Çiçek'in kızından çarpıcı Cemaat yorumu
Abone olBalyoz Davası’ndan 16 yıl hapis cezasına çarptırılan Albay Dursun Çiçek'in kızı İrem Çiçek çarpıcı açıklamalarda bulundu
Balyoz Davası’ndan 16 yıl hapis cezasına çarptırılan Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek'in bu süreçte yanında olan ve onunla birlikte çetin bir hukuk mücadelesine giren bir kişi var ki o sadece Dursun Çiçek'in avukatı değil, belki de en önemlisi kızı. İrem Çiçek yaşadıklarını ve yaşatılanları Derya Demir'e anlattı.
İşte o röportaj;
BİZ KADER ARKADAŞI
OLDUK
Dursun Çiçek cezaevinde. Uğruna dışarıda çetin
mücadeleye soyunduğun kişi müvekkilin olmanın ötesinde aynı zamanda
baban. Ne hissettiriyor bu tablo sana?
Sonuna kadar babamın avukatlığını üstleneceğim. 12 Haziran 2009 tarihinde söz konusu sahte “İrtica ile mücadele” yazısı malum gazetede yayınlandıktan bir hafta sonra mezuniyet törenim oldu. Babam da mezuniyet törenime geldi. Daha sonra herşey hızlı bir biçimde gelişti. Sanki biri düğmeye bastı. İlk davalar başladığında henüz avukat bile değildim. Yeni mezun olmuştum. 1 yıl staj yaptım. Babam stajım sırasında ikinci kez tutuklanmış ve hakkında iddianame hazırlanmıştı. Biliyorsunuz bu sürecin başında önce iki kez tutuklandı. Sonra birinde 18, diğerinde 48 saat gibi çok kısa bir süre içerisinde tahliye edildi. Daha sonra tekrar iddianame hazırlanınca tutuklandı. Tutuklanmasından bugüne kadar geldiğimiz süreçte aleyhinde tek bir delil dahi dosyaya girmedi, fakat tutuklu. İlk tutuklandığında henüz yeni mezun olmuştum, sonrasında stajer avukatlığa başladım. O süre içerisinde babamı fiilen savunamıyordum. Ama her sorgusuna girdim, tüm soruşturma boyunca her adımda yanındaydım. Bu bize güç veriyordu. Biz bu yolda kader arkadaşı ve yoldaş olduk. Baba ve kız ilişkimiz çok sağlamdı. Her zaman arkadaş gibiydik. Fakat bu dava ile birbiirmize daha çok kenetlendik. O da ben de hayatımızdaki en sıkıntılı dönemi yaşıyoruz. 30 yıl boyunca başarılı bir askerlik hayatı vardı. Normalde emekli olup yıllar süren yorucu yaşantısını daha keyifli, evinde ailesiyle geçirmeyi umut ederken böyle bir şey başına geliyor. Bizim için çok sıkıntılı bir süreç.
BU DAVAYA İKİ GÜNÜMÜ
VERİYORUM
Nasıl çalışıyorsun bu süreçte, neler yapıyorsun?
Mutlaka iki günlük mesaimi bu davaya veriyorum. Ben çok şanslıyım. Babam çok güçlü bir karakter. Hiçbir zaman umutsuzluğa ve yılgınlığa kapılmadı. Bu iftiracıları bulmak ve yapılanları kamuoyuna duyurmak amacıyla benimle birlikte çalışıyor. O da içeride 500 tane mektup yazdı. Her tarafa gönderiyor. Delilleri gönderiyor. Mektup gönderdikleri arasında başbakan, cumhurbaşkanı ve bakanlar da var. Milletvekilleri ve çok sayıda yazar da var.
Ne kadar sıklıkla görebiliyorsun babanı?
Haftada iki gün görüyorum. Bazen haftada bir güne düşüyordu.
Benim de işlerim yoğundu. O dönem yüksek lisans yapıyordum.
