Internet Haber Mobil Uygulama
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
İnanç istismarcılarının yıllardır kullandığı takiye yöntemi, sadece toplumun algı yetisini değil, samimiyet anlayışını da erozyona uğratmıştır.
Oysa demokrasinin hâkim olduğu ülkelerde; toplumun, samimiyetsizliği yadırgadığını, itibar etmediğini ve hatta cezalandırdığını görürsünüz!
Ülkemizde ise samimiyetsizlik, ne yazık ki toplumda itibar görmenin bir yöntemi, bir yolu, bir aracı olarak kabul görmüş, benimsenmiştir.
Öyle ki; birilerinin samimiyetsiz olduğunu hissedersiniz fakat bunu sesli ifade edemezsiniz. Üzerinizdeki toplumsal baskı buna izin vermez.
Takiye yaptığını bilirsiniz ama yine de onun her söylediğini canla başla dinler hatta belki tasdik edersiniz. Böylece vicdanınızla aranızda amansız bir savaş da başlamış olur.
İşte Türkiye’de ki durum bu…
Son günlerde gündemin ilk sırasına yükselen sanatçı Sıla’nın, “Darbeye karşıyım ama Yenikapı’da ki şova katılmayacağım” şeklinde görüş belirtmesi üzerine uğradığı saldırılara baktığınızda, samimiyetsizliğin hangi raddelere ulaştığını göreceksiniz.
Yanlış anlaşılmasın.
Samimiyetsizlik Sıla’nın açıklamasında değildir.
Çünkü o, gözlemlerine dayanarak bir kanaate varmış ve bu kanaatini kimseye hakaret etmeden cesurca ifade etmiştir.
Samimiyetsizlik, Sıla üzerinden prim yapmaya dönük ve saldırgan eleştiri yapanlarda. Davut Güloğlu gibi, mikrofonların karşısına geçip eleştiriyi küfür seviyesine kadar düşürenlerdedir.
Dilerseniz Davut Güloğlu’nun demokrasiden ne anladığına kısaca göz atıp yine konumuza dönelim.
Kendisini sanatçı olarak tanımlayan Güloğlu, miting ile ilgili görüşünü belirten Sıla’ya sinkaflı bir küfürün ardından, twitter hesabından bir açıklama yapmış;
Davut Güloğlu:
“Başkalarının görüşlerine DEMOKRASİ kılıfını giydirenler benim vatanına hizmet etmeyenlere karşı olan görüşümü DEMOKRASİ olarak görmüyorlar.”
Güloğlu’nun, serzeniş tarzındaki bu mesajı, demokrasiden ne anladığına dair yeterince ipucu veriyordur sanırım. Zira birilerine küfür etmeyi dahi demokrasi potasında değerlendirecek kadar ileri demokrasi anlayışına sahip!
Adını demokrasiden alan milletçe kenetlenme cemine (7 Ağustos Demokrasi ve Şehitler Mitingi) katılıp, katılmayacağını ifade edenleri küfür eşliğinde eleştiren biri, demokrasi dendiğinde ne anlar gerçekten merak ediyorum.
Kesin olan bir şey var ki; anladığı her ne ise demokrasi ile yakından uzaktan ilgisi yoktur.
Üzücü olan, twitter üzerinden mesaj atarak hatasını yumuşatma ya da açıklama çabası ile daha beter hale düşmesi ve toplumda sanatçı olarak itibar görmesidir!
Sahi sanatçı dendiğinde aklınıza ne geliyor, düşündünüz mü hiç?
Şahsen benim aklıma gelen; yaratıcı, hassas ruhlu, kibar, entelektüel ve toplumun daima bir adım önünde yürüyen örnek kişi olur!
Davut Güloğlu ile ilgili değerlendirmeyi ve yorumu siz değerli okurlarıma bırakıyorum.
