14 Haziran’da Türkiye’de yayın hayatına başlayacak olan Disney+ ilk Türk dizisi Kaçış’ı açıkladı. Projenin başrollerinde Engin Akyürek, Hürriyet'ten Hakan Gence'ye çarpıcı açıklamalar ve itiraflarda bulundu. *İş dışında nasıl biri olduğunu anlatsana...Rutinlerim çok yok. Çalıştığımız dönemlerde yoğun ve kalabalık bir ortamda olduğumuz için sette olmadığımda tek kalma enerjisini seviyorum. Kendimle vakit geçirmek hoşuma gidiyor, bunu kıymetli buluyorum. Hayatımda sevdiğim şeylerden biri dalış, fırsat buldukça yapmaya çalışıyorum. Yakın arkadaşlarımla vakit geçirmeyi, sohbet etmeyi severim.*Fazla röportaj vermiyorsun, magazinde yoksun. Sanki bir demir kafesin içinde yaşıyorsun. Diğer yandan çok popülersin, attığın her adım sosyal medyada gündem oluyor. Bunu başarmanın sırrı ne?Bir sırrı var mı bilmiyorum. Aslında ben hep hayatın içindeyim. Magazinin yaptığım mesleğin bir parçası olduğunun farkındayım ve orada da gerektiği kadar olduğumu düşünüyorum. Beni tanıyanlar, benimle çalışanlar bilir; hayatı normal yaşayan biriyim. Hayatın içinde, sokakta bir yaşamım var.*Gülümsediğinde merhametli, sert baktığında maço, kimi zaman mesafeli, kimi zaman sıcak bir havan var. Sen kendini nasıl anlatırsın?Sen bunları oynadığım karakterlerin bendeki karşılığı olarak görüyorsun. Ne kadarı bende var, ne kadarı yok bilemem ama şunu söyleyebilirim: Ben özünde mutlu bir adamım. Hayatımda tercih ettiğim şeyler de mutlu ve pozitif şeyler. *Duygusal bir tarafın var mı? En son ne zaman ağladın mesela?Rasyonel görünsem de içimde o duygusal taraf var. Ağlarım tabii ki... En son dizimin sezon finalinde ağladım. Benim için çok özel bir proje ve karakterdi. Çekimlerin son gününde duygusal anlar yaşadım.*40’lı yaşlara girdin. Bunun sendeki hissi ne?30’lar yoğun, çalışarak ama güzel geçti. 40’lar da umarım verimli geçer. Sanki taşlar yerli yerine oturuyor. Aradığınız, karar veremediğiniz şeylere daha kolay karar vermeye başlıyorsunuz. Mesleğimin ve hayatımın tadını daha fazla çıkaracağım bir döneme girdiğimi hissediyorum. *18 yıldır oyunculuk sektöründesin. Bu işte en önemli şey ne sence?Bunun bir formülü yok, bir bütün... Ama tabii her şey hikâyeyle başlıyor. Hikâye kötüyse malzemeniz kötüdür, tıpkı Yemek gibi. İyi mutfak, iyi usta, iyi dekore edilmiş bir yerde yemek yapmaya çalışıyorsun ama malzeme kötüyse iyi bir şey çıkaramazsın.*Yaptığın işler hep tutuyor. Sana bir sürü senaryo geliyordur. Doğru hikâyeyi nasıl seçiyorsun?Hissiyat. Beraber çalıştığım insanlar var, menajerim var; onların da fikirlerini alıyorum. Bir proje özellikle televizyonda iki senelik bir süreç olabiliyor, iki sene o karakterle yol alabilir miyim? Sosyal hayatta da taşıyabilir miyim? Bunları düşünüyorum. Çünkü oynadığınız karakter negatif şeyler yapıyor olabilir. Bundan etkilenmemeniz, onu taşımak ve onunla bir yolculuğa çıkmak istemeniz lazım.