Cindoruk için kim ne dedi?
Abone olMerkez sağın patronu Cindoruk.. Anavatan tarih oldu siyaset sahnesinde DP var. Peki Cindoruk ile başarı gelir mi?
Ergenekon'u hiç gündemden düşürmeyen Hüsamettin Cindoruk'un
DP'si başarılı olabilir mi? Herkes bu sorunun cevabını arıyor.
Anavatan'ın tarih olduğu kongre sonrası gözler Demokrat Parti'ye
çevrildi. İktidara talip olan DP'li yöneticilerin yeni
söylemleriyle geniş kitleler kazanılabilir mi?
ANAP Ankara delegesi olan Erol Akgün Cindoruk'un ‘Sağcı değiliz’
sözü saçma bir sözdür, Cindoruk 80 yaşında icat etti bunu!"
sözleriyle partiden yana endişesini dile getiriyor.
DP'nin yeni vizyonu köşe yazarlarının da gündeminde.. Merkez sağı
yakından takip eden isimler Ankara'da kıyılan nikahın şifrelerini
araladılar. İşte görüşler..
Ahmet Taşgetiren (Bugün): DP: Ümitsiz vak'a
ANAP'ın feshedilip Demokrat Parti bünyesinde yeni bir bütünleşme
harekâtı için "Ümitsiz vak'a" tanımlaması yapmam
yadırganabilir.
Yadırganmamalı.
Gerçekten bu oluşuma "Ümitsiz vak'a" olarak bakıyorum.
Bu bir temenni de değil.
Hatta, keşke iyi bir şey olsa da, AK Parti dengelense diye de
düşünürüm. Tıpkı Saadet'in güçlü olmasını temenni ettiğim gibi.
Ama, DP'yi inşa eden aktörlerin geldiği çizgiye baktığımda,
"Ümitsiz vak'a" yargısı ağır basıyor.
Bu hareket en önce DP değil.
Ben Demokrat Parti deyince de Menderes çizgisini anlıyorum.
Demokrat Parti bünyesinde öteden beri bir de masonik çizgi
olagelmiştir.
Aynı şey, Adalet Parti bünyesinde de devam etmiştir.
Onun için Demokrat Parti bünyesi başından beri ikili bir çizgi
halinde seyretmiştir.
Bunun bir ölçüde ANAP bünyesinde bile sürdüğünü söylemek mümkün.
Rahmetli Özal, bir dönem kendi hakimiyeti ile ANAP'taki gerçek
"Demokrat" ağırlığı korumuş, sonra da ne yazık ki, Semra Özal'ın
koruması altında partinin elden çıkmasına mani olamamıştır.
Şu andaki olay ne?
Bence, Demokrat Parti'nin masonik çizgisinin ANAP'ı da yutması ve
ortaya Demokrat Parti'nin sadece ismini kullanan bir siyasi yapının
çıkmasıdır.
Neden Demokrat Parti'nin adı derseniz?
Orada bir isim sömürüsü ümidi bulunduğu için derim.
Neden "ümitsiz vak'a" diye sorarsanız, Demokrat Parti bünyesinde
masonik çizginin başından beri bir oy karşılığı bulunmadığını, yani
o çizginin herhangi bir toplumsal tabana sahip olmadığını ancak
önemli bir yekun tutan demokrat-muhafazakar toplum tabanının
istismarına dayandığını, toplumun da Menderes gibi (hayatında böyle
bir disiplin bulunmasa da) bu noktada gerçekten samimiyetine
inanılan insanların varlığı sebebiyle bu siyasi mecraya aktığını
söylerim. Belki bir diğer motif, toplumda gerçekten derin siyasi
birikim sağlayan CHP karşıtlığının, bu siyasi mecrada temsil
ediliyor olmasıdır.
Bugüne gelirsek...
Demirel Menderes midir?
28 Şubat'tan sonraki duruşuyla o dünyanın çok uzağında bir görüntü
sahibidir.
Cindoruk Menderes midir?
Ergenekon dostluğu Menderes'e yakışır mıydı?
Kaldı ki Aydın Menderes, "Bu hareketin Demirel, Cindoruk ve
Yılmaz'dan sonra dördüncü ortağı Aydın Doğan'dır" diyerek, bu
harekete tavır koyuyor.
