Sanat hayatında 52. yılını yaşayan usta sanatçı Erol Evgin, Hürriyet gazetesinden Hakan Gence'ye konuştu. Bilinmeyenlerini anlatan Evgin açıklamalarıyla hayranlarını şaşırttı.* Sayısız hit ve klasikleşmiş şarkınız var. Bu şarkılardan hangisi hayatınızı en iyi şekilde özetler? Öncelikle bu klasik dediğin şarkılarla ilgili bir şey söylemek istiyorum. Müziğe başladığım yıllarda, Amerikan standartları ve pop klasiklere bakardım. Film müzikleri, şarkılar... 50 yıl sonra bile söyleniyor, klasikleşmişler. Bizim pop müziğimizde de acaba böyle bir şey olur mu derdim ve oldu. Yalnız benim değil, birçok sanatçı dostumun da şarkıları artık pop klasiği. Bu da Türk pop müziğinin kök salmış olduğunu gösteren bir şey. Soruna gelirsek, beni anlatan çok şarkı var. Ama bir tanesini seçmem gerekirse; ‘Gel sen ne çektiğimi bir de bana sor’.* Çektiniz mi hayatta? Çektim tabii, hiç çekmez olur muyum? Ama müzik büyük bir aşk.Ben en başından beri hep dünya ölçeğinde, iyi şarkı söyleyen biri olmak istiyordum. Mimar oldum, mimarlık yaptım ama aklımın bir köşesinde hep bu hedef vardı. Tabii ilk yıllarda öyle kimse yüzüne bakmıyor sektörde. Çok kapı dolaşıyorsun, o kapılar yüzüne kapanıyor. Bunları da gençler için anlatıyorum, morallerini bozmasınlar diye.* Ne yapsınlar peki? Bu işte tek kural, umudunu yitirmeyeceksin; moralini bozmayacaksın, kendini sağlam tutacaksın. Ben inanmadığım hiçbir şeyi yapmadım ya da inanmadığım şarkıyı hiç söylemedim. Duruş, tutarlılık ve direnmek; direnirken de umudunu yitirmemek çok önemli. Paranın değil, işini dünya ölçeğinde iyi yapmanın peşinde olsun gençler, o zaman başarı da, para da zaten seni buluyor. * Hep jilet gibisiniz, siz hiç dağıtmadınız mı? Dağıtmaz olur muyum; ama ortalıkta dağıtmam.* Aradım ama kusurlu bir hareketinizi, skandalınızı yakalayamadım... Herkesin kusuru vardır ama toplum önüne çıkıyoruz, büyüklerimiz de daima seyirciye saygıdan söz ederdi, bu çok önemliydi. Benim de sevenlerime saygım büyük, onların önüne çıktığım zaman kendime daha bir çekidüzen veriyorum. Mesela konserlerimde ceketimin ön düğmesini bile açmam. * Hadi biraz kusurlarınızı itiraf edin de rahatlayalım... Çok komiksin Hakan. Gençliğimde asabiydim; 5 dakikada parlar, 10 dakika sonra da gönül alırdım. Yıllar içinde törpülendim, sakinleştim. Yaşla beraber insan daha olgunlaşıyor. Bir de çok telaşlı ve aceleciydim.* Yıllardır sahnede hep gülümsüyorsunuz. Somurttuğunuza hiç şahit olmadım. Bu kendiniz için hazırladığınız bir imajın parçası mıydı? O yapımdan kaynaklanan bir şey. Sanatta en önemli şey samimi, içten olmak. O içtenliği oynayamazsınız; dinleyici sizden akıllıdır, oynadığınız zaman anlar. Ben iyimser bir insanım, bu güleç yüzüm ondan. Ama çok da çabuk ağlarım. * İnternet sözlüklerinde sizi genelde ‘evin iyi çocuğu’, ‘ideal koca adayı’ diye tanımlamışlar. Evet, annelerin damat adayıydım (gülüyor). Bu da ifademden kaynaklanıyordu herhalde. Uzun saçım, sakalım da yoktu, kıyafetlerim de düzgündü falan...* Hiç asi adam olmak istemez miydiniz? İstemedim. Belki olurdum ama böyle bir yapım var. * Sahnenizde fıkra anlatan, hatta argo fıkralar anlatan biri olduğunuzu biliyorum. Sever misiniz argoyu? Argoyu severim, argo bir dilin zenginliğidir. Babam da çok şakacı bir insandı. Özellikle cinsellik içeren şakaları çok zarafetle yapmak lazım; bıçak sırtıdır. 7’den 70’e insanların nasıl bir reaksiyon vereceklerini hesap etmek; hem onları güldürüp eğlendirecek hem de saygıyla karşılayacakları bir tavır sergilemek çok önemlidir.