*Karakterleri canlandırırken kendini kaptırdığın oluyor mu? Psikolojik destek falan alıyor musun?Hiç psikoloğa gitmek gibi bir sürecim olmadı. Oyunculuğa öyle bir yerden de bakmıyorum. Ben oyunculuğun akıl sağlığı yerinde olan, normal bir insanın yapabileceği bir meslek olduğunu düşünüyorum. Sen nasıl işini yaparken başka biri oluyorsun bu da öyle. Diğerlerini oyunculuğa yüklenmiş ve onu olduğu anlamdan başka bir yere taşıyan cümleler olarak görüyorum. *Kendi senaryoların var mı?Hikâyelerim var. Bu süreçte onları hayata geçirmekle ilgili hayallerim oldu. Senaryo yazmak farklı bir matematik. İlla ben yazacağım diye bir şey yok. Bir senaristle beraber de yazabilirim.*Hikâye yazarken neler seni besliyor?Sokak, hayat, yolda gördüğüm bir kedi, çocukluğum... Bana değen her şey. Biraz kendimce yazıyorum. Büyük cümlelerim yok, kendime değen hisleri anlatmayı seviyorum. *Ortadoğu, Şili, Arjantin, Peru... Dünyanın pek çok ülkesinde popülersin. Nelerle karşılaşıyorsun?İstanbul’da da bunu yaşıyorum aslında. Orada izleyenler buraya geliyor, karşılaşıyoruz. Doğum günlerimde bağış kampanyaları düzenliyorlar. Sosyal sorumluluk projeleri de yapıyorlar. Onlarla hep bir şekilde bağım var. Bunlar bana iyi hissettiriyor.*Sence Türk dizilerinin yurtdışında talep görme sebebi ne?Bununla ilgili daha detaylı araştırmalar yapılmalı ki biz de doğru bilgi edinelim. Benim düşüncem anlattığımız hikâyelerin evrensel olması. İlgi çekici, otantik ve farklı geliyor. Duyguları anlatma biçimimiz de önemli ve seviyorlar. *Bu hafta itibariyle yeni reklam filmin yayımlanmaya başlayacak... Nasıl bir reklam oldu?Shell markasıyla ikinci senem. İlk sezon güzel mesajları olan, samimi bir kampanya yaptık. Bir şey söylemek istedik. Kadın çalışanlar, engelsiz kahramanlar gibi ortak değerlerimizin altını çizdik. İkinci yılımızda da bunlara ek olarak Cumhuriyetimizle aynı yaşta olan bu marka için bir 99’uncu yıl filmi çektik.*Bir de hikâyesi sana ait bir dizi gelecek. Nasıl bir öykü yazdın?Evet, ‘Kaçış’. Bir savaş muhabirinin sınırı geçip esir düşmesiyle başlayan bir hikâye. Savaşı ve savaşın içinde insan kalmayı anlatıyor. *Gazeteci olmak ister miydin?Hep merak etmişimdir. Özellikle savaş muhabirliği hep ilgimi çekmiştir. *Sen gazeteci olsan ve Engin Akyürek’le röportaja gitsen... Ona ne sorardın?Güzel ve asla cevap veremeyeceğim bir soru (gülüyor). Şu an bayağı bir psikiyatrist koltuğunda gibi hissettim. Öncelikle dersime çalışırdım. Ama en önce “Kendinden razı mısın” diye sorardım.*Sorayım o halde, kendinden razı mısın Engin?Evet, kendimden razıyım Hakan. *Canlandırdığın her karakter izleyiciyi inandırıyor. Bir metodun var mı?İzleyeceğiniz yol ve çaba role göre değişiyor. Spesifik bir karakterse ona ait şeyleri gözlemlemek seni güçlendirebilir. Ama hayatta her duyguyu ve her olayı tanıyamaz, şahit olamazsınız. Orada da mesleğin görünmeyen yüzü devreye giriyor. Hayal etmek, empati kurmak, duygular... Bunların daha güçlü olduğunu düşünüyorum. Oyunculuğun yüzde 80’i içinizde var olan çocukluğunuz, hayatınız, duygularınız, biriktirdikleriniz... Zaten canlandırdığın karakteri farklı kılan da bunlar oluyor.