Mesut Yılmaz Menderes midir?
ANAP'ı, daha Özal hayattayken Özal çizgisinden söküp alan bir sima
Menderes'e yakın olabilir mi?
Peki CHP karşıtlığı var mı bu hareketin?
Şunu söylemek yanlış olmaz:
Şu an birçok özelliği ile Cindoruk çizgisi ile Baykal çizgisi
arasında "derin" paralellikler bulunmaktadır.
Ergenekon yandaşlığı bu paralelliğin en görünen kısmıdır.
Demokrat parti çizgisinin en bariz vasfı, muhafazakar değerler
konusundaki hassasiyettir.
Demirel-Cindoruk-Mesut Yılmaz çizgisi, 28 Şubat 1997'den bu yana,
muhafazakar dünya ile aralarına "derin" mesafeler giren bir siyasi
çizgidir.
RP-AK Parti karşıtlığı gibi gözüken bu çizgi, Türkiye'nin içinden
geçtiği bu tarihi süreçte, müdahaleci-darbeci çevrelerle yol
arkadaşlığı yaparak, Demokrat Parti'nin tarihi misyonu ile en derin
çelişkiyi bünyesine taşımıştır.
"Ümitsiz vak'a"dan kastım, bu hareketin, geniş bir toplumsal tabana
ulaşamayacağı kanaatidir.
Bu hareketin toplumsal karşılığı yoktur.
Hatta ben daha önceki değerlendirmelerimde "Bu hareketin başına
Cindoruk değil Demirel geçmeli ve Demirel 28 Şubat sonrası
tercihlerini toplum nazarında sınamaya soyunmalı" dedim.
Bu kanaatimi koruyorum.
Peki şu anda Demokrat Parti'nin hiçbir siyasi karşılığı yok mu?
Var.
AK Parti'nin eleştirilecek pek çok yönü üzerinde durulabilir,
duruyoruz.
Ama, ana çizgi olarak, ruh olarak, toplumsal karşılık olarak DP
çizgisinin şu anda AK Parti ile somutlaştığını söylemek yanlış
olmaz. Belki, iç doku ve insicam olarak da DP'den daha
muhkemdir.
Garip bir şey:
Cindoruk'lu hareket, DP karşısında CHP'nin sistemi tahkim için
devreye girmiş yan kuruluşu gibi durmaktadır. Nitekim, bünyeye
çağırdığı "eski" siyasilerin büyük çoğunluğu eski CHP'lilerden
oluşmaktadır.
Bizler, Demirel-Cindoruk çizgisinin bu son hamlesinde ilginç bir
ibretlik olaya tanıklık etme şansına kavuşuyoruz.
Haydi hayırlısı.
Yavuz Donat Cindoruk ile görüştü. Yazısı sonraki
sayfada
Yavuz Donat (Sabah): Cindorukname
Şimdi ne olacak?
- İyi olacak, güzel olacak.
- Takviminiz?
- Cuma, Genel İdare Kurulu... Görev taksimi... Genel Merkez'in
derlenip toparlanması... Ve sonra da araziye açılma... Hava
şartları uygun oldukça mitingler.
- Türkiye ne zaman seçime gider?
- Tayyip Bey zamanından önce seçime gitmez... Devlet Bahçeli ile
Mesut Yılmaz'ın düştükleri hataya düşmez... Erken seçim olmaz.
- Hangi binada çalışacaksınız?
- Ben yine aynı binada (DP) oturacağım... Çeşitli kuruluşlar (Genel
Başkan Yardımcıları) öteki binada (ANAP) görev yaparlar... Mekân
olarak rahatlarız.
***
Sayın Hüsamettin Cindoruk.
"Bu iş... Yani evlilik" 2007'de neden olamadı?
"DYP'nin... Bir başka deyişle DP'nin" bütünleşmesi "son dakikada"
nasıl yattı?
"Aylardır" partinin başındasınız.
"İşin içyüzünü... Olayın arka planını" öğrendiniz mi?
***
Cindoruk'un yanıtı:
- Öğrenmedim... Bütünleşmemeleri için sebep yoktu... Niye olmadı
bilmiyorum... Bana inan, gerçekten bilmiyorum.
