Çirkin Kral tahtından indirilemiyor
Abone olAdana’da 1969 yılında ilki gerçekleştirilen Altın Koza Film Festivali’nin bu yıl 20. kez ödül verilen festivalde 4 ayrı dalda 12 ödül alan T...
Adana’da 1969 yılında ilki gerçekleştirilen Altın Koza Film
Festivali’nin bu yıl 20. kez ödül verilen festivalde 4 ayrı dalda
12 ödül alan Türk Sineması’nın "Çirkin Kral" lakaplı senarist,
yönetmen, yazar ve aynı zamanda aktörü Yılmaz Güney tahtından
indirilemiyor.
Şanlıurfa’dan Adana’ya yerleşen tarım işçisi ailenin 1 Nisan 1937
yılında Adana’nın Yenice köyünde dünyaya gelen oğlu Yılmaz Pütün,
Türk Sineması’na damgasını vurdu. Ailesinin maddi durumu iyi
olmadığı için pamuk tarlalarında çalışan, kalan boş zamanlarında da
Adana’daki yazlık sinemaların önünde gazoz ve simit satarak aile
ekonomisine katkıda bulunan Pütün’ün hayatı, üniversite okumak için
gittiği Ankara Hukuk Fakültesi’nde tanıştığı yönetmen Atıf Yılmaz
ile değişti. 1959 yılında Atıf Yılmaz tarafından çekilen ’Bu
Vatanın Çocukları’ ve ’Alageyik’ filmlerinin senaryolarını yazıp,
aynı zamanda oyuncu olarak katkıda bulunarak sinemaya giren Yılmaz
Pütün’ün soyadı da ’Güney’ olarak değişti. Türk Sineması’na hızlı
bir giriş yapan Güney, sinema yönetmeni, senarist, yazar ve aynı
zamanda bir aktör olarak günümüz yönetmenlerinin birçoğunun sinema
anlayışına yön verdi. Zamanın siyasi çalkantıları sırasında pek çok
kez soruşturma geçiren ve hapse giren Yılmaz Güney, mesleğini
parmaklıkların ardında da olsa sürdürmeye devam etti. Filmlerinde
Anadolu çocuğu karakterinin ezilen, hor görülen ancak suskun
kalmayı kabul etmeyen, baskıcı otoriteye direnen yapısı, bu
tiplerle kendini özdeşleştiren kesim tarafından kolayca sevildi.
’Çirkin Kral’ lakabının yakıştırıldığı Güney, öyküsünü kendisinin
yazdığı ve Lütfi Akad’ın yönettiği ’Hudutların Kanunu’ adlı
filmdeki doğal ve abartısız oyunculuğu ile gerçeklikten son derece
uzak Yeşilçam sinemasında da bir farklılaşmanın başladığının
göstergesi oldu.
Gerçek anlamda ilk kez 1967’de yönetmen koltuğuna oturan Yılmaz
Güney, 1968 yılında önemli sayılabilecek ilk filmi ’Seyyit Han’ı
çekti. Doğu topraklarındaki bir sevda öyküsünü anlatan film, üslubu
açısından olumlu tepkiler aldı. Hemen ardından ’Aç Kurtlar’ ve ’Bir
Çirkin Adam’ı çeken Güney, 1970’e gelindiğindeyse Türk Sineması’nda
önemli bir yere sahip olan Umut adlı filmi seyirciyle buluşturdu.
Umut; eski faytonu, gücü dermanı kalmamış atıyla nüfusu kalabalık
ailesini geçindirmeye çalışan, ağır yaşam koşullarının zorlamasıyla
giderek çıkmaza giren, bir trafik kazasında atını kaybettikten
sonra önce faytonunu, başarısız bir soygun denemesinin ardından da
elinde neyi varsa satan ve define aramaya koyulan Cabbar’ın
öyküsünü anlatır. Güney’in kendi yaşamından da izler taşıyan bu
film, öykünün durduğu yer ve anlatımının gerçekçiliği bakımından
çizgisini hemen belli eder. Daha sonra arka arkaya Ağıt, Acı ve
Umutsuzlar filmlerini yazıp, yönetip, oynayan Güney’e o dönem
memleketi Adana’da başlayan Altın Koza Film Şenliği de kayıtsız
kalamadı.
"3 YILDA 4 DALDA 12 ÖDÜL ALDI"
Türk Sineması’nda Çirkin Kral lakabıyla hem yöneten, hem yazan, hem
de oynayan Güney, ilki 1969 yılında düzenlenen Altın Koza Film
Şenliği’nde yazıp, yönetip, oynadığı Seyithan filmiyle eni iyi 3.
film ve en iyi erkek oyuncu ödülüne layık görüldü. 1970 yılında
yapılan 2. Altın Koza Film Şenliği’nde ise Türkiye’de yasaklanan ve
yine yazıp, yönetip, oynadığı "Umut" isimli filmiyle en iyi film,
en iyi senaryo, en iyi yönetmen ve en iyi erkek oyuncu ödüllerini
aldı. Güney, 3. Altın Koza Film Şenliği’nde ise
Ağıt filmiyle en iyi film, eni iyi yönetmen ve en iyi senaryo, Acı
filmiyle en iyi ikinci film ve Umutsuzlar filmiyle de en iyi erkek
oyuncu ödülüne layık görülerek, bir ödül töreninde kırılması zor
bir rekor elde etti. Bu zamana kadar 20 kez ödül verilen Altın Koza
Film Festivali’ne 3 kez katılan Güney, festivalin 17’sine
katılmamasına rağmen 4 ayrı dalda 12 ödül alarak rekorunu kimseye
kaptırmadı.
Güney, daha sonraki yıllarda siyasi düşüncesinden ve Yumurtalık’ta
bir savcıyı öldürmesinden dolayı cezaevine girdi. Cezaevinden 1981
yılında yurt dışına kaçan Güney, 1983 yılında yurttaşlıktan
çıkarıldıktan sonra kanser nedeniyle Fransa’nın Paris kentinde 1984
yılında hayatını kaybetti. Mezarı Paris’te bulunan sanatçı, Yol
filmiyle 1982 Cannes Film Şenliği’nde büyük ödülü Costa Gavras’ın
Missing’iyle paylaştı. 47 yılık ömrünün bir kısmı cezaevinde
geçmesine rağmen 69 filmde başrol oynayan Güney, çoğu filmi kendisi
yazıp, yönetip, oynadı.
(İHA)