Ermenek'te maden kazasında yer altında kalan madenci Tezcan
Gökçe'nin annesi oğlunun madendeki göçükte kaldığını duyduğunda,
"Oğlum yüzme de bilmezdi, suyun içinde ne yaptı"
demişti.
O anki görüntüsü tahammül edilemeyecek kadar acı vericiydi.
Dün kalbimize çekiç gibi inen bir görüntü daha geldi. Kim bilir kaç
milyon insan o görüntüleri izlediğinde gözlerine hücum eden yaşları
durdurmak için duygularını bastırmaya çalıştı. Ve kim bilir kaç
milyon insan boğazını döven hıçkırıklara direnemeyip sarsılarak
ağladı.
Olay medyaya, "Ermenek'te yaşanan maden faciasında hayatını
kaybeden Tezcan Gökçe'nin babasının yırtık ayakkabıları, görenleri
duygulandırdı" sözleriyle yansıdı.
Bakmayın siz medyanın "ayakkabı" dediğine...
En son küçücük bir çocukken görmüştüm ayakkabı dedikleri o kara
lastiği... Gerçek adı "Cızlavet"tir o kara
lastiğin. 70'li, 80'li ve hatta 90'lı yıllarda yoksulluğun
simgesiydi cızlavet.
Önceki gün herkes o ayakkabıları ve o ayakkabıların sahibini
konuştu durdu.. Her bir kare fotoğraf ayrı bir çığlık, ayrı bir
isyan dalgasıyla karşılandı.
Yırtık cızlavetli amcaya yeni cızlavet ve bir kundura hediye etmiş
devlet!
Hangisinin daha acı söyler misiniz?
Madendeki kaza 28 Ekim günü yaşandı. Acılı baba 20 gündür
oğlunun cesedinin madenden çıkarılması için madende nöbet tutuyor.
20 gündür babanın ayağındaki yırtık cızlaveti görmeyen göz, olay
medyaya yansıyınca harekete geçiyor..
Haberi okuduğumda, "Yer yarılsa da içine girsem"
diyesim geldi.
İmanı ve vicdanı olan iyi baksın bu fotoğrafa. Bir garibanın oğlu
öldükten sonra mı onun gariban oldugunu anlayacaktık biz? O utanç
bir yumruk gibi suratımızın ortasına inince mi görecektik
çaresizliği?
Eğer durumumuz buysa, insanlık bizi, biz insanlığı terketmişiz
demektir.
Biliyorum...
Bu fotoğraf birkaç gün daha tartışılacak. Sonra yine unutacağız.
Sonra facebook'ta ve twitter'da keyif mesajları atacağız. Sonra
işçi hakları yine yenecek. Sonra zenginler yine zenginleşecek.
Sonra yeni ölüm haberleri gelecek.
Birileri yine ortaya çıkacak, masum ve düşkün vatandaşların
biçareliklerinden rant devşirerek hükümete çakacak. Birileri yine
gözyaşları dökecek ve yine unutacak.
Ancak bir unutmayan var. Alemlerin yaratıcısı Fecr Suresi'nde ne
diyor:
"Muhakkak ki senin Rabbin elbette gözleyendir. Fakat insan,
ne zaman Rabbi onu imtihan edip, böylece ona ikram eder ve onu
ni'metlendirirse, o zaman “Rabbim bana ikram etti”
der. Ve fakat, ne zaman onu imtihan edip, böylece onun rızkını
ölçülü verirse, o zaman “Rabbim bana ihanet etti”
der.
Hayır, bilâkis siz yetime ikram etmiyorsunuz. Ve yoksulları
doyurma konusunda birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Ve size
bırakılan mirası hırslı bir yeyişle yiyorsunuz. Ve malı aşırı bir
sevgiyle seviyorsunuz. Hayır, arz, paramparça parçalanıp dağıldığı
zaman. Ve Rabbin geldiği ve melekler saf saf olduğu zaman. Ve o gün
cehennem getirildiğinde insan o gün düşünüp, hatırlar ancak bu
hatırlamanın ona nasıl faydası olur ki?"
Aynen ayette emredildiği gibi, o gün cehennem önümüze
getirildiğinde hepimiz yaptıklarımızın ve yapmadıklarımızın
hesabını vereceğiz.
"Yarabbi! Sofradaki herkes bir an önce doysun da, bana
biraz daha ekmek kalsın" diye içinden Allah'a dua
edenlerin... Kaşıklar tencerenin dibine değdiğinde "Eyvah!
Bana yine mi yemek kalmadı" diyerek açlığın sızısını
yaşayanların hesabı bizden sorulacak.
Hazreti Ömer bir parça ipin hesabını 6 ayda vermişti. Bizler, 300
canın hesabını 2 ayda kapatıyoruz. Eskiden dünya bizi yaşam
tarzımızla bilirdi. Şimdi TV'ler giyim tarzımızı saatlerce
yayınlıyor. Moda alemiyle yatıp kalkıyoruz.
Ancak hesapların asla şaşmayacağı, alemlerin üzerinde bir alem daha
var. Ve alemlerin yaratıcısının böylesi durumlar için sakladığı
bambaşka bir gazap tarzı var.
Hatırlatayım dedim!