*Kendini izler misin?Evet ama oturup kendimi kendimle kavga ederek izlerim. Bazen sevmem, bazen “Şöyle yapsaydım” derim. O bir muhasebe. Kendinizi izlemek, duymak ve başka biri olarak görmek kolay bir şey değil. *Senden oyunculuğu çekip alsam geriye ne kalır?Oyunculuğun bana kattıklarını biliyorum. Onları söyleyebilirim. *Neler kattı?Daha anlayışlı olmamı sağladı. Hayatı, insanları ve kendimi tanıma noktasında yardımcı oldu. Kendime ait farkındalıklarımı geliştirdi. Bir meslek olarak, bir karakteri oynamayı sevmekle başlayan yolculuğun edinimlerini insan olarak hep hayatımda hissettim. Evet, zor bir meslek oyunculuk ama benim için pozitif tarafları hep daha görünür oldu.*Bu mesleğin hayat adına sana verdiği en önemli ders ne oldu?Oynadığınız rollerin çoğu sizin hayatınızda olmayan, normal hayatta yapmayacağınız şeyleri yapabiliyor. Sizin de ona hak vermek değil ama onu anlamanız gerekiyor. O da hayata dair birçok şey gösteriyor. Bana da önyargılı olmamayı, anlamayı, anlamaya çalışmayı öğretti. *Ekranda gördüğümüz birçok ismi artık tiyatro sahnesinde de görüyoruz. Tiyatro yapar mısın?Evet, bunun bana ve oyunculuğuma iyi geleceğini de biliyorum. Ama bir şeyi hakkıyla yapmayı seviyorum. Bir şeyleri yarım yapıyor olma hissiyatı beni huzursuz ve tedirgin eder.*‘Be Global Fashion Network’ diye ünlü bir moda sitesinde dünyanın en şık ve yakışıklı erkeği seçilmişsin...Vay be! *Böyle yakışıklı bulunmak nasıl bir his?İnsanı mutlu ediyor tabii. Ama bunu alıp “Ooo” diyerek üzerime giymiyorum. *Egon yüksek midir?Egomla sağlıklı bir ilişkim var. Taşmaya çalıştığı zamanlar oluyordur ama bir yerde tutmaya çalışıyorum. Yaptığınız mesleğin temelinde insanların sizi beğenmesi var.Ama egonuzun dozu çok önemli, biz onunla iyi ilerliyoruz.*Çok az söyleşi veriyorsun. Kusursuz görünüyorsun. Kusurların nelerdir?Tek iş yapıp tek bir şeye konsantre olmayı seviyorum. Bu bir kusur mu bilmiyorum ama beni yoruyor. Bir de kararsızım. Bu Terazi burcunun getirdiği şeylerden biri de olabilir. *Hayat motton nedir?Hayırlısı olsun demeyi seviyorum. Her şeyin üstünde bir laf gibi ve insanı mutlu hissettiriyor. *İçindeki çocuktan bahsediyorsun hikâyelerinde. İçinde öyle bir yan var mı?Evet, içimde küçük bir erkek çocuğu var. Bazen ortaya çıkmaz ama ben biliyorum. Oyun oynamayı seven, büyümeyen, haylaz, hayalperest... O hep içimde bir yerde duruyor.*20 yaşındaki Engin’i bugün görsen ona ne söylerdin?Rahat ol, güzel olacak her şey... Devam et, kendi bildiğin yoldan git. *Sosyal medyaya karşı mesafeliydin. Hayranların seni orada görmeyi çok istiyordu. Ve geçen sene sonunda Instagram hesabı açtın. Nasıl ikna oldun?Aslında bu beş yıllık bir mesele. Açalım mı açmayalım mı diye düşündük hep. *Beş yıllık mı? Alt tarafı bir hesap açacaksın, neydi bu kadar düşündüren seni?Normal hayatta da kendi fotoğrafımı çekmem. Telefonuma bak, kendime ait çok az fotoğrafım vardır. E, kendi fotoğraflarımı paylaşma isteği de duymuyordum. Ama beş yıl sonunda “Artık açalım” dedim. Çünkü bir şeyleri duyurmak ve birinci ağızdan ifade etmek için uygun bir mecra. O sebeple profesyonel bir kararla girdim sosyal medyaya.