Behiç Kılıç'ın yazısı sonraki sayfada
[PAGE]Behiç Kılıç (Bugün): Cindoruk iktidarı nasıl görüyor
Demokrat Parti ilk önemli hamlesini bitirdi, şimdi politikanın
tecrübeli isimleri yurdun dört bir tarafına dağılarak vatandaşla
iletişime başlayacaklar.. Bundan sonra DP Lideri Cindoruk’un çok
renkli, çok ince mesajler içeren konuşmalarını sık sık
duyacağız...
Cindoruk son bir haftada oldukça ilginç açıklamalar yaptı.. Bunlar
arasında hükümet ve icraatları konusunda söyledikleri dikkat
çekici..
Bakın, iktidar tanımı şöyle..
“Bugün Türkiye’de Başbakan monark (mutlak hükümdar). Her otorite
Başbakan’a bağlı. Dilerse kimi milletvekillerini aday gösteriyor,
dilerse adaylıktan ihraç ediyor. Böylece oluşturduğu gruba egemen.
Grup konuşmalarında kendi fikirlerini devlet, hükümet fikri gibi
ortaya koyuyor. Hiç kimseye de fırsat vermiyor. O zaman o toplantı
Başbakan’ın iki cama bakarak sağa sola bakıp yaptığı konuşmalardan
ibaret. Başbakan bir sağa bir sola bakarak boyun jimnastiği yapar
gibi konuşma metnini okuyor...”
Yani?!.. Çelişkinin, ince bir işaretidir bu sözler.. Demokratik
açılım iddialarında bir monark söz konusu Cindoruk’a göre.. Şu
sözleri de o çelişkiyi işaret ediyor ve “asıl niyeti”
vurguluyor..
“Başbakan Pakistan’da çok tehlikeli bir cümle söyledi. ’Keşke günün
birinde bizde de kanunlar ittifakla çıksa’dedi. Pakistan bir
diktatörlük. Orada kanunların ittifakla çıkması demokrasinin
işlemediğini gösterir. Ama Sayın Başbakan buna özeniyor. Onun
demokrasi anlayışı AB’nin demokrasi standartlarıyla taban tabana
zıt. AB üyesi bir ülkenin başbakanı böyle bir cümle söylese onu
siyasetten men ederler...”
Ve Demokrat Parti Liderinin yorumu..
“ Buna özenen bir başbakanın Türkiye’yi idare etmesinden ben
mutsuzum..”
“Islak” a bakış!..
Hüsamettin bey, gündemle ilgili gözden uzak bir yöne önemle işaret
ediyor.. Olduğu varsayılan bu çalışmada işaret edilen konuları
rapor etme gereğinin duyulması..
Diyor ki; “Hepimiz imzanın sahte olup olmamasına takıldık.
Esas içeriği önemli. Yani irticayla savaş. Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin (TSK) Türkiye’de irticanın gelişmesinden kuşkusu
var. Tavrını da araştırma konusu yapmış. Devletin kurumları
arasında bu kadar kuşku ve birbirine güvensizlik olursa, bu çok
daha dikkatle incelenmesi gereken bir olay...”
Cindoruk’a göre; “ TSK karargâhının iktidar partisine karşı
güvensizlik duyduğu ve ona tedbirler düşündüğü ortaya çıkıyor. O
belgedeki tedbirler çocukça. Devlete yakışmaz. Bir anlamda komplo
teorileri. Gördüğüm kadarıyla Genelkurmay içinde bir birim var. O
irticayı Türkiye içinde takip ediyor. Belki dışında da ediyor. Bu
albayın yazdığı rapor, tek rapor değil.”
Teşhis vahim!.. DP Liderinin söylediği gibiyse durum şu..
“Bu tamamıyla bir yabancı istihbarat teşkilatının operasyonudur.
Ama hangisidir? Bilemem. Bunu Taraf gazetesinin organize etmesi
olası değil. Böyle belgeler önemlidir. Bunlar postayla gönderilmez.
Belli ki birisi ulaşmış ve bu belgeyi gazeteye vermiştir...
Burada operasyona dahil edilmiş, elde edilmiş birisi götürüp
Taraf gazetesine vermiştir. Ama bunu devletin istihbarat örgütü çok
ciddi biçimde tespit etmiştir ya da edecektir. Bu mektubu yazan
kişi de bir süre sonra koruma isteyecek, savcılığa gidecektir.