Bitirdim nihayet. Şimdi kendi işlerim de var. En kötüsü
mahkemelerin Silivri'ye taşınması oldu. İnsanların gelmesinin
engellenmesi bir tarafa aileler bile giderken büyük zorluk
çekiyorlar. İki saatte gidiyor, geliyorsunuz. O gününüz tamamen
bitiyor. Zaten duruşmalara sabah dokuz, akşam beş devam ediyor.
Keyfi aralar da veriyor. Dolayısıyla bu koşuşturma içerisinde ben
haftada iki gün yanında olabiliyorum. Zaten o da bana “kızım
işlerin yoğun, milimum düzeyde gel, duruşmalarda görüşürüz” diyor
ama öyle olmuyor tabi. Ben onu bir hafta görmeyince, dokunmayınca,
sarılmayınca rahat edemiyorum. Avukat olduğum için babamla
istediğim kadar görüşebiliyorum, saat sınırlaması olmuyor. Bu
davada tutuklu bir çok esirin çocuklarına göre daha şanslıyım. İyi
ki avukat olmuşum diyorum.
BU KADAR KÖTÜLÜĞÜ KİM
YAPABİLİR
Alıştın mı bu duruma?
Neden diyorum. Bunun cevabı yok. Bu kadar kötülüğü kim yapabilir. Neden yapıyorlar. Bu hakimler nasıl bu kadar vicdansız olabiliyorlar. Nasıl böylesine kör olabiliyorlar. Bunun gibi cevabını bulamadığınız bir sürü soruyla yürüyorsunuz. Haksız yere uzun yıllar orada olduğunu biliyorum. Kabullenilmesi çok zor bir durum.
Öfke duyuyor musun?
Elbette. Bu projede rolü olan herkese, zaten onların da kimler olduğu belli. Öfke duyuyorum ve istiyorum ki bize yapılan bu haksızlıklar yanlarına kar kalmasın. Bu yüzden de yakın sürede bunu sağlayamazsak bile eminim yıllar sonra bugünlerde yapılan haksızlıklar konuşulacak. On yılda olsa onbeş yılda olsa benim ömrüm yetecek Allah'ın izniyle. Bu haksızlığı yapanları, bu davada yer alanları, bu projeye ortak olanları unutturmayacağım. Bu uzun vadeli bir mücadele. Bunu babamlar yaşadı, gelecek kuşaklar yaşamasın ama. Yargı siyasete alet olmamalı.
Babanla uzun zamandır cezaevi duvarları arasında sadece vakit geçiriyorsun. Onunla yapmaktan keyif aldığın ve özlediğin bir aktivite var mıydı?
Biz aile olarak anne ve babamızdan hep sevgi gördük. Onlar hiçbir zaman bizim yanımızda kavga etmediler. Hep sevgi ve saygının sınırını bildiler. Dolayısıyla bize de aşıladıkları hep bu oldu. Ben en çok anne ve babamı yan yana görmeyi özledim. Hafta sonları her evde ailece yapılan o huzurlu kahvaltıları özledim. Kimi zaman onların yanında uyurdum. Onların arasına girmeyi özlüyorum. Güzel bir karı-koca var. İkisinin biraraya gelmesini istiyorum. Babamla uzun sohbetler yapardık.Kahvaltıdan sonra birlikte spora giderdik. Çok seyahat eden bir aileydik. Hep ailece seyahat ederdik. O gezileri özledim. Subayların çalışma saatleri düzenledir. Eve giriş ve çıkış saatleri hep bellidir. Annem de çalıştığı için evde genelde hep babamı görürdüm. O kapıyı açardı bize genelde. Özlenecek o kadar çok şey var ki. Umarım en yakın zamanda bu zulüm biter.
ERDOĞAN'IN SAYGUN
ZİYARETİ
Başbakan Ergin Saygun'u ziyaret etti. Bu tabloyu nasıl değerlendiriyorsun?
