Bilmiyorum farkında mısınız ama toplum olarak çok fazla politik
olduk. Herkes, her şey hakkında fikir sahibi ama asıl hâkim olması
gereken noktada ise sefilleri oynuyor.
Yazılarımı kaleme almadan önce genel bir gündem değerlendirmesi
yaparım. Son zamanlarda yaptığım değerlendirmelerde bir şey
dikkatimi çekti: Adeta etrafımız politik gelişmelerle
çevrildi.
Büyük büyük olaylarla ilgileniyoruz hepimiz.
Hemen hemen her konuda da fikir sahibiyiz...
Son zamanların en önemli gündem maddesi olan Kanal
İstanbul, toplum hayatımızın tam ortasına bomba gibi düştü.
Konunun muhatabı olan da olmayan da fikir beyan ediyor.
Devletin tepesindekinin neyse de en alakasız insanların bile bu
konuda söyleyecek bir şeyleri var nedense.
Söylediğimiz zaman da öyle az şeyler de söylemiyoruz.
Dünyanın tarihinin akışını değiştirmekten tutun da dünyanın yeni
efendisi olmaya varıncaya kadar büyüüüük büyüüüük laflar havada
uçuşuyor.
Ankara’da yaşanan kaçak bina ve rüşvet iddiaları konusunda da
özellikle sosyal medya hesaplarından neler neler söylenmiyor
ki?
Olayın içeriği hakkında bilgisi olan da olmayan da ipe sapa
gelmez iddialar ortaya atıyor, ithamlarda bulunuyor.
Herkesin her şey hakkında bilgisi var yani.
Üzerine vazife olan da olmayan da konuşuyor, yazıyor
çiziyor.
Bazılarımız kalkıp Rusya’ya haddini bildiriyor, bazılarımız
ABD’yi tarihin çöplüğüne gönderiyor, Bazılarımız Çin’e tokat
atmakla meşgul...
Devlet kurup devlet yıkmakta üzerimize
yok...
Herkes herkese haddini bildiriyor...
Herkes herkese (affınıza sığınarak) laf sokuyor...
Herkesin herkese ve her şeye söyleyecek bir şeyleri var.
Üzerimize vazife olmayan konularda fikir beyan etmede, görüş
belirtmede pek mahiriz...
Lakin asıl konuşmamız gereken yerde ise adeta yokları
oynuyoruz.
Asıl sahip çıkmamız gerekenleri yalnız
bırakıyoruz.
Asıl söz sahibi olmamız gereken yerde çaresiz kalıyoruz.
Kaçımız çocuğumuzun elindeki telefonu alabiliyoruz?
Kaçımız çocuğumuzun ders çalışması noktasında sözümüzü
dinletebiliyoruz?
Kaçımız kadınlarımıza değer verme noktasında bir şeyler
yapıyoruz?
Yapamadığımız için topu başkalarına atıyoruz.
Çocuğumuzun cep telefonu bağımlılığına son vermesini
öğretmeninden bekliyoruz.
Oysa çocuğuna sözünü dinletemeyen bizler dünyaya nizam vermede
pek bir mahiriz.
Sadece ucundan gösterilen rahatlık fotoğrafından dolayı, kendi
kimliğini unutanlara yapılan hatırlatmalar, nefislerine,
zihinlerine ağır geliyor.
Nizam ve düzenin yenilenmesi için ürkek duruşun karşısında
cesaret ve gayret gerekiyor.
Elimizi uzatsak dokunacak kadar yakın olduklarımıza tesir
edemeyen bizler bizden fersah fersah uzak ta olan ABD’yi dize
getirmeyi pek bir biliyoruz.
Ailedeki barışı ve birlikteliği sağlayamayan bizler dünya
barışını tesis etmede pek bir maharetliyiz.
En uzaklarımızı hizaya getirirken en yakınımızdakileri
kaybediyoruz da farkında değiliz.
Bırakalım dünyayı dize getirmeyi, devlet yıkıp devlet kurmayı da
her şeyden önce kendimize çeki düzen verelim.
Önce biz “adam” olalım ki en yakınımızdakiler de mutlu
olsunlar.
Ellerindeki telefona değil bize bağlı olsunlar...
Yoksa büyük denizde yüzerken bizim mahallenin çoraklaştığını
fark edemeyiz.
İş işten geçtikten sonra edilen ahların vahların bir değeri
olmaz...
facebook.com/msbeser
twitter.com/msbeser
instagram.com/msbeser