Cihat Yaycı Paşa o bölgeyi işaret etti: Türkiye’nin en az 550 yıllık ihtiyacını karşılıyor
Abone olMüstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, Karadeniz'deki doğalgaz rezervlerinin Türkiye'nin 272 yıllık ihtiyacını karşıladığını belirterek, "Kıbrıs ve Rodos adası arasında kalan yerlerde ise Türkiye’nin en az 550 yıllık doğal gaz ihtiyacını karşılıyor." dedi.
Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin (ESAM) haftalık
olarak düzenlediği geleneksel Çarşamba Konferansları, vatandaşların
yoğun ilgisiyle devam ediyor. Bu haftaki konferansın konuğu “Mavi
Vatan ve Çevremizdeki Gelişmeler” başlığıyla müstafi Tümamiral Doç.
Dr. Cihat Yaycı oldu.
"Haritaya yeterince bakılıp doğru görülmüyor"
Yaycı, Türkiye’de haritalara doğru bakılmadığını kaydederek, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde haritaya yeterince bakılıp doğru görülmüyor. Bu yüzden çok kayıplara uğradık. Libya anlaşması çok daha önce yapılması gereken anlaşma iken yapılamamıştır. Çünkü sadece Mısır ile karşılıklı kıyımız var denmiştir, haritaya doğru bakılamamıştır. Türkiye, denizler bağlamında nasıl bir ülkedir diye sorsam? Herkes şu tarifi ezberlemiştir; ‘Türkiye, üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımada ülkesidir.’ Tarif güzel ama haritaya doğru bakmıyoruz. Bunu bugün değiştirelim. Diyelim ki biz Türkiye’yi yeniden tarif ediyoruz. Türkiye, iki yarımadadan müteşekkil 7 tarafı denizlerle çevrili bir ülkedir” ifadelerini kullandı.
"Bir an önce münhasır bölge ilan edilmelidir"
Denizlerdeki mücadelelerin sadece su için olmadığının altını çizen Yaycı, enerji kaynakları üzerinden devletlerin mücadele ettiklerini belirtti. “Karadeniz’deki gasiltatlar Türkiye’nin 272 yıllık, Kıbrıs ve Rodos adası arasında kalan yerlerde ise Türkiye’nin en az 550 yıllık doğal gaz ihtiyacını karşılıyor. Onun için denizlerde yapılan bu mücadele su için olmuyor, enerji veya kaynakları için oluyor” diyen Yaycı, deniz alanlarının paylaşımı konusuna da değindi.
"Sadece orkinostan kaybımız 400 milyon dolar"
Yaycı, kıta sahanlığı kavramının deniz tabanı ve altındaki cansız kaynakları kullanmak anlamına geldiğini, münhasır ekonomik bölge kavramının ise canlı ve cansız kaynaklara sahip olmak anlamına geldiğini kaydetti. Sözlerinin devamında Yaycı, “Münhasır ekonomik bölge kavramını kullanmak diplomatik bir iş çıkaracağı anlamına geliyor. O yüzden de kullanılmıyor. Ama kıta sahanlığı derseniz ilan gerektirmiyor, kimse de bir şey demiyor. Türkiye’den başka kimse kıta sahanlığı kavramını kullanmıyor. Doğu Akdeniz’de münhasır ekonomik bölge ilan etmedikleri için sadece orkinos nedeniyle kaybımız 400 milyon dolar. Dışişleri Bakanımız dedi ki, ‘Biz münhasır ekonomik bölge ilan ederiz ama balıkçılarımızdan böyle bir talep gelmedi.’ İnanılır gibi değil tabii. Balıkçılardan talep mi gelecek? Bir an önce münhasır bölge ilan edilmelidir, balıkçılar da bunu talep etmiştir” dedi.
Yunanistan Endonezya ve Japonya gibi bir adalar devleti değildir
Yaptığı hesaplamalara göre Türkiye’nin adalar denizindeki kıyı
uzunluğunun 3.200 km, Yunanistan’ın ise 2.700 km olduğunu söyleyen
Yaycı, “Yunanistan kendisinin bir takım ada devleti olarak kabul
edilmesini, en dıştaki adalardan sınır çizilmesini ve adalar
denizinin ana karasına bağlı bir iç deniz olmasını istiyor. Sevilla
haritası denilen haritası da buna göre hazırlanmış. Ayağımızı
denize dahi sokamıyoruz, çünkü karasuyu bile vermiyorlar. Mavi
vatanda ana karamızın 462 bin km yani ana karamızın 0,6 katını
istiyoruz. Bu yüzden bize ‘neo-Osmanlıcı, genişlemeci ve
emperyalist’ diyorlar. Yunanistan ana karasının 12 katını istiyor,
yani bizim 22 katımızı istiyor. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi 30 katını
istiyor. Onlar neo-Bizansçı, emperyalist, yayılmacı, genişlemeci
değil; Türkiye yayılmacı-genişlemeci, olacak iş değil. Yunanistan,
Doğu Akdeniz’de ve adalar denizinde bu şekliyle muhatap
alınmamalıdır, çünkü Endonezya ve Japonya gibi bir adalar devleti
değildir. Dışişleri Bakanı televizyonlarda diyor ki; ‘Biz 2.280 km
kıyı uzunluğuyla bize bu kadar yer reva görülmesi yanlış.’ Hâlbuki
deniz hukuku açısından şunu dememiz gerekir; Yunanistan, Doğu
Akdeniz’de muhatap değildir, çünkü takımada devleti değildir”
dedi.
‘Montrö boğazların tapusudur’ sözü doğru değil
Güncel tartışma konularından biri olan Montrö Antlaşması ile ilgili konuşan Yaycı şunları kaydetti: “‘Montrö boğazların tapusudur’ sözü doğru değil. Çünkü tapu kavramı uluslararası hukukta yoktur. Özel hukukta vardır. Montrö olmazsa boğazlar bize ait olmaz mı? Hayır olur. Montrö de bir geçiş anlaşması. Karadeniz’de şu şekilde geçeceksin, gündüz geçmeyeceksin gibi ifadeler var. Onun için 1453’ten itibaren Türklerin boğazlara hakimiyeti konusunda tartışma yoktur. 1919-1922 arasında fiili işgal olmuştur ama onda dahi boğazların egemenliği elimizden hukuken çıkmamıştır. Bunların hepsi 1774’te Küçük Kaynarca anlaşması ile başlayan komşuya birtakım geçiş kolaylıkları düzenlemeleridir.”