalışmalarımız var. Bu arada tabii
üzüntümüz büyük, şehitlerimiz de oluyor ama onlara 1’e 10 bedelini
ödetiyoruz. Şu anda bu harekât yürüyor. Ama tabii şu ana kadar
anlaşılanın veya anladığınızın ötesinde beklentiler var. Onun da
farkındayım. Biraz sabırlı olursak, biz şu anda peyderpey
yürüttüğümüz operasyonların fevkinde olanı da inşallah en güçlü
şekilde vakti saati geldiğinde gerçekleştiririz.
Ankara’dan ayrılmadan önce Esenboğa’da yaptığınız
basın toplantısında 5. maddeyi hatırlattınız ve dediniz ki
“Binlerce tır silah geliyor ve güneyimizde teröristlere veriliyor.
Başkan Biden ile yaptığım telefon görüşmesinde bunu kendisine
söyledim ama Madrid’deki görüşmemizde de bunları tekrar yine
söyleyeceğim.” Biden’la yaptığınız görüşmede bu konu gündeme geldi
mi?
- Elbette söyledim. Trump döneminden aldım;
dedim ki binlerce tır silah, araç, gereç, mühimmat buraya
getirildi. Biz şimdi burada terörü müzakere edeceğiz. Ama
Türkiye’yi hedef alan teröristlere silah, mühimmat, araç, gereç bu
şekilde verilirken biz NATO’da ortaklar olarak nasıl dayanışma
içinde olacağız?
Devamında şunu sormak istiyorum aslında; daha önceki
zamanlarda Washington yönetimini YPG’ye verilen silahlarla ilgili
olarak diyorlardı ki “YPG DEAŞ’a karşı bizim taktik manada
desteklediğimiz bir örgüt.” Şimdi Türkiye olarak tüm bunları karşı
tarafa iletiyoruz. Bu yeni durumu nasıl izah ediyorlar? Yani
stratejik ortağına parasıyla vermediği silahları taktik ortağına
hibe etmesini Washington yönetimi nasıl
açıklıyor?
- Onların izahından çok biz ne
anlıyoruz o önemli. Şahsen Türkiye Cumhuriyeti’nin Reis-i Cumhur’u
olarak bana onların getirdiği açıklamalar hiçbir zaman tesir etmez.
Niye? Çünkü bizim gördüklerimiz var. Onlar hiçbir zaman kalkıp da
“Evet, bunlar terör örgütüdür” derler mi? Demeyecekler. Bunların
gerçek manada PYD/YPG, DEAŞ, DHKP-C’ye karşı herhangi bir mücadele
vermesi veya onlarla savaşması söz konusu olabilir mi?
Yunanistan’la ilişkilerde bir süredir gergin bir
döneme girildi. Sizin de çok net açıklamalarınız oldu ve en temel
mesele zaten adaların silahlandırılması mevzusu. Bu noktada sizin
açıklamalarınızın Yunanistan tarafından yeterince anlaşıldığını
düşünüyor musunuz? Abdülhamid Han gemimiz en son filoya katıldı.
Doğu Akdeniz’de özellikle de Kıbrıs açıklarında sondaj çalışmaları
yapacak mı?