Ergin Saygun olayında biliyorsunuz Ergin komutan çok hastaydı, cezaevi koşulları uygun değil hatta hastane koşullarıda uygun değil çünkü mikrop kapabilir. Buna rağmen dedi ki mahkeme hayır tutuklu olarak hastanede kalsın. Sonunda ne oldu. Ergin Saygun ölümden döndü ve apar topar hakkında tahliye kararı verildi, bence bu sorumluluktan kurtulmak içindi. Başbakan Ergin Saygun'u ziyaret edebilir, durumdan vicdanen rahatsız olmuş olabilir ve bu sebepten oraya gitmiş olabilir ama bu davanın seyrinde olumlu ya da olumsuz bir etki yaratmıyor. Başbakanın konuşmaları ortada. Başbakanın siyasi bir sorumluluğu var bu davaların üzerinde ama bu teoride değil bu pratikte olması gereken.
Neden başkası değil de baban senin tabirinle hedefe kondu?
Babamın son görev yeri Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Destek Dairesiydi. Bu dairede beş şubeden oluşuyor. Bu dairenin eski adı da psikolojik harekattır. Bana göre genelkurmay başkanlığının beynini oluşturuyor bu daire. Birinci bilgi destek dairesi PKK yapılanmasının neden oluştuğu yönünde araştırmalar yapıyor. Üçüncü Bilgi Destek Dairesi babamın şube müdürlüğünü yaptığı daire. Burada da dış tatbikatlar, NATO, 1915, Ermeni olayları araştırılıyordu. Dış ilişkilerle ilgili bir şubedir. Yine bunların psikolojik yönünü, bu gelişmelerin daha çok nedenlerini ve sonuçlarını araştıran ve bunu üstlerine sunan bir daire. Bu operasyonun, bu davaların başlatılması ve Dursun Çiçek'in tutuklanması ile birlikte kamuoyunda bu dairenin sanki harekat planları yazan bir daire olarak gündeme getirilmesi ile bu daire kapatıldı ve lağvedildi. Diğer beş şube müdüründen ayrı olarak babam denizci, diğerleri karacıydı. Aralarındaki en kıdemli olanıydı, Üstleriyle daha yakın ilişki kurmuş bir kurmay albaydı. Denizcilere yapılan operasyonda çok açık. Tutuklananların neredeyse üçte biri denizci ve tasfiye edilenlerin de dolayısıyla. Başarılı bir kurmay albaydı. İmzası da diğer şube müdürlerine göre taklit edilmesi en kolay olanıydı.
TELEFONLARI DİNLENİYOR
MU?
Hayatını kısıtladı mı bu durum?
Eskisi kadar kafam rahat değil. İster istemez tanıştığım insanlara, çevreme karşı bir gözüm açık oluyor. Ben ucuz davalarla bizim hayatımızı etkileyemeyecekleri için hayatımı çok fazla değiştirmiyorum. Telefonla hiç çekinmeden konuşabiliyorum.
Davayla ilgili gerçek dışı haberler de yapılıyor. Örneğin Dursun Çiçek “irtica ile mücadele eylem planı gerçektir” dedi şeklinde kamuoyunu aldatan haberler karşısında ne yapıyorsun?
Dursun Çiçek başından beri “İrtica ile mücadele yazısı yoktur. Bu belge sahtedir. İnternet andıcı ise gerçek bir çalışmadır ve yasal bir çalışmadır” Gerçek olduğu da bellidir zaten. Her türlü askeri yazım tekniğine uygundur. İlker Başbuğ ve diğer komutanların tutuklandığı gün de söyledi. Bu tarz haberler yapanlara dava açtık. İnsanların belli basın organlarını izleyerek bu davayı algılamaları ve bu komployu çözmeleri çok zor. Acayip bir yönlendirme söz konusu. Duruşmaya gelip, canlı canlı duruşmayı izlesinler. Duruşmaya gelemiyorlarsa o zaman duruşma tutanaklarını okusunlar. Belli başlı yayın organlarının yaptığı manipüle haberlerle bu davayı algılamaları onların da geleceği açısından sakıncalı. Bu hepimizin geleceğini etkileycek bir süreç. Bu bir Dursun Çiçek davası değil. Verdiğimiz mücadele hukuksuzluğa karşı dirençtir.
