Türkiye tarihinde bir ilk, bu yılın ağustos ayında yaşanacak; Türkiye Cumhurbaşkanı ilk kez halkoyuyla seçilecek. Cumhurbaşkanlığı adaylığı için 20 vekilin imzası gerekli olduğundan, gözler TBMM'de grubu bulunan siyasi partilere dönmüştü. CHP ve MHP ortak aday çıkardı; Ekmeleddin İhsanoğlu. TBMM'deki en küçük parti, HDP ise Selahattin Demirtaş'ın adaylığını dün resmen açıkladı. Adayını son açıklayan parti ise, iktidar partisi, AK Parti oldu; Ak Parti, Türkiye'nin halk tarafından seçilecek ilk cumhurbaşkanı için, kurucu genel başkanı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı resmen aday gösterdi. 26 Şubat 1954'te, İstanbul'da doğan Erdoğan'ı siyaset önce Ankara'ya taşıdı. Şimdi ise, 11 yıllık Başbakanlık görevinden sonra Erdoğan, şimdi de Türkiye Cumhuriyeti'nin en tepe noktasına, Cumhurbaşkanlığı'na aday. Eğitim hayatına Piyale Paşa İlkokulu'nda başlayan Erdoğan, İmam Hatip Lisesi'ni bitirdi. Yüksek Öğrenimini de Marmara Üniversitesi İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi'nde yaptı. Gençlik yıllarında iki önemli uğraşı vardı Erdoğan'ın; Siyaset ve futbol. Camialtı, İETT ve Erokspor'da 16 yıl futbol oynadı. Siyasetle ise Milli Türk Talebe Birliği'nde ısındı. 1976 yılında da Milli Selamet Partisi Beyoğlu Gençlik Kolu Başkanlığı'na, hemen ardından da MSP İsatnbul İl Başkanlığı'na seçilerek, aktif siyasette ilk kez adını duyurmaya başladı. Siyasi hayatı devam ederken, bir yandan da İETT'de görev yaptı. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından İETT'den ayrılıp, özel sektörde çalışmaya başladı. Erdoğan, hayat arkadaşını ise bir konferansta buldu. 1977 yılında bir konferansta tanıdığı Emine Hanım'la evlendi. Bu evlilikten iki erkek, iki kız çocuğu oldu; Ahmet Burak, Necmeddin Bilal, Esra ve Sümeyye. Askerlik görevini, Türkiye'de halen askeri yönetim devam ederken, 1982 yılında yapan Erdoğan, Tuzla'da Yedek Subay olarak görev yaptı. 1983 yılında yapılan seçimlerle Türkiye'nin askeri yönetimden çıkmasıyla, Erdoğan da siyasete döndü. Kapatılan MSP'nin yerine kurulan Refah Partisi'nde aktif siyasete yeniden başladı. 1984 yılında RP Beyoğlu İlçe Başkanı, 1985 yılında ise İl başkanı ve partinin MKYK üyesi seçildi. 1986 yılında ara seçimlerde RP'den milletvekili adayı oldu. Ardından da Beyoğlu ilçesinden belediye başkan adayı oldu. Her ikisinde de seçilemedi. Ancak 1989 seçimlerinde RP 2. Parti olunca, Erdoğan'ın da siyasi yükselişi de hızlandı. 1991 yılında yeniden RP'den milletvekili adayı oldu. Ancak o seçimlerde uygulanan tercihli oy sistemine takıldı. Seçilecek oyu almasına rağmen ,tercihli oy sistemi nedeniyle Yüksek Seçim Kurulu milletvekilliğini iptal etti. İSTANBUL BELEDİYE BAŞKANI RP'nin İstanbul il başkanlığı görevine devam eden Erdoğan, 27 Mart 1994 yılında bu kez İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı oldu ve seçildi. Ancak 12 Aralık 1997'de, Siirt'te düzenlenen mitingde okuduğu bir şiir, siyasi hayatını sekteye uğrattı; Hakkında dava açıldı. Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde gerçekleşen yargılama sonucunda, TCK'nın 312. maddesinden ceza aldı. Daha sonraları, başta TBMM kürsüsü olmak üzere, pekçok yerde yeniden okuyacağı o şiir, 28 Şubat döneminin yaşandığı o yıllarda, mahkeme tarafından "halkı din ve ırk farkı gözeterek, kin ve düşmanlığa sevketmek" olarak yorumlandı. Hapis cezası aldı. Dört ay hapis cezasına çarptırılan Erdoğan, bu cezayı 1999 yılında Pınarhisar cezaevinde geçirdi. 