- Yunanistan’ın başındaki zatın tavrı
zaten belli oldu. Bu tavır karşısında da bazı aracıları devreye
sokuyorlar. Yaptığım görüşmelerde hemen hemen bütün
cumhurbaşkanları, başbakanlar “Biz aracı olalım, bir araya
getirelim, görüşmeniz olmayacak mı, en azından bu yıl sonuna kadar
görüşme yapsanız” gibi bir yaklaşım ortaya koydular. Biz de
kendilerine şunu söyledik; “Kusura bakmayın, bizim şimdilik bu
görüşmeye ayıracak vaktimiz yok.” Çünkü adaları şu anda nasıl
silahlandırdıkları ortada. Diğer taraftan hava sahamızı sürekli
ihlal ediyorlar. Şimdi bizimle uyumlu bir hale gelecek olan kalkıp
da hava sahalarımızı ihlal etmek suretiyle bizi tahrik eder mi? Bir
de adalara gidiyor; oralarda beton barınaklar yapmak, çukurlar
kazmak suretiyle oralardan da sinyal vermeye kalkıyor. İyi niyeti
yok. İyi niyeti olsa bu adımları atmaz. Bunları yaptığına göre,
kusura bakmasın, biz bu yıl bir defa Yüksek Düzeyli Stratejik
Konsey Toplantısını yapamayız, yapmayacağız. Ve o artık
Türkiye’deki gelişmeleri beklesin. Kendisine de çeki düzen versin.
Kendisine çeki düzen vermedikten sonra bizim bir araya gelmemiz
mümkün değil.
Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında hem bölgede hem
dünyada ülkeler arası ilişkilerde yeni bir dönem başladı. Türkiye
de bu süreçte etkin bir diplomasi yürütürken, bir yandan da
gerektiğinde sert güç kullanmaktan geri durmuyor. NATO’da alınan bu
sonuçla da bu yeni sürecin çok etkili olduğunu görüyoruz.
Bölgesinde ve dünyada Türkiye’nin bu aktif ve etkin rolüyle ilgili
siz ne dersiniz acaba? Yeni dönemi siz nasıl
yorumlarsınız?
- Bir defa siyaset yapıyoruz.
Siyaset yapmanın ötesinde 780 bin kilometrekarelik Türkiye’yi
yönetiyoruz. 85 milyon nüfusuyla güçlü bir Türkiye var. Bu güçlü
Türkiye’mizi bizim geleceğe çok daha güçlü bir şekilde taşımamız,
götürmemiz lazım. Az önceki soruda değinilen Abdülhamid Han sondaj
gemimiz de bu yaklaşımın bir adımı. Tabii bu süreç birilerini
rahatsız ediyor. Düşünün 20 yıl önce ne sismik araştırma ne de
sondaj gemimiz vardı. Ama şimdi 2 tane sismik araştırma, 4 tane
sondaj gemimizle biz Karadeniz’i ve Akdeniz’i sürekli arayacağız,
tarayacağız ve buralardan bir netice çıkarmaya çalışacağız. Şu anda
bize verilen raporlara göre de inşallah bu yıl sonu itibariyle,
önümüzdeki yılın başı itibariyle neticeler artık gelmeye
başlayacak. Çünkü bu konuyla ilgili raporlarda artık sinyaller
veriliyor. İnşallah bu doğalgazı, petrolü gördüğümüz andan itibaren
bizim tabii bu konuda vatandaşımızı da rahatlatma sürecimiz ayrıca
başlayacak. Bu konuda bu gemilerimiz sadece kendi ülkemizde değil
ülke dışında da iş görecekler. Tabii Abdülhamid Han devreye girdiği
günlerde, malum siyasi partilerin bir tanesinin başında bulunan ve
kendine güya tarihçi diyen hanımefendinin, Sultan Abdülhamid’e çok
çirkin bir yaklaşımda bulunması, biraz da bu ismin belirlenmesine
vesile oldu. Çünkü biz Sultan Abdülhamid Han hakkında böyle olumsuz
ifadeler kullanılmasına fırsat vermeyiz. O Osmanlı’nın son
döneminde 33 yıl bu toprakları yönetmiş, idare etmiş. Kalkacaksın
sen ecdadına laf söyleyeceksin. Biz buna asla müsaade etmeyiz. Onun
için de orada sondaj çalışması yapan gemimize nasıl Abdülhamid Han
ismini verdiysek, inşallah oradan gelecek neticeler de en güzel
cevap olacaktır. Ecdadına saygısı olmayanın bu millete de saygısı
olmaz, geleceğine de saygısı olmaz. Bu şekilde de adımı atmış
olduk. Bütün bu gelişmelerle birlikte inşallah biz 2023’e
hazırlanmanın gayreti içerisindeyiz. Bu mücadeleyi milletimizle
beraber yürütecek ve NATO’nun 70 yıllık bir üyesi olarak çok daha
isabetli, çok daha hayırlı adımları atmaya devam edeceğiz.
