Çiçek Mücadeleciler'i neden bıraktı?
Abone ol1960'lı yıllarda kurulan Mücadele Birliği saflarında kısa bir dönem yeralan Cemil Çiçek neden ayrıldı? Mücadele Birliği adlı kitap bir dönemin sır perdesini aralıyor...
1960'lı yılların soğuk savaş döneminde antikomünist bir
yapılanmayla yurdun dört bir tarafında örgütlenen Yeniden Milli
Mücadele veya Mücadele Birliği olarak nitelendirilen adlı grubun
tarihi kitap oldu. Hareketin kurucularından İrfan Küçükköy,
Mücadele Birliği kitabında bir dönemin bilinmeyen ilişkilerini
günışığına çıkardı. Yenişafak Gazetesi'nden Şamil Tayyar, adlı
makalesinde kitapla ilgili önemli ayrıntılara yer verdi:
Yazı: Şamil Tayyar
Kaynak:
Halk arasında kısaca "Mücadeleciler" olarak bilinen Mücadele
Birliği, bir dönemin en etkin siyasi organizasyonlarından
birisiydi. "Sol" örgütlerin güçlendiği 1960'lı yıllarda
"Milliyetçi-Dini" eksende kurulmuş, 1970'li yılların ilk yarısında
"altın çağını" yaşamış, MHP ve MSP'nin 1970'li yılların ortasından
itibaren güçlenmesiyle birlikte yavaş yavaş çözülmeye başlamış bir
hareketti.
Ancak bu siyasi hareket, 12 Eylül ile birlikte "darmadağın" olsa da
ANAP, MHP, RP ve AK Parti gibi son 25 yılın yükselen partilerine ve
yayın hayatına "kadro" ihraç etmiştir. Aykut Edibali ve Yavuz Aslan
Argun'un yönettiği bu siyasi çatının altında Cemil Çiçek, Melih
Gökçek, Ali Müfit Gürtuna, Mehmet Altınsoy gibi çok sayıda ünlü
vardı.
Ne var ki, o tarihlerde, bu hareketin yönetici kadrosuyla
istihbarat arasında, moda deyimle "derin devlet" arasında "organik
bağ" olduğu iddiası hep konuşuldu. Hatta Cemil Çiçek, 3 yıl önce
Mustafa Karaalioğlu ile yaptığı röportajda, "Nitekim, 68
şartlarında o soğuk savaş döneminde devletin yakın ilgisi ve
bilgisi dahilinde çalışma yapan kuruluşlar olduğu anlaşılıyor
bunların. Ben orada belli bir süre bulundum ve neticede bazı
şeyleri de görüp en erken ayrılanlardanım" demişti. Çiçek, o
tarihte bakan olmadığı için bu ifadeleri pek dikkat çekmemişti.
Hareketin kurucularından İrfan Küçükköy'ün piyasaya yeni çıkan
"Mücadele Birliği" isimli kitabı, "derin devlet ürünü" iddialarına
yeni boyut kazandıran ifadelerle dolu. Küçükköy, bu durumu şöyle
tarif ediyor: "Bazı arkadaşlarımızın bazı istihbaratçılarla
yakınlığı olabilir. Bu Mücadele Birliği üzerinde istihbarat
organlarının etkili olduğu anlamına gelmez." Fakat, satır
aralarındaki bazı ifadeler, öyle "kolay atlanıp geçilecek" gibi
değil: "Nitekim rahmetli bir arkadaşımızın Hiram Abas ve Mehmet
Eymür ile yakın ilişkisini öğrendim. Bu durumu öğrendiğimde hayli
şaşırmıştım. MİT eski yöneticisi Mehmet Eymür, 'Beni Abdullah Çatlı
ile falan kişi, 1976'da tanıştırdı' diyormuş. Bunu işitince çok
ürperdim. Çünkü adı geçen kişi, bizim şimdi rahmetli olan eski bir
arkadaşımız."
Bazı istihbaratçılar ve istihbaratla irtibatlı kişilerin, hareketin
ikinci lideri Yavuz Aslan Argun ile Kırklareli Cezaevi'nde irtibat
kurduğunu anlatan Küçükköy, Argun'un ayrıca "kabadayı dünyasıyla"
da haşır neşir olduğunu belirtiyor: "Argun, kabadayılar muhiti ile
hapishanede tanıştı. Türkiye'nin en meşhur kabadayılarından Oflu
İsmail'in yeğeni Hızır Hacı Süleymanoğlu, Kırklareli hapishanesinde
yatıyordu. Bir de Tufan abi diye bir başka kabadayı hapiste idi.