Benim için önemli olan Genelkurmay karargâhında hükümete karşı
böyle bir kuşku ve güvensizliğin oluşudur..”
Devr-i sabık yaratacağız!..
İktidar için bu görüşlerin sahibi olan Demokrat Parti Lideri
Cindoruk’un çarpıcı sözlerine bakın..
“Türkiye’de bir hesap verme dönemi gelecektir. Açık söylüyorum;
devr-i sabık yaratacağız..”
Ona göre, “Bu iktidar kadar, Türkiye’nin milli değerlerini
tahrip eden bir iktidar dönemi yaşanmadı..”
Avrasya TV’de gazeteci Ümit Zileli’ye konuşan Cindoruk,
üstüne basa basa şöyle dedi; “Sadece bir parti genel başkanı
olarak değil, bir hukukçu olarak da ikaz ediyorum; Türkiye’de bir
hesap verme dönemi gelecektir. Açık söylüyorum; devr-i sabık
yaratacağız.”
Cindoruk DP hareketinin başında oluşunu anlatırken
adeta “Tehlikenin farkına vardık, onun için yola
çıktık” diyor.. Şu sözlerle..
“(Engelleri kast ederek)Türkiye’yi daima burnunu dik tutarak bu
karanlıkların içinden, bu dalgalı denizden çıkmaktan
alıkoyamamıştır. Bu da milli beraberliğimiz sayesinde olmuştur.
Türkiye milli birliği, beraberliği kurtardı, onu kaybedersek, o
parçalanırsa, Türkiye de parçalanır, sıkıntıya düşer. Bu 7 yılda,
bence bu ayrımcılığı yaşadık. ”
Cindoruk daha sık duyulacak...
Ali Bayramoğlu'nun yazısı sonraki sayfada
[PAGE]
Ali Bayramoğlu (Yeni Şafak): Merkez sağ: Zaman zaman
içinde…
DP ile ANAP birleşti. Bir bakıma Özal partisi ile Demirel'in
partisinin yolu kesişti.
Bu birleşme, ölesiye talep edildiği 90'larda yapılmış olsaydı, şimdi ortalık gerçekten ayağa kalkmış olurdu.
Ama zaman acımasızdır, her şeyi, herkesi yaşlandırır ve geride bırakır.
Zaman acımazsızlığı merkez sağ için aslında kendisini 80'lerde göstermişti.
Neden tarih sahnesinden çekildi ANAP ve DYP, hatırlamak gerek…
Kilit kelime değişmedir.
Değişim önce ekonomik alanda baş göstermiş, ortaya yeni oyuncular çıkmıştı. Yeni oyuncular kendilerini oyun dışında bırakan aşırı tekelimsi ekonomik yapının değişmesini, rekabetçi piyasa kurallarının yerleşmesini talep etmişler ve bu oranda siyasallaşmışlardı.
Bu siyasallaşma devlet olanaklarına giden yeni rant damarlarını zorlamalarıyla olmuş, ekonomik kutuplaşma, kültürel nitelikli bir kutuplaşmayla üst üste oturmaya, iç içe girmeye bu çerçevede yüz tutmuştu.
Ardından toplumsal alanda değişim hızlanmıştı.
Siyasi talepler yeni bir birey anlayışı üzerine oturmaya başlamış, toplumsal aidiyet gruplarının kültür ve köken merkezli yeniden oluşumu ve bu çerçevede toplumsal taleplerde İslami, etnik ve kimlik duyarlılıklarını öne çıkaran ciddi bir değişim dalgasına dönüşmüştü.
Şöyle de denebilir:
Türkiye'de önemli çatışmalar her zaman inanç, yaşam biçimi, kimlikler bazında ortaya çıkan kültürel nitelikli çatışmalar olmasına rağmen, merkez sağ ve sol partiler uzun süre Kürtler ve İslamcılar başta olmak üzere farklı grupların taleplerini genelde ekonomik talepler olarak tanımlamış, sisteme böyle yansıtmıştı.
80 ve 90'larda varlıkları ve talepleri itibariyle siyasal sistemin dışladığı bu toplumsal kesimler, aydını, medyası, siyasi partisi ve kurumlarıyla kaynak yaratma ve aracı kullanma açısından güçlenmişler, diğer kesimlerle açık bir rekabet ve çatışma içine girmişlerdir.
