Malum açılım süreciyle, daha barış süreci başlamadan siyah kaplı
defterin dibini görmeden açıldıkça açıldık.
Barış sürecinin maddeleri olmadan açıklanmadan nasıl açılım
olacak, neyi açıyoruz neyi müzakere ediyoruz?
Havada uçuşan, konacak yeri olmayan güvercinlerin kanatları
birbirine dolaşıyor.
Bacalarda yangın var, damlar çatısız.
Noktalar kifayetsiz, kelimeler çaresiz, sonra su akar
yolunu bulur.
Gecelerin aydınlığa dönüşü kadar gerçek bir vaka var
aslında bu ülkede.
Siyaset artık son bahar
Sebep?
Demokrasi demokratikleşmeden bahsederken anılarım
depreşiyor. Ama suçlu biziz, biz yanlış biliyoruz.
Siyasi partiler yasasını değiştirmeden temsilde adaleti
sağlayamadan bu gün kimle neyi müzakere edeceksiniz ve kimin adına
neyin anayasasını çıkaracaksınız, gülüyorum.
Yapılan hiçbir şeyin bir amacı yok.
Amaç: Gerçek güç, daha fazla güç, hâkim kılınmak istenen bana da
yabancı olmayan misyon.
Ama çok tehlikeli bir o kadarda riskli siyaset oyunu bu.
Kürt sorunu, verilecek şeylerle çözülmez çözümlenemez de. Ben
olsam bende kabul etmem. Asırların özlemiyle hayatını buna adayan
kendi bağımsız ülkesinde nefes almak isteyen ve yıllardır savaşan
lar meçhul açılım için imkânsızı mı imkân yapacak,
inanmam.
Olacak şu: başkanlık sistemi dayatılacak, bölgeye kırık dökük
özerk bir yönetim modeli getirilecek, ortada buluşma olacak. Adı
toprak vermemek olan ninniler dinleyeceğiz, kâğıt olup kalem olup
yazılacak çok şeyler değişecek aşkla baktığım ülkemde.
Selçukluyla başlayan Osmanlıyla ellerinden tutup sarmaladığımız
Anadolu artık daha hasta ve çaresiz bence, miras bu kadar hoyratça
tüketilir.
Ülkem Hasta çünkü kangren olan yerler artık kan
akıtıyor, başucunda ithal hemşireler, derman dileniyor, soğuk
yataklarda harcanıyor.
Yelkenler kırık rüzgârlara dayanamıyor, yanlış yerlerde
yüzüyor
Beklediğim bir şey var ama bekledim bu değil hayal
edilen ülkede benim yerim yok.
Senaristler cesur oyuncular korkak, önce okunuyor
replikler, tepkilere bakılıyor, sonra oyuna konuluyor. İzleyiciler
hayatları oynanırken sadece seyirci. Sahte oyunda ümitler darma
dağınık mezarda düşlerim gömülü.
Artık tüneldeki caniye ışık da tuttular. Başkalarının lideri
bebek katiline özgürlük dilenirken, postallar mahkûm sen
inanmıyorsan bile.
Bunun adı demokrasi değil.
Evet, hasta iyileştirilmeli hem de bir daha bu hastalıktan yatak
yorgan yatmamacasına.
Hasta bir kere Türk doktorlara emanet edilmeli başucunda
hemşiresiyle, demokrasi dağdakinin zoruyla değil vergi veren tüm ev
ahalisi için yapılmalı.
Ya da bir hikâye var aklımda aslında eski bir hikâye.
Başkanlık hayali unutulup özerklik üzerinde yoğunlaşmalı,
olacak, gidilen yol, seçilen ayrım bu olmalı.
Sonra pkk yı ihraç edilmeli, önce Suriye ye,
oraya da demokrasiyi getirsinler Suriye’de özerklik bekleyen
Kürtler var sonra İran’a el atsınlar keza üçgeni tamamlamak lazım
orada da özerk bir oluşum sağlandıktan sonra devlet olabilecek
nüfus, toprak ve birikimle birlikte hayal edilene ulaşsınlar.
Kitap bu okunur ve sonu gelir.
Uzatmanın evirip çevirmenin anlamı kalmadı artık.
Bizlerde işimize gücümüze bakalım, Osmanlıdan bu yana neyin
savaşını veriyoruz. Aşı tutmuyor.
Olur, mu olmaz mı bilmem ama kuma sokulacak başımız
kalmadı artık, çok yıprandık çok eskidik bin yıllık ağaç
gibi…
Umurumda tabiki sallanan beyaz bayraklar
altında barışın huzuru, yüklerinden kurtulmuş Türkiye Affedin ama
unutmadım yaşananları, polyana kitabını çöpe attım.