Hakikatin bilgisine sahip olduğuna inananların ezici çoğunluğu
oluşturduğu bir toplumda yaşıyoruz. Hemen her konuda tek, mutlak ve
doğru bilgiye sahip olduğuna inan, geri kalan herkesi ise “yanlış,
sapmış ve yola getirilmesi gereken” olarak gören bir anlayış
bu. Maalesef bu köktenci bakış açısı, hayatın her yüzeyinde
kendini gösteriyor. Konu futbol olunca da bu böyle, politika, inanç
veya bilim olunca da. Üstelik bu bazen o kadar saçma sapan bir hal
alıyor ki iş ‘tereciye tere satmaya’ kadar varıyor. Uzmanlık alanım
olan ve ömrümün 20 yılından fazlasını verdiğim meselelerde bile
konu hakkında hiçbir teknik bilgi sahibi olmayanlardan saatlerce
ders dinlemişliğim var.
Bu sadece bize has bir hastalık da değil. Bu kadar keskin
inançlı insanlar, oransal farklılıklar olmasına rağmen dünyanın tüm
köşelerinde var. Örneğin, halen ABD’de Trump yanlısı olup virüs
salgınının medyanın aldatmacası ve Amerikan ekonomisini tahrip eden
bir sabotaj olduğuna inan, bu yüzden alınan sosyal mesafe ve sokağa
çıkma tedbirlerine direnen hayli kalabalık bir kitle var. O kadar
inanmış ve adanmış durumdalar ki herkesi bu gerçeğe (?) çağırmak
için sokakta eylem yapıyorlar.
İnançlarını ve fikirlerini bu kadar mutlak gören bu refleks, bir
süre sonra her konuda mutlak bir doğruyu aramaya itiyor. Mutlak
doğruya alışmış bir zihin, kesin olmayan bilgiyi ya da alternatif
ve karmaşık açıklamaları asla kabul etmek istemiyor. Böyle
durumlarda, yanlış da olsa mutlak doğruyu sunduğunu iddia edenlerin
peşinden gitmeyi tercih ediyor. Bu talep hemen bir arz
oluşturuyor ve her teolojik/itkadi meselede veya her politik konuda
mutlak cevapların alınıp verildiği bir arz-talep dengesi
oluşuveriyor.
COVID-19 salgını ile beraber insanların aklında yığınla soru
oluştu ve soruların önemli bir kısmı da halen bilinmiyor.
Salgın ne zaman biter?
Tedavisi ve ilacı nedir?
Aşısı insanlara ne zaman sunulacak?
Kaynağı nedir?
Kontrol altına alınıp tamamı ile yok edilebilir mi?
Salgın hastalık uzmanları tarafından birçok projeksiyon
yapılıyor ve modeller oluşturuyor. Zaman ilerledikçe, bu modeller
yeni veriler ile güncelleniyor ve olasılıklar değerlendiriliyor, bu
soruların bir kısmı için.
Dünyanın değişik ülkelerinde oldukça kalabalık ekipler ilaç ve
aşı çalışmaları için yoğun olarak çalışmaktalar. Dolayısıyla aşı ve
tedavi yöntemleri geliştirmede projeksiyon dışında kimsenin elinde
net bilgi yok. Buna rağmen insanlar, konu ile ilgili makul bilginin
ortaya çıkmasına zaman tanımadan sürekli cevap peşinde koşuyor.
Uzmanlar sorulara cevaplar vermeye çalışıyor ama bir kısım
soruların cevapları halen yok. Bu yüzden konuşurken oldukça
temkinli bir dil kullanmaya dikkat ediyorlar.
Tek, mutlak ve doğru bilgiye alışkın toplumu bu tip “yuvarlak
cevaplar” kesmiyor. Dolayısıyla uzmanlar cazibesini yitiriyor.
Çünkü oluşan talepler için kesin cevapları yok. Onun yerine yarı
uzmanlar veya yalancı uzmanlar sahne alıyor (Pseudo-uzmanlar).
Sanırım örnek vermeme gerek yok.
Bunların çoğunun isminin önünde kalabalık akademik unvanlar da
var. Ancak, bu unvanların konu ile ilgisi yok.
Bunlara bir de umut tacirleri ekleniyor. Sosyal medya hesabı
üzerinden ilaç bulduğunu iddia eden bir akademisyene uyarıda
bulunup bunun yanlış olduğunu söyleyen dünyaca ünlü iki uzmana
edilmedik hakaret ve küfür kalmadı kısa sürede. Hatırlarsanız
salgının yeni ortaya çıktığı dönemde, sumağın virüs salgınına iyi
geleceğini rüyasında görmüş biri yüzünden halk sumağa hücum
etmişti.
Sorunumuz sadece bu da değil. Bu "kesin ve mutlak gerçeğe" sahip
olunduğu zihniyeti, halen kendi mecrasında devam eden süreci aşırı
başarılı bulma ya da felaketle sonuçlanmış gibi sunmaya meyilli
oldukça kalabalık bir yekûnu ortaya çıkarıyor. Oysa COVID-19
salgını ile mücadele, hakikati elinde tuttuğuna inan bu misyoner
uçların çizdiği mutlak başarı-mutlak felaket senaryolarının
ortasında ilerliyor.
COVID-19 salgınının yayılmaya başladığı dönemde herkesin bir
sınavdan geçtiğini yazmıştım. Uzmanların, sağlık sisteminin
başarılı bir sınav verdiği şu günlerde toplumun çok kötü bir sınav
verdiğine şahit oluyoruz. Toplum, uzmanların temkinli dilinden
ziyade şarlatanların ve fırsatçıların kesin ve tozpembe yalanlarına
daha çok itibar ettiği sürece bu sınavı kaybetmek kaderimiz
olacak.