Ve tabii bu arada soğuk savaş sonrasının sayfası açılmıştı.
Ve yeni global rüzgarlar esmeye başlamıştı.
Bu rüzgârlar bir yanıyla insan hak ve özgürlüklerini özel alana, kapalı dünyalara taşımış, bireylerin bireysel haklarını kimlik haklarıyla bağlantılı olarak talep etmelerini pekiştirmiştir. Birey, hak ve özgürlük kavramının alanını genişleten, kök, kültür, inanç unsurlarıyla ilişkilendiren, toplumsal hareketlere ilişkin siyasi referanslarda izole birey ya da grup anlayışına dayalı sosyalist ve liberal paradigmayı benzer kılarak, sarsan bir gelişmediydi, bu.
Toplumdan sermayeye uzanan bu değişme dalgası, en önemli sonuç olarak, hem ekonomik yapıda, hem toplumsal yapıda farklılaşmayı beraberinde getirdi.
Ve bu aynı zamanda merkez sağın iflasının başlangıç noktası oldu...
Zira 1990'ların en önemli verisi toplumun değişme eğilimi karşında merkez siyasi partilerin, özellikle merkez sağın eski dilini koruması, daha da öte alarm düğmesine basarak yeni taleplerle çatışma içine girmesidir.
Nitekim değişimin verilerinin sistem tarafından patolojik bir durum olarak algılanması, tepkiyle karşılanması, kısa süre içinde toplumdan siyasete uzanan bir krizler zincirini doğurmuştur.
Tıkanıklık, bu noktada kalmamış, söylem, kadro ve zihniyet açısından merkez partileri geleneksel yapılarından koparmış, örgütsel yapılarını bozmuş, kişi hegemonyalarını beslemiştir.
Bunun sonucu olarak siyasi partiler temsil kabiliyetlerinde zafiyete uğramışlar, yerleşik oy tabanları dağılmaya yüz tutmuş ve sonuç olarak temsil ve örgüt bazında yenilenme yerine, marjında yer aldıkları devlet çemberinin içine doğru çekilmeyi tercih etmişlerdir.
Onların yerini yenileri almıştır, toplumla bağ kurama yollarını keşfeden birileri…
Bu yeniden doğma iddiasında olan merkez sağ siyasi Cindoruk gibi isimlerle tarihin neresine düşüyor acaba?
Taha Akyol'un yazısı sonraki sayfada
[PAGE]Taha Akyol (Milliyet) Ölü doğum
UFAK iki parti birleşti, Genel Başkan Hüsamettin Cindoruk
partisinin niteliğini şu sözlerle açıkladı:
“Biz sağ değil, demokratik merkezde bir partiyiz, soldakileri
bekliyoruz!”
Ama göreceksiniz, ne sağdan, ne soldan kitleleri peşinden getirecek
isimler bu partiye girmeyecektir!
ANAP kanadından gıyaben MKYK’ya seçilen Prof. Ahat Andican ne diyor
bakın:
- Sağlıklı demokrasilerde ana gövdeyi bir merkez sağ, bir merkez
sol parti oluşturur. Cindoruk’un tanımladığı gibi bir parti olmaz!
Halkta karşılığı yok bunun.
Andican’a göre, siyasette “merkez” kavramı anayasaların değişmez
ilkelerini ifade eder. Bu çerçevede, sağ ve sol partiler kitlelerle
bütünleşir; merkez sağ ve merkez sol olur.
Ve, Cindoruk’un aksine, Andican, “Özal-Menderes çizgisinde merkez
sağı inşa etmek gerekir, o zaman merkez sol da oluşur” diyor.
Andican, ilk MKYK toplantısında “partinin dünya görüşü” sorununu
gündeme getirecek!
Cindoruk, yeni küçük partisinde bile tam kabul görmüyor.
Merkez: Partiler mezarlığı
Dün Mesut Yılmaz’ı aradım, ulaşamadım. Şunu soracaktım:
- ‘Merkez sağ’ı vurgulayan, ‘merkez sağın inşası’ndan bahseden
sözleriniz ne oldu?