24 Temmuz 1999 günü cezasını tamamlayarak, tahliye oldu. 28 Şubat sürecinde sadece Erdoğan, kişisel olarak etkilenmedi; Mensup olduğu Refah Partisi, ardından da Fazilet Partisi kapatıldı. Fazilet Partisi'nin kapatılması ve Genel Başkan Necmettin Erbakan'a siyasi yasak getirilmesi, partinin temelini teşkil eden Milli Görüş hareketinde de bölünmeye neden oldu; Yeni parti kurulma sürecinde parti içinde Erbakan'a yakın duran "gelenekçiler" ile, Erdoğan ve Abdullah Gül'ün başını çektiği "yenilikçiler" grupları oluştu. Parti içi çekişmeyi "gelenekçi" grup kazandı ve Recai Kutan 20 Temmuz 2001'de yeni kurulan Saadet Partisi'nin genel başkanı oldu. Yenilikçi kanat ise, Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Adalet ve Kalkınma Partisi'ni kurdu. AK Parti, 14 Ağustos 2001'de kuruldu. Erdoğan, partinin kurucu Genel Başkanı oldu. Parti kurulduktan çok kısa bir süre Türkiye erken seçime gitti. Ve yeni kurulmasına rağmen AK Parti, 3 Kasım 2002'de yapılan genel seçimlerden birinci parti olarak çıktı. Partisi iktidara geldi. Ancak Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan, daha önceki hapis cezası nedeniyle milletvekili seçilemedi. Kendisi genel Başkan olarak devam ederken, Başbakanlık görevini, yol arkadaşı Abdullah Gül üstlendi. Ancak seçimlerden hemen sonra, o dönemde yine ana muhalefet partisi olan CHP'nin de desteğiyle Anayasa değişikliği yapıldı; Siyasi suçlardan hapis cezası alanlara milletvekili olma yolu seçildi. Siyasi engelin kalkması üzerine, Erdoğan Siirt'de gerçekleşen ara seçimlerde milletvekili seçildi. Böylece Başbakanlık yolu da açılmış oldu. Abdullah Gül'ün başbakanlığındaki 58. hükümet istifasını sundu ve AK Parti Genel Başkanı ve Siirt Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan, 59. Cumhuriyet hükümetinin Başbakanı oldu. 14 Mart 2003 yılında aldığı Başbakanlık görevini, geçen iki seçimde de kaybetmeyen, partisini seçimlerden iktidar partisi olarak çıkaran Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti'nde en uzun süre kesintisiz Başbakanlık görevini yürüterek tarihe geçti. Erdoğan'ın Kasımpaşa'da başlayan hayatında girdiği siyaset, kendisini Ankara'ya taşıdı. Bugün ilan edilen adaylığının ardından, seçilmesi halinde Erdoğan Türkiye'nin 11. Cumhurbaşkanı olarak Çankaya Köşkü'ne çıkacak. Türkiye tarihinde halkın seçeceği ilk cumhurbaşkanı için, TBMM'deki iki muhalefet partisi birleşti; CHP ve MHP, Türkiye'nin 11. Cumhurbaşkanlığı görevi için, Ekmeleddin İhsanoğlu'nu aday gösterdi. "Çatı adayı" İhsanoğlu, siyaset dünyasından değil, akademik hayattın geliyor. Çok sayıda uluslararası ödüle sahip bir akademisyen. İhsanoğlu, 1943 yılında Kahire'de doğdu. Babası Yozgatlı müdderris İhsan Efendi, annesi Rodoslu bir Türk ailesinin kızı olan Seniye Hanım’dır. İhsan Efendi, eğitim için 1924’te geldiği Mısır’a yerleşti, 1951’de Ayn Şems Üniversitesi Şarkiyat Bölümü Türk Dili ve Edebiyatı Kürsüsü’nü kurdu. Müderris babanın oğlu da, meslek olarak eğitimi seçti Ekmeleddin İhsanoğlu, Mısır’da Hıdiviye Lisesi’nden mezun olduktan sonra Ayn Şems Üniversitesi Fen Fakültesi'nde yükseköğrenim gördü. Öğrenciliği sırasında Kahire Milli Kütüphanesi’nde Türkçe yazma ve basma kitapların kataloglamasında çalıştı. 