* Pop yıldızları günümüzde kaslı vücutlarını sergiliyor, seksi sıfatıyla anılıyor. Siz seks enerjisi yerine hep kibar olmayı seçtiniz... Ne diyeyim şimdi sana (gülüyor). * Cinsellik hayatınızda da hep geri planda mıydı? Yok, cinsellik güzel ve önemlidir. Tüm uygarlıkları, medeniyetleri oluşturan kadın ve erkeğin birbirine olan çekimidir.* Çapkın bir adam mıydınız? Gençken pek havalıydım. Ama sonradan bir baktım ki kızlar gülen, şakacı çocuklara gidiyormuş; bana gelen yok. Bu arada bir de sporcu çocuklar vardı. Onlar da kızların üzerinde iyi etki yaratıyorlardı. Ben de ne yapayım diye düşünürken “Kasılmaktan vazgeçeyim” dedim. Sevimli ve sempatik olmaya çalışayım diyerek bir gün gitarımı aldım, sokağın köşesinde bir yerde çalmaya başladım, şansım o zaman döndü. Yani kasılmayla olmuyormuş, onu öğrendim.* 50 yıldır evlisiniz. Uzun ilişkinin sırrı nedir? Aşkın yanına aklı ve mantığı koyarak doğru bir seçim yapmak birinci şart. Ondan sonra birbirine saygılı olmak, birbirinin alanlarına girmemek lazım. Zaman içinde aşk, derin dostluğa dönüşüyor. Çocuklar oluyor, torunlar doğuyor; artık büyük bir aile, bir yumak oluyorsunuz. Çok önemli ve değerli bu. * Sizin şarkılarınızla yıllarca âşık olundu, aşk acıları çekildi. Peki ‘Erol Evgince’ aşk nedir? Bedri Rahmi’nin dizeleri geliyor aklıma: ‘Bir dilimi zehir zıkkım, bir dilimi candan tatlı’.* Bayramlar size ne ifade ediyor? Bayram deyince hepimiz çocukluğumuza gideriz. Akşamdan yastığın altına koyduğumuz yeni potinlerimiz, sabah onları ilk giyişimiz, el öpüşümüz, beyaz mendillerin içinde lokumlar, bahşişler... Bayramlar toplumun kucaklaştığı, dargınlıkların, kırgınlıkların bir yana bırakıldığı çok özel günler. Bu bayram da öyle olsun istiyorum. Hepimiz çocukluğumuzun bayramlarını özlüyoruz. Bunu söylemek ne kadar doğru bilmiyorum çünkü bu biraz yaşlılık alameti gibi geliyor.* Bayram ritüelleriniz var mı? Bir çiftlik evimiz var, yarın orada bütün aile toplanacağız, kahvaltı masası falan... Tedavüldeki en büyük kâğıt parayla el öpeceklere bayram harçlıklarını vereceğim, sohbetler edilecek. Sonra Kıbrıs’a uçacağım, salı akşamı The Arkın Colony Hotel’de konserim var. Bu sene konser programım çok yoğun. Hatta 2023’e de Kıbrıs’ta gireceğim, yılbaşı konserimiz bile şimdiden belli oldu.* Unutamadığınız bir bayram anınız var mı? ‘Hisseli Harikalar Kumpanyası’nı İzmir’de oynuyorduk. Adile Abla’yla (Naşit) Kurban Bayramı sabahı bir radyo programına katıldık. Sunucu “Unutamadığınız bir bayram anınız var mı” dedi. Adile Abla da, babası Naşit Özcan’la bir anısını anlatmaya başladı. Biliyorsun Naşit Bey, Osmanlı’nın son dönemlerinin en büyük komedyeniydi. Adile Abla da şöyle anlattı: “Babam bana bir kuzu getirmişti. Bir-iki gün onunla birlikte vakit geçirdim, oynadım. Sonra arife akşamı babam ‘Bunu yarın keseceğiz’ dedi. Ateşler içinde uyumuşum. Sabah uyandığımda babam kuzunun boynuna bir kurdele bağlamış, bana hediye etti.” Bunu anlatırken bir yandan Adile Abla ağlıyordu, bir yandan ben ağlıyordum. Sonra programdan çıktık, Adile Abla bana “Hikâye nasıldı? Uydurdum ama galiba fena olmadı” dedi. “Ne yaptın Adoş” dedim. “Ne yapayım, sabah sabah aklıma bir hikâye gelmedi ki” dedi. Bunu hiç unutamam.* Sizin hep zengin bir duruşunuz var. Türk filmlerindeki jönler gibisiniz. Zengin bir aile çocuğu muydunuz? Yok (gülüyor). Babam Vanlı, annem Rizeli. Babam ticaretle uğraşırdı; çok para kazandığı yıllar da, iflas ettiği yıllar da olmuş ama biz bunları hiç hissetmedik. Orta halli bir Türk ailesi standardımız vardı. Son derece tasarruf yapılırdı. Beş erkek kardeşiz. Babam şık giyinirdi, onun eskiyen elbiseleri abiye geçerdi, oradan aşağıya doğru diğer kardeşlere.