Çölaşan'dan Özdil'e 'hoşgeldin' mesajı!
Abone olSözcü yazarı Emin Çölaşan Özdil'e seslendi: Yılmaz’a -istifasından vazgeçmeyeceğini varsayarak- ilk mesajı ben şimdi göndermiş olayım: “Bizde baskı yok, sansür yok. SÖZCÜ’ye hoş geldin.” dedi
Sözcü gazetesindeki köşesinde iki yazı
kaleme alan Emin Çölaşan, yazılarından birini eski gazetesi
Hürriyet ve dün yazısı basılmadığı için gazeteden istifa kararı
alan Yılmaz Özdil'e ayırdı.
"Hürriyet nereye koşuyor!" başlıklı yazısında Çölaşan, Yılmaz
Özdil'in yazısının yayınlamaması ve istifa etme kararını
yorumladı.
Kendisi de Hürriyet gazetesinde benzer bir süreci yaşayan Çölaşan,
Yılmaz'a -istifasından vazgeçmeyeceğini varsayarak- ilk mesajı ben
şimdi göndermiş olayım: "Bizde baskı yok, sansür yok. SÖZCÜ'ye hoş
geldin" yazdı.
İşte Çölaşan'ın yazısından çarpıcı
bölümler:
"Sevgili okuyucularım, geçmişte “Türk basınının amiral gemisi”
olarak bilinen bir gazete vardı. Ne zaman ki Tayyip iktidar oldu,
bırakın amiral gemiliğini bir yana, AKP’nin refakat sandalına
dönüştü.
Gazetenin başındaki Enis Berberoğlu geçtiğimiz günlerde istifa
etmek (!) zorunda bırakıldı.
Dün Yılmaz Özdil’in yazısını sansür etmişler, Yılmaz da istifa
etmek zorunda kaldı. Bu saatten sonra kararını geri alıp
orada yeniden yazmaya başlar mı, doğrusu bilemem.
Geçmişte Hürriyet’in patronu olan Erol Simavi sadece gazeteci idi
ve dolayısıyla iktidarların kucağında değildi. Her şey büyük
işadamı Aydın Doğan’ın gazeteyi satın almasıyla başladı ve devam
etti.
* * * *
Ben Hürriyet’te bu olayları bire bir yaşamış bir gazeteciyim. Türk
basınında siyasi baskıyla ilk kovulan ben oldum ve bundan hep gurur
duydum.
Tam yedi yıl önceydi, korku dağları bürümüştü. Sürekli baskı
yaparlardı:
“Aman hükümete bindirme, bizim özelleştirme işimiz var. Star
televizyonunu almak üzereyiz, işimiz aksamasın!..”
“Sayın başbakan şu yazına çok alınmış, dikkatli ol!..”
“Patron bu yazına çok bozuldu, onu zor durumda bırakıyorsun!..”
“Eleştireceksen haftada bir eleştir kardeşim, yumuşak yaz!..”
Yazılarımı makasladılar, sansür ettiler ama beni istifa
ettiremediler. Kaleyi onlara teslim etmedim. Böyle rezil, utanç
verici, yüz kızartıcı baskılar yaşadım ve Temmuz 2007 seçimlerini
de Tayyip kazanınca iş olacağına vardı…
Son çare olarak kovmak zorunda kaldılar!
Ama süreç benden sonra da durmadı.
Uğur Dündar, Oktay Ekşi, Cüneyt Ülsever, Bekir Coşkun, Rahmi Turan,
Özdemir İnce ve daha niceleri aynı baskılarla kovuldular veya
ayrılmak zorunda bırakıldılar. Tufan Türenç kovulmadı ama
yazılarına son verildi.
Gazete, Tayyip kızmasın diye
temizleniyordu!
* * * *
Koskoca Hürriyet gazetesi patron ve onun yalakası durumundaki
yönetim kademesi tarafından işte bu durumlara düşürüldü.
Patron büyük işadamı ve iktidardan büyük çıkarları var.
Batırılmaktan korkuyor… Çünkü Tayyip, Hürriyet’e ve patronuna
sürekli bozuk atıyor.
Yılmaz Özdil olayı bunun en son örneği. Böyle bir gazetenin
saygınlığı olur mu?
İşin ilginç yanı, Hürriyet’te ben kovulmadan birkaç gün önce Yılmaz
için anonslar başlamıştı:
“Büyük yazar büyük gazetede.”
Oysa Yılmaz onları ve iktidarı yazılarıyla çok acıttı ve beklenen
son onun da başına geldi. Hep rahatsız ve tedirgindi. Son
cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde bile izne ayrılmak zorunda
kalmıştı.
* * * *
İşadamı patronlar, Türk medyasının başındaki en büyük beladır.
Bunlar çıkarcıdır, iş ve para peşinde koşar, yalakalık yapar,
hükümet “Höt” deyince korkarlar.
SÖZCÜ’nün başarısı işte buradadır çünkü patron Burak Akbay sadece
ve sadece gazetecidir. Başka işi yoktur ve dolayısıyla iktidar
şantajına açık değildir.
Neyse, Yılmaz’a -istifasından vazgeçmeyeceğini varsayarak- ilk
mesajı ben şimdi göndermiş olayım:
“Bizde baskı yok, sansür yok. SÖZCÜ’ye hoş geldin.”