* * *
Bir Japon atasözü der ki; “Pirincin içindeki siyah taşlardan korkma, beyaz olanlardan kork”
15 Temmuz’da toplumun hemen hemen her kesiminden insanların tek vücut olarak darbeye karşı tepki vermesi, Türk toplumunun temel özelliklerinden birisiydi ve bunu sergiledi.
Buraya kadar güzel…
Peki ya sonra?
Sonrası, endişe verici…
Bir yandan Fetö Terör Örgütüne karşı operasyonlar sürerken diğer yandan iktidarın darbeden hiçbir ders almadığını düşündürecek enteresan açıklamalar yapılıyor, kararlar alınıyor!
AKP Ankara Milletvekili ve eski Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın “Diğer cemaatler müsterih olsun” şeklindeki açıklaması bunlardan sadece biri.
Aralarında Kuleli Askeri Lisesinin de bulunduğu askeri okulların kapatılacağına dair karar ise anlaşılır gibi değil!
OHAL Bahane edilerek alınan kararların tamamı, meclisteki diğer siyasal partiler yok sayılarak alınıyor!
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da bu yöndeki endişelerini fırsat buldukça dile getiriyor ancak iktidar, darbe öncesi tutumunu sinsice sürdürmeyi tercih ediyor ve bu yönde herhangi bir açıklama yapmıyor!
Anlaşılan o ki; iktidarın demokrasi nöbetlerindeki söylemleri başka pratikte uygulamaları ise bambaşka.
"Eski tas, eski hamam" yani...
Hal böyleyken, 15 Temmuz akşamından itibaren geçtiğimiz Çarşamba gününe kadar süren demokrasi nöbetleri ve 7 Ağustos Yenikapı Mitingi konusunda ne derece samimiyetten söz edilebilir?
Hatırlayınız…
Enteresan bir tablo vardı mitingde.
Kimler yoktu ki katılımcılar arasında!
Kendilerine yönelebilecek tepkilerin önünü önceden kesmek adına icabet etmiş sanatçılardan tutun, hayatını Türkiye Cumhuriyeti ve demokrasi karşıtlığına adamış sözde din adamlarına (!) kadar herkes oradaydı.
Hatta bunlardan biri, Genel Kurmay Başkanı ile aynı karede yer almak için epeyi bir çaba da sarf etti.
Kim mi?
Cübbeli Ahmet Hoca tabi ki…
O da demokrasi için oradaydı!
Peki ya gerçekte Cübbeli Hocanın demokrasiden anladığı neydi?
Buyurun kendi konuşmasından bir alıntı ile hocanın demokrasi anlayışına bir bakalım:
“Bizde demokrasi yok. Demokrasi Allah muhafaza, ne demokrasisi, biz şeriatçıyız. Demokrasi… Sakın ha, Allah muhafaza. Demokrasi çok tehlikeli bir laf… Şimdi demokrasi demek; Allah’ın işine ben karışırım demek. Yok, demokrasi kadar tehlikeli bir laf yok.”
İşte, Cübbeli Ahmet Hocanın demokrasi anlayışı…
Öyleyse demokrasi mitinginde en ön safta ve Genel Kurmay Başkanının yanı başına kadar giderek boy göstermesini neye yormalıyız?
Mesela, bir zamanlar ne istediyse AKP tarafından verilen Fetö Terör Örgütünden boşalan alanda yer kapma gayreti olabilir mi?
Öyle ya, AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan “Diğer cemaatler müsterih olsun” diyerek bu yönde işaret vermemiş miydi?
“Vurun abalıya” misali sanatçı Sıla’ya saldırmadan önce yaşananlara bir de bu pencereden bakmak gerekmez mi?
Demokrasi mitingine iştirak edilecekse bu “dostlar alışverişte görsün” diye ya da olası fırsatlardan istifade için değil, demokrasinin nefes alan her birey için niçin önemli olduğunun farkındalığıyla iştirak edilmeli.
@tmrduran1