Kelimeler elbette önemli değil. Hatta siyasette sağcı solcu herkesi
çağırmak son derece normaldir.
Önemli olan partilerin kitlelerle duygudaşlık sağlayabilmesidir.
Bizde bu duygudaşlık bir tarafta Menderes-Özal çizgisiyle; öbür
tarafta ‘Ortanın Solu’ çizgisiyle sağlanabiliyor.
Bu renklerden yoksun bir “Merkez” siyasetine gelince... Orası,
siyaset bilimci Duverger’nin deyimiyle “partiler mezarlığı”dır!
Hatırlayınız; Cindoruk 1997’de, yine Demirel’in talimatıyla ve “28
Şubat operasyonu” olarak DYP’yi parçalayıp Demokrat Türkiye
Partisi’ni kurmuş ve binde bilmem kaç oy alarak “partiler
mezarlığı”na intikal etmişti.
Bu defa da öyle olacak!
Niye mi? Davet edildiği halde bu girişime uzak duran Yaşar Okuyan
diyor ki:
- ‘Sağcı değiliz’ diyorsan, kendini sağda gören ama AKP’ye sıcak
bakmayan, CHP’ye ise daha uzak duran yüzde 15-20’lik kitleyi baştan
kaybediyorsun! AKP’ye alternatif oluşturmak elbette gerekli ama
böyle olmaz.
‘Birleşme kongresi’nde ANAP Ankara delegesi olan Erol Akgün
anlatıyor:
- Çok sıradan, içi boş bir tabela oluşturuldu. ‘Sağcı değiliz’ sözü
saçma bir sözdür, Cindoruk 80 yaşında icat etti bunu!
Salonda Cindoruk’tan çok Çiller’in alkışlandığını söyleyen Akgün
diyor ki:
- Birleşme oyu verirken delegeler olarak dahi hüzün içindeydik.
Böyle yürümez.
Alternatif ihtiyacı
Merkez partisi, ‘devlet partisi’nin öteki adıdır, hatta karşılığı
yoktur.
Göreceksiniz, umdukları isimlerin de çoğu katılmayacaktır.
Tanınan isimlerden medet umuyorlar ama o da olmayacak.
Adını siyaset pazarından daima koruyan Hüsamettin Özkan bu partiye
girmeyecektir!
Süheyl Batum siyasi görüşleriyle bir kesimin daha çok CHP liderliği
için düşündüğü isimdir.
Yılmaz Büyükerşen, kendisinin “sosyal demokrat” olduğunu,
Cindoruk’un partisinde yer almayacağını açıkladı zaten.
Büyükerşen’i kutluyorum. Zira demokrasimizde Batılı anlamda “sosyal
demokrat” bir alternatifin oluşmasına ihtiyaç vardır.
Bugün Ak Parti güçlü, muhalefet cılızdır. Bu durum iktidarda “aşırı
güç kullanımı” eğilimi yaratıyor, gerilimler bitmiyor...
Dengeyi “sosyal demokrasi” kuramayacaksa, bunu “merkez=devlet”
partisi değil, yenilenecek bir “merkez sağ” yapabilir.
Cindoruk’un partisi ölü doğmuştur.
Hadi Uluengin'in yazısı sonraki sayfada
[PAGE]Hadi Uluengin (Hürriyet) : Yeni DP, eski oyun, son perde
ANAP ve DP birleşmiş. Yani birincisi kendini feshetmiş de,
ikincisine ilhak etmişmiş.
Böylelikle de merkez sağın yeni odağı, yeni kutbu, yeni mihrağı ortaya çıkmışmış.
Tabii bunu ben değil gazeteler, televizyonlar, radyolar
söylüyor.
Zaten de yöneticilerin ifadesine bakılırsa, ilk seçimde sandığı silip götürecekmiş.
* * *
HAYIRLISI diyelim ama ben kendi hesabıma, Hüsamettin Cindoruk, İsmet Sezgin ve Mesut Yılmaz gibi “ağır toplar”ı (!) yan yana görünce; artı, fotoğrafta yer almayan fakat sanal siluetiyle kareyi tamamlayan Süleyman Demirel’i hayal edince, içimden gülümsedim.
Çünkü o fotoğrafa şöyle alıcı gözüyle bir bakın! Demek istiyorum ki, bir Türkiye’nin demografik grafiğine, bir de adı geçen şahısların kimliklerindeki tevellüte bakın.