BU OPERASYONU DÜZENLEYENLER CEMAAT
POLİSLERİ
Babanı anlatan bir kitap kaleme aldın. “Kışladan Hasdal'a adlı kitaptan bir tane de imzalı olarak içinde Maide Suresi 8'inci Ayet'ini hatırlatan bir not düşerek Fethullah Gülen'e gönderdin. Neden yaptın bunu?
Bu operasyonu başlatan kesimin emniyet içerisinde örgüt haline gelen cemaat polisleri olduğunu biliyorum. Çünkü söz konusu deliller ve tüm davaların kurguları bizi bu sonuca götürüyor. Kamuoyu da bu konuda hemfikir. Dolayısıyla aslında bu ve bunun gibi kitapları okuması gereken kişi, bu yapılanmayı kuran – ki bilmiyorum onun isteğiyle mi, yoksa isteği dışında mı gerçekleşiyor- okuması gereken kişilerin bence başında geliyor. Maide suresi 8. ayeti ile kendi hırs ve kinlerini, böyle bir adaletsizliğe karıştırmaması ve bulaştırmaması gerektiklerini anlatan ayet ile kitabı gönderdim. Kitabın ulaştığını düşünüyorum.
İFTİRA ATANLARI BULANA
ÖDÜL
Babana bu iftirayı atanları bulanlara 100 bin TL'li ödül vereceğinizi açıkladınız. Geri dönüşler oldu mu?
Bu süreçte Orhan Aykut çıktı ve bir takım şeyler söyledi. Orhan Aykut bu balyoz davasına konu olan cd'lerin nasıl oluşturulduğunu ve bir AKP'li milletvekilinin, İskender Pala'nın bu süreçte nasıl etki ettiğini çıkıp basında anlattı. Avukat Hüseyin Ersöz'ün bir emniyet müdürü ya da polis eşinin “tanık olacağım ben, emniyetteki yapılanmayı anlatacağım” şeklindeki beyanları karşısında mahkemeye tanık olarak sunduğu bir bayan vardır. Ancak mahkeme bu tanıkların dinlenmesini reddetti. Gerçeklerin ortaya çıkmasının önü kesiliyor. Bu kadar iftira ve yalan bir yerde patlayacak mutlaka. Kişiler arasında bu planı tezgahlayan ya da şahit olanların çıkıp açıklama yapması bizim için en büyük delildir. Çünkü biz “babalarımız bir an önce çıksın, biz evlerimize dönelim, bu iş burada bitsin” demiyoruz. Ben “ Bu iki buçuk yıl babamın tutuklu olmasına sebep olan, benim iki buçuk yılımı böyle geçirmeme sebep olanları bulduğum vakit sonuca ulaşacağım. Bizim için sonuç budur.
SAVUNMA HAKKIMIZI
KULLANAMIYORUZ
Son duruşmayı birlikte izledik. Tanıklık etsinler diyorsun ama son duruşmada tanıkların dinlenmesi talebi mahkeme tarafından rededildi. Avukat olarak ne kadar bu davanın içinde savunuculuk yapabiliyorsun sen ve diğer avukat arkadaşların?