* Siz kaçıncı kardeştiniz? Ne yazık ki dördüncü. Annem iyi terziydi.O kıyafetin sırası bana gelince annem ceketleri tersyüz eder, dikerdi; mendil cebi solda değil, sağda olurdu. Bir de babam ben doğmadan İstanbul’a gelmiş, biz Moda’da doğduk büyüdük, o zengin çocuk imajı belki oradan... Ben, Moda İlkokulu’nda okurken kim zengin, kim fakir hiç bilmezdik. Hepimiz önlük giyerdik, beyaz yakalarımızı takardık. İçimizde apartman görevlisinin çocuğu da vardı, milyoner insanların çocukları da... Ama hep aynı standartlarda yaşardık. Çocukluk yıllarımın mottosu ya da ruhu buydu. Bir de Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve Müslümanlar bir arada yaşardık. Onlar bize paskalyada boyalı yumurta getirirdi, biz onlara Kurban Bayramı’nda kurban eti verirdik. Güzel yıllardı.* Hayatta aldığınız en büyük ders ne oldu? Müzik beni şu açıdan korkutuyordu: Çok büyük sanatçılar ünleniyorlar, zirveye çıkıyorlar, sonra düşüyor ve yoksulluk içinde hayatları son buluyordu. Kendi kendime “Ben böyle olmayacağım” dedim. Zirveye çıkacağıma inanıyordum ama sonra kariyerimi düzgün yönetecek ve belki inişe geçtiğim noktada da işi bırakacaktım. Nitekim kariyerimi iyi yönettim ama bu sırada çok kurban verdim.* Ne demek o? Sana yakışmayan işlerin içinde olmuyorsun. Tabii para kaybediyorsun; yani kurban veriyorsun. Reklam filmleri geliyor, bana yakışmayacaksa kabul etmiyorum. Mesela bir kült şarkımın sözlerini değiştirip çamaşır suyu reklamında kullanmak istiyorlarsa “Hayır” diyorum, bunu da kariyerimi korumak adına yapıyorum.* Kadınlarla aranız nasıldır? İyi. Onlar beni sever, ben de onları... * ’Kadınların olmadığı bir masaya oturmam’ gibi bir lafınızı okudum. Doğru mu? Kadın ve erkeğin birlikte olduğu ortamlar daima medeni ortamlardır, erkekler kendilerine çekidüzen verirler. Kahveye hayatım boyunca gitmedim. Çünkü kadınlı erkekli masalar, sohbetler daha özenli, daha nüanslı olur. Bazen sokak içlerinde şık, hoş restoranlar görürsünüz, güzel örtüleri, çiçekleri vardır, bir bakarsınız işleten kadındır. Kadın ve erkeğin birlikte olduğu toplumlar medeni toplumlardır. İşte Avrupa’nın bin yıllık medeniyeti de buradan gelir.* Sizin gibi kadınlara değer veren birini kadına şiddet haberleri nasıl hissettiriyor? Korkunç, kadın haklarıyla ilgili İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak bana yürek yakıcı geldi, magandalara cesaret oldu. Biz ‘Cennet annelerin ayağı altındadır’ diyen bir dine mensubuz. Ama kadınları, anneleri koruyan bu sözleşmeden çekiliyoruz, bu büyük bir çelişki. Atatürk “Bir milletin medeniyetini ölçmek istiyorsanız kadınlara nasıl muamele edildiğine bakın” demiş biliyorsunuz. “Dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir” diyor Atatürk yine başka bir konuşmasında. Geçmişe bakarsanız, tarihteki Türk devletlerinde de kadın ve erkeğin yan yana olduğunu görürsünüz. Timurlenk’in bir sözü var, “Ben sizin ‘han’ınızım, bu da benim ‘han’ım” diyor. Yani kadim Türk kültüründe kadın hep erkeğin yanında ve eşit haklara sahiptir. Kadın medeniyettir, uygarlıktır. Cehalet kadından korkar. Çünkü kadın öğrenirse çocuğu da öğrenir. Onun için eğitimli kadınlar yetiştirmek lazım.* 75 yaşındasınız, hâlâ üretiyorsunuz, herkese taş çıkartıyorsunuz. Nedir bunun sırrı? Genetiğimin çok iyi olduğunu düşünüyorum. Özellikle anne tarafımdan... Ailede 104 yaşına kadar yaşayanlar var. Annem 95 yaşına kadar yaşamıştı.