İç siyasetle ilgili bir soru sormak istiyorum. 6’lı
masanın adayı belli değil. Bir taraftan da 6’lı masanın büyük
ortağı CHP’nin HDP ile ilişkisinin son dönemde arttığını görüyoruz.
6’lı masanın bilhassa da CHP’nin HDP ile olan ilişkisini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
- Daha önce de söyledim; biz
şu anda sadece kendimize bakıyoruz. Onların ne yaptığı ne ettiği
bizi pek ırgalamıyor. Ama görünen gerçek o ki bu işin üstü şişhane
altı kaval. Onun için biz ne yapacağız ne edeceğiz ona bakalım.
Bunların 6’sı, artı 1’le de 7’si ne gibi adımlar atacaklar, nasıl
bir aday belirleyecekler? Biz şu anda adayımızı belirlemişiz,
Cumhur İttifakı olarak yolumuza devam ediyoruz. Rabbim sonunu
hayretsin. 2023 inşallah ülkemiz için hayırlara vesile olur.
Geçtiğimiz günlerde tüm Türkiye’yi derinden
etkileyen Pınar Gültekin cinayeti davasında ceza indirim kararı
çıktı. Bu indirim kararına ilişkin değerlendirmeniz nasıl olur? Bir
de bu tür suçlarla ilgili idam konusu da gündeme geldi. Kadın
cinayetlerine yönelik idam cezası olur mu?
- Bu
konu ile ilgili olarak Devlet Bey’in de zaten bir açıklaması
olmuştu. İdam konusu ülkemizin yeniden gündemine gelebilir ve bu
tartışmaya açılabilir. Tabii Pınar Hanım’ın ölümü rastgele bir ölüm
de değil. Tamamen burada bir vahşet söz konusu. Bu vahşet bu
millete yakışmaz. Böyle bir şeye katlanmamız da mümkün değil. Bunun
için de gerekli müzakereleri, tartışmaları Adalet Bakanım ile de
yaptık, bunları konuştuk. Gerekirse bu tekrar gündeme getirilerek
tartışma konusu haline gelmeli. Bu tartışmadan ne çıkar bunu
görmeliyiz. Ardından da çıkan neticeye göre bir adım atılabilir.
Çünkü Pınar Hanım’ın durumunun benzeri birçok vahşetler var. Bunlar
hakikaten böyle yenilir yutulur şeyler değil. Onun için burada da
bu işin müzakeresi tartışmaları hepsi yapılır. Tabii bu bir anayasa
değişikliği gerektiren de bir konu. Daha önce de söylemiştim,
burada Adalet Bakanlığımızın yaptığı çalışmada parlamento böyle bir
karar alması halinde ben böyle bir kararı onaylarım.
Mahmut Ustaosmanoğlu’nun cenazesinde laikliğe
uyulmadığı gerekçesiyle Atatürkçü Düşünce Derneği tarafından
yargıya başvurulacağı açıklandı. Bunun yanında muhalefet genel
başkanları taziyelerini bildirmediler, adeta yok saydılar. “16
milyon İstanbullunun belediye başkanıyım” diyen İBB Başkanı, en az
1 milyon kişinin toplandığı cenaze törenine gelmediği gibi, taziye
de bildirmedi. Hem bu laiklik noktasında yargıya taşımayı hem de
taziye iletmemeyi nasıl değerlendirirsiniz?
