Cızlavet

Ermenek'te maden kazasında yer altında kalan madenci Tezcan Gökçe'nin annesi oğlunun madendeki göçükte kaldığı duyduğunda, "Oğlum yüzme de bilmezdi, suyun içinde ne yaptı" demişti.

Süleyman ÖZIŞIK suleyman@internethaber.com

Ermenek'te maden kazasında yer altında kalan madenci Tezcan Gökçe'nin annesi oğlunun madendeki göçükte kaldığını duyduğunda, "Oğlum yüzme de bilmezdi, suyun içinde ne yaptı" demişti.

O anki görüntüsü tahammül edilemeyecek kadar acı vericiydi.

Dün kalbimize çekiç gibi inen bir görüntü daha geldi. Kim bilir kaç milyon insan o görüntüleri izlediğinde gözlerine hücum eden yaşları durdurmak için duygularını bastırmaya çalıştı. Ve kim bilir kaç milyon insan boğazını döven hıçkırıklara direnemeyip sarsılarak ağladı.

Olay medyaya, "Ermenek'te yaşanan maden faciasında hayatını kaybeden Tezcan Gökçe'nin babasının yırtık ayakkabıları, görenleri duygulandırdı" sözleriyle yansıdı.

Bakmayın siz medyanın "ayakkabı" dediğine...

En son küçücük bir çocukken görmüştüm ayakkabı dedikleri o kara lastiği... Gerçek adı "Cızlavet"tir o kara lastiğin. 70'li, 80'li ve hatta 90'lı yıllarda yoksulluğun simgesiydi cızlavet.

Önceki gün herkes o ayakkabıları ve o ayakkabıların sahibini konuştu durdu.. Her bir kare fotoğraf ayrı bir çığlık, ayrı bir isyan dalgasıyla karşılandı.

Yırtık cızlavetli amcaya yeni cızlavet ve bir kundura hediye etmiş devlet!

Hangisinin daha acı söyler misiniz?

Madendeki kaza 28 Ekim günü yaşandı.  Acılı baba 20 gündür oğlunun cesedinin madenden çıkarılması için madende nöbet tutuyor. 20 gündür babanın ayağındaki yırtık cızlaveti görmeyen göz, olay medyaya yansıyınca harekete geçiyor..

Haberi okuduğumda, "Yer yarılsa da içine girsem" diyesim geldi.

İmanı ve vicdanı olan iyi baksın bu fotoğrafa. Bir garibanın oğlu öldükten sonra mı onun gariban oldugunu anlayacaktık biz? O utanç bir yumruk gibi suratımızın ortasına inince mi görecektik çaresizliği?

Eğer durumumuz buysa, insanlık bizi, biz insanlığı terketmişiz demektir.

Biliyorum...

Bu fotoğraf birkaç gün daha tartışılacak. Sonra yine unutacağız. Sonra facebook'ta ve twitter'da keyif mesajları atacağız. Sonra işçi hakları yine yenecek. Sonra zenginler yine zenginleşecek. Sonra yeni ölüm haberleri gelecek.

Birileri yine ortaya çıkacak, masum ve düşkün vatandaşların  biçareliklerinden rant devşirerek hükümete çakacak. Birileri yine gözyaşları dökecek ve yine unutacak.

Ancak bir unutmayan var. Alemlerin yaratıcısı Fecr Suresi'nde ne diyor:

"Muhakkak ki senin Rabbin elbette gözleyendir. Fakat insan, ne zaman Rabbi onu imtihan edip, böylece ona ikram eder ve onu ni'metlendirirse, o zaman “Rabbim bana ikram etti” der. Ve fakat, ne zaman onu imtihan edip, böylece onun rızkını ölçülü verirse, o zaman “Rabbim bana ihanet etti” der.

Hayır, bilâkis siz yetime ikram etmiyorsunuz. Ve yoksulları doyurma konusunda birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Ve size bırakılan mirası hırslı bir yeyişle yiyorsunuz. Ve malı aşırı bir sevgiyle seviyorsunuz. Hayır, arz, paramparça parçalanıp dağıldığı zaman. Ve Rabbin geldiği ve melekler saf saf olduğu zaman. Ve o gün cehennem getirildiğinde insan o gün düşünüp, hatırlar ancak bu hatırlamanın ona nasıl faydası olur ki?"

Aynen ayette emredildiği gibi, o gün cehennem önümüze getirildiğinde hepimiz yaptıklarımızın ve yapmadıklarımızın hesabını vereceğiz.

"Yarabbi! Sofradaki herkes bir an önce doysun da, bana biraz daha ekmek kalsın" diye içinden Allah'a dua edenlerin... Kaşıklar tencerenin dibine değdiğinde "Eyvah! Bana yine mi yemek kalmadı" diyerek açlığın sızısını yaşayanların hesabı bizden sorulacak.

Hazreti Ömer bir parça ipin hesabını 6 ayda vermişti. Bizler, 300 canın hesabını 2 ayda kapatıyoruz. Eskiden dünya bizi yaşam tarzımızla bilirdi. Şimdi TV'ler giyim tarzımızı saatlerce yayınlıyor. Moda alemiyle yatıp kalkıyoruz.

Ancak hesapların asla şaşmayacağı, alemlerin üzerinde bir alem daha var. Ve alemlerin yaratıcısının böylesi durumlar için sakladığı bambaşka bir gazap tarzı var.


Hatırlatayım dedim!