1966’da Fen Fakültesi’nden mezun oldu ve El-Ezher Üniversitesi'nde akademik hayata başladı. Yüksek lisansı sırasında El Ezher Üniversitesi’nde asistanlık ve Ayn Şems Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı okutmanlığı yaptı. İhsanoğlu, bilim tarihi çalışmalarının yanısıra Hamid, Tevfik Fikret, Mehmet Akif, Yahya Kemal, Necip Fazıl, Nazım Hikmet gibi şairlerin eserlerini Arapça’ya çevirerek Türk kültürünü Araplar’a tanıtmaya çalıştı; Türk yazarlarından hikayeler içeren bir antoloji hazırladı (1970). 1970 yılında Türkiye’ye gelen İhsanoğlu, hayat arkadaşını da burada buldu. Ankara Üniversitesi’nde akademisyen olarak görev yaparken, 1972’de eczacı Füsun Bilgiç ile evlendi, üç çocuk sahibi oldu. 1974'te Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi'nde doktorasını tamamladıktan sonra, İngiltere'de Exeter Üniversitesi'nde doktora-sonrası çalışmalar yaptı. 1980 yılında İslam İşbirliği Örgütü'nün tavsiyesi ile İstanbul’da kurulan İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi’nin (IRCICA) başkanlığına getirildi. Bu görevi 25 yıl sürdürdü. IRCICA bünyesinde Türk ve İslam kültürü konusunda büyük bir ihtisas kütüphanesi ve arşivi kurulmasına öncülük etti. 1984'te İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ne girerek profesör oldu. Bu üniversitede Bilim Tarihi Anabilim Dalı’nı kurdu. Üniversite ve IRCICA’daki görevlerinin yanısıra Türk Bilim Tarihi Kurumu'nun başkanlığı ve İstanbul Üniversitesi Bilim Tarihi Müze ve Dokümantasyon Merkezi müdürlüğü görevlerinde bulundu. İhsanoğlu'nun son görevi, dünyadaki ikinci büyük uluslararası örgütünün tepe yöneticiliği oldu. İhsanoğlu, Genel Sekreterlik yarışına "Türkiye'nin adayı" olarak girdi. Malezya ve Bangladeş'in adaylarıyla yarıştı ve seçildi. Örgütün "seçimle gelen ilk genel sekreteri" olan İhsanoğlu, BM'den sonraki en büyük örgüt olan İslam Konferansı Örgütü'nde yaklaşık 10 yıl genel sekreterlik görevi yaptı. İKÖ, onun döneminde büyük reform yaşadı, adı bile değişti; İslam İşbirliği Teşkilatı oldu. İhsanoğlu, Türkiye'nin de halkoyuyla gerçekleştireceği ilk Cumhurbaşkanlığı seçisinde "çatı aday" oldu; MHP ve CHP ortak aday olarak İhsanoğlu'nu seçti. İhsanoğlu, İngilizce, Arapça, Fransızca ve Farsça biliyor. Dört dili de akıcı olarak konuşabiliyor, hatta akademik çalışmalarda bulunabiliyor. İhsanoğlu, UNESCO ve Harvard Üniversitesi'ndeki görevlerinin yanı sıra millî ve uluslararası birçok bilim kurumunun üyesi. Bilim ve eğitim tarihine katkı ve hizmetlerinden dolayı birçok uluslararası ödüle de sahip. İhsanoğlu, bilime hizmetlerinden dolayı Türkiye'den de ödül aldı; 2000 yılında Devlet Üstün Hizmet Madalyasına layık görüldü. Ayrıca Ürdün Birinci Derece İstiklal Madalyası, İKÖ Şeref ve Liyakat Sertifikası ile Mısır Cumhuriyeti Liyakat Nişanı ile de ödüllendirildi. 2008’de Uluslararası Bilim Tarihi Akademisi tarafından Kore Madalyasına layık bulundu. 