*Nasıl bir kullanıcı oldun?Bebek adımlarıyla ilerliyorum sanırım. *‘Stalk’lamalara başladın mı?Haydaaaa... Ana sayfaya, ‘Keşfet’e düşenlere bakıyorum. *Diyelim birini yanlışlıkla beğendin. Hemen takip eder misin yoksa panikle ‘like’ı geri mi alırsın?Bu başıma geldi. Hemen like’ı geri aldım. *Sosyal medya sana ne ifade ediyor?Dürüstçe söyleyeyim; ben oyuncu olmasaydım sosyal medya kullanmazdım. Bir şey paylaşmakla ilgili derdim yok. İşimin sadece gereği olarak görüyorum.*Kedin Feyyaz’ı sosyal medya paylaşımlarından tanıyoruz. O nasıl?Feyyaz zaten Bodrum’da geçici olarak bakımını üstlendiğim bir kediydi. Orada birine sahiplendirdik. Benim Sefa isminde bir kedim daha var. 10 yaşını geçti, çok olgun. Aralarında yaş farkı var. Bir arada olmaları çok zordu. *Çok okuyormuşsun...Evet, severim okumayı. Bana iyi geliyor. Çocukluğumdan beri, okuduğum şey neyse, sanki o dünyanın içinde olmamı sağlıyor.*Nasıl başladı bu alışkanlık?Ben memur çocuğuyum. Memur evlerinde küçük de olsa mutlaka bir kütüphane vardır. Eve belli bir saatte gelinir, kitap okunur. Bir de bizim dönemde Ankara’da kütüphane kültürü vardı. O yıllarda bu kadar kitapçı yoktu. Kütüphaneye gider, okur, sonra verir, yeni kitaplar alırdım. *Paul Auster’ın ‘Karanlıktaki Adam’ kitabıyla bir karen çekiliyor ve kitap Arjantin’in en çok aranan kitabı oluyor...Bak bu doğru mu bilmiyorum? Ama kitabın orada ‘bestseller’ (en çok satan) olduğu söylendi. Paul Auster’dan da bir DM falan gelmedi (gülüyor).*En son ne okudun?‘Lizbon’a Gece Treni’. *Dönüp dönüp okuduğun başucu kitabın nedir?‘Don Kişot’. *Senin de zaman zaman değirmenlere başkaldırdığın oldu mu?Ruhumda olabilir. *Ne ifade ediyor sana aşk?Aşk bir arayış bence. Onu bulmak, hissetmeye çalışmak, kim olacağını merak etmek, bu inanılmaz ve bizi hayata bağlayan çok güçlü bir duygu. Aşkı yok saydığınızda hayata dair çok güçlü bir şey de sönmeye başlar diye düşünüyorum. *Ekranda birçok kez âşık adamları canlandırdın. Aşkı çözebildin mi?Neredeee? Çözen var mı? Çözen varsa tanıştır. *Âşıkken nasıl biri olursun?Her şeyin görüntüsü canlanıyor. Renkler, sesler, kokular... Sanki âşıkken ruh ve beden birleşiyor gibi. Aşk bittiğinde de o hissiyat zamanla kayboluyor.*Sana böyle hissettiren bir aşk var mı peki hayatında?Şu anda yok. *O kadar çok kadın hayranın var. Hiç sevgilinle de görmedik. İdeal tipini bilmiyorum. Senin kalbini nasıl bir kadın çalar?Bunu tarif edemezsiniz, etmeye başladığınızda bunun esiri olursunuz zaten. Kalp bu, kimin için atacağı belli olmaz... *Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih bölümü mezunusun. Oyunculuk planların arasında yok muydu o zamanlar?Amatör olarak belediye tiyatrolarında bir şeyler yapıyordum. Kurslara gidiyordum. Ama profesyonel olarak öyle bir hayalim yoktu.*Hangi noktada oyunculuk benim mesleğim olur dedin?İstanbul’a gelip para kazanmaya başladıktan sonra bu mesleği yapabileceğimi anladım. Bir de sanırım Ankaralı ve memur çocuğu olmanın getirdiği bir şey de var. Hemen ‘oldu, yapacağım’ diyemiyorum. Biraz daha görerek karar vermeyi seviyorum. *Bugünleri hayal eder miydin?Bu şekilde değil ama bu mesleğe devam edeceğimi hissediyordum. 10 yıl sonra da oyunculukla ilgili iyi şeyler yapacağımı hissediyorum.