Kırklareli'ne yedek subay olarak gittiğimde Argun, Süleymanoğlu,
Tufan abi bir üçlü oluşturmuşlardı. Kırklareli Hapishanesi'nin
fiili hakimiyeti ellerindeydi."
Küçükköy, bu ilişkinin cezaevinden sonra da sürdüğünü anlatıyor:
"Hapisten çıktıktan sonra Argun'un bunlarla arkadaşlığı sürdü. Oflu
İsmail'in mekanına bizi bile götürüyordu. Hatta liderimiz Aykut
Edibali'yi de götürdüğü olmuştur. Bu arada hangi sebeple
bilmiyorum, Bolu Akçakoca'lı Hakkı Dayı ile irtibat kurulmuştu.
Hakkı Dayı tayfasız kabadayı idi. Bu zatın yeğeni Sadettin Tantan
da fırsat buldukça Mecmua'da Argun'u ziyaret ediyordu."
Argun'un kabadayılarla ilişki ağının gün geçtikçe genişlediğini
anlatan Küçükköy, devam ediyor: "Argun, 1977 sonlarına doğru meşhur
kabadayılardan Dündar Kılıç ile de görüşmelere başlamıştı. Ondan
bahsederken 'Dündar abi' diyordu. Artık onların mekanlarına da
uğramaya başlamıştı. Dündar Kılıç'ın Alaaddin Çakıcı, Abdullah
Çatlı gibi kişilerle yakın bağı vardı. Ortaklarının kim olduğunu
bilmiyorum ama Oflu İsmail'in muhiti, Hakkı Dayı'nın muhiti ile
Argun bir TIR işletmeciliği şirketi kurdular. Faaliyet alanları
kabadayılar arası çekişme-didişme imiş. Bu çalışmayı kendi adına
mı, teşkilat adına mı yapıyordu bilmiyorum."
Küçükköy'ün anlattığı bir olay var ki, inanılacak gibi değil. İrfan
Erkan adlı bir teğmen, Deniz Gezmiş'in asıldığı gece, tümen
komutanı tümgeneralin evini basıyor. İçkili ama silahsız. Kısa süre
tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılıyor. O günlerde, Küçükköy,
Erkan Teğmen'e giderek ordudaki "solcu" arkadaşlarını "ele vermesi"
için teklif götürüyor: "Sizi önce askeri istihbarattan bir yüzbaşı
(Argun'un hemşehrisi) ile görüştüreceğim. Siz ona dönemimizdeki sol
faaliyetler hakkında bir rapor vermeyi vaat edeceksiniz. Sonra da
bütün bildiklerinizi, subay, astsubay listeleriyle birlikte sol
faaliyetlerin hepsini rapor edeceksiniz' dedim. Çok düşündü,
'yapamam' dedi. 'Çok arkadaşımın canı yanar ayrıca bu bana
yakışmaz' dedi. Şahsiyetli ama yanlış fikirli arkadaştı. Bir ay
kadar sonra Eskişehir'den bana bir kart atmış. Kartta, 'ordudan
atıldım, şu anda işsizim' yazıyordu."
Dönemin Jandarma Genel Komutanı Kemalettin Eken Paşa vurulduğunda
da harekete mensup gençlerin ağladığını anlatan Küçükköy, şöyle
devam ediyor: "Nitekim bir grup üniversiteli genç arkadaşımla
birlikte ben de paşamızı GATA'da ziyaret etmiştim. Onlarca defa
'Ordu-millet elele' mitingi düzenledik." Küçükköy, hareketin "derin
devletle" ilişkisine dair iddialara ise kitabında şu yanıtı
veriyor: "Bazı safsatalar da işitiyorum. Güya Milli Mücadele
Birliği'ni askeri istihbaratla ilgili olan Ziya Uygur kurdurmuş.
Hatta güya Aclan Sayılgan kurdurmuş."
Daha sonra Küçükköy'ü aradım. Konya'da yaşıyormuş. "Bu hareketi
derin devlet mi kurdurdu?" diye açık açık sordum. "Devleti,
milleti, orduyu savunduğumuz için bize sempati duyuyorlardı ama
kesinlikle onların kurduğu bir hareket değil" dedi.
Karar sizin...