-
Bunların taziyesi bu kadar önemli mi? Hiç gerek yok. Oraya
gelenler, özellikle Mahmut Ustaosmanoğlu Hocaefendi’nin bütün
hayatı boyunca vermiş olduğu mücadeleyi yaşayanlar, buna saygı
duyanlar. Ben de bu ülkenin Cumhurbaşkanı olarak orada bulundum.
Arkadaşlarımla beraber bulundum. CHP’den de bir arkadaş geldi. O da
orada bulundu. Demek ki nasibi olanlar da varmış. Bunlar maalesef
nasibi olmayanlar. O söylediğiniz derneklerin zaten tarzlarını
biliyorsunuz. Bunlar asla bizi üzmez. Bu ülkede artık laiklik
tartışması diye bir şey kalmamıştır. Bunu onlar düşünsün. Laiklikle
alakalı bütün tanımlar vesaire hepsi özellikle partimin tüzüğünde
de en güzel şekliyle vardır. Biz o çerçeve içerisinde laikliği
yaşadık, yaşıyoruz. Ve birilerinden de icazet almamıza gerek yok.
Ana muhalefetin başı bu cenazeyle ilgili bir taziye niye
göndermemiş veyahut yavru muhalefet niye göndermemiş; bundan dolayı
hiç dertlenmeye gerek yok ki. Herkes nasibini alır. Unutmayın,
nasibûke yusibûke; nasibin neyse onu bulursun. Zaten Mahmut
Ustaosmanoğlu Hocaefendi kendisini gerçekten yaşamış, onun
duygularıyla amel etmiş, amel etmeye devam edenlerle beraber Hakk’a
yürüdü. Güzel olan da o değil mi?
İBB Başkanı, Sayın Cumhurbaşkanı beni davet etmiyor
diyordu. Acaba cenazeye katılmak için sizden davet mi
bekledi?
- Böyle bir şeyin daveti olur mu? Bir
şeyi unutmayalım. Camiye daveti kim yapar? Müezzin yapar. Ezan
davettir. Bu davete icabet eden nasibini alır. Ama buralarla
alakası yoksa, seçim zamanı Eyüp Sultan Camii’ne gidip Kur'an-ı
Kerim’i açıp Yasin-i Şerif’i okumaya çalışanlar, kalkıp buralarda
da gerek salayı gerekse ezanı duymadıysa; gözleri var görmez,
kulakları var duymaz, dilleri var hakkı söylemez; dolayısıyla
onların kalpleri körelmiştir.
Geçtiğimiz günlerde garip bir olay oldu. Türk
Ocakları bir sempozyum düzenledi ve orada Sayın Kılıçdaroğlu,
İmamoğlu ve Kaftancıoğlu İslam dünyasının sorunlarını tartıştı.
Kemal Kılıçdaroğlu orada referans olarak “din afyondur” diyen Karl
Marx’tan satırlar okudu. Bunlar Türkiye’de ne yapmak
istiyorlar?
- Devlet Bey de bu konuda zaten
konuşmasında gayet güzel, sertse sert, taşı gediğine koymaksa en
güzel şekliyle ifade etti. Bu da CHP’nin yeni bir takiyesi işte.
Bay Kemal ve CHP zihniyeti milletin hangi sorununu çözmüş de sıra
İslam dünyasının meselelerine gelmiş? Oysa Türkiye’de İslam’a sorun
olan, dini değerlere karşı duran bizzat kendileri… Bunların milleti
kandırmak için atmayacakları takla kalmadı. Ancak milletimiz
feraset sahibi. Bunlara gereken dersi sandıkta yine verecektir.
Asgari ücretle ilgili sizin beklentiniz
nedir?
- Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışıyor.
İnşallah arkadaşlarımız çalışmayı efradını cami ağyarını mani bir
şekilde bitirirler. Biliyorum ki Asgari Ücret Tespit Komisyonu en
ideal seviyeyi belirleyecek. Biz de inşallah müjdeli haberi
işçilerimizle, emekçilerimizle paylaşırız. Hiçbir vatandaşımızı
enflasyona ezdirmeme sözümüz, kararlığımız var. Şartlara göre ne
yapılması gerekiyorsa onu yapmaya devam edeceğiz.
