Çin istilası devam ediyor
Abone olSadece İstanbul'da 1000 Çinli çalışıyor Türk işadamları, 'kızıl mallara' karşı kota getirilmesini istiyor.
Ucuz Çin mallarının Türkiye'deki yaklaşık 30 sektörü olumsuz etkilediği iddia ediliyor Çin mallarını Çin Seddi bile engelleyemeyecek Ülkemizdeki Çinli satıcılar ''Çin malları ucuz olur'' ön yargısından oldukça rahatsız. ''Çin'de pahalı ve kaliteli mallar da var'' diyorlar. Çin'den Türkiye'ye ucuz mal getirmelerinin nedenini de 'ucuz mala olan talep' olarak açıklıyorlar. Liseyi Çin'de bitiren ve okumayı sevmeyen Suu, ticarete atılmaya karar vermiş, iki yıl önce de İstanbul'a gelmiş. Ucuz ve kalitesiz Çin malları Türkiye'yi istila ediyor Daha fazla kazanabilmek amacıyla özellikle ucuz malları istiyorlar İddialara göre bu sayede yüzde 300 kâr ediyorlar Bu istilanın gerçek sorumlusu olarak Türk ithalatçılar gösteriliyor Bunun yanı sıra Çinli girişimciler de Türkiye'ye gelmeye başladı Çinli pazarcı Suu, tezgâhtan bakmak için aldığım Çin malı dürbüne dikkatini vermeye çalışarak, yanımda duran başörtülü teyzeye laf yetiştirmeye çalışıyordu. Teyze ise almaya niyetlendiği işlemeli küçük el çantasının fermuarındaki tutukluk nedeniyle biraz da kızmış bir ifadeyle söylenmekteydi. Suu dürbünün hâlâ elimde, benim de yerimde olduğuma emin olduktan sonra, teyzenin elinden çantayı alarak fermuarı açma metodunu gösterdi ve bozuk Türkçesiyle "İşe boyle yapiyosuu. Eline tutuyo, çekiyosu; aciliyo" dedi. Ne var ki teyze, çantayı almaktan vazgeçti ve salınarak uzaklaştı. Suu bunun üzerine yeniden bana döndü ve "Alaca mısın onu" diye sordu. Anlaşılan başına nahoş şeyler de gelmişti İstanbul'un Salı Pazarı'ndaki küçük tezgâhında ve belli ki çarpılmaktan korkuyordu. Eh, ne de olsa bir yabancıydı. Hem de uzağın da uzağı bir ülkeden, Çin'den gelip İstanbul'da çalışan 1000'e yakın Çinliden biriydi. 29 yaşındaydı; İstanbul'a gelmeden önce bir müddet Bulgaristan'da kalmıştı. Tezgâhındaki mallar büyük oranda Çin malıydı ve açıkçası pazardaki en ucuz tezgâhlardan biriydi. Hal böyle olunca tezgâh önünde sirkülasyon da fazlaydı. Suu'nun iki ablası İtalya ve Almanya'da yaşıyordu. Çin'de liseyi bitirmiş ve okumayı sevmediği için ticarete atılmaya karar vermişti. Bir diğer Çinli Bay Ye ise, Tahtakale'de Şark Han'daki dükkânların birinde kurulu Yaolong Dış Ticaret Şirketi'nin sahibi, 37 yaşında ve yüksekokul mezunu. Beş yıldır Türkiye'de. Bu yüzden vergi mevzuatına, bilumum hesap kitap işlerine pek yatkın. Dükkânında yaklaşık bin çeşit mal bulunduran Bay Ye, bunları 500 bin ile 10 milyon TL arasında sattığını söylüyor. Türkiye iş çevrelerinde ve medyada hâkim olan 'Çin istilası' zihniyetini ise doğru bulmuyor Bay Ye. "Üstelik" diyor, "Çin'den mal getiren Türk işadamlarının sayısı bizimkilerden çok. Yani Türkler, Çinlilerden daha fazla zararda". Ancak Bay Ye'nin, Türk hükümeti tarafından Çin mallarına karşı uygulanan 'kota' ve 'gözetim' önlemlerinden pek haberi yok. Yine de bu tür uygulamalar halinde daha pahalı ve kaliteli mallar getirebileceğini, kendi açısından bir problem olmadığını söylüyor. Çin istilası ne demek? Evet, yukarıda ikisinin kısa öykülerini anlattığımız şekliyle ve Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün'ün deyişiyle 'Çin istilası' artık semt pazarlarındaki perakende tezgâhlarına kadar inmiş durumda. Tabii aslında yazıda biraz da karikatürize ederek ifade ettiğimiz gerçekler, aslında pek öyle yenir yutulur şeyler değil. Zira, ATO rakamları 'istila'nın çoktan gerçekleşmiş olduğunu gösteriyor. Araştırmaya göre Çin malları Türkiye'de 30 sektörü etkiliyor. Örnek olarak piyasadaki her 100 oyuncaktan 95'i, 100 armatürden 76'sı Çin ürünü. Türkiye'ye giren kaçak mallarla birlikte, Çin malları istilasının maliyeti ise 5-7 milyar dolar arasında. Raporda verilen başka rakamlar da var. Mesela 2002 yılında Türkiye'ye giren 130 bin Çin malı bisiklet yüzünden bin kişinin işinden olduğu, kilit üreticisi irili ufaklı 20 firmanın yine Çin istilası yüzünden kapandığı belirtiliyor. Ancak hem bu 'istila' raporunun satır aralarında, hem haberi hazırlarken konuştuğumuz pek çok işadamının ağzında, belki de Türkiye'yi daha çok ilgilendirmesi gereken başka gerçekler de bulunuyor. Örneğin, ATO raporunda "...düşük fatura, açıktan ödeme gibi yöntemler