Cinselliği abcsinde neler var?
Abone olCinsellik nasıl algılanmalı ya da insan psikolojisindeki yeri toplumsal yapı için ne anlam taşıyor. İşte tüm yönleriyle cinsellik;
Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Hayrettin Kara ile
Beyoğlu’nda Simurg Kitabevi’nde buluştuk. Richard Gere ile Şirin
Baba’nın bir karışımı. Olgun, yakışıklı, sevimli ve bilgece bir
edası var.
Kendisi birkaç kitap satınaldı, kitabevinde Coşkun Bey’in ikram ettiği adaçaylarını yudumladık. Oradan, konuşmak üzere Leylek Kafe-Restoran’a gittik. Cinsellikten konuşacağız. Başlangıçta biraz ikircikliydim. Fakat Hayrettin Kara öyle ilginç ve zihin açıcı sözler söyledi ki, masadan bambaşka biri olarak kalktım.
Cinselliği nasıl algılamalıyız?
Cinsellik, insan davranışları arasında en karmaşık olanı. Çünkü
kültür ile insan doğası arasındaki olağanüstü etkileşim içerisinde
ortaya çıkıyor. Kültürel olan ile biyolojik olanın bu kadar iç içe
geçtiği bir başka davranış alanı yok. Biyolojik olduğu için de her
bireyi, dolayısıyla toplumun da tamamını ilgilendiriyor. Cinsellik
insan için beslenmek, yemek yemek gibi bir şey de değil. Bir
kültürü var, fakat cinsellikteki kadar keskin yönler taşımıyor.
Geleneksel ve modern cinsellik arasında ne fark
var?
Cinsellik, modern dönemlerde doğal olmaktan çıkmış ve daha
karmaşıklaşmış görünüyor.
Geleneksel yasaklar giderek aşılıyor fakat?
Cinsellik birçok yasakla çevrili ya da bastırılmış olmasına
rağmen doğallık arzedebilir. Tabulaştırmanın doğallığı yok ettiğini
düşünmek yanlış olur. Kültürel anlamda bakıldığında da cinselliğin
tabulaştırılması normal.
Cinsellik neden yasak?
Yasak değil aslında. Adam öldürmek ya da hırsızlık gibi
değildir. Fakat cinsellik kültürel anlamda sınırlandırılmıştır. O
sınırlar aşıldığında yasağa dönüşür. Cinsel sınırlamalar bilinen
bütün toplumlarda görülür.
BENCİL BİREY CİNSEL DENEYİMDEN PSİKOLOJİK TATMİN SAĞLAYAMIYOR
Modern hayat tarzı, cinselliği sürekli gündemde mi tutuyor?
Modern insan, benlik sınırları güçlendirilen, diğer insanlardan
ayrıştırılan ve birey olarak güçlendirilmeye çalışılan bir figür.
Bugün benlik sınırlarımız geçirgen değil, paylaşmaya açık değiliz.
İnsan bu kadar ayrıştırılırsa, kendi sınırlarına kapanırsa ve
benlik sınırları bu kadar güçlendirilirse bunun muhakkak ki
psikolojik ve kültürel yansımaları olacaktır. İnsan kaçınılmaz
olarak yalnızlaşacak, kaygılanacak, zalimleşecek,
kötüleşecektir.
Modern birey kötü mü?
Kötülük insanın içindedir, biz onun sonuçlarını görürüz. İnsan
kendini ancak başkalarıyla olan ilişkileri içinde denetler ve inşa
eder. Bu kadar benmerkezcilik, hakiki ilişkileri yok ediliyor.
Dolayısıyla cinsellik de bir ilişki boyutu olmaktan çıkarılıyor.
Sekse indirgeniyor.
Metalaştırılıyor mu?
Cinsellik, metalaştırılmaya açık bir şeydir, günümüzde bu daha
da kolaylaştı. Çünkü insanlar cinselliği ‘tüketmeye’ hazırlar.
İnsani ilişkilerden mahrum kalındıkça, bencillik yaygınlaştıkça,
insanın cinselliği algılaması tümüyle farklılaşacaktır. Çünkü insan
artık kendisini kendisi olarak tanımlıyor. Halbuki önceden bir
ilişki bağlamında tanımlıyordu.
