Peygamber Efendimiz cuma günü içinde duaların kabul edildiği o vakti şöyle anlatıyor... Cuma, dinimizde çok önemli kabul edilen haftalık toplu ibadet günüdür. Bu günde bir araya gelerek topluca Cuma namazını kılmak için Rabb’imize yöneliriz. Cenab–ı Hakk’ın bu güne has bazı lütufları vardır. Bu sebeple Cuma günü, uyanık bir kalb ve gönülle idrak edilmelidir. Efendimiz (sas), “Onda bir saat vardır; bir kul o saate ererse, Allah’tan her ne istemişse onu Allah kendisine mutlaka verir.” buyurur. Bu ânın ne zaman olduğu hususunda değişik sözler söylenmiştir. Mesela; Abdullah ibn Selam (ra); “Allah Rasulü (sas) oturuyordu. Ben, ‘Allah’ın kitabında (Tevrat’ta) şu ifadeyi buluyoruz: Cuma gününde öyle bir saat vardır ki, mümin kul o saati denk getirerek namaz kılıp Allah’a dua ettiği takdirde isteği mutlaka yerine getirilir.’ dedim. Benim bu sözüm üzerine Rasulullah, ‘Yahut bir saatin bir kısmı.’ diye bana işaret buyurdu. Ben de; ‘Doğru söylediniz veya bir saatin bir kısmı’ diyerek sözümü düzelttim. Sonra sordum, ‘Bu vakit (Cumanın) hangi vaktidir?’ Bana, ‘O, gündüzün saatlerinin sonudur’ diye cevap verdi. Ben: ‘Bu saat namaz vakti değildir.’ deyince bana şu cevabı verdi: ‘Evet, mümin kul namaz kılar, sonra müteakip namazı beklemek maksadıyla oturursa o, sevap yönüyle aynen namaz kılıyor gibidir.” ” Buradan anlaşıldığına göre, tıpkı Kadir Gecesi’nin Ramazan’ın içinde dönüp durduğu gibi, o an da Cuma günü içinde gezip durmaktadır. Dolayısıyla o dakikayı yaşayabilmek, Cuma gününü bir bütün olarak yaşayıp Allah’a tam bir teveccühle yönelmeye bağlıdır. Bu yüzden Peygamber Efendimiz (sas), bu günü ashabıyla birlikte şuurlu olarak ve adeta bir miraç yapıyor gibi geçirmiştir. Rahmet–i İlahi’den ümit edilir ki, bu ruh ve hava içinde Cumayı değerlendirdiğimiz müddetçe, Cenab–ı Hak, duaların geçerli olduğu o dakikaya rastlatır ve dualarımızı kabul eder. Allah Resulü’nün hayatına baktığımızda O’nun da bu günde dua ettiğini ve Allah’ın dualarını kabul ettiğini görüyoruz. İşte Efendimiz’in bu müstecab dualarından bir örnek; Hz. Enes (ra) anlatıyor: “İnsanlar kıtlığa maruz kaldılar. Resulullah (sas) bir Cuma günü hutbe verirken bir bedevi kalkıp: ‘Ey Allah’ın Resulü! Malımız helak oldu, nicedir yağmur yağmıyor. Bizim için Allah’a dua ediver!’ dedi. Bunun üzerine Aleyhissalâtu Vesselam ellerini kaldırdı. Biz gökte bir bulut göremiyorduk. Allah’a yemin olsun, daha ellerini geri çekmeden, semada dağlar gibi bulutlar peydah oldu. Derken daha minberden inmemişti ki, mübarek sakalından yağmur damlaları dökülmeye başladı. O gün, ertesi güne kadar yağmur yağdı. Daha sonraki gün de yağdı, onu takip eden günde de yağdı, hatta müteakip Cumaya kadar yağış devam etti. Öyle ki, o bedevi veya bir başkası gelip: ‘Ey Allah’ın Resulü! Binalarımız yıkıldı, hayvanlarımız suda boğuldu, bizim için Allah’a dua ediniz de artık yağmur kesilsin.’ dedi. Efendimiz (sas) ellerini kaldırıp: ‘Allah’ım, etrafımıza yağdır, üzerimize olmasın! (başka bir rivayette ise Allah’ım, (yağmur) etrafımıza yağsın, üzerimize değil! Allah’ım, dağların ve tepelerin üzerine, vadilerin içine, ağaç biten yerlere olsun.)’ diye dua etti. Eliyle bulutlara doğru işaret etti. Hangi istikametteki buluta işaret etti ise bulutlar orada açıldı. Bütün Medine buluttan temizlendi. Biz de çıkıp güneşte yürüdük.” Evet, Allah Resulü (sas) ellerini kaldırmış, Allah da yükselen bu isteğe icabet buyurmuştur. O halde, bizler de Cuma günündeki bu icabet saatini yakalamaya çalışmalıyız. Bu günü diğer günlere nazaran ayrı bir hassasiyet içinde dua ve ibadetlerle geçirmeliyiz.