Cinsel istismarda "15 yaş" kuralına iptal
Abone ol"15 yaşını tamamlamamış her çocuğa karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışın cinsel istismar sayılacağına" ilişkin hüküm iptal edildi.
Anayasa Mahkemesi, TCK'nın 103. maddesinin birinci
fıkrasındaki "15 yaşını tamamlamamış her çocuğa karşı
gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışın cinsel istismar
sayılacağına" ilişkin hükmü iptal etti. 6'ya karşı 7 üyenin
oyu ile alınan iptal kararı 6 ay sonra yürürlüğe
girecek.
Anayasa Mahkemesi, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK), çocuğun cinsel yönden istismarını düzenleyen 103. maddesinin birinci fıkrasındaki "15 yaşını tamamlamamış her çocuğa karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışın cinsel istismar sayılacağına" ilişkin hükmü iptal etti. İptal kararı 6 ay sonra yürürlüğe girecek.
Bafra'da yaşanan çocuğun cinsel istismarı iddiasıyla açılan
davaya bakan Bafra Ağır Ceza Mahkemesi, TCK'nın 103. maddesinin
birinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa
Mahkemesine başvurdu.
İlçe mahkemesinin başvurusunda, "İtiraz konusu kuralın, farklı yaş
gruplarında tüm mağdurlara yönelik eylemler arasında ceza
müeyyidesi bakımından herhangi bir ayrım yapmadığı" öne
sürüldü.
Dört yaşındaki bir mağdura yönelik cinsel istismar suçu ile 14
yaşındaki mağdura yönelik cinsel istismar suçunun ceza
müeyyidesinin kademeli bir ceza anlayışı içermeyerek aynı olduğu
ifade edilen başvuruda, "Suça sürüklenen çocuklar yönünden 12 ile
15 yaş arasında olup da kendisine yönelik eylemin anlam ve
mahiyetini algılama yeteneği olan mağdurun rızasına hukuki sonuç
tanınmadığı, bu mağdurların rızasıyla yaşadığı cinsel eylemler
hakkında cezanın çok yüksek olduğu, suçun en nitelikli hali için en
düşük yaşın 15 şeklinde belirlenmesinin suç ve cezada korunmak
istenen hukuki yarar ile müeyyide arasındaki orantıyı bozduğu."
savunuldu.
Anayasa Mahkemesi iptal etti
Başvuruyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, TCK'nın, çocuğun cinsel
yönden istismarını düzenleyen 103. maddesinin birinci fıkrasındaki
"15 yaşını tamamlamamış her çocuğa karşı gerçekleştirilen her türlü
cinsel davranışın cinsel istismar sayılacağına" ilişkin hükmü, 6'ya
karşı 7 üyenin oyu ile iptal etti.
Yüksek Mahkemenin gerekçesinde, itiraz konusu kuralla kanun
koyucunun, 15 yaşını tamamlamamış çocukları cinsel yönden istismar
edenler hakkında ceza yaptırımı öngördüğü hatırlatıldı.
Kuralın, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm çocukların cinsel
dokunulmazlığı ile beden ve ruh bütünlüğünü etkin şekilde korumayı
amaçladığı aktarılan gerekçede, söz konusu suçların işlenmesini
önleyici ve caydırıcı nitelikte tedbirlerin alınmasının, devletin
en önemli pozitif yükümlülüklerinden biri olduğu belirtildi.
Kanun koyucunun, küçüklerin biyolojik ve psikolojik gelişimlerine
ilişkin bilimsel verilerle toplumda geçerli genel ahlak ve kültürel
koşulları gözeterek, cinsel istismar suçunu, suçun unsurlarını,
işleniş biçimini, çocuğa ve topluma verdiği zararı dikkate alarak
bir yaptırım belirlemesinin takdir yetkisi kapsamında olduğu
kaydedilen gerekçede, "Bununla birlikte suç ve suçluyla mücadele ve
ceza hukukunun temel ilkeleri gözetildiğinde, suç tipine göre fiil
ile öngörülen yaptırım arasında makul ve hakkaniyete uygun bir
denge bulunmalı ve kanun koyucunun belirlediği yaptırım,
cezalandırmada güdülen amaçla ölçülü olmalıdır." denildi.
EN AZ 16 YIL HAPİS CEZASI DA İPTAL EDİLMMİŞTİ
Anayasa Mahkemesinin daha önce açılan bir davada, çocuğa tecavüz
suçunda en az 16 yıl hapis cezası verilmesini düzenleyen TCK'nın
103/2. fıkrasını iptal ettiği hatırlatılan gerekçede, iptal
hükmünün bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verildiği, bu
sürenin henüz dolmadığı kaydedildi.
Bu kararın gerekçesinde, "Olaya özgü takdir yetkisi kullanma imkanı
tanımayan ve onarıcı hukuk kurumları öngörmeyen kural, fiilin
farklı yaşlarda mağdurlara karşı işlendiği veya failin de küçük
olduğu ya da fiilden sonra mağdurun yaşının ikmali ile fiili
birlikteliğin resmi evliliğe dönüşmesi gibi her bir somut olayın
özellikleri dikkate alınarak ceza tayin edilmesi veya onarıcı
adalet kurumlarının uygulanması imkanını ortadan kaldırmakta ve
bazı durumlarda somut olayın özellikleriyle bağdaşmayacak ve suçla
yaptırım arasında bulunması gereken adil dengeyi ortadan kaldıracak
ölçüde ağır cezaların verilmesi sonucunu ortaya çıkarabilecek bir
niteliğe sahip bulunmaktadır. Bu nedenle kuralda belirlenen ceza
miktarı, her somut olayda ceza ile ulaşılmak istenen amacı
gerçekleştirebilecek ölçü ve orantıda değildir." değerlendirmesinde
bulunulduğu anımsatıldı.