Ne demek bu?
‘Ben bir babayım, anneyim, kocayım, evladım ya da kardeşim’…
bütün bunların ötesinde ‘ben insanlığın bir parçasıyım’ demiyor
artık, ‘ben Murat’ım’ diyor. O zaman daha kolay kötü olabiliyor ya
da içindeki kötülüğü denetleyemez hale geliyor.
İnsanlıktan çıkarak mı birey oluyoruz?
Böyle paradokslar var. Bireyin güçlenmesi için insani
ilişkilerin zayıflaması şart değildi, fakat süreç öyle işliyor.
Dolayısıyla cinsellik de bencilce bir hal mi alıyor?
Cinsel deneyim aslında insanın benlik sınırlarının silikleştiği
bir deneyimdir. Cinsellik bu anlamda haz verici olduğu kadar
iyileştiricidir. İnsanın sınırlarının zaman zaman silikleşmesi
terapötiktir. Fakat hiç sınırının olmaması da deliliktir. İnsanın
benlik sınırlarının katı ve aşılmaz olması da problemli bir
durumdur. Bugünün benlik sınırları katı bireylerinin sağaltıcı bir
cinsel deneyim yaşaması da pek mümkün görünmüyor.
Cinsel deneyimin fiziksel olmayan bir yönü var yani?
Kesinlikle. Cinsel tatmin yalnızca fiziksel nitelikli değildir.
Aynı zamanda moral bir tatmindir. Çünkü cinsel deneyim, yalnızlığı
aşmanın bir yoludur. Günümüzde cinsel ilişkilerden bedensel tatmin
sağlanırken, moral tatmin sağlanamıyor. Bu aslında pornografinin
işlevidir. Pornografinin yaygın bir şekilde tüketilmesi de, cinsel
sorunların yaygınlığının bir göstergesi. Çünkü pornografi
cinselliğin moral kazançlarını sunamaz.
Vay canına?
Fiziksel ihtiyaçlarımız ile psikolojik ihtiyaçlarımız çok
karmaşık bir şekilde birbirine bağlıdır. Pornografi mekanik bir yön
taşır, yalnızlığı aşmanın bir yolu ya da çaresi değildir.
Cinsel yasakların fonksiyonu ne?
Ben bütün kültürel nitelikli cinsel sınırlamaların aslında aile
dediğimiz sosyal birimi oluşturmak için olduğunu düşünüyorum.
Cinsel sınırlamalar olmasaydı, aile olmazdı dolayısıyla medeniyet
de olmazdı.
Nasıl yani?
İnsan yavrusu, diğer memelilere kıyasla en zayıf, sürekli
korunması gereken ve gelişip olgunlaşması çok uzun süren bir canlı
türü. Bu süreçte erkeğin, dişinin yanında olması gerekir. Erkekle
kadının uzun süreli birlikteliği şarttı.
Ve?
Burada en hassas nokta şu: Erkek neden kadının yanında bu kadar
uzun süre kalmaya razı oldu? Bence insanlığın temelinde bu razı
oluş var. Erkeğin, doğası, cinsel nitelikleri itibariyle bu
sınırlar içinde kalması aslında zordur.
Peki ya kadın?
Çocuğu doğuran ve onunla en baştan itibaren içgüdüsel ve
biyolojik olarak kuvvetli bağları bulunan kişi kadın. Cinsel
sınırlamalar, erkeğin çocukla bağının esnekliğini giderdi ve erkeği
orada durmaya zorladı.
Çok ilginç?
İlk insanların durumunu anlamaya çalışalım: Evrimsel bakış açısı
da böyle düşündürüyor: Erkeğin, kadının yanında kalmaya razı olması
için, doğacak çocuğun kendisinden olduğundan emin olması gerekir.
Bir kadın her zaman kendi çocuğunu doğurur. Erkek ise hiçbir zaman
emin olamaz. Bu konuda bir netlik sağlanabilmesi için cinsel
sınırlar çizildi.
Ve erkeğin boyun eğişi sayesinde bugünlere geldik?
Evet. İyi ki de boyun eğmiş erkek. Yani cinsellikle ilgili
kısıtlama ve tabuları anlamak gerek.