Şüphesiz, başka bir yazıda enine boyuna değineceğim “jönizm” felsefesine; yani gençliği kutsallaştırarak onu bir ideolojiye dönüştüren ve bilhassa totaliter rejimlere musallat olan yaklaşıma itibar eden birisi değilim. Ama yine de ortadaki nesnel gerçek göz çıkartıyor.
O da şu ki, hem nüfus, hem de siyaset dinamikleri açısından gerçekten “genç” sıfatını taşıyan bir ülkede sen kalk, yaş ortalaması yetmişlerdeki partiyi “yeni” (!) diye piyasa sür!
* * *
SONRA, gülümsedim ama aynı zamanda da hüzünlendim. Her türlü etiği çöpe atan ve burada kelimenin tüm olumsuzluğunu içeren “politikacı” muhterisliği beni hüzünlendirdi.
Düşünün ki yukarıdaki Mesut Yılmaz, malûm Demirel başta, 12 Eylül öncesi siyasetçilerinin geri dönmesine karşı kampanya yürütmüş bir Özal ANAP’ının yöneticisiydi.
Oysa bugün hem o Yılmaz, hem de “düşmanlar” aynı çatı altında buluşmaktan ve bunu da “yeni” (!) diye sunmaktan ne beis, ne utanç duyuyorlar. Hiçbirinin yüzü kızarmıyor.
Halbuki söz konusu olguyu bir “politikacı” oportünistliğiyle dahi geçiştiremeyiz.
Çünkü gerek eski ANAP, gerekse eski AP mensupları açısından, sabık siyasetçilerin yasaklanması veya yasaklanmaması o zaman bir “demokratik ilke” sorunu oluşturuyordu.
Nitekim bu satırlar yazarı bile, darbe öncesinin şahsiyetlerinden hiç hazetmemesine ve Özal’a sempati beslemesine rağmen yine de, tereddüt etmeden, referandumda evet oyu verdi.
Eh, sıradan bir vatandaş dahi böylesine tutum belirlerken, bizzat “prensipte” ayrışmış aktörler şimdi aynı partide sarmaş dolaş oluyorsa, bu kemiksizlik karşısında ne denilebilir ki?
* * *
FAKAT işin özüne gelirsek, “yeni” (!) oluşumun hiçbir sansı yoktur. Teferruattır.
Zira ilkin, yönetici kadronun dinozorluğu bir yana, 1960 öncesindeki DP ve sonraki AP geleneğine uzanıyor olsa bile, şimdiki kurumun sınıfsal temelleri artık mevcut değildir.
Başka bir deyişle, esas itibariyle tarıma dayalı ve muhafazakâr kimlikli bir taşra eşrafı ekseninde oluşan, dolayısıyla da genel anlamıyla “köylü partisi” özelliklerini yansıtan yukarıdaki gelenek, iktisadi ve toplumsal açıdan günümüz Türkiye’sinde devre dışı kalmıştır.
Çünkü hem o Türkiye şehirleşmiştir, hem de o muhafazakârlık dönüşüm geçirmiştir.
Şimdinin DP’si anakroniktir ve ülke modernitesinin fersah fersah gerisindedir.
* * *
ÖTE yandan, ahı gitmiş, vahı kalmış eski ANAP’ın şehirlilik şırıngalayabileceğini düşünmek hayalciliğin daniskasıdır. Bu parti müşterisini çoktan kaptırmıştır ve devre dışıdır.
O halde tek çare olarak, “Ergenekon”a methiye düzen Cindoruk’un zaten yaptığı gibi, hem “devlet partisi”yle gerdeğe girmeye; hem de CHP’den hoşlanmayan fakat AKP’nin laikliğinden kuşku duyan kitleleri kazanmaya çalışmak belâgati kalmaktadır.
Oysa tıpkı DP yöneticileri gibi, ilkinin de tevellüdü çok eskimiştir. Ahir ömrü sayılıdır.
İkincisinde ise “yeni” (!) parti CHP yandaşlarını bile cezbedecek pırıltıdan yoksundur.
Evet evet, “yeni” (!) DP eski oyunun son sahnesindeki kapanış perdesidir ve de nokta.