2009 yılında Mısır Cumhuriyeti Sanat ve Kültür Nişanını, Malezya'da en üst sivil unvan olan Tansri unvanını ve 2010 yılında "İslamofobiye karşı verdiği mücadele ve Keşmir konusundaki çabaları" nedeniyle Pakistan'da en yüksek unvan olan Hilal-i Pakistan unvanını aldı. 22 Kasım 2013'de KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu tarafından gerek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin İİT'deki durumunun yüceltilmesi, gerekse İİT üyeleriyle ilişkilerinin geliştirilmesi konusunda verdiğini hizmetler nedeniyle kendisine KKTC Devlet Nişanı verildi. İhsanoğlu, şimdiye kadar bu nişana layık görülen ilk ve tek kişi oldu. İhsanoğlu'nun 1943'de Kahire'de başlayan yaşamı, Ankara, İstanbul, İngiltere ve Ciddi'de sürdü. Şimdi, Türkiye Cumhuriyet'nin 11. Cumhurbaşkanlığı için aday. Seçilmesi durumunda, sırada Çankaya Köşkü var... ADAYININ ilk turda cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmasını isteyen AK Parti, HDP içinde en zorlu rakip olarak Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş’ı görüyordu... Cumartesi günü, adı ön plana çıkan Hatip Dicle’nin cezaevinden apar topar tahliye edilmesi, “Acaba İmralı Demirtaş’ı veto mu etti” sorularını gündeme getirdi. Ancak HDP’nin tercihi Demirtaş oldu. HDP içinde aday belirleme sürecinde 4 isim öne çıktı. CHP milletvekili Rıza Türmen, resmi olarak dillendirilen ilk isim oldu. Ancak Türmen, etik gerekçelerle teklifi geri çevirdi. KCK davasından uzun süre cezaevinde kalan Büşra Ersanlı bu isimlerden bir diğeriydi. Ancak Ersanlı’nın BDP’nin geleneksel tabanını dahi bir arada tutmakta zorlanacağı yorumları yapıldı. Üçüncü isim Hatip Dicle’ydi. 2011 genel seçimlerinde YSK tarafından adaylık başvurusu alınan ve milletvekili seçilen ancak itiraz üzerine vekilliği iptal edilen Dicle, cumhurbaşkanlığı seçiminde aday yapılabilirdi. Ancak Dicle’nin önündeki en büyük engel de cezaevinde olmasıydı. BDP’nin cumhurbaşkanı adayı olarak dün açıkladığı Selahattin Demirtaş’ın ismi ise son iki haftada ön plana çıktı. Demirtaş’ın öne çıkmasının temel nedeni, CHP’nin İhsanoğlu’nu aday olarak kabul etmesiydi. İhsanoğlu’nu kabul etmedikleri için sol kesimlerin, Alevilerin Demirtaş’a oy verebileceği konuşulurken, 24 Haziran günü Ak Parti sürpriz bir Çözüm Süreci Yasa Tasarısı açıkladı. Aynı gün HDP heyeti, İmralı’ya gitti ve Öcalan’ın tasarı ile ilgili pozitif mesajını getirdi. Bu hamlenin Kürt oylarını AK Parti adayına yönlendireceği konuşulurken, sürpriz bir gelişme de yine HDP Parti Meclisi’nin cumhurbaşkanı adayını belirlemek için toplandığı 28 Haziran’da yaşandı. Ankara’da toplantı sürerken, uzun süredir birçok başvuru yapılmasına rağmen tutukluluk durumu devam eden Dicle, sürpriz bir şekilde tahliye edildi. Bu gelişme, HDP’nin Demirtaş yerine Dicle’yi aday yapacağı beklentisini de beraberinde getirdi. HDP yönetimi, Demirtaş’ın HDP’nin yüzde 7 civarında olan oy oranını daha da artıracağı değerlendirmesini yapıyor. Buna göre HDP’nin geleneksel oylarının yanı sıra, İhsanoğlu’nu beğenmeyen sol seçmen, Alevilerin önemli bir bölümü ve Gezi olaylarına damgasını vuran genç nüfus Demirtaş’ı tercih edebilir. Ayrıca Demirtaş, İhsanoğlu’na ilgi göstermeyecekleri anlaşılan ve seçimlerde kritik öneme sahip olan yurtdışı oylarına da ortak olabilir. Demirtaş’ın oy oranının yüzde 10’un üzerine çıkması da AK Parti adayının 1’inci turda seçimi kazanma planlarını bozabilir.