Çölaşanın dilini koparacaklar
Abone olCHP lideri Deniz Baykal Hürriyet yazarı Emin Çölaşan'a yönelik tehditi gündeme getirdi.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Türkiye'de yaşanan
kadrolaşmanın, partizanlığın ötesinde olduğunu savunarak, ''Artık
kadrolaşma sözü yetmiyor, yaşanan kuşatmadır. AKP'nin, toplumu,
devleti kuşatma hareketidir'' dedi.
Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, tüm
vatandaşların Nevruz Bayramı'nı kutladı. Nevruz'un yeni bir
başlangıç, tazelenme, yenilenme günü olduğunu belirten Baykal,
''Artık karanlık, soğuk, umutsuzluk geride kalacak, hep beraber
aydınlığa, sıcağa, umuda yaklaşacağız, daha güzel günlere
gideceğiz'' dedi.
Çanakkale Zaferi'nin 91. yıldönümünün de bir kaç gün önce
kutlandığını anımsatan Baykal, çok önemli bir dönüşümün en kritik
aşaması olan 18 Mart'ın, askeri zaferlerin ötesinde bir umut ışığı
yaktığını, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın Çanakkale'de mayalandığını,
şekillendiğini söyledi.
Baykal, Çanakkale Zaferi ile ilgili olarak bir çarpıtma, saptırma,
onu niteliğinden dışarı çıkarma çabalarının ısrarla sürdürüldüğünü
savunarak, ''Çanakkale Zaferi'ni bir hurafeler olayı haline
getirmek isteyenler, maalesef hala varolmaya devam ediyorlar.
Çanakkale Savaşı, bu toplumun evlatlarının inançla ve bilinçle
sergiledikleri bir varoluş mücadelesidir'' dedi.
Bu konuyla ilgili olarak ikinci bir çarpıtma çabasının daha söz
konusu olduğunu ifade eden Baykal, Mustafa Kemal'in bu büyük
mücadeledeki rolünü gözden kaçırma, yok sayma, inkar etme
arayışının kendisini gösterdiğini söyledi. Mustafa Kemal'in, askeri
dehasını sergileyerek, savaşın kaderinin değişmesine yol açacak
tarihi kararları cesaretle aldığını, Çanakkale'de bir umut ışığı
haline geldiğini belirten Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Mustafa Kemal, alnının teriyle, emeğiyle, komutanlığıyla
kendisini ilk kez toplumun bilincine Çanakkale'de aktarmayı
başarmıştır. O nedenle 'Mustafa Kemal'e saygısızlık yapacağız' diye
bir ulusun en güçlü günlerine, büyük zaferine gölge düşürmek
isteyen insanları yadırgıyorum ve kınıyorum.
Çanakkale ruhunu, bilincini ayakta tutma sorumluluğunu unutmadan,
kutlamaları yapmamız gerektiğini düşünüyorum. 18 Mart'larda
Çanakkale'de Mehmet Akif okumak güzeldir. Ama bunu yapan
insanların, Türkiye'nin Suriye sınırında iki Kıbrıs büyüklüğünde
bir araziyle ilgili olarak, yabancı şirketler ve bu şirketlerin
arkasındaki yabancı devletlere, 'mayınları temizleyin' diye
anlaşmalar yapmaya kalkması da Çanakkale ruhuna en büyük
ihanettir.''
''KADROLAŞMA SÖZÜ YETMİYOR''
Baykal, bir süreden beri yaptıkları değerlendirmelerin, uyarıların
ne kadar yerinde ve haklı olduğunu kanıtlayan gelişmeler
yaşandığını söyledi. Baykal, şöyle devam etti:
''Türkiye'de bir süreden beri çok tehlikeli bir kadrolaşmanın,
iktidar tarafından sistemli bir şekilde yürütülmekte olduğuna hep
dikkati çekiyoruz. Buradaki tablo, alışılmış kadrolaşma
anlayışının, partizanlığın çok ötesinde. Artık kadrolaşma sözü
yetmiyor. Şimdi yaşanan olay kuşatmadır. Kadrolaşma, partizanlık
aşıldı, şimdi yaşanan; AKP'nin, toplumu, devletin kurumlarını
kuşatma hareketidir.
Niçin bu kadrolaşma, kuşatma yaşanıyor? Belirli bir hedef var. Her
alanda bu kendini gösteriyor. Türkiye'de kuşatma ve kuşatmaya
paralel bir yıldırma, sindirme çabası, hepsi bir arada
gidiyor.''