Mesela?
En temel tabular ensest ve eşlerin sadakatidir. Bu tabular
olmasaydı insanlık gerçekten var olamazdı. Bugün insanın
dağılmasına, ailenin çözülmesine neden olan, cinsellikten başka da
birçok faktör var.
Neler onlar?
Aidiyet duygusunun kaybolması. İnsanlar gerçek anlamda bir arada
olmayı, bir topluluk oluşturmayı mümkün kılan değerleri
kaybettiler. Bu koşullarda cinsellik havada kalıyor. Genel anlamda
ilişkilerin değeri yitirilince, cinselliğin de getireceği
kazançlardan mahrum kalınıyor.
Cinsel sorunlar sorun değildir mi diyorsunuz?
Cinsel sorunların abartıldığını düşünüyorum. Cinselliğin insan
hayatındaki yeri ve işlevi abartılıyor.
Neden bu abartı bu kadar yankı buluyor? Reklamlarda bile yoğun cinsel mesajlar var?
Haz eksenli bir hayatımız olduğundan, bize haz üzerinden
mesajlar veriliyor. Haz insani bir olgudur. Fakat hazlarımızı başka
niteliklerle dengeleyemediğimiz zaman, bizimle o dil konuşuluyor.
Reklamların daha karmaşık bir mekanizması var. Ürünün bilinirliği
arttığı ölçüde, insanlar o ürünün olumlu çağrışımlarından
faydalanmak üzere harekete geçiyorlar. Burada bir imaj takviyesi
söz konusu.
İhlale dayalı bir olgu olan pornografi, internet dolayısıyla büyük bir yaygınlık kazandı…
Pornografi aslında pornografi olmaktan çıktı. Normalleşti. 20
yıl önce yasak, çocukların erişemeyeceği, insanın bir tanıdığıyla
birlikte izleyemeyeceği bir şeydi. Cinselliğe ilişkin sınırlar bir
anlamda görecedir. Neyin erotik neyin pornografik olduğu
uzlaşımsaldır.
Erken ergenleşme hakkında ne düşünüyorsunuz?
Çocuğun fiziksel gelişimi ile cinsel bilgi ve deneyiminin uyumlu
olması gerekir. Erişkin cinselliğine hazır değilken, kültürel
uyarıların devreye girmesi ciddi sorunlar doğuruyor. Domateslerin,
tavukların genleriyle oynamak nasıl aslında bir arsızlık ise,
cinsel sınırların zorlanması da arsızlıktır. Fakat bu günümüzün
temel yönelimidir. Sadece cinsellikle bağlantılı bir oluşum değil
yani.
Bir uzman olarak arsızlık mı diyorsunuz?
Evet, insanın bedelini ödeyeceği bir arsızlık. İletişimsel,
politik, ekonomik, askerî süreçlerde de izlerini görebileceğimiz
bir şey bu.
Homoseksüellik, 1993’te sanırım, tıp literatüründe hastalık olmaktan çıkarıldı…
Bu, bilimin, tıbbın ya da psikiyatrinin ne kadar kültüre ve
ideolojiye bağlı olduğunun bir göstergesi. Homoseksüellik belki de
hastalık değildir, fakat birilerinin oturup ‘Artık biz
homoseksüelliği psikiyatrik bir hastalık saymıyoruz’ diye ilan
etmeleri ve diğer hekimlerin de ‘Aaa? Meğerse hastalık değilmiş’
demeleri biraz gülünç aslında.
Fakat yine de…
Psikiyatri biliminin bu durum dolayısıyla inandırıcılığı ve
güvenilirliği sarsılmıştır. Yani toplumsal ve ideolojik bir uzlaşma
adına bir karar değiştirilmiştir. Psikiyatriyle ilgili başka
tartışmalar da vardır. Sözgelimi şizofreni ile ilgili de bazı
sorular ve itirazlar söz konusudur.
Homoseksüellik hastalık mı peki?
Her iki cinsin de homoseksüelliği, doğal olandan bir tür
sapmadır. Sapkınlık demiyorum, bir tür sapmadır. Sapma ile hastalık
da birbirine yakındır.