NATO’da tarihi bir sonuca da şahitlik ettik. Sayın Bahçeli bunu milli bir başarı olarak tanımladı. Buradaki başarı ve kazanım bu kadar ortadayken, muhalefet liderleri ne dediler diye baktığımızda, Kemal Kılıçdaroğlu “asla giremezler dedin, gittin imzayı bastın geldin” diyor. Akşener de “ülkemizin çıkarlarıyla bağdaşmayan bir taviz” olarak nitelemiş. Muhalefetin bu tutumunu, bakış açısını nasıl değerlendirirsiniz?
Adı üzerinde muhalefet. Biz bu ülkelerle ilgili “Bunlar terörle mücadele konusunda terörizme meydan verdiği sürece, teröristlere kapıları açık tuttuğu sürece bizden destek alamazlar” dedik. Şu anda da aynı noktadayız. Değişen bir şey yok. Eğer NATO toplantısında terör gösterileri ekrana yansıtıldıysa bunun bir anlayışı var. Eğer liderlere kitapları, görüntüleri, belgeleri dağıttıysak bunun bir anlayışı var. “Buna bir bakın. Burada ne var ne yok bunları görün” dedik. Tabii iş bitmedi. Ne Kılıçdaroğlu ne Meral Akşener, bunlar siyaseti hala öğrenmiş değiller. Yani NATO’ya nasıl girilir veya girilmez bunlardan haberleri yok. Önce bunu öğrenmeleri lazım. Televizyonlarda bir tanesi Dışişleri Bakanlarının imza attığı muhtırayla ilgili, Genel Sekreterin de imza attığından bahsediyor. Genel Sekreterin imzası yok. Önce bu işi bir öğren. Burada sadece Türkiye, İsveç ve Finlandiya Dışişleri Bakanlarının imzaları var. Şurası da önemli; bu imzalarla davet süreci başladı. Bunlar NATO’ya girmiş değil. Böyle bir şey de yok. Kaldı ki Türkiye’nin bu işe evet demesi Tayyip Erdoğan’la da bitmiyor. Nerede bitiyor? Parlamentoda bitiyor. Parlamentonun onay yetkisi var. Bu öyle bir anlaşma. Yani NATO’ya girmesi için bizim bir defa parlamentomuzdan onay alması lazım. Bunları da bilmeleri lazım.
Bilgi kirliliklerinin ana kaynaklarından bir tanesi
de maalesef sosyal medya. Dezenformasyon yasası hazırlığınız vardı.
Komisyondan geçti ama Meclis genel kuruluna gideceği zaman Eylül
ayına ertelendi. Türkiye’yi ve medyayı, hepimizi doğrudan
ilgilendiren bu yasa niye bu kadar gecikiyor ve
ertelendi?
- Özellikle bu hafta başka önemli olan
bazı yasaların çıkması süreci de vardı. Bunun içinde öğrenci affı,
3600 ek gösterge ve başka yasalar var. Burada mutabakat sağlandı,
bir konsensüs oldu. Cumhur İttifakı ile muhalefet şöyle bir
anlayışa geldiler; “biz önce bu 5-6 tane yasayı hemen çıkaralım,
Meclis açıldığında da bunu hallederiz” dediler. Grup Başkanvekili
arkadaşımız beni aradı. “Böyle bir durum var. Mutabakatımız tamam,
fakat dezenformasyonla mücadeleyi Meclisin açılışına bırakmaya ne
dersiniz?” dediler. Biz de “mademki aranızda böyle bir mutabakat
var, hiç olmazsa diğerlerini çıkaralım. Onları hemen yürürlüğe
sokmuş oluruz. Böylece bu süreci dayanışma içerisinde bitirmiş
oluruz” dedik ve onu Meclisin açılışına bırakmış olduk.