kullanılması nedeniyle, ithalat rakamı resmi rakamların üzerinde" iddiası var. Yine rapora göre, tüketici, aldığı malın TSE damgası, garanti belgesi, satış ağı ve servisi olup olmadığına bakmıyor. Faturasız ve işporta malı alıyor. Ucuz diye kalitesiz malları tercih ediyor. Hatta devlet bile Çin malı satın alıyor. Bunun örneği de Ders Araçları Yapım Merkezi'nin, okulların ihtiyacı olan 30 bin cam termometreyi Çin'den almış olması. Sağlık Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve TÜRSAB da ilk ağızdaki Çin malı kullanıcılarından. Tam bu noktada kalitesiz Çin mallarının Türkiye'ye giriş yöntemleri ve yollarına da bakmak gerekiyor. Görüştüğümüz tüm işadamları, özellikle gümrük kapılarında kaçak girişlerin oldukça yoğun yaşandığını öne sürüyor. Hal böyle olunca da Çin'den yapılan 2.5 milyar dolarlık ithalatımızın da aslında sadece 'resmi rakam' olduğu gerçeği ortaya çıkıyor. Bunun dışında işadamlarının bir tespiti de TSE'nin yeterince ve etkin biçimde çalışmaması. Türkler ithal ediyor Peki gümrüklerin ötesinde bu kalitesiz Çin mallarının Türk pazarına girişinden kim sorumlu? Sorunun cevabı yine işadamlarından geliyor: "Türkler". Çünkü Türk ithalatçılar, bulunabilecek en ucuz malların peşine düşüyor ve onları Türkiye'de yüzde 300'e varan kârlarla satıyor. Bu arada 'off the record' olarak anlatılan bir anekdotu da burada aktarmak gerekiyor. Anekdot, Çin'de geçiyor ve biri Çinli diğeri Türk iki kafadarın Türkiye'de Nokia ürünlerinin iyi satıldığını tespit etmeleriyle başlıyor. Bu tespitin ardından Çin'de hemen sahte Nokia parçaları üreten bir atölye kuruluyor ve iki kafadar bu işten halen 'çok güzel para kazanıyor'. Aslında Çin mallarının piyasaları istila etmesinden yalnız Türkiye değil, tüm dünya mustarip. Türkiye'de durumun vahameti biraz daha katmerli o kadar. İşadamları ise, ülkede acilen üretimi destekleme politikalarının yeniden ele alınmasını, sanayicilerin üzerindeki vergi, yatırım ve enerji maliyetleri ile istihdamın üzerindeki yüklerin düşürülmesi gerektiğini söylüyor. Tabii bir de özellikle gelişmiş ülkeler bize uygularken bağırıp çağırdığımız 'kota' meselesi, yani söz konusu ülke mallarının girişini sınırlamak var. Başta ticaret odaları olmak üzere iş çevrelerine ait pek çok sivil toplum örgütü, Çin'e uygulanacak kotalar konusunda hayli hevesli davranıyor. Ancak özellikle Çin'le iş yapan sanayici ve işadamları, bunun Çin tarafını küstürdüğü görüşünü savunuyor. Üstelik aynı işadamlarına göre hafızaları hayli kuvvetli olan Çinliler, Türkiye'nin bu tavrı karşısında şaşırıyor ve toplam 2.5 milyar dolarlık ithalatımızın nasıl olup da pek çok sektörü vurduğunu anlamaya çalışıyor. Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen ise bir beyanatında koruma önlemleri açısından her türlü tedbirin alınmasına rağmen, Çin malı hücumuna uğradığımızı söylüyor. Çin'in farklı metotlar uyguladığını savunan Tüzmen, "Tehlike, sadece Çin'den gelen mallar değil. Bugün Avrupa Birliği'nden de Çin malları gelmeye başladı" diyor. Tüzmen bunun yolunu ise aynı beyanatta şöyle anlatıyor: "Çin ürünleri, damping soruşturması, fon ya da kota getirilmesi gibi ne yapılırsa yapılsın, engellenemiyor. Bu önlemler alındığında da ithalatı yapanlar Çin'de üretilse bile başka ülkede üretilmiş gibi gösterip getiriyorlar. Bunun yanında ithalatta düşük miktar ve düşük bedel beyanları da var." Tüzmen'in, Tempo'ya verdiği bilgiler arasında, aralarında Çin mallarının da bulunduğu ürünlerde yapılan denetimler sonucu, 26 firma hakkında kaçakçılık suçu işlemekten dolayı adli takibat başlatıldığı bulunuyor. Tüzmen ayrıca Gümrük Müsteşarlığı'nın da çok daha dikkatli davrandığını belirtiyor ve "Gümrük idarelerinde çalışan tüm muayene memurlarından kurulu muayene kurulu uygulamasına geçilecek. Bu sayede bütün memurlar güncel bilgilerle donatılacak ve karşılıklı görüş alışverişinde bulunabileceği için, sorunlara ortak çözüm üretebilecek". Evet, Çin'in inkâr edilemez potansiyeli öyle görünüyor ki, Türkiye'yi daha uzun zaman uğraştıracak ve Çin malları her türlü 'Çin Seddi'ne rağmen ülkeye girecek. Bu arada hatırlatmakta fayda var; 2005'e de çok bir şey kalmadı. 2005'te ne mi olacak? Kotalar kalkacak ve isteyen istediği yere elini kolunu sallaya sallaya gidebilecek... Kaynak : Tempo