İptali istenen bu kural ile 15 yaşını tamamlamamış çocuğu cinsel
yönden istismar eden kişi için 8 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası
ve cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması halinde 3 yıldan
8 yıla kadar hapis cezasının öngörüldüğü belirtilen gerekçede, şu
tespitler yapıldı:
"Çocuğun cinsel yönden istismar edilmesinin ağır bir yaptırıma
bağlanmasının, çocuğun etkin bir şekilde korunması amacını
gerçekleştirmeye yönelik olduğuna şüphe yoktur ancak cinsel
istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle
gerçekleştirilmesi eylemi hakkında Anayasa Mahkemesi tarafından
verilen iptal kararı gerekçelerinin itiraz konusu kural bakımından
da geçerli bulunması ve Anayasa'nın 41. maddesinin dördüncü fıkrası
uyarınca mağdur ya da fail sıfatıyla çocuğun korunmasının hedef
alınması gerekliliği dikkate alındığında, itiraz konusu kural da
aynı şekilde bazı durumlarda somut olayın özellikleriyle
bağdaşmayacak ve suçla yaptırım arasında bulunması gereken adil
dengeyi ortadan kaldıracak ölçüde ağır cezaların verilmesi sonucunu
ortaya çıkarabilecek bir niteliğe sahiptir. Bu nedenle kural,
ölçüsüz bir yaptırım öngördüğünden hukuk devleti ilkesine
aykırıdır."
KARŞI OY GEREKÇELERİ
Üyeler Emin Kuz, Engin Yıldırım ve Rıdvan Güleç, Anayasa
Mahkemesinin daha önce verdiği TCK'nın 103/2. maddesinin iptaline
ilişkin kararına katılmadıklarını, aynı gerekçelerle bu çoğunluk
görüşüne de katılmadıklarını belirtti.
Üye Osman Alifeyyaz Paksüt, karşı oy gerekçesinde, çoğunluğun
gerekçesinde, cinsel istismar suçuna verilecek cezaların gerek
faillerin gerek mağdurların yaşı yönünden bir farklılaşmaya tabi
tutulması görüşünün benimsendiğini belirtti. Bu benimsenmişse de
salt iptal kararının, yaşı küçük faillere yönelik genel ve
hakkaniyete uygun bir çözüm getirilmesini sağlamadığını savunan
Paksüt, "İptal kararı, örneğin, 12-13 yaşındaki çocuğa yönelik
40-50 yaşlarındaki failin işleyebileceği bir cinsel istismar suçuna
da 8 yıl hapsi çok görmek suretiyle toplumda infial yaratacak
sonuçların önünü açmaktadır. Anayasa Mahkemesinin muradının bu
olmadığına şüphe duymamaktayım. Nitekim bu tür sakıncaların
önlenmesi için iptal hükmünün 6 ay sonra yürürlüğe girmesi
öngörülmüştür." değerlendirmesini yaptı.
Cinsel suçlarda somut ve özel durumlara ilişkin yeni kurallar
konulması gerektiğine işaret eden Paksüt, ancak bu konunun iptal
hükmü ile sağlanamayacağını kaydetti.
Üyeler Alparslan Altan ve Erdal Tercan'ın ortak hazırladığı karşı
oy gerekçesinde de kanun koyucunun, 9 yıl önce bu düzenlemeyi
yaparken, "bilinçli olarak bu suçlar için öngörülen cezaların
önemli ölçüde artırdığını belirttiği" aktarıldı.
Altan ve Tercan'ın karşı oy gerekçesinde, kanun koyucunun bu
düzenlemelerle 15 yaş altındaki çocukları mutlak bir koruma altına
aldığı, kuralların, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm çocukların
cinsel dokunulmazlığı ile beden ve ruh bütünlüğünün etkin şekilde
korunmasını sağlamayı amaçladığı vurgulanarak, şu görüşlere yer
verildi:
"Kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında, fiilin yol açması muhtemel zararları dagöz önünde bulundurarak düzenlediği itiraz konusu kuralın, amaç ve araç arasında makul ve uygun bir ilişki kurduğu ve düzenlemenin amacına ulaşmaya elverişli ve orantılı olduğu anlaşıldığından kuralda hukuk devletine ilkesine aykırı bir yön bulunmamaktadır. Çoğunluk gerekçesinde ifade edilen 'ceza ile ulaşılmak istenen amacı her somut olayda gerçekleştirilebilecek orantıda ve ölçüde' bir düzenlemenin nasıl yapılabileceği de ayrı bir tartışma konusudur. Kanun koyucudan uygulamada ve somut olaylarda ortaya çıkması muhtemel tüm olasılıklar için en ince ayrıntısına kadar düzenleme yapmasının istenmesi kanun kavramına aykırı olacağı gibi insan davranışlarının öngörülmezliği dikkate alındığında pek mümkün de değildir."