Çıkarcı gazetecilerin gerekçeleri
Abone olBaşbakan Erdoğan'ın Fatih Altaylı'ya yaptığı "Çıkarcı gazeteciler var." açıklaması, büyük yankı uyandırdı. A. Turan Alkan, gazetelerin neden böyle davrandıklarını yazdı.
A. TURAN ALKAN, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Fatih
Altaylı'ya "Çıkarcı gazeteciler var."
açıklamasının derininde yatan gerçeği gözler önüne serdi. Alkan,
"Mahallenin en namuslu gazetecisi" başlıklı
yazısında şu konulara değindi:
Başbakan’ın, “Gazeteci gibi gelip başka işler için konuşanlar var”
yakınması, necib Türk matbuatında -beklendiği üzre- sert perdeden,
“açıkla da bilelim; herkesi töhmet altında bırakmaya hakkınız yok”
şeklinde bir tepkiyle karşılandı.
Sâkin olalım; bu infiâli bir “fikr-i tâkib” meselesi haline
getirecek kimse çıkmaz; iki gün sonra unutulur gider ama esas
mesele olduğu gibi kalır.
Esas mesele (bilmeyen kaldı mı?) Türkiye’de matbuatın sağlıklı ve
düzgün bir sermaye yapısına kavuşamamış olmasıdır. Bu ülkede
devletin tasvibi ve desteği olmaksızın kısa zamanda büyük vâriyet
sahibi olmak imkânsız. Başbakan’ın gayet iyi bildiği ama o esnada
belki söylemeyi ihmâl ettiği bir fiili gerçek var; Başbakan’la
görüşenlerin arasında devletten bir şey istemeyenlerin (ihâle,
imtiyaz, kredi ve emsâli avantajları kasdediyorum) nisbeti kaçtır?
Devletle ve hükümetle yakın ilişki içinde olmak, iş dünyasında
ayakta kalmak veya büyümek isteyen herkesin tesisine can attığı
mazhariyet, hatta bir lütûf değil midir? Basın kuruluşları da
neticede sağlıksız sermaye yapısı ve yanpiri üretim anlayışıyla
devlet desteğine en ziyade ihtiyaç duyan sektörlerin başında
geliyor. Hâlâ öyle midir bilmiyorum; vaktiyle gazete sattıkça
zarara giren gazeteler vardı. Sattıkları gazetenin kağıt değeri,
etiket fiyatının üstünde seyrediyor, açığı kapatmak için reklâm
gelirine yükleniyor, daha iyi reklâm almak için tirajı artırmak
uğruna tencere, tabak neviinden promosyona ağırlık vermek zorunda
kalıyorlardı. En yukardaki patronun ister istemez başka sektörlere
ve iş kollarına bulaşmak mecburiyeti vardı zannederim hâlâ
öyledir.
Üstelik gazetelerin satış fiyatları çok ucuz; dünkü rakamlar
itibariyle bir litre benzine on tane günlük gazete almak mümkün;
buna rağmen tirajlar çakılmış gibi yerinde sayıyor. Tiraj
raporlarında dramatik düşüş ve sürpriz yükselişlere rastlanıyor
olması, gazete ile okuyucusu arasında birinci dereceden sıcak
bağların henüz kurulamadığını gösteriyor. Basın sektörünün
girdileri çok pahalı (Beş haneli dolar rakamlarıyla aylık alan az
sayıdaki gazetecinin haline bakıp yanlış kanaate kapılmayınız; bu
girdiler arasında belki de en ucuzu nitelikli insan emeği olsa
gerektir). Neticede gazeteyi yayınlayanlar, bir şekilde desteğe
ihtiyaç duyuyorlar. Tefeciye gidecek halleri yok (vaktiyle o yolu
deneyenler de oldu), devletten yardım istiyorlar. Mazur görülsün,
kusurlarına bakılmasın diye söylemiyorum, olup biten budur ve ne
yazıktır ki ülkemizde bugün dahi sadece gazete satmak suretiyle bir
gazete ayakta tutulamamaktadır. Ümit kırıcı bir durum; dünyanın en
iyi gazetesini yapsanız bile gerçek maliyetinin altında gazete
satmak zorunda kaldığınız sürece bütçe açığı ile karşılaşıyorsunuz.
“Hür basın” kavramını fiilen zedeleyen sevimsiz bir gerçek bu.
Gelelim şu, “açıkla da bilelim; herkesi töhmet altında bırakma”
yollu kabadayılık gösterilerine; hani patronları sadece gazetecilik
yaparak gemiyi suyun üstünde tutmaya çalışan bir idealist olsa
anlayışla, hatta saygıyla karşılayacağım; ama değil. Basın
dünyasında herkes bilir ki Ankara’daki büro şefleri, gazetelerin
hükümetle iyi ilişkiler kurmasından ve devamından sorumlu dışişleri
bakanları gibidir. Niçin: Sadece haber akışını, kulis
dedikodularını aksettirmek için mi?
Eğri oturacak, doğru konuşacağız; nasıl olsa Başbakan’ın çıkıp
“benden iş takibi için ricada bulunan gazeteciler şunlar şunlardır”
şeklinde konuşmayacağına güvenerek mahallenin en namuslu gazetecisi
pozları kesmeyeceğiz. Bu ilişki türü, gazetelerin sermaye yapısının
tabiatı gereği yine sürüp gidecek. Bu noktada titizlenmesi gereken
basın kuruluşlarından ziyade, bu gibi talepleri karşılayan veya
toptan reddetmek durumdaki mercii, yani hükümettir.
YAZI:A. TURAN ALKAN
ZAMAN