Hürriyet Gazetesi Yazarı Emin Çölaşan'ın, yazısında, kendisine
yönelik bir tehdit olayını aktardığını belirten Baykal, tehdit eden
kişinin, kimliğini gizlemediğine dikkati çekti. Çölaşan'ın, konuyu,
söz konusu kişinin çalıştığı Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK)
Genel Müdürü'ne ilettiğini ve ''O çalışanımız medeni cesaret
sahibiymiş'' yanıtı aldığını kaydeden Baykal, şöyle devam etti:
''Türkiye'nin saygın yazarlarına yönelik olarak böylesine 'dil
koparma' tehditlerinin, devletin en önemli kurumlarında resmi görev
yapan kişilerce, isimleriyle, sıfatlarıyla söylenebildiği bir
ortama gelmiş olmamızı hala bazıları kavrayamıyorsa,
yorumlayamıyorsa çok yazık.
Türkiye bir yere doğru çekilmek isteniyor. Bu gidiş, iyi bir gidiş
değildir. Bu gidişin sonunda Türkiye'de barış, kardeşlik, uyum,
hoşgörü, insan hakları yoktur. Hala bunu kavrayamadıysak, yazıklar
olsun...''
İktidarın, devletin bütün kurumlarıyla çatıştığını, kavga
ettiğinisavunan Baykal, ''Bu gidişin bedelini Türkiye çok ağır
ödemektedir, bundan sonra maalesef çok daha ağır
ödeyecektir'' diye konuştu.
''BÖYLE BİR MANZARAYI, KİM GÖZÜ YAŞARMADAN SEYREDEBİLİR?''
Ülkede bugün, Genelkurmay Başkanlığı'nın Şemdinli İddianamesi ile
ilgili açıklamasının konuşulduğuna dikkati çeken Baykal, böyle bir
ortamda, Nevruz nedeniyle vatandaşların yüreğini ezen, kanatan
olaylar yaşandığını söyledi.
Deniz Baykal, Türk bayrağına saldırılarda bulunulduğunu, PKK
bayraklarının dalgalandırıldığını, güvenlik güçlerinin, atılan
taşlardan kendilerini korumak için yerlere çömeldiğini anlatan
Baykal, ''Böyle bir manzarayı, bu ülkenin büyüklüğüne, Çanakkale
ruhuna, Türkiye'nin bağımsızlığına, kardeşliğine inanan hangi
vatandaşımız gözü yaşarmadan seyredebilir?'' diye sordu.
Türkiye'nin hiçbir dönemde bu kadar sahipsiz kalmadığını savunan
Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Böyle bir ortamda
Genelkurmay bildiri yayınlamak durumunda kalıyor. Şu manzaraya
bakın. Bu noktaya nasıl, niçin geldik? Taciz olmuş, rencide olmuş
bir Genelkurmay... Kim rencide ediyor? Bir iddianame ile... Bu
iddianameyi kim hazırlıyor, hazırlayanın arkasındakimler var? 3
yıldır yargı bağımsızlığı, yargı bağımsızlığı diyoruz. Şimdi bu
iddianameye karşı Genelkurmay'dan bir tebliğ
yayınlanınca, 'yargı bağımsızlığı' diyor bazıları. Yargı
bağımsızlığı sorunu, asıl o iddianame yayınlandığı zaman, hatta
daha önce Rektör'e yönelik iddianame yayınlandığı anda ortaya
çıkmıştır.''
Baykal, Genelkurmay'ın, ''iddianamenin hukuki değil, siyasi olduğu
ve arkasında başka şeyler bulunduğu'' yönünde açıklama yaparak, bu
işin arkasındakileri, anayasal sorumluluk taşıyanların ortaya
çıkarmasını istediğini söyledi. Baykal, ''Anayasal sorumluluk
taşıyan kim? Hükümet. Bu üç noktayı biz haftalar önce söylemedik
mi? Herkes onu bıraktı, 'Sen (sivil darbe) dedin'... İyi sivil
darbe demeyelim, bu tablo ne peki? Bizi üzen gelişmeler bunlar''
dedi.
''Türkiye'nin yönetilmediğini, sürüklendiğini'' savunan Baykal,
güvenlik güçlerinin giderek etkisiz ve aciz kaldığını, kurumsal
olarak güvenlik güçlerinin birbiriyle çatışır noktada bulunduğunu
savundu.