Biraz diplomatik bir dil kullandınız?
Yani, homoseksüelliği doğallık içinde görmüyorum.
Tedavi edilmesi mi gerekir?
Homoseksüellik egosintonic ve egodistonic olarak ikiye
ayrılırdı. Yani benliğe uyumlu ve benlikle uyumsuz. Kişi
homoseksüelliğinden rahatsız ise o zaman hekim olarak yardımcı
olmaya çalışırsınız. Ama eğer halinden memnunsa, bir şey
yapamazsınız.
Hastalık olmaktan çıkarılan homoseksüellik artık tümüyle egosintonic’leşti mi yani?
Aslında hâlâ bu ayrım var fakat geriye itiliyor. Bu da aslında
kişinin değer kodlarıyla alakalı. Bundan mustarip olanlar da var,
övünç payı çıkaranlar da. Klinik deneyimlerimizden de anlıyoruz ki
‘Acaba ben homoseksüel miyim’ diyen insanlar var. Bu bir tür ruhsal
karmaşa, bir kaygı, kuruntu ya da soru.
Neden böyle bir karmaşaya kapılsın ki bir insan?
Aslında saf dişilik veya erillik diye bir şey yok. Cinsellik
sapmaya uygun bir alan zaten. Dolayısıyla insanda böyle bir durum
olmasa bile kişi karmaşa yaşayabiliyor. Özellikle gençlik
yıllarında.
Gizli eşcinsellikten söz ediliyor bir de?
Psikiyatri literatüründe latent homoseksüellik diye bir şey var.
Fakat insanların gizli eşcinsel olabileceklerine ilişkin imaların
yaygınlık kazanması doğru değil. Kimseyi yargılamadan, sakince
düşünmek, sağduyulu ve doğal olanı gözeterek hareket etmeyi
öneririm. Çünkü hepimizin referanslara ihtiyacımız var.
Homoseksüellik, cinselliğin referansı olabilir mi? Buna evet
diyebilir miyiz? Fakat homoseksüellik de dahil birçok sapma
olacaktır.
Cinsel suçlar hızla yaygınlaşıyor. Buna ne diyosunuz?
İbn-i Sina, insanın iki temel dürtüsü olduğunu söyler: Gazap ve
şehvet. Freud buna mortido ve libido der. Bunlar insanın var
olabilmesi için gerekli güçlerdir. Olumlu ya da olumsuz değildir.
Gazabın saldırganlığa dönüşmesi, kişinin onu
denetleyememesindendir. Ben diyorum ki, kişinin onu
denetleyebileceği psikolojik mekanizmalar zayıflatılmıştır. Kişi
diğer insanlardan yalıtılmış ve yalnızlaştırılmıştır. Sonuçta bu
suçları insanın moral değerleri ya da kişisel denetimiyle değil,
devletin kolluk güçleri ve hukuksal denetimiyle engellemek
zorunluluğu doğdu. Eski mahalle kültürünü yitirmemiz iyi olmadı
mesela.
Mahalle denince akla mahalle baskısı geliyor?
Hiç alakası yok. Sosyolojik anlamda mahalle baskısı, tam da
mahallenin olmadığı yerde ortaya çıkıyor.
Beğendiğimiz her şeye ‘seksi’ diyoruz artık. Seksi fincan, seksi gömlek, seksi bilgisayar?
Cinselliğin kendi içindeki çözülme gibi, bağlamından
koparılmasıyla alakalı bir şey bu. Biraz da şaka yollu söyleniyor
sanırım. Sezai Karakoç, Çay şiirinde ‘Dans eden bir
kadının ayak bilekleri gibi çay’ der. ‘Seksi çay’ demez. Derinliği
kaybediyoruz.
Bütün ünlüler, iktidar sahipleri otomatikman çekici, karizmatik kabul ediliyor. Ahmet Mete Işıkara bile en seksi erkek seçilmişti?
İktidar yalnızca cinsel çağrışımlar ve cazibe üretmez aynı zamanda neyin güzel ve çekici olduğunu da bir ölçüde belirler. Gücün her zaman bir manyetik alanı oluyor.
Röportaj: MURAT MENTEŞ
Fotoğraflar: ADNAN GÜL
Star