İşin yarısı genetikse, diğer yarısı da Allah’ın verdiği bu bedene ve ruha iyi bakmak. Bu bir emanet. Belli periyotlarda check-up yaptırmak, iyi beslenmek, kaliteli bir uyku önemli. Tabii, ruha da iyi bakmalı. Onun koruyucu hekimliği de sanat ve müzik.* Estetik müdahale var mı? Yok henüz. * Botoks bile yaptırmadınız mı? Yaptırmadım, cildim iyi. Ama ileride yaptırırım herhalde çünkü ben sahne sanatçısıyım.* 13 Mayıs’ta ‘Erol Evgin Caz Söylüyor’ projesiyle Zorlu PSM sahnesinde olacaksınız. Nereden çıktı caz söyleme fikri? İki yıl önce Zorlu Caz Festivali için aradılar. Ben müziğe dans müziğiyle başladım. ‘Yarasalar’ ve ‘Moda 5’ adlı iki orkestramız vardı. Sonra Şerif Yüzbaşıoğlu Orkestrası’nın solisti oldum. O dönemlerde hep Amerikan caz şarkıları söylerdim. Cazı sever, dinlerim. Proje gündeme gelince değerli caz piyanisti, aranjör Can Çankaya’yla buluştuk. Benim şarkılarımı caz formatında hazırladık. İlk kez böyle bir şey yapacağız. Bir de klasik caz şarkılarından bir bölüm olacak konserde.* Devam edecek mi? Ankara, İzmir gibi büyük kentlerde yapabiliriz. Sanatta böyle farklı heyecanlar yaşamak iyidir. * ‘Sevdiklerim 2’ albümü de yoldaymış sanırım... Daha önce benim yorumlamadığım ama keşke ben de söyleseydim dediğim pop klasiği şarkıları söylüyorum bu çalışmamda. ‘Sevdiklerim’ albümü çok beğenildi, şimdi ikincisinin hazırlıklarındayız, yazın bitecek. Bu albüm dijitalde, YouTube’da olacak; sınırlı sayıda CD ve LP olarak basılacak. Türk pop müziğinin klasik eserlerinin, benim sesimden hatıra olarak kalmasını istiyorum.* Bir de resim çalışmalarınız var... Hem evimde hem ofisimde birer atölyem var, orada resim yapmak beni dinlendiriyor. Zaten resmi hep sevdim; 2001’de ressam Mahir Güven’in atölyesinde beş yıl resim çalıştım. Sonra ‘Miras’ adlı bir sergi açtım; İstanbul, İzmir, Trabzon ve Ürgüp’te sergilendi. ‘Erol Evgin Art Gallery’ isimli Instagram sayfamızdan eserleri paylaşıyorum, görebilirsiniz. Ayrıca 25 Mayıs’ta açılacak Artcontact İstanbul’da, Galeri Selvin’de birkaç resmim sergilenecek. Artcontact İstanbul bu yıl bana, sanatın birçok dalında olduğum için Sanata Katkı Onur Ödülü verecek, benim için gerçekten çok kıymetli bir ödül.* Neden sizin şarkılarınız gibi eskimeyen şarkılar artık çıkmıyor? Klasik Türk müziğinde sözler çok önemli. Bence yüzde 60 sözse yüzde 40 müziktir. Şiir geleneği bizde çok güçlüdür. Şimdilerdeyse kolay sözlerle, ritme dayalı şarkılar yapılıyor. Biz ruhları sarsmak için müzik yapardık, şimdiyse bedenleri sallamak için müzik yapılıyor genelde. * Şarkı söylerken ne hissediyorsunuz? Uçtuğumu... Şarkı söylerken bir martı gibi uçuyorum.* Alkışlar ne hissettiriyor? Çok kıymetli, besliyor beni. * İlk alkışınızı hatırlıyor musunuz? Evde annem, babam misafirler geldiğinde sesi çok güzel diye bana şarkı söyletirlerdi. Oturma odasında onlar otururken ben koridora çıkardım, hem biraz mahcubiyetten hem de koridorumuz taştandı, sesim daha yankılı çıkardı. Onlar da alkışlardı.* Nelere özleminiz var şu anda? Sesimi daha çok kaydetmek istiyorum. Sesim daha olgunlaştı, peslerim daha güçlendi ve bu olgun tavırdaki sesimi kubbeye hoş bir seda olarak bırakmak istiyorum. * Hayatta nelere tahammül edemiyorsunuz? Sevmediğim şey yalan, riyakârlık. * 25 yaşındaki Erol Evgin’le karşılaşsanız ona ne nasihat ederdiniz? Daha çok oku... Hayatı, kitapları, insanları oku. Her şeyi daha çok oku.