Savunma hakkımızı hiçbir şekilde kullanamadığımız çok açık. Aslında bize şunu diyor mahkeme “siz konuşmayın, savunmayın, anlatmayın, zaten bizim kafamızda belli” Ben bunu nereden biliyorum artık avukatların üzerinde inanılmaz bir baskı kuruldu, önce yavaş yavaş sanıkların tutuklanması gibi bunu da yavaş yavaş yaptılar yani sindire sindire. Önce şöyle başladı. Bir duruşma salonu kuruldu, bu Silivri'ye taşındı, çok fazla tartışma konusu oldu, biz dedik ki “İstanbul mahkemelerine taşınsın” Reddedildi. Daha sonra mahkeme ilk başladığında sanıklar ile yakınları celse aralarında görüşebiliyordu, o zaman mahkeme Başkanı Köksal Şengül'dü. Yani muhalif oy kulanan, tutuklanmama yönünde görüş bildiren ve gerekçe yazan Köksal Şengül'dü. Biliyorsunuz tüm tutuklanmamaları yönünde görüş bildirenlerde tenzilli rütbe şeklinde daha kötü yerlere atandı, tutuklayanlar yargıtaya gönderildi bu davada. Bu da davanın ne kadar siyasi olduğunu gösteriyor. Sonra avukatlara geldi sıra, avukatlar ceza mahkemesinin kendilerine tanıdığı hak ile, çünkü der ki ceza mahkemesi “avukat herzaman görüşebilir müvekkiliyle ve bu görüme kısıtlanamaz”. Buna rağmen bizim aralarda görüşebilme durumumuz bir marangoz usulüyle önümüzdeki masalar birleştirildi ve biz yine uzaktan görüşmeye ve konuşmaya başladık aramızda bir mesafe vardı yine. Sonra evrak alışverişini engellediler, avukatla müvekkili arasında evrak alışverişi engelleinir mi? Dava saat 9'da başlıyor, akşam 5'e kadar devam ediyor, bir tanık geliyor, ben müvekkilime “şu tanığa şu soruyu sorma” diyeceğim belki. Benim yazdığım bu notu mübaşir okumaya başladı , mübaşir kontrolüyle evrak verilmeye başlandı ve daha ötesine geçildi her tarafa mikrofonlar konuldu ve bir adım daha ötesine geçildi. Celse araları bile kayıt altına alınmaya başlandı. Dolayısıyla biz orada avukatlık yapamıyoruz zaten, yapamayacak hale getirildik. Sonra yine bir engel çıktı bizim konuşma süremizin hiçbir kısıtlaması yoktu fakat bu süre önce 1 saate düşürüldü sonra yarım saate düşürüldü sonra 15 dakikaya düşürüldü, şimdi 6 ayda bir konuşur olduk. Söz istiyoruz mahkeme başkanı vermiyor. Biz avukatlar 6 ay boyunca ve usulen itirazımız var diyoruz ona rağmen konuşturulmuyoruz. Biz en son 13 Aralık'ta konuştuk, 13 Aralık'tan önceki 6 ay hiç konuşamadık ve 13 Aralık patlama duruşması oldu bizim için de. Biz avukatlık yaparken hakimler gerçekten kanunlara uygun hareket etmemekte. Hiçbir şekilde kararları gerekçeli değil.
BAŞBAKAN KARŞINDA OLSA NE
SÖYLERDİN
Başbakan şu anda karşında olsa ona ne söylemek isterdin?
Burada anlattıklarımın hepsini ona da anlatırdım ve sonrasında siz bunu biliyor musunuz diye sorardım. Bu tezgahı kuranları biliyor musunuz ve biliyorsanız neden sessiz kalıyorsunuz. Bu kadar ailenin bu sıkıntıları çekmesine neden olanlara neden izin veriyorsunuz diye sorardım.
Başbakan'ın bu davalarda etkisi olduğuna inanıyor musun?
Bu ülkede Başbakan'ın kontrolü dışında hiçbir şey olmadığına inanıyorum. Bu davada AKP şikayetçi. Müşteki sıfatıyla davada yer alıyor. Ancak duruşmlara tek bir AKP milletvekili gelmiyor. Çünkü orada karşılaşacakları tablodan çekiniyorlar.
Başbakan'ın açıklamaları var. “Yargıya gerekli talimat verilmiştir. Dursun Çiçek'in Baykal'la görüşmesi bir suç ihbarıdır. Gereği yapılsın.” gibi sözler ona ait. Başbakan'ın doğrudan bu kararlar üzerinde etkisi olduğu açıktır. Şunu da ilk kez söylüyorum. Baykal'la görüşen babam değildi, ben görüştüm. O dönem CHP Genel Başkanı olan Sayın Baykal'a dava ile ilgili bütün süreci anlattım. Ama bir ses kaydı ortaya attılar. O ses kaydı içine eklemeler yapılan gerçek dışı bir ses kaydıdır. Deniz Baykal ile Dursun Çiçek hiç görüşmedi. Bazı bölümler montajlanarak böyle bir hava yaratıldı.